ÖZEL DOSYA: Hizbullah’ın 2006 zaferi: Mühendislik harikası

ÖZEL DOSYA: Hizbullah’ın 2006 zaferi: Mühendislik harikası
Bu direnişte birçoğu Ho Chi Minh tarafından yenilgiye uğratılmış olan Amerikalı askeri uzmanlar, iki direnişi karşılaştırmanın baştan çıkarıcılığına direnemeyecekler ve tereddütsüz bir şekilde Hizbullah savaşçılarının direniş tarzlarının özellikle askeri taktik ve strateji alanında Vietnamlıların ortaya koymuş oldukları taktiklerden daha üstün olduğunu kabul etmek zorunda kalacaklardır.

 

 

 

Seyf Dana

 

 

El Akhbar

 

 

 

Sömürgeciler, bıçak boğazlarına dayanmadan teslim olmazlar

 

Frantz Fanon - Yeryüzünün Lanetlileri

 

 

 

13 Mart 1954 sabahı Vietnam direnişinin eşsiz askeri komutanı General Vo Nguyen Giap, ilk ateş emrini vererek efsanevi Dien Bien Phu Savaşı'nı başlattı. Savaşın sonunda tabii ki Fransız sömürge ordusu mağlup oldu ve Vietnamlılar, Fransızları ülkelerinden mağlup bir şekilde çekilmek zorunda bıraktı. General Giap savaştan birkaç sene sonra dünyada meşhur direniş efsanesi haline gelecek olan arkadaşı Ho Chi Minh ile birlikte Amerikan İmparatorluğu askerleri ile savaşmak ve Fransızlara benzer bir yenilgi tattırmak için yeniden döndü. Dien Bien Phu Savaşı, ülkelerini Avrupa sömürgeciliğinden kurtarmak isteyen halkların örnek aldıkları büyük bir modele dönüşmüştü ve direnişçilerin tüneller ve hendekler kazmak için aylar geçirdikleri bu yerde İkinci Dünya Savaşı'nın en çetin savaşlarından biri meydana gelecekti. Tabii bu savaş, Fransa'nın paraşütçü birlikleriyle dünyanın en fakir ülkelerinden biri olan Vietnamlı Çiftçiler arasında meydana geldi. Büyük bedeller ödeyen ve fedakârlıklar yapan bir halkın zaferi ile sonuçlandı. Bu savaştan yaklaşık 50 yıl sonra 2006 yılında Temmuz Savaşı meydana geldiği zaman yine hendekler ve tüneller kazılıyor, dünyanın en müthiş direniş örneklerinden biri sergileniyordu.

 

Bu direnişte birçoğu Ho Chi Minh tarafından yenilgiye uğratılmış olan Amerikalı askeri uzmanlar, iki direnişi karşılaştırmanın baştan çıkarıcılığına direnemeyecekler ve tereddütsüz bir şekilde Hizbullah savaşçılarının direniş tarzlarının özellikle askeri taktik ve strateji alanında Vietnamlıların ortaya koymuş oldukları taktiklerden daha üstün olduğunu kabul etmek zorunda kalacaklardır. Tabii Amerikalı askeri uzmanlar, Vietnamlı direnişçilerin koşullarının Hizbullah direnişçilerinin içinde bulunduğu koşullardan çok daha uygun ve elverişli olduğunu da ifade edeceklerdir. Hizbullah direnişçileri, Vietnamlıların Fransa ve Amerika'ya karşı gerçekleştirmiş oldukları eşsiz gerilla savaşı taktiklerini daha da geliştirmeyi ve içerisinde bulundukları zorlu koşullara rağmen zafer elde etmeyi başarabilmiştir. Bundan sonra anlatacaklarımın tamamı Batılıların ve İsraillilerin Temmuz Savaşı'na ilişkin yazmış oldukları eserlerden mülhem olup bu kitapların çoğu, İsrail ve Batılı devletlere daha yakın bir yerde duran analizlere imza atmıştır.

 

 

Mühendislik harikası

 

