"Suriye’ye Karşı Medya Savaşı, Siyonist Komplonun Bir Parçası"

"Suriye’ye Karşı Medya Savaşı, Siyonist Komplonun Bir Parçası"
Anan Tello, Suriyeli bir müellif, blog yazarı ve ressamdır. Irak ve Afganistan’daki ABD askeri harekatlarının güçlü bir muhalifi olmuştur ve şu anda ülkeyi demokratikleştirme ve özgürleştirme maskesi altında Suriye’ye karşı sürdürülen Batı komplosuna karşı kamuoyu duyarlılığı yaratmak için çalışmaktadır. Tehran Times kendisiyle bir röportaj yaptı.

“Suriye'ye karşı medya savaşı, Siyonist komplonun bir parçası”

Tehran Times

Kourosh Ziabari


Suriyeli yazar ve ressam Anan Tello, Suriye'ye karşı medya savaşının çok önce, 2003'te Irak'ta yaşanan ABD işgalinden bile önce başladığını ve Suriye halkına ve hükümetine karşı yürütülen bu propaganda kampanyasına aralarında İsrail'in de olduğu farklı kesimlerin de katıldığını söyledi.  .

Kısa süre önce Tehran Times'ın kendisiyle yaptığı bir röportajda, “Suriye'de şiddete son verecek tek çözüm, uluslararası bir çözümdür. Ürdün, Türkiye ve Lübnan sınırlarını kontrol altında tutmalıdır. Suriye'deki silahlı grupları destekleyen rejimler, Suriye'ye yönelik silah ve patlayıcı kaçakçılığını durdurmalı, silahlı grupları finanse etmekten vazgeçmeli ve terörist grupları barındırmaya son vermelidir” dedi.

Anan Tello, Suriyeli bir müellif, blog yazarı ve ressamdır. Irak ve Afganistan'daki ABD askeri harekatlarının güçlü bir muhalifi olmuştur ve şu anda ülkeyi demokratikleştirme ve özgürleştirme maskesi altında Suriye'ye karşı sürdürülen Batı komplosuna karşı kamuoyu duyarlılığı yaratmak için çalışmaktadır.

Aşağıda bu röportajın metni sunulmaktadır: 

Ateşkesin silahlı gruplar tarafından ihlal edilmesi hakkında ne diyorsunuz? Neden Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Daf el Şuk'ta ateşkesi ihlal eden isyancıların ve teröristlerin yasadışı eylemlerine herhangi bir kategorik ve açık yanıt vermedi?

Öncelikle “ihlal” kelimesinin yeterince uygun olduğundan emin değilim zira silahlı gruplar birleşmiş değiller ve hatta birbirleriyle iletişim içinde bile değiller. İsyancıların çoğunun 4 günlük ateşkesi kabul ettiği açıklanmıştı – tabi Suriye hükümeti bu söze güvenmiyordu – fakat temel silahlı gruplardan biri olan El Nusra Cephesi, “hile” olarak adlandırdıkları şeyin içine girmeyeceklerini açıkça söylemişti. Buna karşın Suriye hükümeti, diplomatik duruşunu sürdürerek, düşünceli bir şekilde koşullu ateşkesi kabul etti.

Gerçekte, pek çok silahlı grubun ateşkesi daha başlamadan ihlal etmesine şaşırmadım, tersine, Kurban Bayramı'nın ilk gününde bizim için “özel” bir sürprizleri olacağını düşündüm. Bu silahlı gruplara ateşkese uyacağı noktasında güvenmek, İsrail'in herhangi bir barış anlaşmasına uyacağına inanmaktan farksızdır. Yanısıra bu grupların hayattaki tek amacı bombalamak, terörize etmek, yıkmak ve öldürmektir, bu yüzden de bir şeyleri havaya uçurmadan dört gün geçirebileceklerini düşünmek naiflik olur. 

Sizi temin ederim ki BM Güvenlik Konseyi bu isyancıların kim olduğu ve nasıl bir yol izledikleri konusunda bizlerden daha fazlasını biliyor, dolyısıyla da, ateşkesi kabul etmiş olsun veya olmasınlar, bu silahlı gruplardan biri tarafından ateşkesin ihlal edileceğini kesinlikle biliyorlardı. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin sessizliği, silahlı gruplara “İşinizi yapın, biz arkanızdayız” demenin bir başka yoludur. Güvenlik Konseyi'nin, Suriye'ye karşı komplonun bir parçası olduğunun da kanıtıdır.

