Ayetullah Kemal Haydari’den Sekaleyn Hadisi Dersleri (6)

Ayetullah Kemal Haydari’den Sekaleyn Hadisi Dersleri (6)
Pek çok önemli noktayı içeren ve Şia'ya yöneltilen iftiraları cevaplayan bu derslerin çevirisini sürdürüyoruz...

10/06/2010

 
 
- Rahman Rahim Allah'ın Adıyla, Hamd Allah'a özgüdür. Salat ve Selam Allah'ın güvenilir elçisi Hz. Muhammed Mustafa'ya (s.a.a), tertemiz Âline, seçkin değerli sahabelerine olsun. 
 
Değerli izleyicilerimizi selamların en güzeliyle selamlıyoruz. Öncelikle İmam Bakır'ın (a.s) viladetinin bu günlere rastlaması münasebetiyle sizlere tebriklerimizi sunuyoruz. Elimizde olmayan teknik nedenlerden kaynaklanan bu gecikmeden dolayı da sizlerden özür diliyoruz. Allah'ın selam, rahmet ve bereketi değerli izleyicilerimize olsun. Sizinle ‘Mehdilik Meselesi' programının yeni bir bölümünde ‘Sened ve Delalet Açısından Sakaleyn Hadisi' konusunun altıncı kısmında birlikteyiz. Sizin adınıza değerli konuğumuz Ayetullah Seyyid Kemal Haydari Bey'i selamlıyoruz. Hoş geldiniz Seyyid Kemal Haydari Bey!
 
- Hoş bulduk.
 
- Efendim, önceki programda Hz. Resulullah'tan (s.a.a) Sekaleyn hadisinin meşhur varyantını aktaran sahabenin isimlerine değineceğinize dair bir sözünüz vardı. Ancak bu konuya girmeden önce ‘hadisin söz konusu meşhur varyantını zikreden değinmek istediğiniz başka bilginler ve eserler bulunmakta mıdır?' sorusunu cevaplandırmanızı istirham ediyorum. 
 
- Koğulmuş şeytandan Allah'a sığınır ve Rahman Rahim olanın adıyla ve O'nun yardımıyla başlarım. Salat ve selam Hz. Muhammed Mustafa'ya (s.a.a) ve tertemiz Âline olsun.
 
Önceki programda hadisin ‘Aranızda Allah'ın Kitabını ve İtretim olan Ehl-i Beytini bıraktım' şeklindeki varyantının Hz. Resulullah'tan (s.a.a) aktarımının sabit ve meşhur olduğu konusunun açığa çıkmasından ötürü Allah-u Teala'ya hamd-ü senada bulunuyoruz. Ayrıca hadis, tefsir ve de tarih sahasından büyük bilginlerin açıklamalarını sunmuştuk. Aslında ele aldığımız konu burada sona ermiş değildir. Zira bizler dil ve lugat bilginlerinin açıklamalarına müracaat ettiğimizde onların da Sekaleyn hadisini aktardıklarını müşahede etmekteyiz. Onlar da Sekaleyn hadisini ‘Aranızda, tutunacağınız Allah'ın Kitab'ı ve İtretim olan Ehl-i Beytimi bırakıyorum' varyantıyla aktarmaktadırlar. Hadisin ‘Allah'ın Kitab'ı ve Sünnetim' varyantının esamesi dahi söz konusu değildir. Dil ve lugat bilginlerinin bu alıntılarının bir anlama delalet ettiği dillendirilmek istenirse hadisin ‘Allah'ın Kitab'ı ve İtretim' şeklindeki varyantının hadis, tefsir, tarih, lugat ve edep bilginleri arasında meşhur olduğu sonucundan başka bir çıkarsamaya ulaşmak olası görülmemektedir. Kimilerinin didinmeleri gibi ‘Allah'ın Kitab'ı ve Sünnetim' varyantı hadisin asli formu değildir. Bu kaynaklar üzerinde uzun uzun durmak istemiyorum. Sadece işaret ederek geçmek arzusundayım.
 
Bunlardan biri, İmam Mecdüddin Ebü's-Saadat el-Mübarek İbn Muhammed el-Cezeri İbnü'l-Esir'in en-Nihaye fi Garibi'l-Hadis ve'l-Eser adlı eseridir.
 
Müellif S-K-L maddesinde şu hadisi sunuyor: Aranızda iki ağır emanet bırakıyorum: Allah'ın Kitabı ve İtretim. (1)
 
Öyleyse Sekaleyn hadisinin bu varyantı doğruluğu kuşku götürmez hakikatlerdendir. Yazar hadisin başka bir varyantının olduğuna işaret etmemektedir. Zira hadisin bu varyantı meşhur olan metindir ve İslam uleması nezdinde kesindir. Ancak son derece üzüntü vericidir ki şu an bazı televizyon kanallarında hadisin Hz. Resul-u Azam'dan (s.a.a) ‘Sünnetim' şeklinde varid olduğuna dair ispat çabalarını görmekteyiz.
 
İbn Esir devamla diyor ki: “Hz. Resulullah  (s.a.a) bu ikisini Sekaleyn olarak isimlendirdi. Zira bu ikisine sımsıkı sarılıp tutunma ve gereğince amel etme son derece ağırdır. (2)” 
 
Bu konu inşallah hadisin delaleti ve kavranılması bölümünde gelecektir. Peki, Hz. Resul-u Azam (s.a.a) Kitab ve İtret-i Tahire'yi neden “Sekaleyn” olarak isimlendirdi? ‘Doğrusu biz sana (taşıması) ağır bir söz vahy edeceğiz.' (73/el-Müzzemmil/5) Kitab'ın ve Kitab'a denk olan İtret-i Tahire'nin taşıdığı ağır şey acaba nedir?
 
