Suriye: Halepli doktor, emperyalist propagandayı ve medyanın savaş çığırtkanlığını yıkıyor

Suriye: Halepli doktor, emperyalist propagandayı ve medyanın savaş çığırtkanlığını yıkıyor
Aşağıda, Halep’in Suriye hükümetinin kontrolündeki batı kısımlarında görev yapan bir doktor olan Dr. Nebil Antaki’nin Be Curious TV’ye verdiği bir röportajın çözümlemesi sunulmaktadır. Bu röportajda Dr. Antaki, yakın zamanda yaptığı Fransa seyahatinden hareketle, Batı medyasının Suriye’deki olayların haberini yaparken yanlış yönlendirici ve gerçekleri bilmeyi engelleyici olduğu gözleminde bulunuyor.

 

 

 

Vanessa Beeley

 

 

21st Century Wire

 

 

Aşağıda, Halep'in Suriye hükümetinin kontrolündeki batı kısımlarında görev yapan bir doktor olan Dr. Nebil Antaki'nin Be Curious TV'ye verdiği bir röportajın çözümlemesi sunulmaktadır. Bu röportajda Dr. Antaki, yakın zamanda yaptığı Fransa seyahatinden hareketle, Batı medyasının Suriye'deki olayların haberini yaparken yanlış yönlendirici ve gerçekleri bilmeyi engelleyici olduğu gözleminde bulunuyor. Dr. Antaki, beş yıl önce Suriye'ye karşı ABD-NATO savaşının başlamasından bu yana Başkan Esad'ın popülerliğinin azalmak bir yana arttığını teyit ediyor ve ABD ve NATO'nun müdahaleci, yeni sömürgeci politikalarını dayandırdığı propagandanın önemli bir bölümünün yapısökümünü gerçekleştiriyor. Röportajın [İngilizceye] çevirisi Vanessa Beeley'ye aittir.

 

 

BeCuriousTV:  Sayın Nebil Antaki, hoşgeldiniz. Bize Halep'te ve Suriye'de neler olduğunu anlatmanızı rica edeceğiz. Kısa süredir Avrupa'dasınız. Suriyelisiniz, Suriye doğumlusunuz ve Halep'te yaşıyorsunuz. “Rejim kontrolü” altındaki Batı Halep'te bulunan St. Louis hastanesinde doktorsunuz. Batı ülkelerinde yaşayan ve Suriye'de neler olduğunu bilmeyen insanlar, Suriye rejiminin şiddeti mi yoksa teröristlerin veya “isyancıların” şiddeti mi daha kötü diye sorabilirler. Bu antagonizma medyamızın kalbine yansıyor; bir yanda Beşar Esad “rejiminin” kendi halkını terörize ettiğini iddia eden insanlar görüyoruz, diğer yanda ise Esad güçlerinin kendi halklarını cihadçılara karşı savunduğunu söyleyenler var.

 

Dr. Antaki: Öncelikle bir şeyi netleştirmek isterim. Birkaç kez Esad “rejimiden” ve Esad'ın “ordusundan” bahsettiniz. Bu, Suriye'de değer vermediğimiz bir kafa karşıklığıdır: medyada sürekli Beşar'ın hava kuvvetleri, Beşar'ın ordusu hakkında haberler okuyoruz. Gerçekte söz konusu olan Suriye ordusudur, Suriye devletinin ordusudur. Benim Halep'in “rejim” kontrolündeki kısmında yaşadığımı söylediniz ama hayır, bu bölge Suriye devletinin kontrolündedir. Bizim halkımız Suriye ordusundan korkmuyor, çünkü bu, "İslam devletlerini" kurmak için Suriye'yi işgal etmiş silahlı teröristlere karşı bütün Suriye'yi savunan bir ordu. Bu yüzden kesinlikle Suriye halkının Suriye ordusundan korktuğunu söylememeliyiz çünkü bu, medyanın tanımladığı türden bir “rejim” ordusu değildir. Gerçekte halk, Suriye ordusunun varlığına son derece minnettardır. 