Neden ABD, Fransa ve İngiltere gibi Batı ülkeleri ve beraberinde Suudi Arabistan, Katar ve Türkiye gibi bölge ülkeleri isyancılara para ve askeri destek sağlamaya devam ediyor? Suriye'deki altüst oluş ve istikrarsızlığın teşviki onların hangi bakımdan çıkarına?

ABD, kuklalarıyla birlikte, Suriye'deki silahlı aşırıcıları destekleyerek beş amaç güdüyor:

1- İsrail'e kesinlikle tehdit oluşturan Suriye Arap Ordusu'nu zayıflatmak.

2- Zamanla, uzun vadede sürdürülebilir hal alacak ve nihai olarak Yeni Dünya Düzeni'ne hizmet edecek şekilde, mezhepçiliği yaratarak ve teşvik ederek Suriye'yi küçük, hemen hemen bağımsız parçalara ayırmak. 

3- Suriye hükümetini, ordusunu ve halkını, asıl hedefleri olan İsrail'e karşı direniş ve işgal altındaki toprakların özgürleştirilmesine odaklanmaktan ziyade, iç çatışmalarla meşgul etmek.

4- ABD'nin kendi eliyle yaratıp üzerlerindeki denetimi kaybettiği kontrol edilemez şeytanlardan (terörist gruplardan), onları ölmek üzere Suriye'ye çekmek yoluyla kurtulmak.

5- Kesinlikle yenilecekleri bir savaşa itmek yoluyla, bir sonraki adım ve gelecek plan için artık ihtiyaç duymayacağı kartları yakmak.

Maalesef pek çok kukla Arap hükümeti, Sam Amca'nın istek ve emirlerine boyun eğerlerse, “Arap Baharı”ndan etkilenmeyeceklerini düşünüyorlar. Sam Amca'nın kuklalarından hiçbirine sadık olmadığını hâlâ öğrenememişler; sonuç olarak kuklalar, endişeye ne gerek var? Yanı sıra Suriye'nin zaferi, ona karşı komplo hazırlayan tüm rejimlerin sonu anlamına gelecektir, dolayısıyla bu devletlerin, kendi tahtlarını korumak için son kuruşlarına kadar harcamaya hazır olduklarından eminim.

Diğer yandan Erdoğan'ın ilave bir fantezisi de olabilir: Osmanlı İmparatorluğu'nu diriltmek ve Doğu'nun Padişahı tacını giymek. O yüzden bırakalım da, gerçekler onun yüzüne çarpsın.

Batı medyası, Suriye'deki çatışmaların başlamasından bu yana, Başkan Esad'ın masum sivillere saldırıp onları öldürdüğü ve Suriye'deki ayaklanmanın, Tunus ve Mısır'da olana benzer bir devrim olduğu iddiasında bulundu. Buna ne diyorsunuz?

Suriye'ye karşı yürütülen ve Arap Baharı diye adlandırılan süreçten daha önce (hatta Irak Savaşı'ndan daha önce) başlamış olan medya savaşı, Suriye'ye yönelik komplonun temel bir unsurundan başka bir şey değil. Doğrusunu söylemek gerekirse, Suriye'ye yönelik bu Siyonist komplonun hayati unsurlarından birisi.

Batı medyasının yaptığı şey her zaman kitleleri yanlış yönlendirmek, gerçeği çarpıtmak ve böylelikle Sam Amca'nın İsrail Devleti için güttüğü amaçları gerçekleştirmesini sağlamaktır. Bunun en basit örneği, elinde çakıl taşı olan Filistinli çocuğun cani, tepeden tırnağa ağır silahlarla donanmış ve bu silahlarından birini çocuğun göğsüne doğrultmuş olan İsrail askerinin kahraman olarak resmedilmesidir.

Kurdu kuzu postuna büründürerek, umutsuz ve bilgisiz olanı kandırmak kolaydır, ama kamuoyunun geri kalanının kandırmak için daha fazla çaba göstermek gerekecektir ve Batı medyası da, kullandığı imgeler, dil ve parayla olabildiğince çok insanı kandırmak için gerçekten de çok çaba gösterdi. Afganistan'da radikal İslamcıları çılgın teröristler olarak göstermek için çok fazla para harcanmıştı, şimdi aynı kişileri Suriye'de “özgürlük savaşçıları” olarak göstermek için daha fazla para kazanıyor. Buna karşın rasyonel akıl, gerçeği kolayca tanımlayabilir.

