ÖZEL: Halk Seferberlik Güçleri: Askeri kapasiteleri, Irak ve Ortadoğu’daki rolleri

ÖZEL: Halk Seferberlik Güçleri: Askeri kapasiteleri, Irak ve Ortadoğu’daki rolleri
HSG, Ortadoğu’daki en büyük askeri ve sivil örgütlerden biri olarak düşünülebilir. Bu oluşum, Irak’taki en olası ve arzulanabilir siyasi güç merkezidir. HSG çok sayıda Sünni, Şii, Hıristiyan, Yezidi, Türkmen ve Kürt silahlı oluşumunu birleştirmekte, bu sebeple de iç anlaşmazlıklarına rağmen askeri ve siyasi meseleler için bir platform ve içeriden ya da dışarıdan gelen radikal selefi İslam tehdidine karşı güvence teşkil etmektedir.

 

 

 

South Front

 

 

Haziran 2014'te, sözde “İslam Devleti” (IS) örgütü, Irak'ın ikinci büyük şehri Musul da dâhil olmak üzere ülke topraklarının yaklaşık üçte birini işgal etti. Bu, radikal İslamcıların Bağdat'ı ele geçirip kendi otoritesini Irak'ın tamamına dayatmaya yakın olduğu anlamına geliyordu. Bu noktada Irak hükümeti durumun yarattığı gerçek tehlikeyi anladı ve ülkeyi İD'den kurtarmak için milis birimleri oluşturmaya başladı. Halk Seferberlik Güçleri (HSG/Haşd el-Şabi) bu süreçte belirleyici bir rol oynadı.

 

HSG, Irak ordusunun formel liderliği altında faaliyet yürüten hükümet yanlısı güçlerdir ve yaklaşık 70 gruptan müteşekkildir. Bu gruplar, İD'nin 2014 yılında Bağdat'ın kuzeyindeki bazı eyaletlerin geniş toprak parçalarına el koyması sonrasında, Iraklı dini otoritelerin direktifiyle kurulmuştu.

 

 

Oluşum tarihi

 

Irak'ta HSG'nin ortaya çıkmasına yol açan iç siyasi faktörlerden biri, İD etkisinin yükselişi karşısında devlet kapasitesinin ulusal güvenlik alanında başarısız olmasıydı. Büyük çaplı yozlaşma ve Irak ordusunun temel fonksiyonlarını yerine getirmemesi nedeniyle Musul'un düşmesi, dönemin başbakanı Maliki'nin silahlı kuvvetlere olan inancını yitirmesini beraberinde getirdi. Eski İçişleri Bakanı Muhammed el-Ghabban'a göre “Halk Seferberlik Güçleri, dönemim ürettiği özgün, başarılı ve gerekli bir deneyimdir.”

 

Güvenilirliği şüpheli çok-etnili Iraklı birimlerin aksine devlete sadık Şii milislerin silahlandırılmasının, düzeni yeniden tesis etmenin çok daha etkili bir aracı olduğu ortaya çıkmıştır.

 

15 Haziran 2014 tarihinde, Iraklı Şiilerin lideri Ayetullah Ali el-Hüseyni el-Sistani, İD'ye karşı mücadele edilmesi ve HSG'nin kurulması çağrısı yapan bir fetva yayınladı. Burada Sistani'nin fetvasının Iraklı Şiilerle sınırlı olmadığına dikkat etmek gerekir. Sistani, ulusal seferberlik güçlerinin bütün etnik, dinsel ve sosyal grupların katılımıyla, ulusal bir kurum olarak karakterize edilmesini savunuyordu.

 

 

Bileşim

 

 

HSG'nin çekirdeği Bedir Örgütü, Asaib ehl el-Hak, Ketaib Hizbullah, Ketaib Seyyid el-Şuheda, Hareket Hizbullah el-Nuceba, Ketaib el-İmam Ali ve Ketaib Cund el-İmam gibi silahlı Iraklı Şii oluşumlarıdır. Bu birimler, İD tarafından işgal edilmiş olan Selahaddin, Ninova ve Anbar eyaletlerinde bazı Sünni aşiretlerle işbirliği yapmaktadır. İlave olarak HSG, Hıristiyanlar, Türkmenler, Kürtler ve Yezidilerden oluşan birimleri de içermektedir.

