Hiroşima ve Nagazaki’ye atom bombası atmak bir savaş ve insanlık suçu muydu?

Hiroşima ve Nagazaki’ye atom bombası atmak bir savaş ve insanlık suçu muydu?
Amerikalı tarihçi ve muhalif akademisyen Howard Zinn’e göre, Hiroşima’da 140.000 Japon sivil “toza ve küle dönüştü”. Nagazaki’de 70.000’in üzerinde sivil yandı ve her iki şehrin 130.000 sakini de takip eden beş yıl içinde radyasyona bağlı hastalıklardan dolayı hayatını kaybetti.

 

Rossen Vassilev Jr.

 

 

 

 

Global Research, 13 Temmuz 2019

 

 

 

Meşhur İngiliz analitik filozofu Gertrude Elizabeth Anscombe'ın itham ettiği gibi Başkan Harry Truman bir “katil” mi?  O ve diğer akademisyen aydınların kamuya açık biçimde ifade ettikleri gibi, aslında Hiroşima ve Nagazaki'ye atılan atom bombaları bir savaş ve insanlık suçu muydu? Oxford ve Cambridge'in seçkin bir felsefe ve etik profesörü olan, 20. yüzyılın en çok ödül alan ve tarihin en büyük kadın filozofu olarak bilinen Dr. Anscombe, verdiği karar neticesinde 1945 Ağustosunda, Japon şehirleri Hiroşima ve Nagazaki'nin atom bombasıyla yerle bir edilmesine sebep olan başkan Truman'ı açıkça “savaş suçlusu” ilan etti. (Rachels & Rachels 127). Amerikalı müteveffa tarihçi ve muhalif akademisyen Howard Zinn'e göre, Hiroşima'da 140.000 Japon sivil “toza ve küle dönüştü”. Nagazaki'de 70.000'in üzerinde sivil yandı ve her iki şehrin 130.000 sakini de takip eden beş yıl içinde radyasyona bağlı hastalıklardan dolayı hayatını kaybetti. (Zinn 23)

 

Başkan Truman'ın tartışmalı kararıyla ilgili dile getirilen sebeplerden en temel ikisi, savaşı kısaltmak ve Japon İmparatorluğu'na ait adalarındaki savaşta ölmesi muhtemel “250.000 ile 500.000 arası” Amerikan askerinin hayatını kurtarmaktı. İddiaya göre Truman, “Böyle bir endişeye dayanamazdım ve bu da beni atom bombası kullanma kararını vermeye itti” demişti. (Dallek 26)

 

Ama kocası Dr. Peter Geach gibi felsefi mantık ve etik profesörü, ahlaki değerlerin mutlak olduğu doktrininin önde gelen filozof savunucularından olan Dr. Gertrude Anscombe, bu ahlaken hissiz argümanı tatmin edici bulmadı: “Gel bakalım! Bir bebeği haşlamakla bin kişinin -ya da bin kişi yeterli değilse bir milyon kişi olsun- başına dehşet verici bir felaket gelmesine izin vermek arasında bir tercih yapmak durumunda olsan hangisini seçerdin? İnsanın kendi hayatını kurtarmak için masumu öldürmeyi tercih etmesi, her hâlükârda cinayettir.” (Rachels & Rachels 128-129)

 

1956'da Profesör Anscombe ve Oxford Üniversitesi'nin diğer tanınmış üyeleri, üniversite yönetiminin, Amerika'nın savaştaki yardımlarından ötürü bir minnettarlık nişanesi olarak Truman'a fahri doktor unvanı verme kararını açıkça protesto etmiştiler. Hatta eski ABD başkanının “bir katil” ve “bir savaş suçlusu” olduğunu anlatan bir kitapçık bile kaleme almıştı. (Rachels & Rachels 128)

 

Elizabeth Anscombe'ın çağdaşı birçoğunun gözünde Hiroşima ve Nagazaki'ye atom bombası atmak, “İnsan Hayatının Kutsiyeti” ve “Öldürmenin Yanlışlığı” gibi meşhur felsefik-etik normların ihlaliydi ve ayrıca “insanları, başkalarını kurtarmak için kullanmak yanlıştı”. İlk muhaliflerden biri de, “Kadın, çocuk ayırt etmeksizin öldüren atom bombasını kullanmak, beni tiksindiriyor” şeklindeki açık beyanıyla eski başkan Helbert Hoover'du. (Alperovitz,  Karar 635)