Temmuz Savaşında hemen sonra BM gözlemcilerinden biri, dünyanın en gelişmiş gözlem aygıtlarını kullanan siyonist orduya bağlı istihbarat biriminin faaliyette bulunduğu işgal altındaki Filistin sınırından sadece 200 metre uzaklıkta, Nakura'daki BM komutanlığı karargahının bir kaç metre ötesinde, Hizbullah'ın kazdığı tünel ağlarından birinin ne kadar sağlam olduğunu gördüğünde şaşkınlığını dile getirmişti. Bir futbol sahası büyüklüğündeki kompleks ağ, silahlarla donatılmış bir kaç metrelik betonla korunmuş ve sağlamlaştırılmıştı. Ancak gözlemci, bu devasa ağın sınıra yakınlığını ve buradaki gözlem aygıtlarının yapısını bildiği için savaştan sonra burayı gördüğünde şakınlık içerisinde şu yorumu yapmıştı: “Öyle görünüyor ki Hizbullah, çimentoyu buraya kaşıkla taşıdı.”  Belki de bu, birincisi, siyonistlerin son derece gizli bir şekilde örülmüş ve Temmuz Savaşının en büyük sürprizlerinden biri olan bu kadar karmaşık bir ağı öngörememiş olduklarını söyleyemesek de, en azından tam da sınırda burunlarının dibinde böyle bir ağın inşa edilmesinin imkanını hayal edememesini bizlere açıklamaktadır. İkincisi, siyonist ordunun daha sonra bu tüneller ağını tahrip etmekteki başarısızlığını ya da direnişçileri burayı boşaltmaya mecbur bırakamayışını da açıklamaktadır.[i] (Daniel Helmer. Not Quite Counterinsurgency: A Cautionary Tale for US Forces Based on Israel's Operation Change of Direction. S. 119-120).

 

Bu tüneller ağının inşası büyük bir güvenlik dehasını gerektirmesine rağmen özellikle de Hizbullah'ın aynı bölgede birçok silah deposu inşa ettiğini ve bu depoları içerisinde devasa miktarda orta ve kısa menzilli füzelerin yanında anti-tank roketlerinin de bulunduğu göz önüne alınırsa -ki savaşın son gününe kadar hedeflerini vurmaya devam etmiştir- Hizbullah'ın 2000 yılından beri muhtemel bir işgale karşı direnişe geçmek için tasarladığı bu sistem (tüneller, cephaneler, savaşçıların eğitimi, komuta ve ele geçirme aygıtı iletişim birimleri vesaire) Amerikalı askeri uzmanın ifadesiyle bir mühendislik harikasıydı.[ii]

 

Hizbullah, füzelerle ilgili olarak siyonist askeri stratejiye karşı koyabilmek ve hava silahlarına  dayanan  siyonist ordunun füzelerinin menzili içerisinde kalmasını sağlamak için birlikler oluşturdu. Litani Nehri'nin güneyinde Hizbullah, Katyuşa füzeleri gibi çok miktarda kısa menzilli füze ile donatılmış birimler inşa etti ve bunları siyonist ordunun ateş ve hava üstünlüğünü bozmak için farklı alanlara dağıttı.

 

Aslında Hizbullah basit bir sistem oluşturmuştu ama bu sistem basit olduğu kadar da oldukça etkili bir yöntemdi. Füzenin çok kısa bir süre içerisinde rampadan fırlatılmasını sağlayan bu sisteme göre 3 ayrı askeri birim oluşturuldu ve bu sistem içerisinde 28 saniyede füzenin fırlatılması mümkündü. Gözlem grubu, İsrail uçaklarının çatışma bölgesinden uzakta olduğunu bildirdiği anda ikinci ama daha küçük bir grup hızlı bir şekilde füze rampalarını yerleştiriyor ve hızla bölgeden çekiliyor önceki grup ise bölgeye gelerek roketleri çatışma bölgesine yani rampaların bulunduğu bölgeye ulaştırıyor, buradan da hızlıca çekiliyordu. Ardından son grup bölgeye gelerek füzeleri ya vakit ayarlı  bir şekilde ya da uzaktan kumandayla  atılacak şekilde atışa hazır hale getiriyordu. Sadece 28 saniye içerisinde Katyuşa füzesi, işgal altındaki Filistin'e doğru yol almaya başlıyordu (age. sayfa 17). Belki de bu paragrafı okumak için daha fazla bir süreye ihtiyaç duydunuz, öyle değil mi?

 

Litani'nin güneyinde ve kuzeyinde konuşlanmış olan ikinci füze biriminin yakınlarında orta menzilli füzeler (Fecr ve Katyuşa füzeleri)  bulunmaktaydı. Hizbullah, kendini Beyrut ve Litani arasındaki bölgeyle sıkıştırmamak için genellikle tır ya da kamyonetler gibi hareketli araçlardan fırlatılan uzun menzilli füzeler (Zilzal-2, ya da 610 mm.'lik füzeler  ve başka sistemler) için ayrı bir birim oluşturdu (a.g.e). Burada da Hizbullah, Siyonizmin askeri üstünlüğe dayalı inancını yerle bir etmek için, dahice bir sistem geliştirdi. Hizbullah savaşçıları ve komutanlarının bildiği gibi (biraz ilerde yeniden ele alacağım Temmuz Savaşı hakkında yazılmış makaleler dizisinde Alaster Crock ve Mark Berry'nin ifadelerine göre), füzelerin atıldığı ve nereden atıldığının ortaya çıktığı andan itibaren Siyonistlerin bölgeye uçak gönderme anına kadar 90 saniyeye ihtiyaçları var. Ancak yıllar süren çok ciddi eğitimlerin de etkisiyle Hizbullah'ın füze birimleri, 60 saniyeden daha az bir süre içerisinde füzeyi yerleştirip rampadan füzenin atılmasını sağlayıp sonra da füze rampalarını gizledikten sonra sığınaklarına  güvenli bir şekilde dönüş yapabiliyorlar. (Sigara içerseniz sigaranızı yakmak için bile bu sürenin üç katı kadar bir zamana ihtiyaç duyarsınız.)