Her gün, Suriye'nin her ama her bölgesinde insanların Suriye Arap Ordusu'ndan gelip kendilerini teröristlerden kurtarmalarını istediğini görüyoruz. Eğer ordu ve Suriye hükümeti gerçekten masumları öldürüyor olsaydı, sizce herhangi bir koşulda herhangi bir kişi onlardan yardım ister ve mahallelerinde askeri eyleme girişmesini ister miydi? Eğer Suriye ordusu o kadar tehlikeli ve kana susamış olsaydı, sizce insanlar onların mahallelerine girmesini kutlar mıydı? Katil olsalardı, çocuklar askerlere koşup, onlara sarılıp öperek çiçek ve şeker verirler miydi?  Eğer intihar niyetinde değillerse bunu yapmazlardı ve elbette intihar niyetinde değiller. Bir insan adrenalin ve bilinçaltının onun temel akıl ve eylem kaynağı haline gelmesinden korkarsa, kendisini en güvende hissettiği yere kaçar. Sizce neden, sniperların ve isyancıların olduğu yerlerde korkmuş, silahsız siviller içgüdüsel olarak, kendilerine en yakın ordu kontrol noktasına koşuyorlar? Bunu yapıyorlar çünkü bilinçaltları sığınılacak yerin, Suriye ordusunun olduğu yer olduğunu biliyor. Her şeyin ötesine, Suriye Arap Ordusu Suriye toprağına UFO'larla inmiş uzaylılardan oluşmamaktadır ve ordunun her bir üyesi Suriye ailesinin birer ferdidir.

Eğer Suriye'de yaşıyorsanız ve kinden gözünüz kör olmamışsa, Batı medyasının gülünç ve ölçüsüz yalanlar söylediğini görürsünüz. Örneğin Şam'daki Ebu Rummane'de dolaşırken bir arkadaşınız sizi arayıp, El Cezire TV'de – ve evet, El Cezire Batı medyasının bir parçasıdır – Suriye Arap Ordusu'nun Ebu Rummane'ye “saldırı düzenlediğini” duyduğunu söyleyebilir. El Cezire, başka bir gezegendeki, başka bir Suriye'den bahsediyor olmalıdır. Yahut evinizde sükûnet içinde TV kanallarını gezerken El Arabiye televizyonunun saldırgan bir dille, sizin bulunduğunuz yerde, hem de orasının hiç olmadığı kadar sakin olduğu bir anda bir katliam gerçekleştirildiğini söylediğine tanık olabilirsiniz! 

Suriye'de olaylar kesinlikle bir devrim olarak başlamadı; en başından beri bir komplo söz konusuydu. Pek çok Arap ülkesinde yaşanan Arap Baharı senaryosu, Suriye krizine girişten başka bir şey değildi. Tunus, Mısır ve Libya birer aperatifti. Suriye ise ana yemek. Bununla birlikte Suriye'de olanları Libya'da olanlarla karşılaştırmak istemiyorum zira Suriye'nin coğrafi konumu Libya'nınkiyle aynı değildir, Suriye'nin siyasi duruşu Libya'yla aynı değildir, Beşar Esad Muammer Kaddafi değildir, Suriye Arap Ordusu Libya Ordusu değildir ve Suriye'nin müttefikleri Libya'nınkilerden farklıdır. Mısır'da gerçek bir devrim vardı, fakat çalındı. Ayrıca, neden Batı medyası Bahreyn'de yaşanan gerçek devrimden hiç bahsetmiyor söyleyebilir misiniz?

Eğer Suriye hükümeti masumların canlarını umursamıyor olsaydı, isyancıların uzun süredir saklandıkları yerleri çoktan havaya uçurmuş ve krizi haftalar içinde bitirmiş olması gerekirdi. Bizzat Suriyeli isyancılar, mahallelerini terk etmelerini engellemek yoluyla, sivillerin arkasına ve arasına saklanmayı seçti, zira Suriye Arap Ordusu'nun bir sivili öldürmeyeceğinden eminler.