 

Size bir örnek vereyim. Birkaç ay önce Suriye ordusu, Halep'in [teröristler tarafından] 3 yıldır kuşatma altında tutulan bir kısmını kurtarmak için bir hücum başlattı. Batı medyasına göre Suriye ordusu Halep halkına karşı bir kuşatma uyguluyordu, gerçek ise bunun tam tersiydi ve Suriye ordusu Halep'teki üç yıllık terörist kuşatmasını kurmaya çalışıyordu. Bu yüzden, hayır, halk Suriye ordusundan korkmuyor, teröristlerden korkuyor. 

 

BCT: Şu halde netleştirmek adına sormak gerekirse, Batı medyası Halep'te yaşadıklarınızı doğru şekilde aktarmıyor, öyle mi?

 

NA: Kesinlikle. Batı medyası yalnızca Doğu Halep'teki olayların haberini yapıyor. 2012 yılından beri Halep ikiye bölünmüş haldedir. 300 bin kişi doğuda teröristlerin kontrol ettiği bölgede yaşıyor, Halep nüfusunun geri kalanı olan yaklaşık 1,5 milyon kişi ise batıda, Suriye devletinin kontrolü altında yaşıyor. Bu yüzden Batı medyası Halep'te olanlardan bahsederken sadece doğu kısımlarında olanlara odaklanıyor.  

 

Halep için bir yardım çığlığı duyduğumuzda, bu yalnızca Doğu Halep için bir çığlık oluyor. Medya Halep'teki son çocuk doktorunun öldürüldüğünü duyurduğunda bu doğru değildi, zira Batı Halep'te yaklaşık 100 çocuk doktorumuz var. Belki diğer tarafta ölen son çocuk doktoruydu, bilemiyorum, ama bildiğim şey doğu kısmında teröristlerin kontrolü altında yaşayan Haleplilerin bizim gibi Halepliler olduğu, ancak kaderin onları teröristlerin işgali altında yaşamalarına sebep olduğudur.

 

BCT: Bölgeden kaçmadılar mı?

 

NA: En başından itibaren yaklaşık yarım milyon insan teröristlerden korktukları için Batı Halep'e kaçtı, ancak kaçmaktan korkan insanlar var. Belki kaçmalarını sağlayacak araçlara sahip değiller, hayatları boyunca biriktirdikleri şeyleri, küçük dairelerini, televizyonlarını kaybetmekten korkuyorlar. Oradan ayrılırlarsa her şeylerini kaybedebileceklerini düşündüler, bu yüzden de ideolojik nedenlerden ötürü değil, maddi olarak bulundukları yerde kalmayı tercih ettikleri için kaldılar.

 

BCT: Teröristlerin kontrolü altındaki Doğu Halep'i tarif ettiniz. Bize terörist ile “isyancı” ayrımını yapabilir misiniz? 

 

NA: Suriye'deki savaşın başlangıcında pek çok grup vardı; bunların içinde Suriye “rejimi” karşıtı çok küçük bir demokratik muhalefet yüzdesi vardı, çoğunluğu ise (sözde) bir İslam devleti kurmak niyetinde olan terörist gruplar oluşturuyordu. Zaman içinde terörist gruplar bu demokratik grupları emdi ve şu anda Suriye'de sahadaki silahlı muhalefetin yüzde 95 gibi bir kısmını teşkil ediyorlar.. 

 

Bu yüzden, Özgür Suriye Ordusu ve terörist olmayan ama yine de silahlı olan muhalefet, silahlı grupların en fazla %5'ini oluşturuyor, geri kalanların hepsi teröristtir. 

 

En başta gelen terörist gruplar DAEŞ [IŞİD] ve El Nusra'dır. Bu iki grup Amerika Birleşik Devletleri ve Rusya'nın “terör örgütleri” listesine dahil edilmiştir, bu yüzden herkes onlara karşı hava saldırıları düzenleme hakkına sahiptir. Bununla birlikte El Kaide bağlaşığı El Nusra'dan türemiş olan, ancak henüz terörist olarak görülmeyen başka gruplar var. Bunların içindeki belli başlı üç grup, Ceyşü'l-İslam [İslam Ordusu], Ahrarüşşam [Şam'ın Hürleri] ve Ceyşü'l-Fetih'tir [Fetih Ordusu] Bu üç grup, terör örgütleri listesinden sıyrılmak için El Nusra tarafından kurulmuştur ve kökenleri bu grupta, yani Suriye El Kaidesi'ndedir.