 

İşte burada İsrail'in, Amerikan kuvvetlerinin Körfez Savaşı sırasında devasa bir ateş ve hava gücünü yoğun olarak kullanmasının ardından geliştirdiği yeni askeri ideolojisi yerle bir oldu. Teori, Arapların arzuladıkları etkiyi yaratmak için etkin bir karşılık verme gücüne sahip olamadıkları, kendi insani kayıplarını azaltmak için muazzam bir hava gücüne yoğunlaşarak ve göğüs göğüse çatışmaya gerek bırakmayan  teknolojik üstünlüğe dayanmaktaydı (Buradaki amaç, direnişçileri yıldırmak ve bombardımana maruz kalan insanları direnişçilere karşı kışkırtmaktı.) Ancak bu stratejiyi 1993 yılında ilk kez kullanan siyonist düşman, Hizbullah'ın onun bu stratejisini algılayıp ona karşı yeni taktikler geliştirme becerisini kavrayamadı ve sonunda bu strateji iflas etti. Hizbullah, siyonistlerin 1996 yılında düzenlediği Gazap Üzümleri operasyonu'nda da bu stratejiye karşılık vermiş, füze gücünü kullanarak sadece siyonist askerleri değil aynı zamanda işgal devletini de menzilinin etki alanı içerisinde tutmayı başarmıştı.[iii] (Emir Küley, İsrail'e karşı savaşta Hizbullah Stratejik değerlendirme, cilt 9, sayı 3, 2006, Ulusal Güvenlik Enstitüsü). 

 

Crock ve Perry'nin üst düzey bir Amerikalı askeri yetkiliden aktardığına göre İsrail'in gelişmiş hava silahlarının 2006 yılındaki Temmuz Savaşında başarısız olması, Pentagon'u büyük bir endişeye sevk etmişti. Pentagon'da o dönemde İran nükleer reaktörlerini vurmak için Beyaz Saray'dan çıkabilecek bir emre hazırlık olarak hava planlarının başarısızlığını örtmek ve gözlere kum serpmek için harekete geçmişlerdi. (Hizbullah İsrail'i nasıl mağlup etti, ikinci bölüm, kara savaşlarındaki zafer).[iv] Öyle görünüyor ki Temmuz Savaşı, onların hesaplarını yeniden gözden geçirmelerine yol açmış, 26 Temmuz'da savaş sürerken The Washington Post gazetesinde, “Tek başına hava gücü hedefleri gerçekleştiremez” ifadelerini kullanan siyonist işgal devlet sempatizanı ve Brooking Enstitüsü araştırmacısı Philipp Gordon, “Yanlış bombardıman stratejisi” olarak isimlendirdiği olguya dikkat çekerek siyonistlerin en başından beri ortaya koyduğu çabaların yanılgısını ortaya koydu.[v] Nitekim bu durum, daima İsrail'in yanında yer almış olan Washignton Institute taafından daha sonra yayınlanan bir makalenin de teyit ettiği bir husustu.[vi] Ardından bu savaşın Amerikan savaş ve çatışma teorileriyle o dönemde ordu seçkinleri arasındaki tartışmalara etkisine ilişkin yayınları okumaya başladık.  Bunun örneği, Paul Roger'in “Eski-Yeni Amerikan Askeri Stratejisi”[vii] adlı çalışmaydı. Bu makalede o, melez savaşın Amerikan savunma politikalarına olan etkisini ele alırken savaş her ne kadar Lübnan'da olsa da askeri alanda (şu an için diğer etkilerini göz ardı etsek de) dünya ölçeğinde bir etkisinin olduğunu kaydetti.[viii] Ona göre bu olayın ilk kurbanı, 11 Eylül olaylarından sonra benimsenen yeni Amerikan askeri stratejisiydi ve geliştirilmesinin ardından daha 4 yıl dahi geçmeden kadük kalmıştı.