 

Bedir Örgütü. Bu oluşum 2003 yılında, Şii İslamcı parti “Irak İslam Yüksek Konseyi”nin paramiliter örgütü Bedir Tugayları içinden kuruldu. Lideri Hadi el-Amiri'dir. Şu anda yalnızca askeri bir örgüt değil, aynı zamanda Irak parlamentosunda 22 sandalyesi bulunan bir siyasi partidir. Askeri birimleri 10 ila 15 bin askerden oluşmaktadır ve İD'ye karşı HSG tarafından düzenlenen bütün operasyonlara katılmıştır.

 

Asaib ehl el-Hak (Doğrular Birliği).  Bu grup 2006 yılında kurulmuş olup, Lübnan Hizbullahı ile yakın bağları vardır. İdeolojisi, İran dini lideri Ayetullah Hameney'in resmi çizgisini desteklemektedir. Lideri Kays el-Hazali'dir. 2016 yılı itibariyle grubun yaklaşık 10 bin askeri vardı. Bu grubun Haydar el-Kerrar Tugayları isimli alt birimi, Suriye topraklarında faaliyet yürütmektedir.  

 

Ketaib Hizbullah (Allah'ın Partisi Tugayları). Bu örgüt 2003 yılına ABD'nin Irak işgaline direnmek için kurulmuştu. Ebu Mehdi el-Mühendis'in liderliğindeki grubun 30 bine varan sayıda üyesi bulunuyor. Savaşçıları aynı zamanda Suriye'de hükümet güçlerini destekliyor.  

 

Ketaib Seyyid el-Şuheda (Şehitlerin Efendisi Tugayları). Askerileşmiş Iraklı Şii milisler. Grup, 2013 yılında, “dünya çapındaki Şii kutsal mekânlarını” savunmak ve ülkenin birliğini korumak amacıyla kuruldu. Gruba, geçmişte Irak Yüksek İslam Konseyi üyesi olan Ebu Mustafa el-Şeybani liderlik ediyor. Bu birimler ayrıca başta Şam olmak üzere Suriye'de, hükümete destek olarak savaşıyor. Personel gücü hakkında bilgi bulunmuyor.

 

Hareket Hizbullah el-Nuceba (Allah'ın Partisi'nin Soyluları Hareketi). 2013 yılında Suriye'deki sürüp giden savaşa yanıt olarak ve Asaib ehl el-Hak liderliğiyle ihtilafların sonucunda kuruldu. İki grup halen yakın bağlara sahip ve savaş sahasında sık sık işbirliği yapıyor. Gruba, ideolojisi Ayetullah Hameney'in ideolojisiyle uyumlu olan Şeyh Ekrem el-Kaabi liderlik ediyor. Gücü hakkında bilgi bulunmuyor. Bu birimler de Suriye'de de faaliyet yürütüyor.

 

Ketaib el-İmam Ali (İmam Ali Tugayları). Irak İslami Hareketi'nin silahlı kanadıdır. Haziran 2014'te İD saldırganlığına yanıt olarak kuruldu. Geçmişte Mukteda el-Sadr'ın komutasında Mehdi Ordusu'nda savaşmış olan Şibl el-Zeyd liderlik ediyor. Grubun ayırt edici özelliği, Hıristiyanlardan oluşan, Allah'ın Ruhu, Meryem'in Oğlu İsa Tugayları isimli bir biriminin olması. Gücü hakkında veri bulunmuyor. Gruba bağlı birimler Palmira'nın kurtarılması sürecine, Tikrit için ve Musul kuşatmasının kurulması için verilen savaşlara katıldı.