Tefsir sahibi Allame Zamahşeri'nin (h.583) el-Faik fi Ğaribi'l-Hadis adlı eseri de bu hakikate işaret etmektedir.
 
Yazar diyor ki: “Sikl veya Se-Ka-Le sözcüğü; Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmaktadır: Aranızda iki ağır emanet bıraktım (Halleftü): Allah'ın Kitabı ve İtretim. (3)”
 
Zamahşeri hadisin ‘Halleftü/geriye bıraktım' sözcüğünü içeren varyantını sunmaktadır ki biz bu sözcüğün işaret ettiği nükteye önceki programlarda değinmiştik.
 
Rivayet İmam Allame İbn Manzur'un (h.711) Lisanü'l-Arab adlı ansiklopedik sözlüğünün İ-T-R maddesinde de aynı sözcüklerle geçmektedir.
 
İbn Manzur şöyle diyor: Bizler Allah Resulü'nin İtretiyiz. İtret kimlerdir acaba?... 
 
İbn Esir de şunu kaydeder: “Zira itret Kureyş'dendir. İnsanların geneli itreti özel olarak bir erkeğin erkek çocukları olarak zannetmektedir. Halbuki Hz. Resulullah'ın (s.a.a) itreti Hz. Fatıma'nın (a.s) soyundan gelmektedir.(4)”
 
Ezheri der ki: “ Zeyd İbn Sabit'in rivayet ettiği hadiste Hz. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmaktadır: Aranızda halefim olarak Sekaleyni bırakıyorum. Allah'ın Kitabı ve İtretim. Bu ikisi Kıyamet gününde havzın başında benim yanıma varıncaya kadar birbirlerinden ayrılmayacaklardır. Muhammed İbn İshak, bu hadis sahihtir der. (5)”
 
Zeyd İbn Sabit'in hadisine dikkat ediniz. Zeyd hadisin metninde geçen ‘Halfi' sözcüğüyle' ‘İnni tarikün fiküm halifeteyni/aranızda iki halife bırakıyorum' buyruğuna veya ‘min ba'di/benden sonra' buyruklarına işaret etmektedir.
 
Öyleyse yapılan bu açıklamaların bütününe baktığımızda hadisin bu metninin farklı sahalardaki söz sahibi bilginler arasında kullanıldığını ve tedavülde olduğunu görmekteyiz. İlerde işaret edeceğimiz bazı kaynaklar hariç ‘Allah'ın Kitab'ı ve Sünnetim' metninin esamesini dahi görememekteyiz. Allah'ın izniyle hadisin ‘Size benden sonra tutundukça asla sapmayacağınız iki şeyi bırakıyorum; Kitabullah ve Sünnetim veya Peygamberinin sünnetini' şeklindeki metninin sahih bir senede sahip olup olmadığını detaylı bir şekilde inceleyeceğimizi değerli izleyicilerimize hatırlatmış olalım. 
 
Bu konuyu etraflıca inceleyeceğiz. Zira bizler minberlerde, Cuma namazlarında, bazı televizyon kanallarında ‘ve Sünnetim' şeklindeki varyantına yoğunlaştıklarını ve merkeze aldıklarını görmekteyiz. Ben hadisin bu varyantına karşı değilim. Ne var ki hadisin diğer varyantı neden zayi ediliyor? İlerde bu konu incelenecektir. Şu an ilmi emanet sorumluluğu ‘ve Sünnetim' ‘ve İtretim' dememizi gerektirmektedir. Bu hakikatin ispatı için aktarılan sahih senede sahip olan rivayetler bunlardır.
 
Sunucu: Hadisin ‘Allah'ın Kitabı ve İtretim' şeklindeki metnini rivayet eden sahabelerin en önemlilerinin isimlerini dile getirebilir misiniz?
 
- Değerli izleyiciler önceki programlarda bizim bu hadisi aktaran sahabenin ileri gelenlerinin yirmiyi aşkın olduğunu ve bunların sahabenin üst tabakasından sayıldıklarını dile getirdiğimizi hatırlayacaklardır. Sürenin sınırlı oluşundan dolayı bu sahabilerin isimlerine ve tercüme-i hallerine kısaca işaret etmeye çalışacağız. Bu isimleri Hafız Şemsüddin Muhammed İbn Abdurrahman es-Sehavi'nin İsticlab-ü İrtikai'l-Ğuraf bi-Hübbi Akribai'r-Resul ve Zevi'ş-Şeref  isimli eserinden alıntılayacağız. Eserin bu bölümünde bir grup büyük şahsiyetin ismi bulunmaktadır. 
 
İlk isim Cabir İbn Abdullah el-Ensari bir bayraktır. Bundan dolayıdır ki müellif 345. sayfada şöyle der: Cabir İbn Abdullah İbn Amr İbn Harem el-Ensari, kadri yüce bir sahabidir. Mucizelerle ilgili hadislerin çoğunluğunun ravisidir. Kendisi henüz çocukken babasıyla birlikte İkinci Akabe Biatı'nda bulunmuştur. İbn Hazm'ın belirttiğine göre kendisi Hz. Resulullah'tan (s.a.a) 1540 hadis rivayet etmiştir. Hicretin 74. yılında veya diğer bir görüşe göre 77. yılında 94 yaşındayken vefat etmiştir.
 