 

Bu etki o kadar büyüktü ki, dünyanın dört bir yanındaki analistleri endişelendirdi. Nitekim Amerikan ordusuna bağlı “Savaş Araştırmaları Enstitüsü” müdürünün ifade ettiği bir sonuçtu bu. Kendisinin İsrail'e duyduğu açık sempatiye rağmen “Gazze'de yanıldık” şeklinde tercüme edilebilecek başlıklı makalede, “En iyi durumda İsrail için çıkmaz olarak nitelendirilebilecek bir savaşın sonucu olarak bütün analistler bu gelişmeden rahatsız oldu. Ortadoğu'nun en güçlü ve en profesyonel ordusu olarak görülen, hasımlarına tarihi hezimetler tattırmış İsrail ordusu,  ilk kez başlattığı operasyonu düşmanını yenilgiye uğratamadan sona erdirmek zorunda kaldı. Sonuçta İsrail'in karizması fena halde çizildi, imajı yerle bir oldu" diye yazdı. (Savaş Araştırmaları Enstitüsü, uzun savaşlar dizisi, araştırma no: 26).

 

Ancak tablo, ancak karada savaşan birliklerle birlikte hareket eden füze bataryaları, son derece kompleks muazzam tüneller, antitank birimleri, gelişmiş silahlarla donanmış füze depoları ve kara mayınlarının mükemmel bir şekilde hesaplanarak yerleştirilmesi gibi unsurlar eklenmeden tamamlanmış olmaz. Ayrıca Hizbullah'ın son derece gizli ve korunaklı bir şekilde inşa ettiği tünellerin ortaya çıkartılamamasını bilmemiz de yeterlidir, bu tünellerin bazıları havalandırma sistemine sahipti, bazıları da kayalık tepelerin 40 metre altındaydı. Bu Amerikalıların Vietkong'da dahi karşılaşmadığı bir sorundu. Hatta siyonistlerin teknik ve beşeri gözlem aygıtlarını yanıltmak için bu tünellere paralel başka tüneller de inşa edilmiş, ve görünüşe göre siyonistlerin sahte tünelleri bombardıman etmelerinin hemen ardından zaferlerini ilan etmesine neden olmuştu. Ancak uzun zaman geçmeden füzelerin tekrar ateşlenmeye başlamasıyla sessizliğe bürünmüşler ve kendilerince “mükemmel ağırlık” ifadesini kullandıkları bu operasyon, daha sonra Seyyid Nasrallah tarafından 18 Temmuz 2012 tarihinde yaptığı bir konuşmada “mükemmel yanılgı” şeklinde adlandırılmıştı. Ancak siyonist fiyasko, 28 Temmuz'da ilk defa açık bir şekilde İsrail'in yanıldığı ortaya çıkınca netleşmişti. Crock ve Perry, burada İsrail istihbarat birimlerinde ilk kez bir yarılma ortaya çıktığını söylemiş, tam da o gün Hizbullah Hayber-1 füzesiyle siyonist mevzileri vurmuş, sanki bu hareketi ve tutumuyla siyonist orduyu yalanlayarak MOSSAD'ın şüphelerini teyit etmişti. Tabii ki yazarlar burada psikolojik savaşa değinmemiş ancak el Menar TV bunu daha sonraki aşamada  gerçekleştirmişti.

 

Ancak bu sadece mühendislik harikası olan bir şey değildi. Hizbullah, 2000 yılındaki savaşta siyonistlerin geri çekilmesinden sonraki aşamada, direnişini sanata dönüştürmüştü. Şunu düşünün: "Sadece 600 tünel, Litani  Nehri'nin güneyindeki stratejik noktalarda hazırlanmış ve içerisine yeteri kadar cephane ve zahire yerleştirilmişti. Güvenlik nedenlerinden dolayı hiçbir komutan tek başına bütün bu gizlenme yerlerinin ve tünellerin yerini bilmiyordu. Her savaş birimine sadece üç tünel tahsis edilmişti ki bunların bir kısmı silah deposuydu ve esas depolar vurulduğunda kullanılmaları için iki ihtiyaç deposu daha tahsis edilmişti. Aynı zamanda farklı çatışma bölgelerinde görevlendirilmiş olan savaş birimlerinin alternatif olarak kullanabileceği toplanma noktaları da tayin edilmişti. Farklı birimlerdeki güçlerin toplanması ve bunun düzenlenmesi için güvenlik protokolleri oluşturulmuş ve savaş düzeyinde bu, ciddiyetle uygulanmıştı. Hizbullah içersinde hiçbir fert tek başına tünellerin yapısını tamamen bilmiyordu. Kana katliamının ardından 48 saatlik süre boyunca ateşkes sınavı gelip çattığında Siyonistler Hizbullah savaşçılarının hala o bölgeleri kontrollerinde tutmaları ve onca bombardımana rağmen komuta kademesi ile savaşçılar arasında hala devam eden iletişim karşısında hayrete düşmüşlerdi." (Crock ve Perry, Hizbullah İsrail'i nasıl yenilgiye uğrattı?, 1. Bölüm, istihbarat savaşındaki zafer)

