DOSYA: NUSRA CEPHESİ ÜZERİNDEN ABD-SURİYE İSTİHBARAT SAVAŞI

DOSYA: NUSRA CEPHESİ ÜZERİNDEN ABD-SURİYE İSTİHBARAT SAVAŞI
Nusra Cephesi hakkında bilinmeyenler... Nusra gerçekten de El Kaide'nin doğrudan Şam şubesi mi? El Kaide her biri başka merkezlere bağlı çok başlı bir yapı mı? İlginç bir analiz daha...

Khodor Awarki

 

Arabi Press
 

ABD, Cephetun-Nusra örgütünü terörist örgütler listesine ekledi, liderlerinden iki kişiyi “mallarına el konulan” listesine kattı; birisi büyük olasılıkla gerçek Emir'i olduğu düşünülen Ebu Muhammet El Golani, diğeri Cuburi ailesinden olan ve El Kaide'nin Irak'taki temsilcisi ve lideri olduğu öne sürülen bir kişi. Her ikisini de Amerikalılar Irak'ta ortak düşmanlara karşı işbirliği ilişkileri sırasında tanımıştır.
 

Her iki taraf düşman mı gerçekten? ABD'nin Suriye'yi Ortadoğu'dan sıyırıp atmak, tarafsızlaştırmak istediğini biliyoruz. ABD, Irak ve Lübnan'da yapamayı başaramadığı şeyleri kendi lehine Suriye'de başaran milislerin omurgasını cezalandırmak istiyor mu gerçekten?
 

ABD desteği olmasaydı, ne Nusra ne de Suudi Arabistan ile Katar'ın finansörlüğünü yaptığı diğer örgütler Suriye'de güçlü bir varlık gösteremezdi. Nusra'ya sempati duyan halk kitlesini, ABD yönetiminin desteklediği Ottopor hareketi kurmuştur. Binlerce sivil aktivist, Nusra'ya “halk” elbisesini diken “ipek kurdu” idiler. Bu vesileyle Nusra'nın halk kitlesi Müslüman Kardeşler (İhvan) örgütünün kitlesini bile geride bırakmayı başardı.
 

Para herşey değildir ama esastır, bu para Nusra'ya birinci etapta Haliçli (Körfez ülkelerinden) kişi ve örgütlerden ulaşmaktadır, ikinci etapta Suriyeli göçmenlerden, ama en önemlisi Arap ve ABD resmi kaynaklarından. Kuşku duyan her kimse Amerikalılara, Amerikalı aktivist ve CIA ajanı Caterin El Telli'nin Lübnan – Renküs'ta ne yaptığını sorsun? Para, koordinatlar, teknik bilgiler, Şam ve kırsalında Suriye ordusunun hareketlerinin ani uydu resimlerini temin eden operasyon masalarıyla bağlantı kuran gelişmiş cihazları hangi Nusra liderine teslim ettiğini...
 

Silah da problem değil, her iki araç ABD'nin Arap ajanlarının vasıtasıyla örgütün eline geçmektedir.
 

Suriye emniyet birimlerinin koridorlarında örgütün şeması, onun ABD ilişkileri hakkında kapsamlı bir bilgi var. Orda burda tutuklular var. Kuşku yok ki köstebek de var. Bu örgütün dosyasından sorumlu bir Suriyeli emniyet mensubu, Suriye yönetimine yakın bir Arap gazetecinin vasıtasıyla sağlanmış bir görüşmede bir takım bilgiler verdi.
 

Cephet-un Nusra dosyasından sorumlu emniyetçinin konuşmalarından, onun yapılanmasını, planlarını net olarak bildiği anlaşılmaktadır. Gazetecilere gizli bilgi sızdırma konusunda Suriye'deki tarihsel çekimserliğe rağmen bazı krizler vardır ki bir anda bütün eski yöntemlerden vazgeçmeye neden olur. Adam, örgütün yayılış haritasını, çoğu Arap asıllı olan birlik sorumlularının bir çoğunun isimlerini veriyor. Ekliyor:
 

“2008 yılında ABD helikopterleri Irak sınırından 8 kilometre Suriye'ye girdi, bir Amerikan komando özel timi indi, Bukemal yakınlarında Sükkeriye adlı bir semtte bir bahçeye saldırdı. O günlerde Suriye ve uluslararası basın Amerikalıların kurşunlarıyla ölen sekiz kişiden bahsetti. Hem bizim, hem onlarn zamanında bildiğimiz ve güvenlik sebeplerinden dolayı sustuğumuz bir konuyu açığa getirmediler.
 

Amerikalılar o gün, yoldaşlarını öldürdükten sonra tek bir adamı canlı olarak tutukladılar. O kişi El Kaide'nin Irak yapılanmasında büyük bir sorumluydu. Öldürülen yoldaşlarıysa örgüte tabi şura meclisini teşkil etmekteydiler. Ebu Ğadiye olarak bilinen Iraklı bu adam yoldaşlarını ele verdi; nitekim kendisi Amerikalılara çalışan bir ajandı. Kendileri onu yanlarında Irak'a aldılar”
 

Şam'da bir restorantta Arap gazetecinin masasında konuşan subay devam ediyor:
 

“Adamın gerçek ismini, kimliğini kesinlikle biliyoruz. Ebu Muhammet El Golani'nin önemli yardımcılarından olduğunu bilmekteyiz (Suriye emniyeti; onun kişisel bilgilerini, babalarının ve kardeşlerinin Şam kırsalındaki Akraba beldesindeki adreslerini bilmektedir. Kendisi iki defa yakalanmadan kurtuldu; birincisi Kudsiyye'de, ikincisi Dummar beldesinde sadece bir kaç ay önceydi.)”
 



