Peter Kuznick: Amerikan savaş suçlarının anlatılmamış öyküsü (3)

Peter Kuznick: Amerikan savaş suçlarının anlatılmamış öyküsü (3)
Dünyanın en varlıklı 62 kişisi en yoksul 3,6 milyar insanınkinin toplamından daha fazla zenginliğe sahip. Bu iğrenç bir durumdur. Bu denli bol kaynaklara sahip bir dünyada yoksulluk ve açlık için hiçbir bahaneye yer olamaz.

    

 

 

Global Research

 

 

 

Edu Montesanti: Küba Devrimi'nden sonraki, Küba ve genel anlamda Latin Amerika karşısındaki Soğuk Savaş dönemi ABD politikalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

 

Peter Kuznick: ABD 1890'lardan 1959 Devrimine dek Küba ekonomisi ve siyasetini tam anlamıyla kontrolü altında tuttu. Batista Amerikalı yatırımcılara hizmet ediyordu. ABD Latin Amerika'nın içişlerine 1890 ile 1933 arasında mükerrer olarak müdahale etti ve 1950'lerde de bunu sıklıkla yineledi. Castro bu döngüdeki ilk büyük çatlağı temsil ediyordu.

 

ABD Castro'yu yok ederek Latin Amerika'da hiç kimsenin onun örnekliğini izlemeyeceğinden emin olmak istedi. Fakat bunda başarısız oldu. Devrimini ortadan kaldıramadı fakat ekonomik olarak başarılı olamamasını sağlamada ve pek çoklarının umut ettiği bir halk demokrasisi yaratmasını engellemekte muvaffak oldu.

 

Bununla birlikte Küba pek çok diğer işte başarı elde etti. Ve devrim Soğuk Savaş'tan günümüze sağ kalabildi. ABD'nin destekleyip eğittiği, arkalarında yüzbinlerce ceset bırakan tüm ölüm mangalarına rağmen diğer Latin Amerikalı devrimcilere ilham kaynağı oldu.

 

Amerika Kıtası için ABD Okulu (The U.S. School for the Americas) ölüm mangalarının eğitiminde çok başat bir rol oynamıştır. Hugo Chavez ve diğerleri, Fidel'in Latin Amerikan soluna ilham vermede bıraktığı yerden yola devam ettiler. Fakat geçtiğimiz yıllarda pek çok ilerici liderin devrildiğine tanık olduk.

 

Bugün Dilma Rouseff ölüm kalım savaşı veriyor, fakat Bolivya'da Evo Morales ve Alvaro Garcie ABD'nin Latin Amerika'ya tekrar hâkim olup kıtayı sömürme çabası önünde gururla ve dik bir şekilde karşı durmayı sürdürüyorlar. Fakat Latin Amerika'nın genelindeki ilerici liderler ya devrildiler ya da hâlihazırda skandallar ile zayıflatılıyorlar. ABD destekli neoliberaller bir kez daha yerli ekonomileri iç ve dış kapitalistler lehine yağmalamaya azimliler. Ortada çok hoş bir resim yok. Bazıları zenginleşirken halk büyük acılar çekecek.

 

Edu Montesanti: Profesör Kuznick, sizin araştırmalarınıza göre Başkan Kennedy'yi kim öldürdü? Bu büyük cinayetin arkasında ne gibi çıkarlar yatıyordu?

 

Peter Kuznick: Oliver, Kennedy suikastı hakkında harika bir film yaptı: “JFK”. Kitaplarımızda ve belgesellerimizde tekrar bu konuları ele alma gereği hissetmedik. Bunun yerine Kennedy'den mahrum bırakıldığımızda insanlığın neyi yitirdiğine odaklandık. Başkanlık ofisindeki kısa döneminde çok büyük mesafe katetmişti.

 

İşe bir Soğuk Savaş militanı olarak başlamıştı. Fakat hayatının sonlarına doğru, yönetiminin ilk iki yılında ve Küba Füze Kriziyle noktalanan süreçte edindiği dersleri izleyerek azimlice Soğuk Savaşı ve nükleer silahlanma yarışını sonlandırmak istedi. Robert McNamara'nın da dediği gibi, eğer yaşasaydı dünya tamamen farklı olacaktı.

 

ABD Vietnam'dan çekilebilirdi. Askeri harcamalar keskin bir şekilde düşüşe geçecekti. ABD ve Sovyetler birlikte çalışmanın yollarını keşfedebilirdi. Silahlanma yarışı barış müsabakasına dönüşebilirdi. Fakat orduda, istihbarat teşkilatlarında ve ekonominin askeri sektöründe düşmanları vardı.