Krizin başlangıcından bu yana pek çok defa milyonlarca Suriyeli, ülkenin her bölgesinde Suriye Arap Ordusu'nu ve Dr. Beşar Esad'ı desteklemek için yürüdü, ama Batı medyası yüzünü öbür tarafa çevirdi ve bu hiçbir zaman olmamış gibi davrandı. Batı medyası, Suriye halkını da, seçimlerini de zerre kadar önemsemiyor. Batı'nın planı mevcut Suriye hükümetini devirmek, Suriye'yi kaosa sürüklemek ve İsrail'e karşı her tür direniş biçimini ortadan kaldırmaktır.

Özgür Suriye Ordusu'nu finanse eden kaynaklar hakkında bilginiz var mı? El Kaide ve NATO'nun Suriye'de istikrarsızlık ve gerilim yaratmak için yakın işbirliği yaptığı söyleniyor. Sizin fikriniz nedir?

Özgür Suriye Ordusu'nu destekleyen bir dizi rejim, “demokratik” bir Suriye'yi umduklarını iddia ederek Suriye'de şiddeti finanse eden ve teşvik eden devletler olduklarını ve hep de öyle kalacaklarını açıkça ortaya koydular. Bu rejimler arasında Katar, Bahreyn, Türkiye, Lübnan (eğer rejim denilebilirse) ve pek çok başka Arap rejimini sayabiliriz. 

Gerçekte El Kaide ve NATO'nun her ikisi de Suriye'de gerilim ve istikrarsızlık yaratmaya katkı sundular, fakat bunu yapanlar sadece onlar değil. Bu, Suriye'ye karşı bir İsrail-ABD savaşı ve El Kaide, Türkiye, Katar, NATO, vs. birer araç ve kukladan başka bir şey değil. İsrail, Suriye'yle yüz yüze savaşa girmeyecek kadar akıllı zira bir yenilgiyi daha kaldıramaz. Yanı sıra ABD, kendi yarattığı canavarları Suriye'ye ölmeye göndererek, yok etmek istedikleri kişileri yok ettikten ve öldürmek istedikleri kişileri öldürdükten sonra onlardan da kurtulmak istiyor. ABD bu silahlı grupları, Suriye'nin “72 huri”ye ulaşmanın yolu olduğuna ikna etti ve onlar da bu yüzden Suriye'ye akın etti. 

Amerika Birleşik Devletleri ve müttefikleri uzun zamandır Güvenlik Konseyi'ni, Suriye'deki şiddeti sonlandırmak için ülkeye yönelik bir askeri eylemin gerekli olduğuna ikna etmeye çalışıyor. Ancak Çin ve Rusya, Washington'un Suriye'ye karşı BM yaptırımlı bir savaş izni alma çabalarına karşı direndi ve buna engel oldu. Rusya, Çin ve İran, Suriye'ye yeniden barış ve istikrar getirmede ne kadar etkili olabilir? 

Suriye toprağında savaşan ve ölen her Suriye askeri şu anda yalnızca Suriye için değil, aynı zamanda Rusya, Çin ve İran için de savaşıyor. Kanaatimce Suriye'ye barış getirmek için olabildiğince çaba sarf etmek onların görevidir ve bunu yapabileceklerini hepimiz biliyoruz.

Rusya, Çin ve İran, siyasi, stratejik, ekonomik veya direnişle ilgili nedenlerden ötürü her zaman Suriye'nin yanında oldu. Bu yüzden Suriye hükümetini desteklemeye ve Suriye'ye ne şekilde olursa olsun barış getirmek için çabalamaya devam edeceklerinden eminim.

Sizce Suriye'de şiddeti durdurmak için en uygulanabilir ve yapıcı çözüm nedir? Suriye'nin barışı ve güvenliği yeniden inşa etmesine yardımcı olmada uluslararası toplum nasıl bir rol oynayabilir?

Suriye'de şiddete son verecek tek çözüm uluslararası bir çözümdür. Ürdün, Türkiye ve Lübnan sınırlarını kontrol altında tutmalıdır. Suriye'deki silahlı grupları destekleyen rejimler, Suriye'ye yönelik silah ve patlayıcı kaçakçılığını durdurmalı, silahlı grupları finanse etmekten vazgeçmeli ve terörist grupları barındırmaya son vermelidir. Ben Suriye'nin eninde sonunda barışa kavuşacağını düşünüyorum, çünkü Allah Suriye'yi koruyor.


medyaşafak