Sekaleyn hadisini rivayet eden ikinci zat Huzeyfe İbn Üseyd İbn Halid el-Ğıfari, Hudeybiye Barış Anlaşması'nda bulunmuş ve Rıdvan Biatı'nı gerçekleştirenler arasında yerini almıştır. Öyleyse Huzeyfe de Allah-u Teala'nın kendilerinden razı olduğu kimselerdendir. Kufe'ye yerleşmiş ve Hicretin 42. yılında vefat etmiştir. Namazını Zeyd İbn Erkam kıldırmıştır. Hz. Resulullah'tan (s.a.a) 13 hadis rivayet etmiştir.
 
Sekaleyn hadisini rivayet eden üçüncü sahabi “Zü'ş-Şehadeteyn” lakabıyla tanınan Huzeyme İbn Sabit el-Ensari el-Evsi'dir. Medine'de ilk müslüman olanlardandır, Bedir ve sonraki gazvelere katılmıştır. Hz. Resulullah'tan (s.a.a) 38 hadis rivayet etmiştir. Sıffin Savaşı'nda Hz.Emirü'l-Müminin Ali'ın (a.s) safında yer alıp bu gazvede şehid düşmüştür. (6)
 
Sekaleyn hadisini rivayet eden dördüncü zat Zeyd İbn Sabit el-Ensari el-Hazreci'dir. Bedir Gazvesi'ne küçük olduğundan olması yüzünden katılamamıştır. Ancak Uhud Gazvesi'ne katıldığı söylenmiştir. Sahabenin meşhurlarından ve bilginlerindendir. Ebubekir döneminde Kur'an'ı cem etmiştir. Hicretin 42. yılında vefat etmiştir. (7)
 
Sekaleyn hadisini rivayet eden beşinci zat Abdurrahman İbn Avf'tır. Müellif 354. sayfada  tercüme-i hali hakkında şöyle der: Aşere-i mübeşşereden birisidir. (8)
 
Altıncı şahıs İbn Abbas'tır. Ümmetin deryası, Tercümanü'l-Kur'an'dır. Tercüme-i halini sunmaya gereksinim duymuyoruz.
 
Yedinci şahıs da İbn Ömer'dir. Bisetin 3. yılında dünyaya gelmiş, babasıyla birlikte Müslüman olmuş ve hicret etmiştir… Vera ve ibadetle şöhret bulan, fıkıh sahasında tanınan şahsiyetlerdendir. Ancak son derece üzüntü vericidir ki Muaviye ve Yezid'e biat ederek Hz. Emirü'l-Müminin Ali'ye (a.s) biat etmemiştir.
 
Sekizinci şahıs Adiy İbn Hatem'dir. Babası cömertlik ve keremle şöhret bulan Tay kabilesinin efendisi Hatem-i Tai'nin oğlu, yüce bir sahabidir. Hicretin 9. yılında Müslüman olmuş, Irak fethinde bulunmuş ve Kufe'ye yerleşmiştir. Ali İbn Ebu Talib'in safında Sıffin Savaşı'na katılmıştır.
 
Sekaleyn hadisini rivayet eden dokuzuncu kişi Ukbe İbn Amir'dir. Meşhur bir sahabidir. Kari idi. Feraiz ve fıkıh ilmini bilmekteydi. Fesahat sahibiydi, şair ve yazardı. Kur'an-ı Kerim'i toplayanlardan birisidir. Fetihlerde bulunmuştur… (10)
 
Onuncu şahıs Ebuzer el-Ğıffari'dir. Tercüme-i halini sunmaya gerek bulunmamaktadır. Asıl adı Cündeb İbn Cünade el-Ğıffari idi. “Yüce sahabi” künyesiyle şöhret bulmuştur. İlk Müslüman olanlardandır. Medine'ye hicret etmiştir. Doğruluğuyla nam salmış, hicretin 32. Yılında yalnız olarak vefat etmiştir. (11)
 
On birinci şahıs Ebu Şurayh el-Huzai'dir. Yüce bir sahabidir. Adiyoğullarındandır. Mekke'nin fethinden önce Müslüman olmuştur. Mekke'nin fethinde Huzaalıların sancaktarlığını yapmıştır. Hz. Resulullah'tan (s.a.a) hadisler rivayet etmiş, Medine'de vefat etmiştir.  (12)
 
On ikinci sahabe Ebu Kudame el-Ensari adını taşımaktadır. Uhud Savaşı'nda bulunmuştur, burada güzel bir hatıraya sahiptir.
 
Ebu Hüreyre, Akabe biatlarında bulunup Ensar'ın temsilcilerinden biri olan ve Hz. Resulullah (s.a.a) ile birlikte birçok gazveye katılan Ebü'l-Heysem Malik İbn et-Teyyihan da Sekaleyn hadisini rivayet edenlerdendir. (13)
 
Son olarak Sekaleyn hadisinin bu varyantını rivayet edenlerden birisi de Ümmü'l-Müminin Ümm-ü Seleme'dir.
 