 

Güneyli ırkçılar, mafya ve Küba'nın gerici sürgün toplumu da ondan nefret ediyordu. Fakat suikastının arkasındaki kişilerin ordu ve istihbarat kanadından gelmiş olması çok daha muhtemeldir.

 

Kimin yaptığını bilmiyoruz, fakat suikastın kimlerin işine yaradığını biliyoruz. Warren Komisyonunun resmi hikâyesindeki boşluklar düşünüldüğünde Lee Harvey Oswald'ın tek başına hareket ettiğine ve o sihirli merminin tüm o hasarı verdiğine inanmak çok zor.

 

Edu Montesanti: Bugün Amerikan emperyalizminin bölge karşısındaki saldırılarının Soğuk Savaş politikalarıyla esasen aynı olduğuna inanıyor musunuz?

 

Peter Kuznick: ABD'nin tüm gezegende rekabet edeceği gerçek bir rakiple yeni bir soğuk savaş istediğini düşünmüyorum. Sovyetler Birliği'nin çöküşünden sonra neoconların ilan ettikleri gibi ABD aslında rakipsiz tek bir süper gücün olduğu tek kutuplu bir dünya istiyor.

 

Bugün ilerici ülkeler Soğuk Savaş döneminden daha az müttefike sahipler. Rusya ve Çin ABD karşısında biraz denge sağlıyor olsa da bunlar dünya kapitalist sistemine meydan okuyan gerçek anlamda ilerici ülkeler değiller. İkisi de kendi iç sorunları ve eşitliksizleri ile boğuşuyor.

 

Bugün dünyada takip edilecek çok az demokratik sosyalist model var. ABD devrimci ve vizyoner pek çok hükümeti devirip sabote etmeyi başardı. Hugo (Chavez), tüm aşırılıklarına rağmen bu rol modellerden biriydi. Venezüella'daki yoksullar lehine muazzam işler başardı. Fakat bugünlerde Brezilya, Arjantin ve Honduras'a baktığımızda çok üzüntü verici bir fotoğraf görüyoruz.

 

Üçüncü dünyada, yolsuzluğu kökünden sökmeye ve sosyal adalet için savaşmaya kendini adamış yeni liderlerin öncülük edeceği yeni bir devrimci dalgaya ihtiyaç var. Son seçim sonuçlarına rağmen Bolivya'daki son gelişmeler beni şahsen çok heyecanlandırıyor.

 

Edu Montesanti: Soğuk Savaş kültürünün ABD ve dünya toplumuna bugünkü etkilerini nasıl değerlendiriyorsunuz? Washington rejimi ve ana akım medya bunda nasıl bir rol oynuyor?

 

Peter Kuznick: Medya sorunun parçasıdır. Eğitip aydınlatmaktan ziyade karartma rolü oynuyor. Her yerin tehlikeler ve düşmanlarla dolu olduğu duygusunu talim ediyor fakat hiçbir olumlu çözüm sunmuyor.

 

Bunun sonucu olarak da halk korkuyla doldurularak irrasyonel yanıtlar vermeye sürükleniyor. ABD'nin eski başkan yardımcılarından ve Amerika'nın 20. yüzyıldaki önde gelen vizyoner liderlerinden olan Henry Wallace, Winston Churchill'in 1946'da yaptığı Demir Perde konuşmasını şu uyarıyla yanıtlamıştı: “Bütün hatalarımızın kaynağı korkudur… Eğer bu korkular devam ederse çocuklarımız ve torunlarımızın bunun bedelini kan nehirleriyle ödeyecekleri bir gün gelecektir… Çok korkan büyük uluslar köşeye sıkışan hayvanlar gibi davranıyor ve sadece sağ kalmayı düşünüyorlar.”

 

Bu durum, insanların ulusal güvenliğin sağlanması için kendi özgürlüklerini kurban ettikleri daha kişisel ölçeklerde de işlemektedir. 11 Eylül'den sonra bunun ABD'de işlediğini gördük. Aynı şeyi şimdilerde Fransa ve Belçika'da görüyoruz.

 

Dünya yanlış yönde ilerliyor, eşitsizlik giderek büyüyor. Dünyanın en varlıklı 62 kişisi en yoksul 3,6 milyar insanınkinin toplamından daha fazla zenginliğe sahip. Bu iğrenç bir durumdur. Bu denli bol kaynaklara sahip bir dünyada yoksulluk ve açlık için hiçbir bahaneye yer olamaz. Bu dünyada medyanın hizmet etmesi gereken pek çok hedef vardır ve bunların en asgarisi insanları kendi toplumlarını ve dünyayı değiştirmede ihtiyaç duyacakları enformasyonla silahlandırmaktır.