Bu örgütün sözde kahramanlıklarını, sahibi Arap olan ama Amerikalı kurum ve beyinlerin yönettiği medya kuruluşları pazarlamıştır. Peki o zaman ABD kendine hizmet eden, kendisi de ona hizmetten geri kalmayan bir örgütü neden terör listesinde koysun?
 

Cevabı Washington'da ara, iç çekişmelerde, güç dengelerinde ve örgütü dizginleyen araçlarda. Pentagon ve CIA subaylarının arasındaki zayıf denge, Kongre meclisinden bazı üyelerinin o veya bu tarafın taraftarı olması sebebiyle Suriye'de El Kaide örgütüyle olan ittifakı, Amerika Başkanı için bir skandala dönüştürebilir. Nitekim Obama uluslararası dengelerinin baskısıyla Suriye ile yapması gereken müzakereyi olabildiğince gecktirmek istemektedir.
 

Seymour Hersh, bir televizyon programında 2008'de Lübnan'da Hizbullah'a karşı savaşmak için El Kaide'yi kullanma projesi olan “Bender – Chenny” planından bahsetmişti. Hersh, Bender'in “Önemli olan teröristlerin kendilerini patlatmak değil. Bunu önemli görmüyorum. Önemli olan kime saldırdıklarıdır” sözünü aktarıyor. (Hersh'in bu fikirlerini uzun uzadıya ele aldığı makalesi Redirection “Yeni Yönelim” medyasafak'da yayınlandı; editör.)
 

http://www.youtube.com/watch?v=-Ga22XxUjSU
 

Aynı oyunu Bender bin Sultan ile Amerikalılar Suriye'de oynadı. ABD, kendini laik, solcu ya da sivil toplum aktivisti olarak gösteren satılıkları kullandı. “Devrim”in barışçıl olduğunu öne sürerek bazı bölgeler silahlı terörün yuvası oldu. Depolar, evler ve camiler Libya başta olmak üzere bütün cihatçılara ve özellikle Irak'tan gelenlere ev sahipliği yapmak için açıldı. Daha sonra Suudi Arabistanlılar, Afganlar ve Türkler akın etti. Kendi tekfircilerini göndermeyen hiç bir ümmet kalmadı. Bunun hepsi ABD'nin onayı Haliç'in finansörlüğüyle gerçekleşti.
 

Tekfirci milisler, Nusra'nın 900 kadrosuna bu gücü, acımasızlığı ve büyüme hızını vermiştir.
 

Otobor'cular, halk desteğini temin ettiler, gösteri yapmaya istekli gençliği topladılar. Ancak sonuç ABD'nin istediği gibi oldu:
 

El Kaide çatışma ortamının meyvalarını aldı. Ki bunun iki başlangıç nedeni vardır: Birincisi emniyet subaylarının gösteri dağıtma, kışkırtıcıları imha etme yollarını bilmemesidir (Kışkırtıcıları imha etme, göstericileri değil). İkicisi: ilk haftalardan itibaren bazı silahlı gruplar gösterileri keskin nişancı ateşi ve kanlı ölüm meydanına dönüştürdü. Kamuoyu ancak son dönemlerde bunların arkasında kimin durduğunu anladı. İnsanların çoğu göstericilerin arasında silah taşıyan olduğuna inanmamıştır.
 

Savaşı ottoporistler başlattı ama netice itibariyle dış istihbarat örgütleri elinde rehin kaldılar. Hayali mevkiler verildi ama hem onlar hem de yer üstünde çalışanlar bilir ki aralarında çok güçlü bir örgüt var: “Biladuş-Şam'da Cephet-un Nusra”
 

ABD, Nusra'nın varoluşu için lazım olan koşulların sağlanmasında ne gibi bir rol oynadı? Bu bilinmez örgüt nasıl Nato'nun desteklediği milislerin arasında en büyük askeri güç haline geldi?
 

İlk olarak ABD'nin kamuoyunu kazanma, bir devleti tahrip etme üslübunu bir anlatalım:
 

Bu bir yumuşak savaştır. Onun en büyük aracı Ottopor adını verdiğimiz sivil toplum aktivistleridir.
 

Ottopor, işe Sırbistan'da başladı ve başarılı oldu
 

ABD Harvard Üniversitesi Kennedy Fakültesinde 5 ekim 2011 tarihinde, Sergey Bebovitch ile Slobodan Genovitch bir konuşma yaptılar. 2003 yılından beri Ottopor örgütünün Suriye'yi hedef aldığını söylediler. Bu bilgi yeni değildir. Ama yeni olan hareketin liderlerinin bunu açık açık söylemeleridir. Kendileri Sırbistanlı bu hareketin kurucuları ve “barışçıl mücadele” yollarını öğreten Canvas kolejinin sahipleridirler.
 

Ottopor:
 

Ottopor Ekim 1998'de Sırbistan'da kuruldu. Doğu Avrupa'da egemenlik kurmak isteyen ABD ve Avrupa'ya karşı kafa tutan Slobodan Milosevich'in yönetiminin düşmesini sağlayan güçtür. Hareket, batılı medyayla birlikte Milosevich'e karşı bir karalama kampanyası başlattı. Sırbistan'da kamuoyunu ona karşı kışkırttı. Nato, Sırbistan'ı bombalarken Ottopor, eğer bombalama başarısız olur ise sokaklara istila etmek için insanları hazırlamaktaydı. 5 ekim 2000'de Ottopor, Milosevich'in sarayı önünde ilk gösteriyi düzenlemeyi başardı. Halkın talepleri önünde, Ottopor'un bile beklemediği bir şekilde görevinden istifa etti. Ottoporistler, Uluslararsı cinayetler mahkemesi tarafından arandığını bildiği halde Milosevich'in kolayca teslim olacağını tahmin etmemişti. Onu takip ettiler, yakaladılar ve uluslararası mahkemeye teslim ettiler.
 