Sunumunu yaptığımız bu araştırmalarda değerli izleyicilerin şu hakikate dikkat etmelerini arzuluyorum. Bu sahabilerden rivayet edilen Sekaleyn rivayetlerin bütün isnad zincirlerinin sahih olduğunu dile getirmek istemiyorum. Zira bu rivayetlerin bir bölümü sahih, bir kısmı hasen diğer geriye kalan bölümü ise zayıftır. Ancak zayıf olan rivayetlerin zayıflığı diğer rivayetlerce telafi edilmektedir. Bundan dolayı ‘Allah'ın Kitabı ve İtretim olan Ehl-i Beytim' ifadelerini içeren meşhur  Sekaleyn hadisleri üç kısma ayrılmaktadır. Hadd-i zatında sahih olanlar, hadd-i zatında hasen olanlar, sahih li-ğayrihi ya da hasen li-ğayrihi olanlar. Gerçi rivayetlerin bir bölümü haddi zatında zayıftır. Ancak söz konusu sened bakımından zayıf olan rivayetlerin de mütebaat sonucunda sahih oldukları anlaşılmaktadır. Konuyla ilgili tahkik ehli kadri yüce bilginlerden birisinin araştırmaları da bu yargıyı güçlendirmektedir. Kastettiğimiz şahıs Silsiletü'l-Ehadisi's-Sahiha adlı eserin müellifi Allame Albani'dir.
 
Allamenin, ‘Ey insanlar! Aranızda tutundukça asla sapıtmayacağınız şey/ler/i bıraktım: Allah'ın Kitabı ve İtretim olan Ehl-i Beytim' hadisini, hadisin geçtiği kaynakları, isnad zincirlerini, bilginlerin hadisin bu varyantına ilişkin açıklamalarını aktardıktan sonra ‘Allah'ın Kitabı ve Peygamberinin Sünneti ya da Sünnetim' şeklindeki metni değil ‘İtretim ve İtretim olan Ehl-i Beytim' şeklindeki hadis metnini desteklediğini dile getirmek istiyorum.
 
Bakınız Albani ne diyor: “Hadisler, şahidler ve mütebaatlar kanalıyla sahih veya hasen kategorisinde değil, bizzat hadd-i zatında sahih veya hasendirler.”
 
İşte Allame'nin bu açıklamaları değindiğimiz üç kısma işarettir. Yani Sekaleyn hadisinin bu varyantının isnad zincirlerinin bir bölümü, şahidler ve mütabeatlarla sahih li-ğayrihi veya hasen li-ğayrihi değil, ya hadd-i zatında sened bakımından sahihtirler ya da hadd-i zatında hasendirler. Önceki programlarda hadisin, ‘Allah'ın Kitabı ve İtretim olan Ehl-i Beytim' şeklindeki Sekaleyn veya Halifeteyn şeklindeki metninin senedine baktığımızda, hadisin Hz. Resulullah'dan (s.a.a) aktarıldığı noktasında hiçbir Müslüman bilgin aykırı görüş serdetmiş değildir, demiştik. Kur'an-ı Kerim'in buyurduğu gibi Hz. Resulullah (s.a.a) ‘O, arzusuna göre de konuşmaz. O (bildirdikleri) vahyedilenden başkası değildir' (53/en-Necm/3-4) vahiy kaynaklı konuşmaktadır. Öyleyse Sekaleyn hadisi kat'i bir nassdır. Hz. Resulullah'ın (s.a.a) mübarek dilinden dökülen ilahi bir vahiydir. Hz. Resulullah'ın (s.a.a) bu nebevi buyruklarına Allah-u Teala'nın ‘Peygamber size ne verdiyse onu alın, size ne yasakladıysa ondan da sakının. Allah'tan korkun' (59/el-Haşr/7) ilahi buyruklarını da ekleyecek olursak İtret-i Tahire'ye tutunmanın Hz.Resulullah (s.a.a) tarafından emredilip emredilmediği konusu da vuzuha kavuşmaktadır. 
 
Bazı televizyon kanallarına çıkıp da ‘Bunlar Kur'an'ın neresinde geçiyor' türünden sözler sarf eden kimselere son derece şaşırıyorum. Halbuki Kur'an'ın açık buyrukları şöyle demektedir: ‘O, arzusuna göre de konuşmaz. O (bildirdikleri) vahyedilenden başkası değildir' (53/en-Necm/3-4), ‘Peygamber size ne verdiyse onu alın, size ne yasakladıysa ondan da sakının. Allah'tan korkun' (59/el-Haşr/7). Kur'an'ın hakkında ‘O, arzusuna göre konuşmaz' buyurduğu Resulullah (s.a.a) ‘Tutundukça benden sonra asla sapmayacağınız iki şeyi…' diye buyurmaktadır.
 
Allame Albani tarafından yapılan açıklamaları tekrarlamak istiyorum. İbarenin ifadeleri şöyledir: Tutundukça asla sapıtmayacağınız şey/ler/i bırakıyorum: Allah'ın Kitabı ve İtretim olan Ehl-i Beytimi. (15)  İşte Resulullah'ın (s.a.a) bize getirdiği ilahi mesaj budur. Öyleyse İtret-i Tahire'ye tutunup sımsıkı sarılmak vacip midir değil midir? Elbette ki vaciptir.
 