 

Bu yüzden bu üç grup, etkisizleştirilmelerini sağlayacak şekilde terör örgütleri listesine dahil edildiği zaman, geriye yalnızca müzakere yapabileceğimiz ve bir siyasi uzlaşıya varabileceğimiz silahlı gruplar kalacaktır.

 

BCT: Mülteciler hakkında ne dersiniz? Sığınma arayan 12 milyon mülteci var.

 

NA: Suriye nüfusunun yarısı yer değiştirdi. Suriye nüfusu 23 milyon ve bunlardan 12 milyonu evlerini terk etme zorunda kaldı. 3,5 milyonu, Türkiye, Lübnan, Ürdün gibi komşu ülkelerde yaşayan mülteciler. Bir de Suriye'yi terk etmemiş, ancak evlerini terk etmek zorunda kalmış 8 milyon ülke içi yer değiştirmiş insan var. Bu çok ciddi bir durum ve bu insanlar, Suriye'yi terk etmiş olan insanların duyduğu kadar yardıma ihtiyaç duyuyor.

 

Birleşmiş Milletler kuruluşları yalnızca Suriye'nin dışındaki kamplarda yaşayan insanlara odaklanıyor. Bu insanlar medyada tasvir edildiği gibi Esad “rejiminin” eylemlerinden veya Esad'ın ordusundan kaçmıyor. Hükümet veya ordudan kaçmadıkları gibi onların varsayılan eylemlerinden de kaçmıyor. Savaş bölgelerinden veya sefaletten kaçıyorlar. Suriye halkının çoğunluğu, yoksulluk sınırının altında yaşıyor.

 

Halep nüfusunun %80'i, STK'ların gıda kolilerine bağımlı. Biriktirdiklerini tükettiler, çalışanlar işlerini kaybetti; bir varlığı, bir işyeri ya da fabrikası, bir dükkanı olanlar her şeyini kaybetti. İnsanlar mahrumiyet içinde, bu sefaletten kaçıyorlar veya savaş bölgelerinden kaçıyorlar. Aynı zamanda çocuklarını da düşünüyorlar; 2, 3, hatta 4 yıl katlandılar, ancak savaş 5 yıl devam etti ve çocuklarına bir gelecek güvencesi sunmak istiyorlar. Bu yüzden de bulundukları yerden çıkıp başka bir yerde bir gelecek arama, yeni bir hayata başlama kararı alıyorlar. 

 

BCT: Siz ve Suriye halkı, savaşın başlangıcından beri Batı hükümetlerinin dayattığı yaptırımlar ve ekonomik ambargolar hakkında ne hissediyorsunuz?

 

NA: Bu yaptırımlardan iğreniyoruz, çünkü bu yaptırımlar ve ambargolar Suriye hükümetine karşı değil bütün Suriye halkına karşı uygulanıyor. Örneğin şahsen ben, Suriye'de yaşayan x kişisi olarak en küçük banka işlemi yapma hakkına sahip değilim. Çocuklarıma 1000 dolar göndermek istesem, yapamıyorum. Hiçbir şey ihraç da edemiyorum, ithal de. Bu, felç edicidir. Bir doktor olarak tıbbi ekipmanlarımın bir parçasını değiştirmek istedim. Bu normalde bir hafta alır, fakat parçayı temin etmem bir buçuk yıl sürdü, zira çok-uluslu bir şirket olduğu için Japonya'dan ithal edemedik. 

 

Bu yüzden bu yaptırımlar Suriye halkını cezalandırıyor. Belli bir noktada AB yaptırımları kaldırdı, fakat yalnızca teröristlerin kontrolündeki bölgeler için kaldırdı. Suriye devletinin kontrolü altında yaşayan insanlar hiçbir şey yapmıyor. İddialarının aksine bu durum “rejimi” cezalandırmıyor, Suriye halkını cezalandırıyor.