Kasım 2000'de Newyork Times dergisi Amerikalı Demokratik Ödenekler Kuruluşu Başkanı Paul Mckarthey'nin, Ottopor hareketine üç milyon dolar verdiğini, hareketin liderleriyle bir kaç kez görüştüğünü kendi dilinden yayınladı. (Demokratik Ödenekler Kuruluşu 1989'de kurulan, dünya genelinde kaos projelerine para desteği verme vazifeli bir kurumdur)
 

Ottopor liderleri hiç bir hükümetten destek kabul etmediklerini iddia etseler bile Amerikalının dolaylı yoldan gelen desteğini almaktadırlar. 2006'da ABD Kongre'sine bağlı Amerikan Özgürlük Koleji'nden para desteği aldılar. Bilmukabil, rejim düşürme eğitim kurslarını İslami halklar ve kültüre ağırlık vererek yeniden düzenlemeleri istendi. ABD'li ve Avrupalı bir sürü kuruluş, çok sayıda Mısırlı ve Tunuslu aktivistin eğitimini finanse etmiştir. Destek alan, yolculuk ve okuma masrafları ödenen Suriyeli aktivistlerin kimliğine hala ulaşılmamıştır.
 

Ottopor'un Gürcistan tecrübesi:
 

2000 yılında Eduard Şevardnadze ikinci dönem için Cumhurbaşkanı seçildi. 1992, 1995 ve 1998'de üç kere ölümden kurtulmuştu. Görev süresinde ülkesinin bu kaos ortamına rağmen istikrarını temin etmeye çalışmıştı. Bir yandan güçlü komşu Rusya, diğer bir yandan Batıyla ilişkilerini dengelemeye önem verdi. Ama Batı, kendisini ailesiyle birlikte yolsuzlukla suçlayan güçlü bir medya kampanyası düzenlemişti (Hanımı özel bir gazetede editör, kızı bir televizyon stüdyosu müdürü, kızının kocası Amerikan finansörlüğüyle şirket kuran bir işadamıdır.)
 

Bu sürede Gürcistan, on bin Gürcünün öldüğü Osetia ve Abhaziya'da terörist eylemlerle birlikte bir sürü bölücülük çalışmasına meydan olmuştu.
 

1996 yılında ülkede insan haklarını korumak için Özgürlük Koleji kuruldu. İlk önce hükümete faydalı olan, bir çok önerisi kabul edilen bir hareketti.
 

2000 yılında kolejde bölünmeler başladı. Sonuçta “Kemara” (Yeter) adlı bir öğrenci hareketi ortaya çıktı. Bu akım Sırbistanlı Ottopor hareketinin imgelerini kullandı. Kemara, Amerikan özgürlük kolejinden açıklanan eğitim sistemindeki yolsuzlukla mücadele projesi kapsamında maddi destek almıştır, bir de Amerikan Özgürlük Kurumu, Amerikan Demokrasi Koleji, Avrupa Birliği ve Avrupa Konseyi'nden. Bu desteği kişi örgütlemek, siyasi pazarlama, genel ilişki, medya, diğerlerini etkilemek, siyasi tartışma ve rejim düşürme aktiviteleri konusunda eğitmek için kullanmıştır. 2003 yılında bütün Gürcistan şehirleri ve üniversitelerinde güçlü bir hale gelmiştir.
 

Genel seçimler öncesinde Kemara, gayrı resmi bir seçim kontrol heyeti kurdu. 2 Kasım 2003'de gerçekleşen seçimler Kemara hareketine destek veren örgütler tarafından kontrol edildi. Ertesi gün bu örgütler seçimlerin demokratik olarak yetersiz olduğunu ilan etti. Mihail Sakachvily'nin seçimleri kazandığını öne sürdü. Seçimleri kontrol eden gayrı resmi heyetin sonuçlarından başka bir sonucu kabul etmediğini duyurdu. Halkı sokağa inmeye ve sivil itaatsizliğe davet etti. Başkan Shevarnadzeh'yi düşürme projesini görücüye çıkarttı.
 

Siyasi gelişmeler hız kazandı. Gürcistan yandaş ile muhalif arasında gösterilerle dolup taştı. 23 kasımda Shevarnadzeh, Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov'la görüşüp, görüşmeden sonra istifa ettiğini duyurdu, Almanya'da siyasi mülteci oldu.
 

Daha sonra Amerikan Demokrasiyi Koruma Koleji, Amerikalı milyarder George Soros'un, Gürcü lideri düşürmek için üç ay içerisinde yirmidört milyon dolar ödediğini vurguladı. 2005 Başkent Tiflis'te yaptığı bir konuşmada Gürcistan devriminin başarısında kurumunun bir rol oynadığı için gurur duyduğunu söyledi.
 

Soros'un çalışanlarının bir sürüsü yeni Gürcistan yönetiminde önemli görevler üstlendi. Gürcistan Rusya'nın düşmanı oldu. Aralarındaki siyasi ve askeri sorunlar ekonomiye yansıdı, aylık aile geliri iki yüz dolara indi. Yeni Başkanın politikası Gürcistan ekonomisini tarımdan turizme geçme üzerine kuruldu. Üretici bir ülkeden tüketici bir ülkeye dönüştü. Daha sonra Kemara hareketi yok oldu, liderleri 2005'de Ukrayna devriminde çalışmak için gittiler.


ABD uydu görüntüleri Nusra'nın hizmetinde çalışırken
 

Güneş ışığını saçtığı ilk saatlerde araba, beklenen saldırının bir gün öncesinde bizi Şam havaalanından Şam'ın göbeğindeki Ebu Rummane meydanına aldı. Havaalanına yaklaşmakta olan savaş ateşlerinden bir eser yok.
 