Asıl problem ve sıkıntı -ki bu diğer sıkıntıdır- Albani'nin da ısrarla savunmaya çalıştığı İtret'ten muradın hanımlarını ve bilginlerini de kapsayacak bir şekilde genel bir kavram olduğu konusudur. İnşallah Müslüman alimlerin açıklamalarının kesin ifadeleriyle ‘İtret'  sözcüğünün Ali'ye (a.s), Fatıma'ya (a.s), Hasan (a.s) ve Hüseyin'e (a.s) özgü olduğu açıklığa kavuşacaktır. Bu konu ilerde etraflıca incelenecektir. Öyleyse Hz. Peygamber'in (s.a.a) ‘Kitab ve İtret' buyruğundan muradın mahiyeti hakkında herhangi bir kuşku söz konusu değildir.
 
Gerçi bizim de konuyla ilgili bir değerlendirmemiz bulunmaktadır. Hz. Peygamber'in (s.a.a) hanımı Ümmü'l-Müminin Ümmü Seleme'nin isminin geçmesi münasebetiyle bazı değerlendirmelerde bulunmak istiyorum. Özellikle son dönemlerde kimi garazkar, tefrika yaratan, fitne ashabının çabalarına şahit oluyoruz. Dile getirilen bu türden düşünceleri ifade etmek istemiyorum. Bizimle metodik veya bilimsel konularda görüş ayrılığına düşen diğer görüş mensupları hakkında, onların fitne ehli, sapkın kimseler olduklarını dile getirmek bizim yapımıza uygun olmadığı gibi metodumuza da aykırıdır. 
 
Ey kardeşler! Bir takım kimselerin, kanallarında kendilerine yöneltilen ‘Şia'nın ölüleri Müslümanların kabristanına gömülebilir mi?' şeklindeki soruya ‘Hayır, Müslümanların kabristanına gömülemezler' diye cevap vermeleri son derece gariptir. Halbuki diğer taraftan bunlar kendi kanallarında vahdete ve yakınlaşmaya davet etmektedirler. Bu iki mantık birbiriyle uyuşmamaktadır. Hayır ey kardeş! Sizler de bazı inançlara sahipsiniz bizim de bazı inançlarımız var. Bizler delillerimize işaret ettiğimiz gibi sizler de kendi delillerinizi açıklamaktasınız. Müslüman bir birey dilediği dini yaklaşımı benimsemekte serbesttir. Bu görüşte olan birisine Şii Müslümanların camileri, Hüseyniyeleri ve Ehl-i Beyt Okulu'na bağlı Müslümanlar hakkında sorulduğunda verdiği cevap şöyleydi: Cami ve Hüseyniyeleri Mescid-i Dırar ile uyum göstermektedir! Ey azizim! Neden? Onlar da Müslümandırlar ve iman etmişler. Onların da kendilerine göre fıkhi ve inançsal dayanakları bulunmaktadır. Eğer sen kavrayamıyorsan bu Ehl-i Beyt Medresesi'nin problemi değil ki!
 
Değinmek istediğimiz değerlendirme şudur: Özellikle son dönemlerde Ehl-i Beyt Medresesi'nin ve bu yapıya bağlı Müslümanların eldeki şu Kur'an'ı inkar ettikleri, bu Kur'an'ın tahrif edilmiş olduğuna inandıklarını dile getirmeye çalışan özel bir yaklaşım türedi. Bunlar bu sözlerinde ısrar etmekte ve ileri geri konuşmaktadırlar. Ancak bu kişilerce yapılan söz konusu bu açıklamalar esastan yoksun batıl ifadelerdir. 
 
Ehl-i Beyt Okulu'na bağlı bilginlere atılan bu çirkin iftiraya ve onlar hakkında yayılmak istenen bu kuşkuya ilerde işaret edeceğiz. Ehl-i Beyt ekolüne bağlı bilginlerden kasdımız bu ekolün ilk tabakadaki alimleri ile diğer büyük alimleridir.
 
Son dönemlerde Ehl-i Beyt Medresesi'nin bilginlerine ve bağlılarına yamanmak istenen bir diğer iftira da kadr-i yüce alimlerinin haşa Hz. Resulullah'ın (s.a.a) ırzına ve hanımlarına leke sürmeye çalıştıkları iddiasıdır! Özetle de olsa bazı değerlendirmelere işaret etmek istiyorum.
 
Üzerinde durmak istediğimiz ilk değerlendirme şudur: Bizler -ki sadece benim inancım değil, bütün Ehl-i Beyt Medresesi'ne bağlı alimlerin inancıdır bu- Hz. Peygamber'in (s.a.a) bütün hanımlarının müminlerin anneleri olduğuna bütün kalbimizle inanmaktayız. Zira Kur'an-ı Kerim ‘Peygamber, müminlere kendi canlarından daha yakındır. Eşleri, onların analarıdır' (33/el-Ahzab/6) buyurmaktadır. Gerçi ayetlerde söz konusu edilen bu teşrii ve fıkhi hükmün sınırlarının çizilmesi ayrı bir konudur. Umarım ki bu konuyu şartlar elverdikçe işlemeye çalışırız.
 
Öte yandan bizler, program yapanların bir bölümünün Hz. Aişe söz konusu olduğunda onu “Ümmü'l-Müminin” sıfatıyla andıklarını ancak Ümm-ü Seleme söz konusu olduğunda sadece ismini söylemekle yetindiklerini görmekteyiz. Bu nasıl davranış böyle?! Öteki Peygamber-i Ekrem'in (s.a.a) hanımı ise beriki de Peygamber-i Ekrem'in (s.a.a) hanımıdır. Peygamber-i Ekrem'in (s.a.a) hanımlarının hepsi müminlerin anneleridirler.

