Peter Kuznick: Amerikan savaş suçlarının anlatılmamış öyküsü (1)

Peter Kuznick: Amerikan savaş suçlarının anlatılmamış öyküsü (1)
Prof. Peter Kuznick bu özel röportajında Hiroşima ve Nagazaki’ye atılan atom bombalarından, ABD’nin Vietnam Savaşı’ndaki cinayetleri ve yalanlarından ve bu gayri insani işgalin gerçek nedeninden, ABD’nin Sovyetler Birliği karşısında niçin Soğuk Savaş başlattığından, Başkan Kennedy suikastının kimin işine geldiğinden, Latin Amerika karşısındaki Amerikan emperyalizminden ve Terör ve Uyuşturucu ile Savaş’ın gerçekte bir yalan olduğundan bahsediyor.

 

 

 

Global Research

 

 

Prof. Peter Kuznick bu özel röportajında Hiroşima ve Nagazaki'ye atılan atom bombalarından, ABD'nin Vietnam Savaşı'ndaki cinayetleri ve yalanlarından ve bu gayri insani işgalin gerçek nedeninden, ABD'nin Sovyetler Birliği karşısında niçin Soğuk Savaş başlattığından, Başkan Kennedy suikastının kimin işine geldiğinden, Latin Amerika karşısındaki Amerikan emperyalizminden ve Terör ve Uyuşturucu ile Savaş'ın gerçekte bir yalan olduğundan bahsediyor.

 

 

Edu Montesanti: Profesör Peter Kuznick, bana bu söyleşiyi bağışladığınız için size teşekkür ederim. Birleşik Devletler'in Anlatılmamış Tarihi (The Untold History of the United States) kitabında Oliver Stone ve siz, Başkan Truman tarafından Hiroşima ve Nagazaki'ye atom bombası atılmasının askeri anlamda gereksiz olduğunu ve arkasındaki sebepleri ifşa ediyorsunuz. Bunlar hakkında değerlendirmelerinizi alabilir miyiz?

 

Peter Kuznick: ABD dışından insanlarla konuştuğumda onların çoğunun atom bombalarının gereksiz ve gayrimeşru olduğunu düşündüklerine tanık oldum. Fakat Amerikalıların çoğunun hala atom bombardımanlarının savaşın işgal ile devam etmesi halinde ölecek yüzbinlerce Amerikalının değil sadece, milyonlarca Japon'un da hayatını kurtardığı için aslında insancıl eylemler sayılmalarına inandıklarını görüyorum hayretle!

 

Bu, pek çok Amerikalı, özellikle de yaşlılar için rahatlatıcı bir illüzyondur. İkinci Dünya Savaşı'ndan kaynaklanan en temel mitlerden biridir bu. Özellikle Başkan Truman, Savaş Sekreteri Henry Stimson ve Japonları teslime zorlayanın atom bombaları olduğu yanlış bilgisini özellikle yayan pek çok başka kişi tarafından bunun propagandası yapılmıştır. Truman hatıralarında atom bombasının yarım milyon Amerikalının hayatını kurtardığını iddia etmişti.

 

Başkan George H. W. Bush ise sonraları bu sayıyı “milyonlara” çıkardı. İşin gerçeği atom bombalarının ne Amerikan hayatlarını kurtardığı ne de Japonların teslim kararlarında önemli bir payının olduğudur. Hatta tam tersine, savaşın bitimini erteleyerek daha fazla Amerikalının hayatını kaybetmesine, yüzbinlerce Japon'un ölümüne ve çok daha fazlasının yaralanmasına neden oldular.

 

Ocak 1946 Amerikan Savaş Departmanının raporunun da açıkça gösterdiği gibi Japon yetkililerin teslim kararında atom bombalarının etkili olduğu hakkında çok az iddia vardı. Bu durum geçenlerde Washington DC Amerikan Ulusal Donanma Müzesi yetkilisi tarafından çarpıcı bir şekilde doğrulanmıştır: “Hiroşima ve Nagazaki bombardımanları ve 135.000 kişinin kaybı Japon ordusunun tesliminde çok az etkili olmuştur. Fakat Mançurya'nın Sovyetler tarafından işgali fikirlerini değiştirdi.” Çok az Amerikalı ABD'nin yedi yıldızlı amiral ve generallerinin altısının -ki beşinci yıldızlarını savaş sırasında almışlardı- atom bombalarının askeri olarak gereksiz ve ahlaken uygunsuz ya da ikisi birden olduklarını dillendirdiklerini bilmektedir.