 

Ketaib Cund el-İmam (İmam'ın Askerleri Tugayları). Bu grubun lideri olan “Ebu Cafer” Ahmed el-Esedi, HSG'nin basın sekreteridir. İdeolojisi, Hameney'in ideolojisiyle uyumludur. Gücü hakkında veri bulunmuyor. Birimleri, Beyci'nin kurtarılması sürecine katıldı (2014-15).

 

Çeşitli tahminlere göre HSG bugün 60-90 bin kişilik bir insan gücüne sahip. Irak topraklarındaki ulusal seferberlik rezerv gücü, kadınlar da dâhil olmak üzere 3 milyona varıyor. Ulusal seferberlik güçleri ayrıca destek birimlerini (savaş mühendisleri, tıp, lojistik, medya birimleri) de içeriyor. HSG savaşçılarının çoğu, ABD'nin Irak işgali sırasında önemli savaş deneyimleri edindiler.

 

HSG'nin başında Falih el-Feyyaz bulunuyor; yardımcısı ve askeri komutanı ise, bir mühendis olan Ebu Mehdi el-Mühendis. Askeri açıdan HSG, Irak ordusuna ve yürütme otoritesine tâbi. HSG'nin Bağdat ve Necef'te birden fazla merkezinin olduğunu da eklemek gerekir.

 

Irak hükümeti HSG'yi hem askeri hem de mali açılardan destekliyor. Bütçesi yaklaşık 1.16 trilyon Irak dinarı düzeyinde. Irak halkı, HSG'ye büyük mali katkılar sunuyor. Silah ve cephanelikler ağırlıklı olarak komşu İran'dan geliyor. İran hükümeti, Hizbullah ve Suriye Arap Ordusu, en iyi eğitimli subaylarını ve alt düzey komutanlarını, savaş etkinliğini arttırması için HSG birimlerine gönderdi.

 

 

Silahlar ve teçhizat

 

HSG, Irak ordusu tarafından sunulan çok sayıda Sovyet yapımı zırhlı personel taşıyıcıya (APC) ve yine çok sayıda onarılmış ve elden geçirilmiş zırhlı araca sahip. İran tarafından sunulan silahlar da (BMP-1'ler, T-55 ve T-72 tankları ve bunların klonları gibi) HSG'de mevcut. Dahası, HSG'nin ABD yapımı zırhlı araçlar da (M1 Abrams, M113 APC'ler, Humvee'ler, MRAP'ler) kullandığı gözlemlendi. HSG, basit roket ve cephanelikler imal ediyor ve bunları yoğun bir şekilde kullanıyor; aynı zamanda nehirlere köprü kurma, tahkimat ve pist yapımı da dâhil olmak üzere, savaş sahalarına yönelik önemli mühendislik hazırlıkları yapıyor.

 

 

 

Operasyonlar

 

HSG, kurulduğu andan itibaren İD'ye karşı pek çok savunma ve hücum operasyonu gerçekleştirdi. İlk büyük başarı, Haziran-Ağustos 2014'te Selahaddin eyaletindeki Amirli kuşatmasının kaldırılması oldu. Bu muharebede özellikle Türkmen birimleri ve Asaib ehl el-Hak'tan savaşçılar kendini gösterdi. 2014 yılının Ekim ayından Kasım ayına kadar HSG,  Duhuliye ve Curf el-Sahar'ı özgürleştirdi.

 

Kasım 2014'te Anbar eyaletinin başkenti Ramadi'yi kurtarma operasyonu başladı ve operasyonun sonucu, halk seferberlik güçleri ile Irak ordusunun kesin zaferi oldu. Şehirde ve eteklerinde, IŞİD'in vahşice öldürdüğü 1200'ü aşkın şehir sakininin cesetleri bulundu. Bu zafer büyük bir psikolojik etki getirdi ve “sözde tek gerçek İslam”ın bağlılarının hakiki yüzünü ortaya çıkardı.