 
Üzerinde durmak istediğimiz ikinci değerlendirme de şudur: Hz. Peygamber'in (s.a.a.) hanımlarını çirkin ve küçültücü, onurlarını zedeleyici bir şekilde söz konusu etmeye kimsenin hakkı yoktur. Bırakalım Hz. Peygamber'in (s.a.a.) ırzı, yani hanımlarının ırzı hakkında eleştiride bulunmayı, söz konusu eşlerin Hz. Peygamber'in hanımları olmaları münasebetiyle onurlarını zedeleyici ve tahkir edici bir şekilde kendilerine işaret etmemiz olası değildir. Böyle bir davranış Ehl-i Beyt Okulu'na bağlı bilginlerin metodu değildir. Bu mektebin bütün bilginleri Peygamber-i Ekrem'in (s.a.a) hanımlarının, hatta bütün peygamberlerin (a.s) hanımlarının ırzlarında çirkinlik, gayr-i ahlaki ve onur kırıcı davranışlardan hiçbirisinin bulunmadığına şeksiz şüphesiz inanmaktadırlar. Bu dikkate alınması gereken bir hakikattir. Değerli izleyicilerden, bazı televizyon programlarına çıkıp da kendilerini Ehl-i Beyt Okulu'na nispet ederek çirkin sözler söyleyenlere kulak vermemelerini istiyorum. Bunlar Ehl-i Beyt Okulu'nu temsil etmemektedirler. Bunlar başlarına bir parça siyah veya beyaz bir bez takan bir grup cahildir. Eğer bu konudaki gerçekliği ve vakıayı öğrenmek istiyorlarsa ilmi havzalarımıza ve eserlerimize baksınlar. Büyük bilginlerimizin, Peygamber-i Ekrem'in (s.a.a) hanımlarının bütün gayr-ı ahlaki davranışlardan beri oldukları hakkındaki ısrarlarını göreceklerdir.
 
Konuyla ilgili olarak sadece çağdaş bilginlerimizden birisinin, Allame Tabatabai'nin açıklamalarına işaret etmek istiyorum. Değerli izleyicilerin Ehl-i Beyt Medresesi'ne bağlı bilginlerin Hz. Peygamber'in (s.a.a.), hatta bütün peygamberlerin hanımları hakkındaki görüşlerine dikkat etmelerini istiyorum: 
 
Allame Tabatabai,  Nur Suresi'nin 26. ayetinin tefsirinde şöyle der: “Bize göre fuhuşun Hz. Peygamber'in (s.a.a.) hanımlarında bulunması kalplerin Hz. Peygamber'den (s.a.a) nefret etmesine neden olur. Allah-u Teala'nın Peygamberlerin hanımlarını zina ve fuhuştan temizlemesi ilahi hikmet gereğince bir zorunluluktur. Eğer bu zorunluluk atıl bırakılacak olursa İslami çağrı amaçsız kalır. Akli kanıtlar da bu yargıyı ispat etmektedir. Bu akli kanıtlar sadece zahiren değil vakıada da Peygamber hanımlarının iffetli oluşlarını ispat eder.” (16)
 
Allame'nin açıklamalarında zina ve zinadan daha düşük olan şeyleri kapsayan “fuhuş” sözcüğü geçmektedir. Ayrıca Seyyid ‘Peygamberlerin hanımları' ifadesini kullanmaktadır. Bu ifade sadece Hz. Peygamber'i (s.a.a), hatta sadece Ulu'l-Azm peygamberleri değil, tüm peygamberleri içermektedir. Hatta Kur'an-ı Kerim'in açık ifadelerinde Hakk'a ihanet ettikleri söz konusu edilen Hz. Nuh'un (a.s) ve Hz. Lut'un (a.s) hanımları için dahi bu durum söz konusudur. Bu yargı özellikle Hz. Peygamber'in (s.a.a) hanımlarında öncelikli olarak geçerlidir. Zira onlar müminlerin anneleridirler. Allame Tabatabai, Peygamber hanımlarının ırzlarının taharetine ilişkin delili akli delillerden saymaktadır. Seyyid Tabatabai'nin açıkladığı bu hakikate aykırı bazı şeyleri Ehl-i Sünnet ve Ehl-i Şia kanallarından aktarılan bir grup rivayet dile getirmektedir. Raviler diyorlar ki Hz. Resulullah (s.a.a) İfk olayında kendi hanımının iffeti hakkında kuşkuya kapıldı. 
 
Seyyid Tabatabai ise diyor ki: “Rivayetler şöyle şöyledir, ancak Hz. Peygamber'in makamı bu yakıştırmadan yücedir.” (17)
 
Hz. Resulullah (s.a.a) kendi ırzı hakkında kuşkuya kapılmaktan yücedir! Değerli izleyiciler İbn Teymiyye'nin ‘Kendi ırzı hakkında ilk kuşkuya kapılan kimse Hz. Resulullah'tır' sözlerini hatırlayacaklardır. Halbuki Seyyid, Resulullah'ın (s.a.a) makamının bu konuma düşmekten yüce olduğunu dile getirmektedir. Nerede kaldı ki ırzı hakkında kuşkuya düşmüş olsun.
 