 

 

Ölüm Vadisi tuzağı

 

Hasan Nasrallah'ın Abbas Musevi'nin şehadet yıldönümü olan 16 Şubat 2003 tarihinde ne vadettiğini hatırlıyor musunuz? Tam olarak şunları söylemişti: “1982 yılında siyonist ordu Lübnan'a girdiğinde silahını toprağa gömenler vardı. Topraklarımızı işgale tekrar başlarlarsa İsraillileri elimizle bu topraklara gömeceğiz.” Tam da söylediği gibi 3 sene sonra bu sınav vakti gelip çattı.

 

12 Ağustos 2006 tarihinde paraşütle iniş yapan siyonist Nahil timi, Saluki Vadisi ya da Lübnanlıların kullandıkları şekliyle Hucayr Vadisi bölgesinin tamamen güvenli olduğunu, komutanlarına bildirmişlerdi. Hemen ardından 401. müfrezeden 24 tank Seluki Vadisi'ni geçmiş ancak çok az ilerledikten sonra konvoyun önündeki iki tank önlerinde yolu kapatan yıkılmış bir bina ile karşılaşmışlardı. Alternatif bir yol ararlarken konvoyun arkasında devasa bir gürültü duyuldu ve arka yol tamamen çöktü. Merkava tankları konvoyu kapalı yolla yıkılmış bina arasında mahsur kaldı. Tam da o anda lazer güdümlü Kornet füzeleri, konvoyun en önündeki tankı vurdu, tankla birlikte içerisindekilerin tamamı imha edildi ve sadece iki saniye içerisinde anti tank roketleri tank konvoyunu yoğun bir Ateşe tutmaya ve onları vurmaya başladı. (Gazze'de Yanıldık, sayfa 5).

 

Filistinli hamile kadınları hastaneye gitmekten alıkoyan ve onları arama noktasında doğum yapmaya mecbur eden bölgenin en güçlü ordusunun askerleri, bizzat kendi ifadeleri ve itirafları ile Rablerine dua etmekten başka çarelerinin kalmadığını söylüyorlardı. Konvoydaki tankın içerisinde bulunan askerin ifadeleri ise şöyle: “Birinci tank isabet aldığında kabusun yeni başladığını fark ettik, bilirsin ilk tankı vuran füze gerçekte etkili bir füze değildi daha sonra gelen füzeler daha etkiliydi, ortalık tam bir cehennemdi ve sıranın ne zaman sana geleceğine dair en ufak bir fikrin yoktu.” (a.g.e.) Tuzağa düşen konvoya yardım için ilerleyen piyade biriminden bir asker şu ifadeleri kullanıyordu: “Biz Seluki Vadisi'ne girdiğimizi zannediyorduk ve bölgenin tamamen temizlendiğini düşünüyorduk,  ancak Hizbullah savaşçıları evlerden ve gizlendikleri yerlerden çıkarak bize ateş açmaya başlayınca bulunduğumuz yer, talim atışı yapılan bir bölgeye dönüştü." Bu olaydan sadece dört gün sonra 16 Ağustos'ta, Nafa Tusruil Vaytan, Yediot Ahronoth gazetesinde, çatışmaya katılan askerlerden biri ile yaptığı röportajdan yola çıkarak yazdığı makalenin başlığını “Ölüm Vadisi” koymuştu.[ix]

 

Tuzağın sonunda Mirkava-4 tipi tanklarından 11'i tamamen tahrip edilmiş ve konvoydaki diğer 8 tank imha edilerek içerisindeki 4 siyonist asker de öldürülmüştü ancak yaralıların sayısı tam olarak tespit edilemiyordu. Tabii bu Siyonistler tarafından bizzat itiraf edilen ifadelerde geçmektedir. Savaş bittiğinde Direniş kırk tankı yok etmiş ve bu aslında savaşa katılan 400 tankın yüzde 10'unu teşkil ediyordu  ve bu çok yüksek bir orandı. Bir Amerikalı askeri uzman şunu söylüyordu: “Hizbullah'ın bu tahrip ettiği tank ve zırhlı araçları, helikopter kullanmadan sadece anti tank roketleri ile imha ettiğini göz önüne aldığımızda bunun çok üst düzey bir daha ve yaratıcılık gerektirdiğini ifade etmemiz gerekecek." (Gazze'de yanıldık sayfa 64). Savaşın sonunda yine bu tankların içerisindeki 30 asker öldürülmüş ve yine yarlıların sayısı bilinmiyordu. (Daniel Palmer, sadece isyana karşı mücadele değil, Avustralya Ordu dergisi, cilt 5. sayı 2, s.121) Tabii ki Araplar olarak, İsrail'in gerçek kayıplarıyla ilgili  verdiği rakam bize  ikna edecek gibi değildi. Zira Arap kaynakları, gerçek siyonist kaybın 100 tank civarında olduğunu bildirmektedir ki 40 adet tankın imhasını bile büyük bir oran olarak görenlere nispeten gerçekten şok edici bir durumdu.