 

Bu listede generallerden Douglas MacArthur, Dwight Eisenhower ve Henry Arnold ve amirallerden William Leahy, Ernest King ve Chester Nimitz yer almaktadır. Başkan Roosevelt ve Truman'ın genelkurmay başkanı olan Leahy, atom bombalarının kullanımı için “Hristiyan ahlakı ve savaş kanunları adına duyduğum her şeyin ihlali” demişti. “Japonların çoktan yenildiklerini ve teslime hazır olduklarını… Hiroşima ve Nagazaki karşısında bu barbar silahların kullanılmasının Japonya karşısındaki savaşlarına hiçbir maddi desteğinin olmadığını, bunu ilk olarak kendilerinin kullanmasıyla karanlık çağların barbarları arasında yaygın olan ahlaki standarda uyduklarını” da söyleyecekti.

 

Eisenhower Japonların çoktan yenildiklerini onaylamıştı. MacArtur ise eğer ABD Japonlara imparatorlarına dokunmayacaklarını söyleseydi aylar öncesinden teslim olacaklarını söylemişti. Amerikalılar en sonunda bunu yaptılar da zaten.

 

Peki gerçekte ne olmuştu? 1945 baharından itibaren pek çok Japon lidere göre zaferin imkânsız olduğu açıklık kazanmıştı. 1945 Şubat'ında sabık Japonya başbakanı Prens Fumimaro Konoe, İmparator Hirohito'ya  “Japonya'nın yenilgisinin kaçınılmaz olduğunu söylediğim için üzgünüm” diye yazacaktı.

 

Aynı değerlendirme Mayıs ayında Yüksek Savaş Konseyi tarafından “Sovyetlerin savaşa dehaleti İmparatorluğa ölümcül bir darbe vuracak” diye yapılacak ve ardından da Japon liderler tarafından sıklıkla tekrar edilecekti.

 

Japonların şifreli kodlarını çözen ve kablolarına sızan ABD, Japonya'nın Amerikalıların “koşulsuz teslimiyet” şartından feragat etmesi durumunda savaşı bitirmeye çok istekli olduğunu biliyordu. Japonya sadece askeri açıdan hırpalanmış değildi, demiryolu sistemi dökülmekte, gıda tedariki batmaktaydı. Truman'ın kendisi 18 Haziran tarihli çözülmüş mesajı “Japon imparatorunun barış isteyen telgrafı” diye tanımlamıştı. Amerikalı liderler ayrıca Japonların ödünü patlatan şeyin bir Sovyet işgali olduğunu da biliyorlardı. Japonlar bunu önlemek için başarısız bir tatbikat da gerçekleştirmişlerdi.

 

Japon liderler, Stalin'in Yalta'da Pasifik savaşına Avrupa'daki savaşın bitiminden üç ay sonra girme üzerinde müttefiklerle anlaştıklarını bilmiyorlardı. Fakat Truman bunu biliyordu ve önemini kavramıştı. 11 Nisan 1945 gibi erken bir tarihte bile genelkurmay birleşik istihbarat başkanı “SSCB'nin savaşa girdiği anda tüm Japonların mutlak mağlubiyetin kaçınılmaz olacağını anlayacaklarını” raporluyordu.

 

Truman, Temmuz ayının ortasındaki Potsdam toplantısında Stalin'e Sovyetlerin savaşa katılacaklarını doğrulattığında çok mutlu olmuş ve günlüğüne “Japonların işi bitti” diye yazmıştı. Ertesi gün de karısına “Bir yıldan daha az bir sürede savaşı sonlandıracağız, ölümden kurtulacak çocukları düşün” diye yazacaktı.