Üzerinde durmak istediğimiz üçüncü değerlendirme şudur: Ancak bu açıklamalar ‘Hz. Peygamber'in (s.a.a.) hanımları veya hanımlarından birisi hata yapan bir konumda hiç olmamıştır' anlamına gelmemektedir. Zira Hz. Peygamber'in (s.a.a.) hanımlarından birisinin hata olduğu kesin olan bir konumda bulunmuş olması ayrı bir olgudur, onların iffetlerinden kaynaklı bir sıkıntının, onur kırıcı bir davranışın olmayışı ayrı bir olgudur. Bu iki olgu arasında bir zorunluluk ilişkisi söz konusu değildir. Bakınız Allame Albani, Silsiletü'l-Ehadisi's-Sahiha adlı eserinde ‘Acaba hanginize Haveb köpekleri havlayacak?' şeklindeki meşhur Haveb hadisine işaret ettikten sonra şöyle der: “Sözün özeti bu hadisin isnadı sahihtir, metninde de sıkıntı bulunmamaktadır. Eğer Hz. Aişe bu tür bir davranışta nasıl bulunur diye soracak olursan Aişe orasının Haveb olduğunu öğrenince hemen dönmeye yeltendi.” (18)
 
Albani, Hz. Aişe'nin Hz. Resulullah'ın (s.a.a) kendisine işaret ettiği alamet-i farikayı gördüğünde hemen dönmeye yeltendiğini belirtiyor. Ancak hadis dönmediğine delalet ediyor. Allame daha sonra bunun Ümmü'l-Müminin Aişe'nin şanına yaraşır olup olmadığını soruyor ve diyor ki: Cevabımız şudur: “Kemal sahibi zatlardan her zaman kendilerine uygun davranış çıkmayabilir.” (19)  Bazen şanlarına uygun olmayan davranışlar da kendilerinden sadır olabilir. 
 
Allame kendilerinin Peygamber-i Ekrem'in (s.a.a) hanımlarının masumiyetine inanmadıklarını dile getirmekte ve şöyle demektedir: “Sünni bir Müslümanın ihtiram gösterme konusunda aşırıya kaçması yaraşır bir davranış değildir.” (20)
 
Şu an bazı televizyon kanallarında bizim tarihi hakikatlere değinme gibi bir hakkımızın olmadığını dile getirenleri görmekteyiz. Hayır, Hz. Peygamber'in (s.a.a) hanımlarının onurlarını kırmaksızın, iffetlerine dokunmaksızın, haddi aşmaksızın ve haksızlıkta bulunmaksızın tarihi hakikatleri zikredeceğiz.
 
Allame şöyle diyor: “Ümmü'l-Müminin'in Cemel Savaşı'na çıkışının tümden hata olduğu konusunda herhangi bir kuşku duymuyoruz. Hz. Peygamber'in (s.a.a) Haveb kuyularına ilişkin haberinin gerçekleşmesini öğrendiğinde dönmeye yeltenmesi de bu yargımızın kanıtıdır. Ancak ne var ki Zübeyr, (21) onu bu dönme kararından caydırmıştır ve şöyle demiştir: Belki de Allah-u Teala senin vesilenle insanların arasını bulur. …Onu bu hataya düşüren kimsenin -yani İbn Zübeyr'in- yanılgı içinde olduğunda kuşku duymuyoruz. ” (22)
 
Yani ictihadda bulunmuş ancak içtihadında yanılgıya düşmüştür. Aişe'nin bu tavrının içtihad olup olmadığı ayrı bir tartışma konusudur. Önemli olan Allame Albani'nin Aişe'nin bu çıkışının bir yanılgı ve hata olduğunu açıkça belirtmesidir. Gerçekten bir takım kanallara çıkan bazı alimlerin İbn Zübeyr'in Ali'ye (a.s) karşı savaşa çıkışını yanılgı olarak nitelendirmelerini  ‘Bu değerlendirmeler sahabeye karşı haddi aşmaktır, haksızlıktır' türündeki sözlerine şaşırmamak elde değil. Albani  yanılgıya düştüğünü dile getiriyor ve diyor ki: “Savaşan iki gruptan birisinin hatada olduğunu söylemekten başka çıkış yolu bulunmadığına akıl kesin hükmetmektedir. Zira iki taraftan da yüzlerce kişi öldürüldü. Aişe'nin hata yaptığında kuşku bulunmamaktadır. Bu yargının birçok geçerli ve açık delili bulunmaktadır. Nitekim kendisi de Cemel Savaşı'na katılışından dolayı pişmanlık duymuştur.” (23) Yani Cemel Savaşı'ndaki taraflardan birisi hatalıdır diyor Albani. 
 
Bu pişmanlığı ve yargıyı güçlendirmesi için şu rivayeti aktarır: İbn Abdülberr'in el-İstiyab adlı eserinde Abdullah İbn Muhammed İbn Abdurrahman İbn Ebubekir es-Sıddik'ten aktardığı gibi Aişe'nin pişman olduğu anlaşılmaktadır. 
 
Abdullah der ki; Aişe, İbn Ömer'e şöyle dedi: Ey Abu Abdurrahman! Benim bu savaşa çıkmama mani olmaktan seni engelleyen neden neydi?
 
İbn Ömer ‘Sana galebe çalan bir kişinin olduğunu gördüm' diye karşılık verdi.
 