 

33 günün ardından Litani Nehri'nin kuzeyine karadan girmekle görevlendirilmiş 162. Tugay Gundiriyye bölgesine girmeyi başaramadı (sayfa 55). Bu timin perişan bir şekilde çekilmesinin ardından tim komutanı panik haldeydi ve medyaya yaptığı açıklamada Hizbullah'ın yeryüzündeki en gelişmiş ve en üstün gerilla örgütü olduğunu dile getiriyordu (Daniel Helmer, s.124). Tabii imha edilen tankların rakamı, 12 Temmuz'da iki askerin esir alındığı operasyondan sonra imha edilen Merkava tankını içermemekteydi. Sadece bu tankın imha edilmesi bile bütün savaşa bedeldi ve dilden dile anlatılmayı hak eden bir efsaneydi.

 

 

Savaş böyle başladı: Merkava tankı havaya uçuyor ve direnişçiler tankla atari oynuyorlar

 

Sadece şu tabloyu gözlerinizin önüne getirin: Dünyanın en gelişmiş tankı olan ve 65 tonluk bir çelik, nikel ve seramik karışımdan meydana gelen bir metalle korunaklı hale getirilen Merkava, altında muazzam bir patlayıcının infilak etmesiyle orta boylu iki adam yüksekliğinde havaya uçuyor ve ateşler içerisinde parçalara ayrılmış vaziyette yere düşüyor. Siyonist düşmanın anlattığı öyküyü sizlere aktarıyorum.

 

Eşsiz bir operasyon olan 2 İsrail askerinin tutsak edildiği, 3 askerin öldürüldüğü operasyonun ardından İsrail ordusu bölgeye, dünyanın en gelişmiş tanıklarından biri Merkavalarla donanmış hızlı yanıt güçleri gönderdi. Savaş boyunca kendilerinin ne kadar donanımlı olduğunu kanıtlamış olan Hizbullah savaşçıları ise bu hızlı yanıt güçlerini kolaylıkla tuzağa düşürdü ve yüzlerce ton ağırlığında olan Merkava Tankı'nı bir mayınla havaya uçurdu. Tankın içerisindeki 4 asker oracıkta can verdi, diğer asker ise Hizbullah'ın keskin nişancıları tarafından etkisiz hale getirildi. Bu, esir alınan İsrail askeri hariç, toplamda 8 İsrail askeri öldürüldüğü anlamına geliyordu ancak dünyanın en gelişmiş tankına gelince bu havaya uçmuş, patlamanın etkisiyle ve yere düştüğünde bir ateş topuna dönüşmüştü (Danyal Helmeir, s.117).

 

Bu tablonun güzelliğini ve mükemmelliğini tahmin edebiliyor musunuz? Merkava tankı hiçbir zaman uçaklar için tasarlanmamıştı, 65 tonluk çelik, nikel ve seramik karışımından oluşan tank, patlamanın etkisiyle iki adam yüksekliğinde havaya uçuyor. Belki de tankın tasarımcıları en kötü kabusun başlarına geleceğini, Hizbullah savaşçılarının yeryüzünün en gelişmiş tanklarıyla oyun oynayacak kadar yaratıcılığa sahip olduğunu öngörememişlerdi ya da onlar dünyanın en ağır tankının bu kadar kolay bir şekilde havaya uçurulacağını hesap edememişlerdi. (Samir Kantar, hatıratında, hapishanede bulunduğu sırada siyonist askerlerden birine, savaş başladığında direnişçilerin kendileriyle atari oynadığını söylediğinde son derece haklıydı).  

 

Ancak öyle görünüyor ki Hizbullah savaşçıları sadece tankı imha etmek istememişlerdi. Aynı zamanda bu tankın havaya uçuşu ile ilgili bir show yapmak ve Arap savaşçısının nasıl bir kudrete sahip olduğunu göstermek istemişlerdi. Amaçları sadece askerleri öldürmek değil aynı zamanda Siyonistlerin yeni askeri stratejilerine ve kendilerine olan özgüvenlerine büyük bir darbe vurmaktı. Bu gösteri aynı zamanda zafer ve savaşın anlamına ilişkin derin bir idrak ve bilince sahip olmanın bir sonucuydu. Onlar cüretle cesareti bir araya getiriyor ve insani felsefenin en üst noktasını bizlere gösteriyorlardı. Bundan da önemlisi siyonistlerin komutanlarının benimsemiş olduğu bu savaş ideolojisini ne kadar iyi anladıklarını ama İsrail askerlerinin bunu hiç de anlamadıklarını da göstermekteydi. Ancak Hizbullah komutanları bunu gayet güzel bir şekilde kavramış ve bunu onlara karşı ustalıkla kullanmıştı. İşte bu müthiş bir korku ve şoktu. Ancak kimsenin adını hatırlamadığı, dönemin siyonist Savunma Bakanı ve Genelkurmay Başkanı bu ilk andaki mesajı anlamamışlar, bunu anlayabilmeleri için 40 tankın toptan toptan imha edilmesini beklemeleri gerekmişti.