 

Beyci'yi kurtarma operasyonu Aralık 2014-Ekim 2015 arasında gerçekleşti. Şehir, büyük bir petrol rafinerisine ve bir inşaat malzemeleri fabrikasına ev sahipliği yapıyordu. Bu muharebeye Asaib ehl el-Hak, Ketaib Hizbullah, Bedir Örgütü alt birimleri ve başkaları katıldı. Beyci'yi Bağdat'a bağlayan yolun hükümet güçleri tarafından ele geçirilmesi, onların şehri Musul hücumu için bir sıçrama noktası olarak kullanmasına olanak verdi. 

 

Selahaddin eyaletinin başkenti Tikrit için verilen muharebe, Mart-Nisan 2015'te, HSG desteğiyle gerçekleşti. Bu operasyon, Asaib ehl el-Hak, Ketaib el-İmam Ali, Ketaib Seyyid el-Şuheda, Bedir Örgütü'nün alt birimleri, Türkmen oluşumları (16. Tugay ve Sünni bir milis grubu olan Selahaddin Şehitleri'nin (yaklaşık 5 bin savaşçı) katılımına tanık oldu.

 

Mart 2016 başlarında, Selahaddin eyaletindeki Samara'yı kurtarmak için İmam Ali el-Hadi Operasyonu başlatıldı. Bütün HSG birimleri, federal polis ve Irak ordusuna destek amacıyla operasyona katıldı. Bu operasyonun birkaç amacı vardı: Bağdat ve Selahaddin eyaletlerinin özgürleştirilmesi, iki imamın türbelerine erişimin sağlanması, Anbar eyaletinin kuşatma altına alınması ve Samara'nın kurtarılması.

 

23 Mayıs 2016'da Irak Başbakanı Haydar el-Abadi, Felluce'yi kurtarmak için Terörizmin İmhası Operasyonu'nun başladığını duyurdu. Bu operasyona Irak ordusu, federal polis, Altın Bölük, HSG birimleri ve yerel milis güçlerinin katılımı görüldü. HSG'nin katılımı İD militanlarıyla Felluce eteklerinde ve Hadliye adasında savaşmakla sınırlı kaldı. Şehir 26 Haziran tarihinde özgürleştirildi.

 

HSG'nin en önemli başarısı, 17 Ekim 2016'da başlayan Musul'u kurtarma operasyonuna olan katkısı olabilir. HSG hücuma doğrudan katılmadı, ancak Tel Afer yönünden şehrin kuşatma altına alınmasında önemli bir rol oynadı. Bu operasyonlar IŞİD militanlarının Suriye'ye doğru geri çekilme koridorlarını kesti ve Suriye'den gelebilecek olası takviyeleri bloke etti. Musul şehrinin kendisi hükümet güçleri tarafından kontrol altına alındı, ancak bütün militanlar tasfiye edilmediği için operasyon devam ediyor.

 

Bundan ayrı olarak HSG, Tel Afer'in batısından Suriye sınırına ulaşmayı amaçlayan bir çabaya da girişti. HSG savaşçıları El-Baac, El-Kayrevan ve Harta dâhil geniş bir bölgeyi IŞİD'den kurtardı ve Suriye sınırına ulaştı. Suriye-Irak sınırının bir kısmını kontrol eden HSG, Suriye ve Irak'ta devam eden IŞİD karşıtı çabalarda önemli bir rolü olduğunu bir kez daha teyit etti ve sınır bölgesinde gelecekte yapılacak operasyonlar için bir tutunma noktası oluşturdu.

 

Ağustos 2017'de HSG, Irak Ordusu ve federal polisin yanında, Tel Afer'in özgürleştirilmesi sürecine katıldı.  