Olayların kapsamlı bir silahlı çatışmaya kaymaya başlamasından beri (Mayıs 2011) havaalanı yolunun iki tarafında uzanan köy ve beldelerde silahlı hücrelerin yayılması hakkında iyi bir bilgiye sahiptim. Havaalanı yoluna yakın bir ev vardı. Uyumak, sakin durmak bilmeyen şehirin gürültüsünden kaçmak için ona sığınırdım. Şam'ı hiç bir kenti sevmediği kadar seven bir aileyle buluşurdum. Ailenin kaldığı köyün ismi “Hteytetü-t Türkmen”. Havaalanı yolu üzerinde meşhur restorant bölgesine yakın bir yerdedir. Yazlık bir dairesi olan bu evi sahibinden kiralardım. Ve sahibi, evin bahçesinde nargile içmeme şartını koşmayan bölgedeki az insanlardan biridir. Kendi sağlığımı korumak için değil, Vahhabi inançları gereği sigara ile nargile Şeytan'ın kirli işlerindendir.
 

2007'den beri, Hteytetü-t Türkmen'de (Keza Şebaa, Akraba, Bebbila, Hüceyre'de de) mağaza sahibi ve çiftçilerle alış verişte bulunduktan, köylerin mescitlerine girip zaruretin tanışmayı icab ettiği halkla tanıştıktan sonra çok açık gördüm ki ABD'nin Irak işgalinden bu yana bölgedeki en popüler kişilik El Zerkavi'dir. Ayrıca; Lübnanlı, Iraklı ve Suudi Arabistanlı bazı basın kurumlarının aşırı mezhepsel mesajları burada, kapalı, suskun ve dışarıya yansımayacak bir şekilde olsa da, halk tarafından ileri derecede benimsenmektedir. Yıllarca, Suudi Arabistan merkezli basın kuruluşları, Lübnan, Haliç ve Irak'daki şubeleriyle mezhepsel bir medya savaşı yürüttü. Hedefi, mezhepçiliği yayıp, kini bütün bölgede yaymaktı. Suriyeli basın yoktu, var olsa da anti mezhepçi bir mesaj vermesine karşın mezhepsel kinin hastalık yaptığı insanları tedavi edememiştir. Bu kini medya çıkarıyor, devletin gözü olmayan bütün köşelerde bazı din adamlarıysa büyütüyordu.
 

Hüda isimli bir kız arkadaş bana, aslı Lazkiye'den olan kardeşleri ve babasının kışkırtıcı kanalları izledikten sonra nasıl Vahhabi olduklarını anlattı. 2005 ile 2008 yılları arasında sözde “Şiilerin Sünnilere karşı başlattığı savaş” deyimini pazarlamaya çalışan Iraklı mezhepçi bir kaç kanalı takip ettikten sonra tekfirci mezhepçiliğe nasıl kaydıklarını anlattı. Mezhepsel zehir, Suriye'yi, halkı ılımlı olan bir ülkeden en uççu tekfirci akımları benimseyen bir yuva haline getirdi.
 

Hteytetü-t Türkmen'de bir mühendis arkadaşımın evi, ailesi ve dostları vardı. Birbirimizi sık sık ziyaret ederdik. Kendi gözümle, kendi kardeşleri başta olmak üzere Vahhabiliğin her yere nasıl yayıldığını gösterirdi. Bu ırkçılığın finansörlüğünü yapan ise gizli bir camiide oturan Körfez'den bir kişiydi. Köye hep gelirdi. Bir villa kiralamıştı.
 

O zaman emniyet neredeydi peki?
 

O zamanda her ev sahibinin yanında kalan kiracıların kimliklerini en yakın emniyet merkezine bildirmesi gerekiyordu. Ancak bazı emniyet mensuplarının görevlerini kötüye kullanması bir çok zamanda örgütsel faaliyetlere göz yumulmasına neden oldu. El Kaide'yi örnek alan faaliyetler bölgenin tarlalarında esip gürlüyordu. İlla da Irak'taki askeri işle alakası yoktu bunun, ama bugün Suriye'de olup bitene hazırlık vardı.
 

Yerel sakinler, restorant ve eğlence merkezlerinin çoğalmasından büyük bir şekilde yararlandı. Bazı köylerde sıradan tarla sahibi olan vatandaşlar, büyük arazi zenginleri oldular. Ancak bu, onların Haliç'ten gelen hediyeleri kabul etmesini engellemedi. Bu hediyelerin başında, gönüllülerden gelen parayla kurulan mescitler gelir. Bu mescitler, Vahhabi “düşünce”nin okutulduğu birer gizli merkez olmuştur. Tabii düşünce kelimesini iki tırnak arasına koyduk. Çalışmaları gizli camiilerle sınırlı kalmadı, din işleri bakanlığına ait imam hatip okullarına bile sızabildiler. Kendi düşüncelerini talebelere sevdirebildiler. O köylerin evlatları genellikle akademik tarzlı eğitimi sevmezlerdi, laik olduğunu düşünürler, anlamayı başarmazlardı. Bu yüzden şeri bilgileri yeğlerlerdi. Ama “şeriat”ının büyük kısmı vahhabi damgalıydı.
 

Bölgenin bazı köyleri, çok sayıda Vahhabiyi barındırmakla birlikte, bazı çocukları iş için gittikleri Haliç'ten gözle görülür bir Vahhabi tutuculuğuyla geri döndü. Bir kısmı devletin desteğiyle Irak'ta savaşmak istedi, döndüklerinde ise mezhepsel kinle döndüler. Elleri işgalcilerin kanıyla değil, başka mezheplerden olanların kanıyla kirlenmişti.
 