 

 

Sonuç: Örümcek ağı teorisinin üstünlüğü

 

Temmuz Savaşından çıkarılan ilk ders, tamamen siyonist ordunun verilerine dayalı olarak 17 Ağustos 2006 yılında tarihinde Washington'daki Uluslararası Stratejik Araştırmalar Merkezi araştırmacısı Anthony Crisman‘ın kaleme aldığı “İsrail savaşının ilk sonuçları” adlı çalışma oldu. Bu, konuya önem veren kişiler nezdinde Washington'da en çok ses getiren çalışmalardan biriydi. Bütün kusurlarına ve terazinin kefesini İşgalci siyonist devletten yana fazla kaydırmasına rağmen bunun önemli bir çalışma olduğunu teslim etmek gerekiyor. Savaşın hedeflerine ayrıntılı bir biçimde değinen üst düzey İsrailli bir askeri yetkilinin "off the record" yaptığı açıklamaları aktardığı yazısında Crisman, İsrail'in hedeflerin hiçbirinin gerçekleşmediğini ifade ediyor. (Crisman,  “İlk Sonuçlar” sayfa 3-9).  Ancak bundan iki ay sonra Asian Times üç bölümden oluşan bir yazı dizisi yayınladı. 14 Ekim 2006 tarihinde yayınlanan yazı dizisinin başlığı, “Hizbullah İsrail'i nasıl mağlup etti?” idi. Bu makale de tıpkı birincisi gibi çok ses getirdi. Bu yazı dizisinin ilk bölümünde yazar, İsrail'in mağlup olduğu yönündeki eleştirilere karşı gösterdiği tereddüde rağmen ardından Hizbullah'ın askeri alanda sadece kesin ve net bir zafer elde etmediğini, aynı zamanda istihbarat alanında da onu mağlup ettiğini ifade ederek bunun aynı zamanda İsrail'e yardım elini uzatan ABD için büyük bir mağlubiyet ve onun bölgedeki konumuna da büyük bir darbe olduğunu belirtti (ikinci bölüm, kara savaşındaki zafer.) Siyonistlerin kendileri ne dediler bir de ona bakalım.[x]

 

30 Mart 2007 tarihinde Yedioth Ahronoth gazetesi “Güvenlik Birimleri Komutanlığı, Olmert'e Savaşın Tam bir Felaket Olduğunu Bildiriyor” başlıklı bir haber-analiz yayınladı. Burada yazar, MOSSAD başkanı Meir Dagan ve Shabak yöneticisi Yuval Diskin'in savaştan hemen sonra bir gizli toplantı düzenlediğini bildiriyordu. Güvenlik birimlerinin komutanları Ofer Şeylah ve Yuaf Limor, İbranice olarak yayınladıkları yazıda ulusal bir felaketten bahsediyor ve İsrail'in çok büyük bir stratejik sorunla karşı karşıya kaldığını dile getirerek tahkikat komisyonundan Genelkurmay Başkanı Dan Halut'zun istifa etmesi gerektiğini talep ediyordu. [xi]

 