 

BCT: Siz bir Hristiyansınız. Ortadoğulu bir Hristiyan. Eğer birileri sizin objektifliğinizi sorgulasa yanıtınız ne olur?

 

NA: Ben sizinle Hristiyan Nebil Antaki olarak konuşmuyorum, ülkesi saldırıya uğrayan ve yok edilen Suriyeli Nebil Antaki olarak konuşuyorum. Mesele Hristiyan veya Müslüman olmanız değildir, Suriye etnik ve dini bir mozaiktir. Onbir farklı Hristiyan kilisesi ve bir o kadar Müslüman mezhep var. Mesele Suriye hükümetinin azınlıkları koruması değil, bizim onu desteklememizin sebebi de bu değil. Hayır, hükümet seküler bir hükümet ve herkesi koruyor; azınlık olsun veya çoğunluk olsun, Suriye'de herkese saygı gösterilir. Eğer Hristiyanlar hükümet yanlısı veya Suriye devleti yanlısı ise, bu onların en başından beri seküler bir devleti desteklemeleri nedeniyledir. 

 

Şu andaki devlet başkanı bir hayli halk desteğine sahip. Ben Başkan'ın hayranı değilim; ben Başkan'ı değil Suriye'yi savunuyorum. Anak objektif bakarsak, onun popülerliğini inkar edemeyiz. Ve bana göre, eğer yarın uluslararası hukuk altında, diasporadakiler de dahil olmak üzere bütün Suriyelilere oy hakkı vererek serbest seçimler düzenlersek, başkanımız yeniden seçilir.

 

Batı bu gerçeği anlamadı. Esad Suriye'ye karşı açılan savaşın başlangıcında halk desteğine sahipti ve şimdi daha da güçlü. Bu, medyanın inanmanızı istediği gibi azınlıkları savunduğu için değil, bütün Suriyelileri savunduğu için böyle. Hristiyanlar Suriye nüfusunun yaklaşık %8'ini oluşturuyor, bu yüzden “Esad Hristiyanları savunduğu için popüler, ve Hristiyanlar bu yüzden Esad'ı destekliyor” dendiğinde bu ancak şaka olabilir. Bizim onu desteklememiz veya ona karşı olmamız onun popülerliğini etkilemez. Bizim ne askerimiz var ne de silahımız, biz %8'iz.

 

Esad Suriye toplumu içindeki bütün gruplar ve bütün kesimler arasında popüler, bu yüzden eğer bu savaşın bitmesini istiyorsak, koşullardan biri olarak onun çekilmesini istemeye son vermemiz gerekir. Onunla birlikte müzakere yürütmemiz, serbest seçimler düzenlememiz ve demokrasi yönünde çalışmamız gerekir.

 

BCT: Belirttiğiniz noktalardan birine dönmek istiyorum. Esad'ın dev popülerliğinden bahsettiniz, fakat başlangıçta, 2011'de de durum böyle miydi?

 

NA: Benim görüşüm bu! Gerginlikler başladığında Beşar karşıtı gösteriler vardı ve bunlara en fazla 10-15 bin kişi katılıyordu. Bu gösteriler televizyonlara yansıtıldı ve rakamlar aşırı derecede abartılıp yüzbin ila iki yüzbin arası gibi gösterildi. Öte yandan Halep'te, Şam'da, bütün büyük şehir ve ilçelerde Esad hükümetine destek amaçlı kendiliğinden dev gösteriler düzenlendi. Kimse bu gösterileri videoya çekmedi, yahut kimse Batı'da bu gösterileri televizyonda yayınlamadı diyebilirim. Bu yüzden milyonlarca insanın düzenlediği organik gösteriler görmezden gelinirken, Beşar'a karşı yürüyen birkaç bin kişi orantısız hale getirildi ve aşırı derecede abartıldı.

 

Bu sebeple, en başından beri medyada devasa düzeyde partizan habercilik ve taraflılık vardı. Esad her zaman popülerdi ve bu değişmedi. Şimdi belki, savaştan önceki birkaç yıla göre daha popülerdir. Esad hem siyasi hem de ekonomik alanları muazzam derecede liberalleştirmişti ve insanlar, hâlâ geliştirilmesi gereken şeyler olduğunu bilseler de, mutlulardı.  