 

Hatta Başkan Truman'ın kendi Genelkurmay Başkanı, beş yıldızlı General Amiral William D. Leahy  (ABD ordusunun savaş esnasındaki en üst düzey subayı) bile atom bombası atmaya ilişkin şiddetli hoşnutsuzluğunu gizlemedi: Hiroşima ve Nagazaki'de bu barbar silahın kullanılmasının Japonya'ya karşı savaşımızda bize somut bir yardımının olmadığı kanısındayım. Japonlar zaten yenilmişti, etkin deniz ablukası ve konvansiyonel silahlarla gerçekleştirdiğimiz başarılı bombardıman dolayısıyla teslim olmaya hazırlardı… Bunu ilk kullanan olmakla ilgili duygularım, karanlık çağların barbarlarınınkine eşdeğer bir ahlak standardını benimsemiş olduğumuz yönünde… Ben bu çeşit bir savaş için eğitim almadım, savaşlar, kadınları ve çocukları öldürerek kazanılamaz.” (Claypool 86-87, vurgu bana aittir).

 

Öte yandan, başkan Truman'ın mazeret uydurucuları, sözde faydacı “Menfaatler Argümanını” (o dönemde Truman'ın yayınlattığı birçok kamu bildirisinin aksine) içlerinde herhangi bir askeri birlik, ağır silah ya da bir askeri endüstri bulunmadığı halde hedef alınan her iki Japon şehrinden yüzbinlerce masum sivili katleden yıkıcı kitle imha silahının ateşlenişini meşrulaştırmak için kullanıyor gibi görünüyor. Çünkü Hem Hiroşima hem de Nagazaki'nin neredeyse tüm yetişkin erkek nüfusu Japon ordusu tarafından silahaltına alınmıştı, göklerden inen yakıcı ölüme maruz kalanlarsa çoğunlukla kadınlar, çocuklar ve yaşlı erkeklerdi. Truman'ın defaten sunduğu mazereti şöyleydi: “Bombaların düşmesi savaşı sona erdirdi, milyonların hayatını kurtardı.” (Alperovitz / Atomik Diplomasi 10). Hatta atom bombalarının Japonya'ya karşı kullanımıyla ilgili nihai emri imzaladığı gece “bir bebek gibi” uyumakla bile övündü. (Rachels & Rachels 127). Fakat Truman'ın kendini savunurken söylediği, gerçek olmaktan çok uzaktı.

 

 

Bir nükleer Frankenstein'i serbest bırakmak  

 

Nazi karşıtı, Macar siyasi mülteci ve bilim kurulu üyesi nükleer fizikçi Leo Szilard'ın teşviki ile 2 Ağustos 1939'da Albert Einstein, Başkan Franklin D. Roosevelt'e Nazi Almanyası'nın nükleer silaha sahip oluşu ve bunu kullanma ihtimaline karşı caydırıcı bir savunma unsuru olarak, güçlü bir atomik cihaz üzerinde çalışmaya başlamaları gerektiğini tavsiye eden bir mektup yazdı. (Ham 103-104). Ancak çok gizli Manhattan Projesi, nihayet 1942'nin başında başarılı bir çıkış yapınca ABD Ordusu, Amerika'nın atom bombasının geleceğine dair çok daha saldırgan planlar yapmaya başladı. Her gün ateşlenen konvansiyonel bombalar ve -napalm dâhil-  yangına sebep olan bombaların kullanılmasıyla başkent Tokyo'nun da içinde olduğu 67 Japon şehri daha moloz yığınına dönüşürken Hiroşima ve Nagazaki, sadece yeni atomik aygıtın yıkıcı etkisini test etmek amacıyla kasten dışarda bırakılmıştı. (Claypool 11)

 