Ancak İsrail'in örümcek ağından daha zayıf olmadığını ispatlamaya uğraşan Halutz'un maneviyatı, tam da C-53 helikopterinin düşürülmesi ve içindeki askerlerinin tamamının öldürülmesiyle  iyice kırıldı. Bu haberi aldığında kendisi bizzat operasyon odasındaydı ve hem mesleki anlamda hem de şahsi olarak hezimete uğradığını itiraf etmişti. Bu ifadeleri ondan nakleden kişi Ozi Mehnayimi adlı başka bir siyonist yazardı. Bunu “Seçkin komando birliklerinin perişan edilmesi, İsrail ordusunun maneviyatını kırıyor” adlı makalesinde dile getirmişti. Bu bölüm aynı zamanda Matthew tarafından "Gazze'de yanıldık" adlı araştırmasının 56. sayfasında da tekrar dile getirildi. Halutz, İsrail ordusunun yenilgisi çok büyüktü zira ne olup bittiğini orada bizzat gözleriyle görmüş ve bunun ne anlama geldiğini gayet iyi biliyordu. 2001 yılında Hava Kuvvetleri Komutanı iken “Zafer'in bir bilinç meselesi olduğunu dile getirmişti. Bu tabii ki siyonist komutan  Cordsman'ın “yıldırma bir idrak meselesidir, bir vaka değildir”  şeklindeki ifadeleriyle uyum içerisinde (s. 6). İşte bundan dolayı askerlerinin Hucayz Vadisi'nde dua etmekten başka yapacak bir şeylerinin kalmadığını öğrendiğinde ya da evlerinde televizyonlarının başında Merkava tanklarının nasıl havaya uçurulduğunu ya da 26 Temmuz'da Golani Seçkin Birliği'nin nasıl ezici bir mağlubiyet tattığını izlerken... İsrail yerleşimciler bunları duyduktan sonra bir de el Menar televizyonunun yaptığı yayınları izlediğinde bilinçleri mutlaka yeniden şekilleniyordur. Belki de Arapların daha önce İsrail ordusu ile ciddi bir şekilde savaşmadığını düşünmüşlerdir. Belki de fiilen bu defa gerçekten İsrail'in örümcek ağından daha zayıf olduğunu anlamışlardır.

 

Siyonistlerin kötü şansı kendisini bir kez daha Binti Cübeyl'de gösterdi, bu ne bir algı operasyonu ne de psikolojik bir savaş değildi, bundan fazlasıydı. Aynı zamanda kapsamlı bir bilinç devrimi, Hizbullah'ın üç binden az bir savaşçı ile girmiş olduğu, herhangi bir şekilde ilave takviyeye  ihtiyaç  duymadan tek bir müfrezesi ile girdiği ve zafer elde ettiği bir savaş ideolojisiydi.

 

Belki de Arapçada en muazzam şiirin ya da nesrin henüz daha yazılmamış olduğunu Arapların artık kabul etmeleri gerekiyor. Belki de bu yazılmamış şiir ya da sözü, bölgenin en acımasız güçlerine karşı zafer kazanmış ve 26 Mayıs 2000 tarihinde küçük bir Arap beldesi olan Bint Cubeyl'deki askeri teorilerin en gelişmişini dile getiren Seyyit Hasan Nasrallah söyledi: “Evet İsrail nükleer silaha ve bölgedeki en güçlü hava kuvvetine de sahiptir. Ancak Allah'a andolsun ki örümcek ağından daha zayıftır.” Hakkıyla Arap olan bunu bilsin ve bunu çocuklarını anlatarak onların zihnine nakşetsin. Bu muhteşem konuşmasında Nasrallah şunları da söylüyordu: “Ey Filistin halkı! Geleceğin ve kaderin senin elindedir, tercih senindir. Model almanız gereken örnek şu anda gözlerinizin önünde cereyan etmektedir!” Yanıt veren var mı?

 

 

 



[i] Daniel Helmer. Not Quite Counterinsurgency: A Cautionary Tale for US Forces Based on Israel's Operation Change of Direction. The Australian Army Journal. V 5, No. 2, Winter 2008.

[ii] Matt Mathew. “We were Caught Unprepared: The 2006 Hezbollah-Israeli War.” U.S. Army Combined Arms Center: Combat Studies Institute Press. Occasional Paper 26.

[iii] iii Amir Kulick. “Hizbollah vs. the IDF: The Operational Dimension”, Strategic Assessment, November 2006, Vol. 9, No. 3

[iv] Alastair Crooke and Mark Perry. How Hezbollah Defeated Israel. Part 2. “Winning the Ground”. Asia Times. 13 October 2006.

[v] Philip H. Gordon.“Air Power Won't Do It”. The Washington Post. July 25, 2006.

[vi] David Makovsky and Jeffrey White. Lessons and Implications of the Israel-Hizballah War: A preliminary Assessment. Policy Focus # 60. October 2006. The Washington Institute for Near East Policy.

[vii] Paul Rogers. “America's new–old military thinking”. OpenDemocracy, 23 July, 2009.

[viii] Frank Hoffman. “Lessons from Lebanon: Hezbollah and Hybrid Wars”. Open Democracy. August 2006.

[ix] Nava Tzuriel and Eitan Glickman. “The Canyon of Death.” Yediot Aharonot August 16, 2006.

[x] x Alastair Crooke and Mark Perry. How Hezbollah Defeated Israel. Part 1. “Winning the Intelligence War”. Asia Times. 12 October 2006.

[xi] xi Ynetnews.”War was a catastrophe, top security officials told Olmert.” March 30, 2007. http://www.ynetnews.com/articles/0,7340,L-3383151,00.html

 

 

 

Çeviri: Hüseyin Şahin

 

www.medyasafak.net