 

Dolayısıyla savaşı atom bombası kullanmadan bitirmenin iki yolu vardı. İlki koşulsuz teslim isteğini değiştirmek ve Japonlara imparatorlarının korunacağı sözünü vermekti. Amerikalı politika yapıcılarının çoğu imparatoru savaş sonrası istikrarın anahtarı olarak gördüklerinden bunu istiyorlardı da. İkincisi de 8 Ağustos'un gece yarısında başlayan Sovyet işgalini beklemekti.

 

Japonya'nın tesliminde etkili olan şeyin sonuçlarının kaydı zaman alan ve daha lokal olan atom bombaları değil de Sovyet işgali olduğu netlik kazanmıştır. Sovyet işgali Japonya'nın ketsu-go stratejisini (Japon adalarını savunma stratejisi) tamamen geçersiz kıldı. Güçlü Kızıl Ordu Japon Ordusunu hızlı bir şekilde yok etti. Başbakan Kantaro Suzuki,  Japonya'nın niçin hızlı bir şekilde teslime ihtiyaç duyduğu kendisine sorulduğunda “Eğer Japonya teslimde gecikseydi Sovyetler Birliği sadece Mançurya, Kore, Karafuto'yu değil Hokkaido'yu da ele geçirecekti. Bu Japonya'nın temelini yok edecekti. ABD ile anlaşma yapabilecekken savaşı bitirmeliydik” diye cevap vermişti. Sovyet işgali tüm askeri denklemi değiştirmişti, atom bombaları ise ne kadar berbat olsalar da bunu yapamadılar. Amerikalılar Japon şehirlerini yangın bombalarıyla aylarca bombalamıştı zaten. Yuki Tanaka'nın gösterdiği gibi ABD 100'den fazla Japon şehrini bombalamıştı.

 

Toyoma merkezindeki yıkım oranı %99,5'e varmıştı. Japon liderler ABD'nin tüm Japon şehirlerini ortadan kaldırabileceklerini kabul etmişlerdi. Hiroşima ve Nagazaki ortadan kalkacak yeni şehirlerdi. Fakat Sovyet işgali Amerikalı ve Japon liderlerin tahmin ettikleri gibi tahripkârlığını ispat etmişti.

 

Fakat ABD atom bombalarını kullanmak suretiyle, Amerika'nın savaş sonrasındaki hegemonya planlarına müdahale etmesi durumunda Sovyetleri neyin beklediğini göstererek onlara ciddi bir uyarıda bulunmak istiyordu. Stalin ve Kremlin'deki çevresi atom bombalarını tam da böyle yorumlamıştı. ABD'nin atom bombalarını kullanmasının Japon liderler üzerinde çok az etkisi oldu fakat bombalar Soğuk Savaşın başlatılmasındaki başlıca faktörlerinden biri olduklarını ispat ettiler.

 

Ve tüm dünyanın yok oluş yolunda süzülerek ilerlemesine yol açtılar. Truman en az üç ayrı yerde gezegendeki tüm hayatı yok etmekle sonuçlanacak bir süreci başlattığını söylemişti. Postdam'da,16 Temmuz'daki New Mexico'daki bomba testinin ne kadar güçlü olduğu bilgisi kendisine ulaştığında günlüğüne “Dünya tarihindeki en korkunç bombayı keşfettik. Nuh'un gemisinden sonra Fırat bölgesinin ateşle yıkımı öngörüsü bu olabilir” diye yazacaktı.

 

Dolayısıyla atom bombaları savaşın bitirilmesine çok az etkide bulunmakla kalmadı, bugün itibariyle 70'den fazla yıldır süren tüm insanlığı yok etmekle tehdit eden bir sürecin de başlatıcısı oldu. Oliver Stone ve benim ABD'nin Anlatılmamış Hikâyesi kitabında da dediğimiz gibi masum sivillerin öldürülmesi bir savaş suçudur. İnsanlığı yok etmekle tehdit ise bundan çok daha kötüdür. İşlenebilecek en büyük suçtur bu.

 

 

Devam edecek…

 

 

Çeviri: Medya Şafak