Bombayı kullanmanın daha önemli bir sebebi de, Truman'ın ve baş danışmanlarının gözünde Franklin D. Roosevelt'in başkanlık zamanlarının “ihtiyar Joe amcası” olma halinden, hızlıca “kızıl tehlikeye” dönüşen Stalin'i korkutmaktı. Truman, Roosevelt'in Moskova'yla ortak hareket etme politikasını, yerine Stalin'e karşı hasmane meydan okuma tavrını benimseyerek hızlıca terk etti. Böylelikle Amerika'nın yeni elde ettiği nükleer silah tekeli, Washington'un Sovyet karşıtı diplomasisinin saldırgan bir enstrümanı haline geliyordu. (Truman'ın sözde “atomik diplomasisi”). Hiroşima ve Nagazaki'nin bombalanmasından tam olarak iki ay önce aynı Leo Szilard, Truman'ın dışişleri bakanı James F. Byrnes'la, nükleer silahların savunmasız sivil hedefleri yok etmeye yönelik kullanmaması gerektiğine ikna için başarısız bir görüşme gerçekleştirdi. Dr. Szilard'a göre:    

 

“Bay Byrnes savaşı kazanmak için Japon şehirlerine nükleer bomba atmanın gerekli olduğu hususunda ısrar etmedi... Bay Byrnes'ın bakış açısı, bombaya sahip olmanın ve onu sergilemenin Rusya'yı Avrupa'da daha yönetilebilir kılacağı yönündeydi. ”  (Alperovitz Atomik Diplomasi 1, 290).

 

Truman aslında, Stalin'le yapacağı müzakerelerde eli daha güçlü olsun diye, Üç Büyüklerin Postdam'daki toplantısını -ilk atom bombası Trinity'nin New Mexico'daki Alamogordo test sahasında başarıyla test edildiği günden bir gün sonrası olan- 17 Temmuz 1945'e kadar ertelemişti. (Alperovitz Atomik diplomasi 6). Truman'ın bu yöndeki bizatihi ifadeleri, “Atom bombası Rusları yola getirecek” ve “ Savaş'ın sonunda bizi kendi fikrimizi dikte edebileceğimiz bir pozisyona getirecek” şeklindeydi (Alperovitz Atomik Diplomasi 54, 63).

 

Bu noktada artık Truman yönetimi -Franklin D. Roosevelt, Churchill ve Stalin'in 1945 Şubatı'ndaki Yalta Konferansında aldıkları ortak karar üzere- Moskova'nın Kızıl Ordusu'nun Kuzey Çin'i (Mançurya) Japon ordusunun işgalinden ya da Japon İmparatorluğu'nun burayı ilhakından azade kılmasıyla ilgilenmiyordu. Albert Einstein, Truman'ın niyetinin askeri olmaktan çok politik olduğunu kamuoyuna ifşa ederek, “Bilim adamlarının kahir ekseriyeti, atom bombasının böyle aniden ateşlenişine karşıydı. Bu hareketi, Rusya'nın katılımı öncesinde, herhangi bir yolla Pasifik'teki savaşı sona erdirme arzusunun tetiklediğine ilişkinin şüphelerim var” şeklinde şikâyette bulundu. (Alperovitz, Karar 444). Winston Churchill, dışişleri bakanı olan Anthony Eden'e Postdam Konferansı'nda özel olarak şöyle dedi:

 

“Oldukça açık ki, ABD hâlihazırda Rusya'nın Japonya'ya karşı savaşa müdahil olmasını istemiyor.” (Claypool 78).

 

“İmparatorun tahtta kalmasına razı olduğunu göstermesine rağmen” (Dallek 25), Truman'ın bu ölümcül kararını, Tokyo'nun Postdam Konferansı esnasında ve sonrasındaki İttifak güçlerinin, tanrısal imparatorlarını yargılamayacakları ve onu ofisinden çıkarmayacakları sözü karşılığında teslim olacaklarına dair son çaresiz teklifleri dahi engelleyemedi.  