 

Halk Seferberlik Güçleri aynı zanda önemli bir insani rol de oynuyor. Gönüllüleri yapılan katkıları topluyor ve çatışmalar nedeniyle evlerini terk etmek zorunda kalan sivillere insani yardım dağıtıp tıbbi destek sağlıyor. HSG savaş sahasını ciddi oranda dönüştürdü, zira IŞİD'in hükümranlığının altını oyan onlar oldu. Verili bir alanda hızlıca çok sayıda silahlı birlik toplayabildiler ve daha yüksek merkezlerle koordinasyon ihtiyacı olmadan birimlerini konuşlandırabildiler. HSG operasyonlarının, IŞİD'in silahını kendisine karşı kullanan medya bileşeni de dikkatten kaçırılmamalıdır. Medya, operasyonlar hakkında, kamuoyu eleştirilerini de dikkate alan objektif haberler hazırlamak üzere kullanıldı.

 

 

Irak'ın gelecekteki siyasi hayatındaki rolü

 

Musul'un kurtarılması, İD'nin Suriye'de aldığı yenilgiler ve liderinin öldüğünün duyurulması, yeni bir soruyu gündeme getirdi: Irak'ı kim yönetecek?

 

Batı medyasında, Irak Sünnilerinin yeni bir isyan hazırlamaya başladığı bilgileri dolaşıyor. Nakşibendi Tarikatı, 1920 Devrimci Tugayları ve Kerkük'teki Havice Şehri Baasçıları, İD ortadan kaldırıldıktan sonra mevcut Irak hükümetine karşı savaşma niyetlerini açıkladılar. 

 

Nakşibendi Tarikatı Adamları Ordusu. Nakşibendi Sufi Tarikatı kesiminin silahlı kanadı. Bazı tahminlere göre bu grup, büyüklük ve etki bakımından İD'den sonra ikinci sırada geliyor. 5 bin civarında savaşçıları var. ABD güçlerine ve Irak hükümet güçlerine karşı gerilla savaşı yürüttüler. Dikkat çekici bir nokta olarak, Musul saldırısına İD'nin yanında katıldılar. Liderleri İzzet İbrahim el-Duri, 1979-2003 yılları arasında Irak Devrimci Komuta Konseyi'nin başkan yardımcısıydı ve şu anda ABD'nin aradığı, Saddam Hüseyin döneminin üst düzey yetkililerinin başında geliyor. 

 

Bu yüzden İD'nin yenilmesi onların yalnızca faydasına olacaktır, zira bu durum onların baş rakibini ortadan kaldıracağı gibi, İD teröründen sonra başka her grup Sünnilere daha çekici görünecektir.

 

Dahası, İD'nin yenilmesiyle beraber, her ne kadar bu pek kuvvetli bir ihtimal gibi görünmese de, El Kaide de yeniden kendini toparlayabilir. İD'nin çöküşü bütün dünyadaki selefi İslamcılara, El Kaide'nin savunduğu, hilafeti yalnızca cihadın son aşamasında, bütün nüfus hâlihazırda cihadçı ideolojiyi koşulsuz olarak paylaştığı zaman kurma stratejisinin şiddet yoluyla kurulan bir hilafetten daha üretken olduğunu gösterebilir. Ancak El Kaide şu anda radikal İslam dünyasında, 10-15 yıl önce oynadığı rolü oynamıyor.

 

İD'yi de göz ardı etmemek gerekir. İD'nin fiziksel olarak ortadan kaldırılması ve Şiilerin kutlamaları, Irak ve Suriye'nin Sünni kesimleri üzerinde pek de olumlu bir etki bırakmayacaktır. Yeni Sünni terörist grupların ortaya çıkma ihtimali göz ardı edilemez. Musul savaşının başından itibaren İD militanları, Kerkük, Tikrit, Samara ve Bağdat da dâhil olmak üzere Irak'ın çeşitli kısımlarında çok sayıda büyük ve kanlı terör saldırısı gerçekleştirebildi. İD'nin Irak ve Suriye'deki askeri yenilgisinin ardından gerilla savaşına geçmesiyle, bu saldırıların yenileri beklenebilir. Ve saldırıların arkasında radikal Sünnilerin mi yoksa İD'den hayatta kalanların mı olduğunu belirlemek zor olacaktır.