Eski Irak cihatçıları nerde bulunsalar halk ve emniyetin üzerinde heybet salarlardı. Sanki Şam'ın güney ve doğu kırsalındaki bazı köylerin cihatçıları ile Vahhabilik arasında yazılmış bir sözleşme vardı. Hücayra, Seyyide Zeynep ve Akraba'da bazı Iraklı mülteciler kalmakla birlikte Haceri-l Esved'de Golan'dan gelen bazı mülteciler vardı. Daha sonra bunlar kanlı olayların merkezi oldular. Aşiret ilişkileri de çoğunluğun saflaşmasında büyük bir rol oynadı. Ayırımcılık, yoksulluk ve mezhepsellik şarj edilen iç dünyalardaki nefret ve gazap, içerideki her şeyin bir anda dışarıya çıkmasına neden oldu. Köyler ansızın, El Kaide'nin kendine seçtiği siyah renkle kuşandı.
 

Bölgede hiç kimse Vahhabi olmaktan utanmıyor. Sadece bununla kalmayıp, milisler Irak'ta yaptıklarıyla övünüyor, “Şeyh Üsama bin Laden'in cihadının” uzantısı olduğunu düşünüyorlar.
 

Medyanın “terörün halk yuvası” dediği kitlenin içinde Cephetu-n Nusra barınak buldu.
 

Cephetu-n Nusra Irak El Kaide'sinin rahminden gelmiştir. Kadro örgütleme işini Ebu Muhammet El Golani başlatmıştır. Ki o Irak “İslami Devlet” örgütünün liderlerinden olan bir Suriyelidir. 2011 yılının ilk çeğreğinde Suriye'de uyuyan bir sürü hücresi olan El Kaide üyesi Suriyeli ve Iraklıların arasında örgütleme işine başladı. Bir süre sonra “İslami Devlet” örgütünün lideri Ebu Bekr El Bağdadi'yle arası açıldı. Çünkü El Bağdadi'den izin almamıştı. Şer'i ve örgütsel sorun El Golani'yi fazla etkilemedi çünkü kısa bir sürede kendi seçeneklerini emri vaki yapabildi. Deyrezzor'daki deneyimli cihatçıların çoğu ona katıldı. Suriye emniyetinin düşüncesinden uzak olduğu için Kamışlı'da bir merkez kurdu.
 

Bir süre sonra Ebu Muhammet El Golani, El Bağdadi'ye yeniden katıldı. Bir aracının müdahalesi sonucunda yeniden biat etti. Anlaşma gereği El Golani, Iraklı örgütün manevi desteği yanısıra mali ve kadro desteği alacaktı. Ayrıca Emir'in Şam vilayeti temsilcisi olacak, kendisi de bilmukabil Iraklı aracı örgütün emiri olacaktı. Sonuç olarak Ebu Muhammet El Golani'nin grupları El Kaide hücreleriyle tek bir vücüd içerisinde birleşti. Ama her hücre kendi kendine askeri hareket etme özgürlüğüne sahipti.
 

El Kaide'nin Irak'taki örgütlenmesi, hiç bir zaman silahlı hücreden başka bir şey değildi. Hücre emirinden başka bir bağları yoktur. O da kendi üstündeki bir emiri tanıyordur. Kadrolar itaatkardır. Üye ile emirin arasındaki bağ kesindir, emire her konuda yönlendirme imkanı verir. Örgütün Irak'taki kadroların bağlılığı aynı ismi taşıyan dört taraf arasında bölünür. Tarafların her birisinin, tek başına, bereketi uluslararası El Kaide örgütüne bağlılığa kanıt olan bir kişilikle irtibatı vardır.
 

Birinci taraf: Suudi istihbaratın içine sindiği ve kendisinin de içine sinmiş olanıdır. Liderliği, Irak Şiileriyle ve İran nüfüzuyla savaşmak için Suudi istihbaratıyla işbirliğini mubah görüyor. Burada Suudi istihbaratına uşaklığı ile kendi görüşleri arasındaki farkı ayırd etmek mümkün değildir. Bu taraf Irak'ta sivilleri hedef alan hemen hemen bütün katliamlardan sorumludur. El Zarkavi'nin cinayetleriyle başlar, Irak Kürdistan'ı hariç bütün şehirlerde olan bombalı saldırılara kadar varır. Zarkavi ilk dönemlerde aynı şekilde Ürdün istihbaratına bağlıydı. Ona karşı dürüst olmamışlardı, Amerikalıların lehine onu ele geçirmeye çalıştılar. Bu yüzden düşman oldular. Suudi Arabistanlılar tek bir görev için onu kullandı: yozlaştırılamayan Şii liderleri öldürmek, mümkün olanı yozlaştırmak. İhtiyaçları bittiğinde Amerikalılar onu öldürdü çünkü güvenilir olmadığını, özellikle Amman otellerini bombalayanları gönderdiğini düşündüler.
 

İlginç olanı, yargının gizli araştırmalarının mahkeme açılmasına neden olmamasıdır. Bazı ölümlerin arkasında Şii bir liderin güvenlik sorumlusunun olduğu sonucuna varılmıştı. Söz konusu emniyetçi ABD istihbaratina doğrudan bağlıdır. Yanında çalıştığı lider de Vahhabilerin oyuyla ve Suudi Arabistan'ın parasıyla seçimleri kazanmıştı.
 

Zarkavi'ye bağlı o emniyetçi Şiidir (Yani Zarkavi'ye göre kafirdir) ancak Mercii Ayetullah Muhammet Bakır El Hekim'i öldürme eylemini onunla birlikte düzenlemişti. Efendisi nasıl Amerikalıların ve Körfez'dekilerin dostu ise, bu güvenlikçinin kendisi de bir Amerikan ajanıdır.
 