 

Binnetice Amerikan askerlerinin hayatına merhamet, Truman'ın en güçlü ikna edici argümanlarından biriydi. 1945'in başlarında Franklin D. Roosevelt ve Müttefik Kuvvetlerin Avrupa'daki başkomutanı Or. General Dwight Eisenhower, Amerikan askerlerinin ağır kayıplarından kaçınmak için Berlin kuşatmasını Sovyet Marshal Georgi Zhukov'un kıtalarına devretmeye karar verdi. 8 Ağustosta Japonya'ya resmen savaş ilanından ve Mançurya'daki Japon birliklerini yok etmeye başladıktan sonra Stalin'in Kızıl Ordu'su, Truman'ın yüksek sesle dillendirdiği binlerce ABD askerinin hayatını kurtarma işine hizmet edecek olan, Japon adalarını işgale hazırlanmaya başladı.  Ancak, Nazi Almanyası'nın koşulsuz şartsız teslimi, Truman'ı Winston Churchill'in meşhur revizyonist değerlendirmesi olan “yanlış domuzları öldürdük” noktasına getirdi.

 

6 ve 9 Ağustos'taki ABD nükleer saldırılarının ardından 14 Ağustos'ta, yok edilecek başka Japon şehrinin ya da düşecek başka ABD atom bombasının olup olmadığı ya da Moskova'nın Japon İmparatorluğu'na karşı olan savaşa dâhil olmasının ardından Sovyet istilası ve işgali tehdidi dolayısıyla, henüz Tokyo'nun nihayet teslim olup olmadığı kesin değildi.  Sovyetlerin savaşa dâhil olduğunu deklare etmesinden sadece birkaç gün sonra Japonya'nın Moskova büyükelçisi, Tokyo'ya, Dışişleri Bakanı Togo Shigenori'ye, Moskova'nın savaşa girmesinin Japonya için tam bir felaket olacağını bildiren bir telgraf çekti:

 

“Eğer Rusya… Zayıflığımızı fırsat bilip aniden bize karşı askeri güç kullanmaya karar verecek olursa bu, bizim için umutsuz bir vaka olacaktır. Mançurya'da bulunan İmparatorluk ordusu, henüz büyük bir zafer kazanmış ve her açıdan bize üstün oldukları şu zamanda Kızıl Ordu'ya karşı gelmeye muktedir değdir.” (Barnes).

 

 

Bombalamak ya da bombalamamak

 

Sonrasında General Eisenhower, önceki kanaatini korudu ve Japonya'yı teslim olmaya zorlamak için askeri açıdan atom bombası kullanma gerekliliğinin olmadığı yönündeki teklifini yineledi: “Japonya o sırada minimum ‘itibar' kaybı… ile teslim olmanın yollarını arıyordu. Onları bu berbat şeyle vurmanın lüzumu yoktu.” (Alperovitz Atomik Diplomasi 14).

 

Eisenhower özelde, direkt patronu olan Truman'ın Savaş Bakanı Henry L. Stimson'a itirazını yineledi:

 

“Bilinç sarsıntısına uğramıştım ve dolayısıyla kendisine, öncelikle Japonya'nın zaten yenildiğini ve bu bombaları atmanın kesinlikle gerekli olmadığı yönündeki inancımı, ikinci olarak da Amerikalıların hayatını kurtarma cihetinden artık hiçbir gerekliliği olmadığı halde ülkemizin bu silahı kullanmakla dünya kamuoyunu şoke etmekten kaçınmak zorunda olduğumuza dair kuvvetli itirazlarımı haykırdım.” (Alperovitz Atomik Diplomasi 14).

 

Savaş boyunca Japonya'ya karşı Pasifikte düzenlenen deniz saldırılarının büyük çoğunluğunu yönetmiş olan Amerikan 3. Filo komutanı Amiral William F. Halsey, bu yeni silahı kullanmamın “hiçbir askeri gerekliliğinin olmadığı”, sadece Truman yönetiminin “bir oyuncağa sahip olmaları ve bunu denemek istedikleri” için kullanıldığı kanaatindeydi... : “İlk atom bombası lüzumsuz bir deneydi... Onu kullanmaksa hataydı.” (Alperovitz Karar 445). Aslında, o esnada tamamen tahrip edilmiş Japonya'nın içsel bir yıkımın eşiğinde olduğu, Hiroşima ve Nagazaki'ye bomba atmaksızın, hatta Sovyetlerin Tokyo'ya savaş ilan etmesine bile gerek olmadan, birkaç gün olmasa bile birkaç hafta içinde teslim olacağı oldukça “kesindi”. ABD'nin resmi Stratejik Bombalama Araştırmasının savaşın sonunda kanaat getirdiği gibi: “Japonya atom bombaları düşmese, hatta Rusya savaşa dâhil olmasa bile ve hatta herhangi bir işgal kararı alınmasa dahi Kasım 1945'ten önce kuvvetle muhtemel, 31 Aralık 1945'ten önceyse kesin olarak teslim olacaktı.” (Alperovitz Atomik Diplomasi-11).