Aişe ‘Allah'a kasem olsun ki beni engellemiş olsaydın asla bu savaşa çıkmazdım' dedi… (24)
 
Allame, Kays'tan da şu rivayeti aktarır: Aişe kendi kendisine evinde Hz. Resulullah'ın (s.a.a) yanına defnedilmeyi arzuladığını söylermiş. Ayrıca şöyle demiş: Ben Hz. Resulullah'tan (s.a.a) sonra bir olay gerçekleştirdim. Beni Peygamberin hanımlarının yanına gömün. Bundan dolayı Baki'ye gömülmüştür. (25)
 
Bu son sözler Aişe'nin yanlış yaptığına dair kendisinin bir itirafıdır. Aişe bu olaydan dolayı pişmanlık duymuş ve tevbe etmiştir. Özetle bütün kardeşlerimizi, Hz. Peygamber'in (s.a.a) ırzına ilişkin ileri geri konuşan, onurunu rencide eden her iki taraftaki cahillere kulak vermeme çağrısında bulunuyorum. Ancak bu Peygamber hanımlarının hata yapmayacağı anlamına gelmemektedir.
 
- Sunucu: Bahreyn'den Ebu Ahmed kardeşimiz hatta, buyurun.
 
Ebu Ahmed: Es-Selamü Aleyküm! Cemel Savaşı'nda Hz. Ali (a.s), Aişe'yi savaşta mağlup ettiğinde son derece saygı göstererek Medine'ye doğru göndermiştir. Şu an Şia mezhebine muhalif olan bazı kimselerin ‘Şii bilginler Aişe annemize saygı göstermemekte, hatta hakaret ve sövgülerde bulunmakta, lanet etmektedirler' sözlerini ve açıklamalarını görüyoruz. Hz. Emirü'l-Müminin (a.s), konuyla ilgili sağlıklı ve doğru tutumu ilk ortaya koyan kimsedir. Şii bilginleri bu tür bir davranış sergilemekle töhmet eden Sünni bilginlere bu delille karşı çıkmak istiyoruz.
 
Ayetullah Seyyid Kemal Haydari: Aleyküm Selam! Ehl-i Sünnet mezhebine bağlı alim ve aydınlar, Ehl-i Beyt Medresesi'nin inanç, düşünce ve diğer konulara getirdiği yorumları öğrenmek istiyorlarsa kendilerini Şii olarak tanıtıp televizyon kanallarına çıkan cahillere kulak vermemelidirler. Değerli kardeşler, bazı televizyon kanallarına çıkıp da kendilerini Sünni olarak tanıtarak bazı uygunsuz açıklamalarda bulunan kimselerin Ehl-i Sünnet'i temsil etmemeleri gibi, bunlar da Şia mezhebini temsil etmemektedirler. Olaylara bütünüyle bilimsel bir perspektifle bakmalarını istiyorum. Asli kaynaklarımıza ve eserlerimize göre sonuca varmalarını istirham ediyorum kendilerinden.

Sunucu: Teşekkürler Ayetullah Seyyid Kemal Haydari Bey. Bir sonraki programda görüşmek üzere. 
 
Es-Selamü Aleyküm ve Rahmetullahi ve Berekatühü.
 


1- İmam Mecdüddin Ebü's-Saadat el-Mübarek İbn Muhammed el-Cezeri İbnü'l-Esir'in en-Nihaye fi Garibi'l-Hadis ve'l-Eser, s.125, S-K babı, Sikl maddesi, Takdim Ali İbn Hasan İbn Ali İbn Abdülhamiyd el-Halebi ei-Eseri, Dar-ü İbni'l-Cevzi, Beşinci Baskı, 1430 Suudi Arabistan  
2- Age, agy.
3-Allame Zamahşeri, el-Faik fi Ğaribi'l-Hadis, c.1, s.150, S-K babı, Haşiyelendiren İbrahim Şemsüddin, Darü'l-Kütübi'l-İlmiyye, Beyrut, 1. Basım, 1417
4- İbn Manzur, Lisanü'l-Arab, c.9, s.24 İ-T-R maddesi, Dar-ü İhyai't-Türasi'l-Arabi,
5-Age, agy. 
6-Hafız es-Sehavi, İstislab-ü İrtikai'l-Ğuraf, c.1, s.345, Tahkik ve İnceleme Halid İbn Ahmed es-Summiy Babteyn, c.1, s.345
7- Age, c.1, s.350
8-Age, c.1, s.354
9-Age, agy. 
10-Age, agy.
11-Age, agy.
12-Age, c.1, s.362
13- Age, agy.
14- Silsiletü'l-Ehadisi's-Sahiha ve Şey' min Fıkhıha ve Fevaidiha, c.4 s.358, 1761. Hadisin zeyli.
15- Age, agy.
16- Allame Seyyid Muhammed Hüseyin Tabatabai, el-Mizan fi Tefsiri'l-Kur'an, c.15, s.102, Müessesetü'l-Alemi yayınları, Beyrut.
17-Age, agy.
18- Silsiletü'l-Ehadisi's-Sahiha, c.1, s.854-5, İkinci Kısmı.
19-Age, agy.
20-Age, agy. 
21-Zübeyr yerine İbn Zübeyr olsa gerektir. (çev.) 
22-Age, agy. 
23-Age, agy. 
24-Age, agy. 
25-Age, agy. 

Çev: Cevher Caduk


medyasafak.com