 



İkinci Taraf: Irak'ta El Kaide adıyla çalışan küçük bir dindar cihatçı grubudur. Suriye istihbaratı bunları Amerikalılara karşı savaşmak şartıyla eğitmiş ve silahlandırmıştır. Üyelerinin çoğu Amerika'ya karşı savaşmak isteyen Suriyeliler'den oluşuyor. Çoğunlukla Duma ve Daraa'dandırlar. Onlara ek olarak, Suriyeli Askeri istihbaratın toparladığı Saddam Hüseyin'in subayları eski Baasçılar da katıldı. Haliç'in parası onların dönmesine (yollarını ayırmalarına) neden oldu. Buna karşın Suriyeliler de “Sahva” (Uyanış)ların kurulmasında yardımcı oldular. Nitekim bir Suriyeli General bunu ilke defa Suriye'yi ziyaret eden, El Kaide'nin ve yandaşlarının cinayetlerinden dolayı şikayet eden bir aşiret heyetine önermiştir. Böylece ilişki nihai olarak kesilmiş, Suriye kurumları onların hücrelerini bitirme operasyonlarını 2007'den itibaren başlatmıştır.
 

Üçüncü Taraf: Bunların kadrolarının bir kısmı Ürdünlü ve ABD'li kurumlarla iletişim içerisindedir. Amerikalılar, Ürdünlüleri aracı olarak kullanmaktadır. Tekfirci kadroları örgütlemek ya da yeni kadro icat etmek için kullanmışlardır. Tekfirci cihadın peşine düşen bazı aptal ve cahil üyeler emirlerinin ve komutanlarının kurbanı olurlar. Komutanları, ya Ürdün istihbarat elemanları ya da CIA ile indirekt iletişimli ajanlardan ibarettir. ABD, eskiden beri ve şimdiye kadar, müttefik istihbarat örgütlerle beraber internet sitelerini yeni teröristleri avlamak için kullanıyor. ABD ile müttefikleri, din adıyla öldürmeye teşvik eden siteler sayesinde savaşçıları örgütleyip Irak'a veya istediği her hangi bir yere gönderiyor. Hem düşmanlarına karşı savaştırıyor, hem de Amerikalılara karşı gerçekten savaşan El Kaide militanlarına sızabilmek için kullanıyor.
 

Dördüncü Taraf: Zavahiri'ye direkt bağlı olan gerçek El Kaide. Çok azdır. Amerikalılara karşı savaşta çok serttir. Bazı Amerikalı araştırmacılar, bunlarla İranlıların arasında Amerikalı güçleri vurmak için bir işbirliği var olduğunu öne sürüyor.
 

Cephetü-n Nusra hangi El Kaide'ye bağlı?
 

Dört tarafın birleşmesinin sonucudur. Zavahiri'ye bağlı uluslararsı örgütü, bu yeni yapılanmayı ele geçirmeye çalışıyor. Hala başaramadı çünkü tarafların en güçlüsü olan Ebu Muhammet El Golani ABD istihbaratına direkt bağlıdır. Ebu Ğadiye adlı büyük bir Amerikan ajanı ona gölgesi gibi refakat ediyor.
 

Hayalin ulaşamadığı bir senaryo bu. Ama, tekfirci düşünceye inananları Amerikan ve Arap istihbaratına bağlı komutanlara kurban eden gerçektir.
 

Suriye'de emniyet, Şeyh Abbas El Lahham'i öldürenleri yakaladı. Ürdün'le sürekli değiş tokuş sebeplerinden dolayı bunu ilan etmediler. Ürdünlü-Filistinli bir Ürdün askeri emniyet mensubu olduğu anlaşıldı (Ne kadar gariptirki Ürdün askeri istihbarat örgütü Suriye'de faaliyet gösterirken onun kardeşi Genel Emniyet bazı Suriyeli istihbaratçılarla koordinasyon halindedir) ve ona iki katil yardım ediyor. Sayın Lahham'ın hep gittiği camiinin olduğu eski Şam'da çalışıyorlardı (Hz. Hüseyin'in kızı Seyyide Sekine'nin makamı) Haceri-l Esved'de ikamet ediyor, Ürdünlü subayın Nusra ve Cihat örgütünde bir emir olduğunu sanıyorlardı.
 

Ürdün, askeri istihbarat yoluyla Suriye'de Amerikalıları memnun etmek için, Suriyelilere karşı çalışıyor. Aynı zamanda İhvan ve Vahhabilerin kazanmaması için Suriye ile birlikte çalışıyor. Nitekim Suriye yönetimi düşer düşmez Kral Abdullah da kendiliğinden düşecektir.
 

Bazıları Suriyelilerin yarısı Amerika ve El Kaide'yle çalışan Ürdün istihbaratıyla birlikte çalışmasını çok garipseyebilir. Ancak okurlar, bütün batılı istihbarat mensuplarının, teröristlerin Avrupa'da, orda bir mahalle, şurda bir metroyu bombalamasını önleyen bilgileri verdiği için Suriyelilere teşekkür etmek için ellerinden öptüğünü bildiklerinde ne diyecek?
 

Suriye rejimi çok güçlüdür. Hatta gereğinden fazla bir güce sahip olduğunu hissediyor. Oyunun kendi elinden alındığına dair bir his taşımıyor. Bundan dolayı tek tek uçaklar belli hedefleri vurup dönüyor, bir grup değil.
 

Amerikalı, Halep kurtuluş savaşında ve teröristleri ülkeden kovma çatışmalarında yüzbinlerce kişinin ölmesini temenni eder. Suriyeliler biliyor ki zaferleri; Ankara, Tel Aviv, Vashington, Riyad ve Doha'dan başlar.
 

Oyunun çok büyük olduğu bilinmektedir. Bölgeyi aşar. Suriyelinin iyi veya kötü şansına oyun çok büyük, Ruslar ise hala savaşın o ülkelerin başkentlerine taşınmasını kabul etmiyor. Suriyeli müttefikine bazı kırmızı çizgileri kabul etmesi için baskı uyguluyor. Ki bu kırmızı çizgileri vurmak Suriye düşmanlarının büyük bedeller ödemesine neden olacaktı... Ama.. Sabredin biraz, oyun daha bitmedi, diyor işi bilen Suriyeliler.
 