 

ABD 21. Bombardıman Birliği komutanı, Japonya'ya karşı savaş boyunca ağır konvansiyonel bombardımanlar gerçekleştirmiş olan ve Hiroşima ve Nagazaki'ye atom bombasını atan Or. General Curtis E. Lemay kamuya açık demecinde şöyle söyledi: “Onları (atom bombalarını) kullanmanın gerekli olmadığını hissediyordum. Biz o işi yangın çıkarıcı bombalarla yapıyorduk. Japonya'nın canını fena yakıyorduk… Emri uyguladık ve bombaları attık çünkü Başkan Truman bana bunu yapmamı söyledi… Tüm atom bombaları her hâlükârda birkaç gün kazandıracaktı.” (Alperovitz -Karar 340).

 

Truman'ın Hamburg, Dresden ve Tokyo'ya atılan ve buraların neredeyse tüm sivil halkını silip yok etmiş olan yangın bombalarıyla savaş boyunca günlük olarak yoğun bombardımana tabi tuttuğu Alman ve Japon şehirlerinde yaptıkları, Japonya'ya “Küçük Çocuk” ve “Şişman Adam” kod adlı iki atom bombasını atma meşum kararını ahlaken azıcık daha kabul edilebilir kılıyor.  Şehirleri yıkan bu insafsız hava saldırılarının açıklanan hedefi, Alman ve Japon halkının moralini çökertmek, savaşma arzularını yok etmek ve dolayısıyla savaşı kısaltmaktı. Ancak savaştan yıllar sonra Dr. Howard Zinn (ki kendisi bir B-17 yardımcı pilotu ve Nazi Almanyası'na karşı onlarca bombalama görevi ifa etmiş bir bombardımancıydı) efkârlı bir biçimde şöyle demişti: “Hiç kimse, faşist güçlere duyulan nefretin sebeplerinden birinin de sivil nüfusları rastgele bombalama tarihleri olduğu ironisinin bilincinde değildi.” (Zinn 37). Hâlbuki savaş bakanı Henry Stimson, Amiral William Leahy ve  Or. General Douglas Mac Arthur, barbarlık olarak gördükleri terör hava harekâtından daha az müteessir olmamışlardı. Hatta Stimson, bilhassa ABD'nin Hitler'in sahip olduğu gaddarlık ününü ele geçireceğinden” korkuyordu. (Ham 63).

 

Açıkça, -eğer yegâne değilse- artık en temel hedefi Sovyetler Birliği'ni yıldırmak olan bombalar kullanılmadan önce Japonya yenilmişti ve teslim olmaya hazırlanıyordu. Ancak atom bombasının kullanılması fikrinden evvel tartışılan birçok elverişli alternatif vardı. Deniz Kuvvetleri Müsteşarı Ralph Bard, “Japonlarla savaşın gerçekten kazanıldığına” kani olmuştu, ayrıca Başkan Truman'la sağladığı ve “Japonları yeni silahın mahiyeti konusunda uyarma” iddiasını sürdürdüğü başarısız görüşmenin ardından, atom bombasının savunmasız sivillere karşı kullanılması ihtimalinden son derece rahatsızdı. (Alperovitz Atomik Diplomasi 19). Sonuncusunun kızgın istifasının ardından yerine Bard'ı atayan Deniz Kuvvetleri özel memuru Amiral Lewis L. Strauss da “savaşın bitmek üzere olduğuna ve Japonların teslim olmaya neredeyse hazır olduklarına” inanıyordu. Amiral Strauss'un “Tokyo'ya çok uzak olmayan büyük bir sedir ağacı ormanı gibi tatmin edici bir yerde gösterilmesinin uygun olduğu” önerisi ile atom bombasının çok miktarda sivilin ölmesine sebep olmayacak bir şekilde gösterilmesi gerektiğinde ısrar edişi bundandı. (Alperovitz Atomik Diplomasi 19). Atom bombasının sivil mahalde kullanımına ABD Genelkurmay Başkanı General George C. Marshall da aynı derecede karşıydı. Bunun yerine şöyle bir şeyi savunuyordu: “… Bu silahlar, büyük bir deniz üssü gibi doğrudan askeri hedeflere ve bunun ardından eğer istenilen sonuç elde edilemezse, öncesinde Japonlara buraları yok etme niyetinde olduğumuzu söylemek kaydıyla halkın önceden terk etmesi yönünde uyarıldığı birkaç sanayi bölgesini hedef alabiliriz… Uyarı kaydımızı açık ve anlaşılır tutma yönünde her türlü çaba sarf edilmelidir… Böylesi bir gücün kestirilemeyen sonuçlarının ardından gelebilecek rezaleti, bunun gibi uyarı yöntemleriyle telafi etmeliyiz.” (Alperovitz Atomik Diplomasi 20).