 

Hayat mükemmel değildi, ama kimse savaş istemiyordu, insanlar reform istiyordu. Hükümetin en açıksözlü düşmanları bile savaş istemiyordu; hele böyle bir savaşı kesinlikle istemiyorlardı. Reform ve demokrasi istiyorlardı, fakat kimse Suriye'yi geliştirmek için insan öldürmek istemiyordu.

 

BCT: Suriye'de sahada iki koalisyon var. Size göre bunların etkililiği ne kadar?

 

NA: Bana göre Batı'nın uluslararası koalisyon etkili değil, çünkü iki zıt tarafı birleştiremezsiniz. ABD ve Avrupa ile Türkiye ve Körfez devletlerinin oluşturduğu bir koalisyon var, fakat aynı zamanda Türkiye, Katar ve Suudi Arabistan'ın cihadçıları, DAEŞ'İ, El Nusra'yı finanse ettiklerini biliyoruz. Bir yandan teröristlerle savaşmak istiyorlar, diğer yandan onlara yardım ediyorlar. Bu tamamen tiksindirici bir durum.   

 

İlave olarak yine DAEŞ'e karşı silahlanmış olan Suriye Kürtleri var. ABD DAEŞ'e karşı savaşta aradığı müttefiki Kürtlerde buldu. Ancak Türkiye Kürtlerin silahlandırılmasına tamamen karşı ve onlarla mücadele ediyor. Bu yüzden ortada iki müttefik olan ABD ve Türkiye var, fakat bunlardan biri Kürtlerle müttefik iken diğeri onlara karşı. O halde bu iş nasıl yürüyecek? Batı koalisyonunun içinde pek çok çelişki var, bu yüzden de hiçbir şey başaramadı.

 

Rusya müdahalesinden önce koalisyonun hava saldırıları yüzeysel saldırılardı. Çölde yüz kadar hava saldırısı düzenliyorlardı; onların kampanyasının kapsamı bundan ibaretti. Yalnızca Rusya müdahale ettikten sonra etkili hale geldiler.

 

Bizim perpektifimizden bakıldığında, Rusya'nın müdahalesi aşırı derecede faydalı oldu ve Suriye halkından da tam destek gördü ki bu, Batı'nın anlatısıyla çelişiyor. Batı, Rusya'yı yalnızca terörist grupları değil, aynı zamanda “ılımlı isyancıları” da hedef almakla suçluyor. Rusya "İslam Devleti" gruplarını vurmakta oldukça başarılı oldu ve bu yüzden Batı, terörist olmayan grupları hedef aldığını iddia ederek ve Rusya'yı DAEŞ'i hedef almak yerine Beşar'a yardım etmekle suçlayarak ilerlemelerini yavaşlatmak istiyor. Bu elbette doğru değil; Batı bombalamak istediği zaman tamam da, Rusya bombalamak istediği zaman bunu doğru şekilde yapmıyor onlara göre.

 

BCT: Batı medyasının Suriye'de sahadaki gerçekliği betimlemesi hakkında ne düşünüyorsunuz? 

 

NA: Batı medyası objektif değil. Onlar taraflı ve Suriye devletine karşı. Onlar terörist-isyancıların destekçisi, bu yüzden de Suriye halkı Suriye'deki olaylara ilişkin betimlemelerinden bıktı. Biz onlardan “rejim” yanlısı veya karşıtı olmalarını istemiyoruz, sadece objektif olmalarını istiyoruz.

 

BCT: Kişisel bir bakış açısından ne söylemek istersiniz?

 

NA: Batılılara tek söylemek istediğim şey şu: lütfen daha objektif olun, kendinizi eğitin, dezenformasyonu kabul etmeyin, hükümetlerinize baskı yapın, çünkü Suriye, özgürlüğünü, refahı ve demokrasiyi arzulayan bir ülke.

 

Savaş bizi yıktı, artık bıktık, savaşı durdurmak istiyoruz!

 

 

Çev: Selim Sezer

 

www.medyasafak.net