Zavahiri'ye bağlı El Kaide, ‘Cephetu-n Nusra Ve-l Cihat' örgütünü kuran taraflar arasındaki denklemleri bilmektedir. Örgütü ele geçirmeye çalışıyor. Ancak Suudi parası ve nüfuzu (Bender bin Sultan, bu örgütü ele geçirme operasyonunu kendisi yürütüyor), Amerikalı uydu görüntüleri onların değil, Ebu Muhammet El Golani'nin hizmetindedir.
 

Bu birleşmeden dev bir kadro oluştu. Gerilla savaşı ve sabotaj işlerinde uzman yaklaşık 900 kişi. Irak'ta, Iraklılara ve Sahva'lara karşı savaşmışlardı. Şimdilik Nusra'ya ait tugayların veya aynı perspektife sahip silahlı grupların emirleri oldular. Bu gruplar, Suriyelileri endişelendirmemek amacıyla değişik isim kullanarak bir nevi takiyye yapmış gibi oluyor.
 

Her Suriyeli biliyor ki Nusra örgütünün Suriyeli askeri faaliyetleri komuta etmesinin sonucu, bitmeyen katliamlar, gereksiz kan selleri olacaktır.
 

Yandaş veya muhalif; Alevi, Sünni, Hıristyan veya Dürzi; her Suriyelinin vicdanında zamanın silemediği katliam resimleri hala mevcuttur. Şamlı bir kaç yüz vahhabi teröristin Hanefi, Şafii ve Maliki mezheplerinin mensupları karşısında 19. yüzyılda işlediği katliamlar. Aynı zamanda Vahhabiler ve ordusu (İhvan) Şam surlarını istila etmeye çalışmıştı. 1804 yılında Bereda Nehri kıpkırmızı olmuştu çünkü Şafiiler bir kaç mescitte Hz. Muhammet'in doğum yılını kutlamak istemişti. Çatışmalar, ancak Vahhabileri imha etmekle bitti.
 

Suriye Sünnileri, Aleviler'den, Hıristyan ve Dürzilerden önce biliyor ki Cezayir'de ne Şii vardır, ne Alevi, ne Hıristyan ne de Dürzi. Buna rağmen tekfirci Vahhabi satır 15 yıl boyunca Cezayirli kellesi kesmeye devam etti, hala da ediyor. İki yüz bin Cezayirli şehit Vahhabilerin satır ve bıçağıyla düştü. Gösterdikleri neden ya bir Emir'in fetvası ya da Maliki olan insanların hak dinde olmadığıdır.
 

Cezayir'in halkı ve ordusu Sünni olmasına karşın yüz binlerce şehit verdiğine göre azınlıklarla dolup taşan Suriye'de ne olacak? Zaten Nusra'ya bağlı vahhabiler, onları tekfir edip, ergen çocuklarına kelle kesme eğitimi veriyorlar.
 

Amerikalı, terörün Suriye'de kazanamayacağını, silahlı muhaliflerin bu işi başaramayacağını biliyor. Suriye ordusu, sadece dağılmamış değil, aynı zamanda geniş ve birlik içerisinde olan bir halk kitlesinin desteğini almaktadır. Bir süper güç ve bir bölgesel gücün yanında yer almasıyla birlikte kaynakları uzun zaman sürebilecek bir savaşa girmeye yeterlidir. Ayrıca yönetimi destekleyen halkın hesabında, Suriye'nin içerisinde veya dışarısında gönüllü savaşçı olmak için hazır duran yüz binlerce kişi vardır. Bir sürü Suriyeli şehirden gelmek için hazırlar. Tekfircilerin satırlarının gölgesinde yaşamanın ne olduğunu şimdi çok iyi bilen Halep halkı onlar arasında en az isteklisi değildir. Bunların yanısıra gerekirse; Irak, İran, Lübnan (ve Hatta Türkiye'den) yüzbinlerce gönüllü akmak için fırsat bekliyor.
 

Amerikalı bunu biliyor. Amerikalının düşmanları da biliyor ki Suriye'den sonra sıra herkese gelecek. Nitakim terörist şeytan ordusu (yüz binden fazlalar) Suriye'deki katliamlarını bitirdikten sonra ülkesine dönmeyecek, dümeni Lübnan'a çevirecek, yapabilirse Irak'tan İran'a uzanan bölgeye de bir kanlı mühür atacaktır.
 

Amerikalı bunları biliyor ama terörün kazanması için her desteği vermekten sakınmayacak. Kazanımı Suriye'yi kaos, yıkım ve kanla boğmaktır.
 

Halep'te küçük bir örneğini görmekteyiz; ne elektrik, ne su, ne ısıtma, ne ekmek.. Teröristler; erzak nakliyatlarına, buğday ambarlarına, petrol ve gaz hatlarına saldırdılar. Resmi yandan büyük bir becerisizlik, öldürücü sızmalar var. Ama, Renküs'te (Lübnan), Deyrezzor'da, İdlip ve Hama kırsalında El Kaide örgütü mü militanlarına, Şam'a kadar giden kafilelere en iyi yolu çizen uydu resimlerini temin eden?
 

Lübnanlı bir istihbarat örgütünü, Şam havaalanı cephesini hafifletmek için hazırlatılan yirmi bin Nusracı savaşçıyı sınır bölgesinde korumaya zorlayan El Kaide mi?
 

Renküs'ten Nusra örgütü militanlarının kafileleri gece gündüz geçmektedir (Ne tesadüftür ki yazar Khodor Awarki bu bölgede olup bitenleri takip ederken ona açılan ateş sonucunda hafif bir yara aldı – çevirenin notu). Suriye ordusunun her hareketini takip eden, Şam kırsalına kadar harita üzerinde görünmez yollar çizen uydulara bağlı operasyon merkezlerinin talimatıyla hareket ediyorlar. Amerikalı, Suriye'de El Kaide'nin hizmetindedir. Aksi yöndeki her cümle, Suriyeli askerlerin her gün kendi gözleriyle gördükleri gerçeklere terstir.
 