 

Medya bunun yerine halkın korkularını büyüterek, insanların otoriter rejimleri ve sorunlar için öne sürülen ama gerçekte hiçbir deva içermeyen militarist çözümleri kabullenmelerini ve gerçek problemlerden uzak durmaları amacıyla onları ahmakça eğlencelerle meşgul ederek duyarsızlaşmalarını ve uyutulmalarını sağlamaktadır.

 

Bu, özellikle pek çok insanın “özgür” bir basını olduğuna inandıkları ABD'de ciddi bir problemdir. Kontrol edilen bir basının olduğu yerde insanlar medyaya eleştirel yaklaşmayı öğreniyor. Fakat pek çok safdil Amerikalı manipülasyon ve aldatmanın çok ince formlarının farkına varamamaktadır.

 

ABD'nin ana akım medyası çok nadir olarak geleneksel düşünceye meydan okuyan bir perspektif sunar. Mesela Rusya, Çin, Japonya, Avrupa ve diğer yerlerin önde gelen medya kurumlarına sıklıkla röportaj vermeme rağmen Amerikan medyası bana çok nadir mikrofon uzatır.

 

Aynı şekilde ilerici arkadaşlarım da Amerikan ana akım medyasının programlarına çağrılmıyorlar. Dolayısıyla evet ABD'de belli bir oranda basın özgürlüğü var fakat bu özgürlük hükümetten çok kendisine uyguladığı oto sansür ve ilerici seslerin sessizleştirilmesiyle zayıflatılıyor.

 

Edu Montesanti: ABD'nin hâlihazırdaki “Teröre Karşı Savaş”ı ve hatta “Uyuşturucuyla Savaş”ının -özellikle de Latin Amerika'dakinin- ABD'nin askeri gücünü yaygınlaştırarak dünya hâkimiyeti elde etmek için Soğuk Savaş'ın yerine ikame ettiği yeni yollar oldukları fikri hakkında ne dersiniz?

 

Peter Kuznick: ABD eski sömürgeci rejimlerin metotlarını reddetmektedir. 130'dan fazla ülkede yer alan 800 ile 1000 arası denizaşırı askeri üste faaliyet gösteren Amerikan özel kuvvetleriyle desteklenen yeni bir tür imparatorluk yaratmıştır.

 

ABD, bir işe yaramadığı ülke ülke ispat edilen büyük kara güçlerinden oluşan işgal güçleri yerine artık daha gizli ve daha az sakar yollarla çalışıyor. Obama'nın tercih ettiği öldürme metodu insansız uçaklar idi.

 

Bunların yasallığı şüphelidir ve sorgulanabilir sonuçlar üretirler. İnsanları öldürmede etkili oldukları kesindir fakat öldürdükleri her “terörist” yerine 10 katı daha fazla yenisini getirdiklerini gösteren pek çok kanıt mevcuttur.

 

ABD ve müttefiklerinin geçtiğimiz 15 yıldır sürdürdükleri “Teröre Karşı Savaş” sadece daha fazla terörist yarattı. Askeri çözümler çok nadir olarak işe yararlar. Farklı yaklaşımlar gerekiyor ve insanların öldürüp ölmekten ziyade yaşamak istemelerini sağlayacak şekilde dünyanın kaynaklarını yeniden dağıtmakla işe başlamalıdırlar. İnsanların ümide ihtiyacı var.

 

İnsanların bir bağlılık-irtibat duygusuna ihtiyaçları var. Kendileri ve çocukları için daha iyi bir hayatın mümkün olduğuna inanmaya ihtiyaç duyuyorlar. Pek çok insan ümitsiz ve yabancılaşmış hissediyor. Sovyet modelinin çöküşü arkasında büyük bir boşluk bıraktı. Marks'ın çok önceden uyardığı gibi Rusya küresel bir sosyalist gelişme modeli rolü oynayabilmek için kültürel ve ekonomik açıdan çok geriydi.

 

ABD hegemonyası da çatırdıyor. Fakat ABD'nin dünyaya olumlu anlamda sunacağı çok az şey var. Gelecek nesiller bu “Pax-Amerika” dönemine baktıklarından aydınlanmadan ziyade kesintisiz savaşları ve giderek büyümüş eşitsizliği görecekler.

 

Demokrasi prensipte harika ama pratikte pek ümit vermiyor. Şimdilerde nükleer savaş riski güçlenirken iklim değişikliği de insanlığın geleceğini tehdit ediyor ve belirsiz kılıyor. ABD, George Kennan'ın 68 yıl önce dediği gibi eşitsizliği koruyabilmek için terörle ve uyuşturucuyla savaşa asılmaya devam edecek.

 

 

Çok vaktimiz kalmadı. Vakit hızla tükeniyor. Önümüzdeki yol hiç kolay değil. Fakat bunu da atlatabiliriz ve atlatmalıyız da.

 

 

Çeviri: Medya Şafak