 

Ortadoğu kaosundan, ABD'nin politikalarının tümüyle başarısız olduğu sonucu çıkarılabilir. Fakat bu hatalı bir değerlendirme olacaktır. ABD, siyasi süreçler üzerinde önemli ölçüde etkili olmaya devam edecektir. Eğer her şey olduğu gibi bırakılacak olursa İran, Lübnan'da, Suriye'de ve Irak'ta çeşitli düzeylerde var olan Şii milisleri kullanarak, meydana gelmiş boşluğu dolduracaktır. Bu ise İsrail ve Ürdün gibi ülkelerin konumlarını tehdit edecektir.

 

Irak Kürtleri ve hükümet arasındaki ilişkiler de karmaşık. Irak Kürdistanı, kendi yönetimi, ekonomisi, polisi ve ordusu olan, kendi kendine yeten özerk bir oluşum. Dahası, 25 Eylül tarihinde Irak Kürdistanı'nın bağımsızlığı için bir referandum yapılması planlanıyor ve bunun Irak federal hükümetiyle ve IK topraklarında yaşayan azınlıklarla (Türkmenler, Sünni Araplar, Şii Araplar) gerilim yaratmaması mümkün değildir. Saddam Hüseyin'in İran-Irak Savaşı esnasında yaptığı zulümlerin hatıraları ve Kürtlerin Irak işgali esnasında ABD yönetimine verdiği aktif destek, Arap-Kürt ilişkilerini daha da kötü hale getirmiştir.  

 

HSG'nin geleceği söz konusu olduğunda, birkaç nüans noktası bulunuyor. HSG askerileşmiş bir oluşum olduğu için, tek bir siyasi lideri bulunmuyor. Üç kanat –Hameney, Ali el-Sistani ve Mukteda el-Sadr kanatları – arasındaki güç rekabeti nedeniyle, HSG içinde mevcut ve potansiyel sürtüşmeler var.

 

Ayetullah Hameney kanadı, İran tarafından oluşturulmuş bazı görece küçük topluluklardan oluşuyor. Bu grupların liderleri bu bağlılıktan gurur duyuyor ve Hameney'e olan dini bağlılıklarını vurguluyor. Bu grupların arasında örneğin Saraya Horasani ve Ketaib Ebu Fadl el-Abbas yer alıyor. Bu kanat, Suriye'deki İran çıkarlarını ilerletmeyi ve İran'ın sınır bölgelerini korumayı amaçlıyor. Bu askerileşmiş oluşumlar ya tam olarak şekillendirilmiş siyasi parti niteliği taşıyor, ya da 2018 için planlanan belediye ve parlamento seçimleri öncesinde siyasi partiye dönüşüyor. Söz konusu gruplar, 2014'teki parlamento seçimleri esnasında kendilerini Hukuk Devleti Koalisyonu'na katılmaya ikna etmiş olan eski başbakan Maliki'ye yakın. Bu oluşumlar her ne kadar başlangıçta askeri örgütler olarak kurulmuşlarsa da, eski başbakanın liderliği altında gerçek siyasi partiler haline geldiler.  

 

İkinci HSG kanadı, Irak Şiilerinin en yüksek dini lideri Ayetulllah Sistani'ye bağlılık yemini etmiş olan ve siyasi olmayan çıkarları savunan bazı askeri oluşumları içeriyor. Bu gruplar münhasıran, Sistani'nin Irak Şiilerinin kutsal mekânlarını koruma ve toprakları İD'den kurtarma fetvası üzerine kurulmuştu. 2014 yılında İD'nin Bağdat'taki ve öteki vilayetlerdeki Şii kutsal mekânlarını yok etme ihtimali gerçek bir tehditti. Bu kanattaki başlıca oluşumlar, Saraya el-Atabe el-Abbasiye, Saraya el-Atabe el-Hüseyniye, Saraya al-Atabe el-Aleviye ve Liva Ali el-Ekber'dir. Bu isimlerin her biri, Kazımiye, Kerbela ve Necef'teki dört kutsal camiden birine tekabül etmektedir. Bu grupların bazı liderleri ve üyelerine göre söz konusu gruplar, İD tehdidi ortadan kaldırılır kaldırılmaz lağvedilecektir. Bu görüş, Sistani'nin fetvasının özel bir tehdide yönelik olması ve geçici bir karakter taşıması temeline dayanmaktadır. Bu grupların temel misyonu Şii bölgelerini korumak ve Sistani'nin emirlerine itaat etmektir. Bunun anlamı ise bu kanattaki grupların lağvedilebileceği veya Irak ordusuna entegre edilebileceğidir.