 

General Marshall ayrıca atom bombasının ilk kullanımı ile Rusları şaşkına çevirmek yerine Moskova'nın Alamogordo nükleer denemesine gözlemci göndermeye davet edilebileceği yönünde ısrar etti. Aynı şekilde, Manhattan Projesi'nde çalışan birçok bilim adamı, bombayı kendilerine karşı kullanmadan önce, tahrip gücünü açıkça anlayabilecekleri biçimde, denizin Japon sahiline yakın kısmında nükleer patlama gerçekleştirmek gibi bir gösteri tertip edilmesi gerektiği uyarısında bulundu. Fakat ABD ordusunun karşıt görüşleri gibi nükleer fizikçilerin muhalefeti de Truman Yönetimi tarafından asla ciddi biçimde mütalaa edilmeyecekti. (Alperovitz Atomik Diplomasi 20-21).

 

 

Sonuç

 

Truman'ın “Japlara”  (Amerika'nın savaş zamanlarında, Truman'ın kendisi dâhil, halkın savaş boyunca Japonlara hitaben yaygın biçimde kullandığı tahkir edici bir ifade) nükleer bomba kullanma ahlaksız kararının bir sonucu olarak, 200.000'in üzerinde sivil ansızın kül oldu ve binlercesi de radyasyona bağlı hastalıklardan dolayı sonradan hayatını kaybetti.  Manhattan Projesinin bilim direktörü ve ABD'nin atom bombasının “babası” J. Robert Oppenheimer, Truman'ın kararının “ağır hata” olduğunu çünkü “artık ellerinin kana bulaşmış olduğunu” söyledi (Claypool 17). Howard Zinn de “Atom bombasını savunurken kullanılan argümanların çoğu, sanki Pearl Horbor'ı Hiroşima'nın çocukları bombalamış gibi,  misilleme esasına dayanıyordu… Amerika'nın çocukları My Lai'de ABD tarafından katledilen Vietnamlı çocuklar yüzünden ölmek isterler miydi? ” (Zinn 59) şeklindeki beyanıyla Dr. Oppenheimer'ın yargısına katılıyordu.

 

Atomik infilaka karşı olan muhalif General Curtis Lemay, savaş boyunca kendisi için çalışan ve Amerikan yangın bombalarının Japonya'daki hedeflerinin seçilmesinde yardımcı olan eski Savunma Bakanı Robert McNamara'ya sonradan: “Eğer savaşı kaybetseydik hepimiz savaş suçlusu olarak yargılanacaktık” şeklinde itirafta bulundu (Schanberg). Haklı görülemez, lüzumsuz, insanlık dışı, acımasız bir kitle imha silahının Hiroşima ve Nagazaki'ye atışını göz önüne alarak Profesör Elizabeth Anscombe, Başkan Truman'ı savaş suçlusu ilan etti. Dr. Anscombe öldüğü güne kadar 2. Dünya Savaşı esnasındaki en berbat savaş ve insanlık suçlarından birini işlemiş olan Truman'ın yargılanması gerektiğine inandı.

 

 

 

Çev. Kemal Küçük

 

 

Medya Şafak