Amerikalı kurnazlık yapıyor, Suriye ordusu da kurnazlık yapıyor. Kafileler geçiyor, bazıları düştü. Uydular bazen başardı ama bu hainlerin ve köstebeklerin desteğiyle mümkün olabildi. Bazen de başarısız oldular. Savaşlar öyledir. Ama sonunda zafer hayat için savaşanındır, El Kaideciler ölüm için savaşıyorlar. Başarırlarsa Cezayir gibi kendi aralarında savaşmayacaklarının güvencesini kim verecek? Bütün azınlıkları öldürürlerse çoğunluğa karşı şefkatli mi olacaklar? Cezayir'de azınlık, çoğunluk mu vardı?
 

İdeolojik anlamda Nusra, “Ahrarü'ş-Şam” ile “Ğurebe'üş-Şam” örgütlerinden farksızdır. Müslüman Kardeşlere ait Şam'daki “Liva'ül-İslam” ile Halep'teki “Livaü't-Tevhid” örgütleri de öyledir. Her ikisinde Ebu Muhammet El Golani'yle gizli ilişkileri olan ama özel sebeplerden dolayı bu ilişkileri deşifre edilmeyen birlikler mevcuttur.
 

Cephenin merkezi Deyrezzor'dadır. Ağırlığı ordadır. İkinci merkezi, ne İdlip'in kırsalında (İhvan) ne de Halep'in kırsalındadır (Selefiler), aylardır Şam savaşı için hazırlık yapılan Şam kırsalındadır. Garip olan şudur ki Şam savaşı hazırlıkları, ABD'nin yeşil ışığıyla beraber verdiği; planlama, eğitim, ve silahlarla olmuştur.
 

Daha ilginci ise Amerikalıların El Kaidecileri Cephetu-n Nusra çatısı altında birleştirmek için Arap aracılar kullanmasıdır: Tarık El Haşimi önderliğinde Irak İslam Partisi, Saad El Hariri liderliğinde Lübnanlı-Suudi Arabistanlı El Mustakbel Akımı. El Hariri, El Kaide'ye bağlı olmayan sözde İslamcılara destek vermektedir. Bunların arasında; Hums'ta Kasım İzzeddin, Şam kırsalında öldürülen Majed Kheybe ve İdlip kırsalındaki “Şühede'ü İdlep” tugayı lideri Basel İsa (Kısa süre önce öldürüldü) yer alır.
 

Cephetü-n Nusra'ya para ve silah verenler Katar ve Suudi Arabistan finansörlerden sadece isim olarak uzaktadır. Müslüman Kardeşler örgütüne Katarlı hazineler ile Türk eğitim kampları açılır. Nusra dahil Vahhabi tekfircilere ise Vahhabiliğe destek veren Katarlı ve Suudi Arabistanlı sözde sivil toplum kuruluşların parası akar. Ayrıca Suudi Arabistan, kendini iki ana akımın (İhvan ile El Kaide) dışarısında gösterenlere de iyi bakıyor. Öne sürülen bütün anlaşmazlıklarına rağmen, Ebu Muhammet El Golani'den bağımsız savaştığını iddia eden bütün selefi tugaylar para ve silahını aynı kaynaktan alıyor. Hepsi, Amerikalı subayların yönettiği, Avrupalı, Arap ve Türk subayların yardımcı olduğu operasyon merkezlerinden çıkan talimatlarla hareket etmektedir.
 

Para Suriye'de sorunun anahtarıdır. Sadece para vasıtasıyla, militanları kuşatan birliklerin arasından yol açmada başarılı oldular. Sorun küçük subaylarda veya ordu askerlerinde değildir. Asıl sorun, bazı birlikleri yerinden hareket ettirebilen, diğerlerini yalnış yönlendirebilen güç merkezlerindedir. Yanlış bilgilerle bazı silah arkadaşlarının kanının akmasına neden olanlar var. Bir çok kez uçaklar doğru hedefi değil yanlış hedefi bombaladı. Top mermisi bir çok kez isabet etmesi gereken hedefi kaçırmıştır. Böylece çok büyük gayretler bir yerde saklanan bir hainin yüzünden boşa gitti.


Onlar için Suriye aylar önce özel bir birlik kurdu. Yeterince isim ve adrese ulaştı. Tek tek sessizce imha ediliyorlar.
 

Silahlı militanların güç noktası, 130 ülkenin istihbarat örgütlerinin onlar için çalışması yanısıra mezhepsel düşünceler veya para için kanaat değiştirenlerden oluşan beşinci bir kolun varlığıdır. Ama Suriye Arap Ordusu, bütün mezheplerden gelen, mezhepçiliği bilmeyen düşüncelerle büyütülen subaylarıyla iftihar etmektedir.
 

Teröre karşı savaş veren en sert subaylar Sünni olanlardır, yoldaşları bunu itiraf ederler.
 

Para, para ve para... Faaliyetlerine en az beş sene önce başlayan bütün Batılı, Katarlı, Suudi, Lübnanlı ve Türk istihbaratçının işinden daha fazla iş yapıyor. Sadece paradır bir otobanı, silahlı militanların ve silah dolusu kamyonların Arsal'den Renküs'e ve Şam kırsalına kadar gitmesi için açabilen.
 

İstihbarat işlerinde profesyönellik Suriye ordusuna hataları gösterecektir. Temizleme hamleleri başlamıştır. Son Şam savaşı gösterdi ki ABD bir kader ve onun istekleri de ilahi emir değildir. Savaş, savaşçı bir Suriye beyninin askeri birlikler arasında koordinasyon sağlanması istendiğinde destanlar yaratabileceğini, orduya karşı savaşan yüzlerce askeri beyne ve teknolojilere karşı üstün gelinebileceğini kanıtladı.
 

medyasafak.com