 

Barış Alayları (Saraya el-Selam), radikal Şii lider Mukteda el-Sadr tarafından, IŞİD'in 2014 yılında Speicher kampında gerçekleştirdiği katliamın hemen arkasından kuruldu. Bu durum, 2008 yılında lağvedilmiş olan, ancak çekirdek komutanlarını ve uzmanlarını tutan Mehdi Ordusu'na yeni bir isim verilmesine vardı. Sadr'ın askerileşmiş oluşumlarla çalışma konusunda öteki liderlere kıyasla daha fazla deneyim sahibi olması nedeniyle kolayca yeniden mobilize olabildiler. Bazı tahminlere göre Saraya el-Selam, hızlı bir şekilde 100 bine kadar insanı harekete geçirebilir. Grup liderlerine göre onların gücünü sınırlayan şey gönüllü sayısı değil, kaynakların, özellikle de para ve askeri teçhizatın eksikliği. Bunun sebebi ise Mukteda el-Sadr'ın grubunun öteki fraksiyonların aksine İran finansmanından büyük ölçüde yoksun kalmış olması. Hareket ve onun yarı askeri karakteri, 2003'teki ABD işgalinden önceki faaliyetleri nedeniyle Irak'ta popüler. Öteki partilerin ve askeri grupların aksine Sadr'cılar, ABD öncülüğündeki işgal sonrasında Irak'a dönen elitin parçası değildi. Hareket elitlerin arasında değil, sıradan Irak yurttaşlarının arasında kök saldı. Sadr, 2003-2010 yılları arasında Mehdi Ordusu'na kaynak akıtan İran'da hayal kırıklığı yaratacak şekilde, kendi yolunu izledi. Bugün Sadr ve onun askerileşmiş oluşumları güçlü bir ulusalcı pozisyona sahip, Hameney'in politikalarını reddediyor ve Irak'ta her türlü yabancı asker varlığına karşılar. Bu duruş, Saraya el-Selam'ın HSG içindeki rolü hakkında kafa karışıklıklarını beraberinde getirdi. Zaman zaman Sadr destekçileri HSG'nin parçası olduklarını ileri sürerken, başka zamanlarda parçası olmadıklarını söyleyebiliyorlar. Bu kısmen, Hameney kanadının HSG'nin parçası olarak kabul edilmemesinin ve İran'ın Irak üzerindeki nüfuzunun ve eski başbakan Maliki'nin daha da güçlü şekilde reddedilmesinin sonucu. Ancak bu kanat, Iraklılar arasındaki popülerliği nedeniyle kendisini HSG'nin parçası ilan etmeyi faydalı görüyor.

 

 

HSG içindeki ihtilaf meseleleri

 

İlk tartışma konusu, Suriye'nin işlerine müdahale. Hameney kanadı, İran'a yakın ve Esad hükümetine yardım edilmesini savunuyor. Bu grupların çoğu, özellikle de çekirdekteki yedi askeri oluşum halen Suriye'nin meşru hükümetini destekliyor ve Şam'ı savunmaya yardım etmeye hazır. Fakat Sistani'nin ve Sadr'ın destekçileri, Esad'a yardıma dâhil olunmasına karşıydı. Hatta Sadr 2014 yılında, resmen müdahalede bulunması nedeniyle Hasan Nasrallah'ı ve Hizbullah'ı eleştirdi. Şii hareketlerin ve partilerin kendi içtihadlarının peşinden gitmesi ve başka ülkelerin meselelerine karışarak politikalarını karmaşıklaştırmamaları gerektiğini iddia etti. Aynı zamanda Iraklı Şii milisleri de Suriye'deki varlıkları nedeniyle eleştirdi. Ayrıca Sistani'nin birim komutanlarının çoğu, Irak'taki Şii topraklarının ve kutsal mekânlarının korunması konusunda, Suriye'ye müdahaleye kıyasla daha fazla kaygı taşıyor.

 

Halk Seferberlik Güçleri'nin mevcut Iraklı güvenlik kurumlarına entegre edilmesi de bir diğer ihtilaf meselesi. Hameney kanadı, Irak ordusuna veya polisine entegre olma konusunda temkinli, zira bu oluşumlar 2014 sonrasında halen oldukça zayıf. Sistani ve Sadr'a bağlı grupların çoğu ise, devlet kurumlarına entegre olmaya ve hatta askeri oluşumlarından bazılarını lağvetmeye hazır olduklarını ifade etti.

 

HSG ister mevcut silahlı kuvvetlere entegre edilsin isterse ayrı bir kol olarak kalsın, bunun yalnızca Irak'ın güvenliği açısından değil, aynı zamanda ülke siyaseti açısından da sonuçları olacaktır. Eğer görevdeki başbakan Abadi HSG'yi etkin ve sıkıntısız bir şekilde Irak ordusuna entegre edebilirse, bu onun liderliği lehinde ikna edici bir argüman olacaktır. Fakat Irak ordusunun zayıflık göstermesine ve HSG'nin ana ilerleme ekseninin yanında etkin bir şekilde kullanılabilir olmasına rağmen Abadi'nin HSG'yi Musul hücumunun dışında tutması ve onları ikincil bir alana göndermesi, HSG'nin Irak'taki siyasi güç dengesi üzerinde belirleyici bir etkiye sahip olmaya devam edeceğini gösteriyor. Bu yüzden önümüzdeki yıl HSG kaçınılmaz olarak bütün partilerin Irak'ta iktidarı alma çabalarında kullanacağı siyasi bir enstrüman olacaktır.

 

 

Sonuç

 

HSG, Ortadoğu'daki en büyük askeri ve sivil örgütlerden biri olarak düşünülebilir. Bu oluşum, Irak'taki en olası ve arzulanabilir siyasi güç merkezidir. HSG çok sayıda Sünni, Şii, Hıristiyan, Yezidi, Türkmen ve Kürt silahlı oluşumunu birleştirmekte, bu sebeple de iç anlaşmazlıklarına rağmen askeri ve siyasi meseleler için bir platform ve içeriden ya da dışarıdan gelen radikal selefi İslam tehdidine karşı güvence teşkil etmektedir. Şu anda yalnızca HSG askeri operasyonlar yürütmede büyük çaplı deneyime sahiptir ve insani meselelerde yerel nüfusla birlikte çalışmakta, objektif medya yayıncılığı sağlamaktadır. Sıradan Iraklıların çoğu HSG'nin siyasi bir geleceğinin olması gerektiğine inanmaktadır, zira Irak'ta IŞİD'in belini kıran onlardır ve bu grup komşu Suriye'ye yardım etmeye de hazırdır.

 

Irak'ın, kendi sorunlarını ele alabilmek için, silahlı teröristlerle savaşmak ve etnik-dinsel topluluklar arasında karşılıklı anlayışa varabilmek üzere yerel ve federal kurumlarını güçlendirmesi gerekmektedir. Irak ancak bundan sonra mevcut askeri zaferleri uzun vadeli siyasi kazanımlara dönüştürebilecek ve bölgede barış ve istikrarı temin edebilecektir.

 

 

www.medyasafak.net