Peter Koenig: İran tehlikeli bir yol ayrımında / Tek yol direniş ekonomisi

Peter Koenig: İran tehlikeli bir yol ayrımında / Tek yol direniş ekonomisi
Kendi paranızı kullanın, Batı’nın para birimlerini, hele hele ABD dolarını veya onun bir yan ürünü olan euro’yu kullanmayın. Rusya ve Çin’in dolarsızlaşma örneğini izleyin ve ihtiyaç olması halinde, Batı’ın yaptırımlarının üstesinden gelmek için, dış ticaret için hükümet tarafından kontrol edilen ulusal bir kripto para birimi geliştirin – Venezuela’ya bakın.

 

 

 

İran tehlikeli bir yol ayrımında

 

Peter Koenig

 

 

Global Research

 

 

21 Eylül 2017 günü İran İslam Cumhuriyeti'nin dini lideri Ayetullah Hameney, Uzmanlar Meclisi'nin başkanına ve üyelerine bir tür Ulusa Sesleniş konuşması yaptı.

 

Dini lider, iç meselelerden ve İslam Cumhuriyeti içindeki rakip kanatlardan, dış ilişkilere ve ekonomiye kadar pek çok meseleyi ele aldı. Aynı zamanda 14 Temmuz 2015 tarihinde Avusturya'nın başkenti Viyana'da imzalanan ve yaygın şekilde İran Nükleer Anlaşması olarak da bilinen, İran'ın nükleer programına ilişkin uluslararası bir anlaşma olan Ortak Kapsamlı Eylem Planı'ndan (JCPOA) söz etti. Üzerinden yalnızca iki buçuk yıl geçmiş olan anlaşma şimdiden, beş ana destekçisinden biri olan Amerika Birleşik Devletleri tarafından ihlal edildi. Anlaşmanın tarafları aynı zamanda İran ile P5+1 ülkeleri, yani Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin (BMGK) beş daimi üyesi  – Çin, Fransa, Rusya, Birleşik Krallık, ABD – ve ilave olarak Almanya olarak tanımlanıyor. Avrupa Birliği de gözlemci statüsünde anlaşmanın parçası olmuştu.

 

Ayetullah Hamaney, JCPOA ile ilgili olarak şunları söyledi:

 

“Nükleer müzakereleriyle ilgili yaşadığım ve yaşamaya devam ettiğim – ki bu meseleyi yetkililerle özel olarak ve açıktan tartıştım – şudur: ben müzakere yürütmenin normal olduğunu, müzakerede yanlış bir şey olmadığını, fakat bu müzakerelerin titizlikle ve ihtiyatla yürütülmesi gerektiğini söylüyorum; öyle ki, karşı tarafın attığı her yanlış adım için aynısı geçerli değilken, bizim atacağımız her küçük adım Bar-Cam'ın [JCPOA] ihlali olarak görülmesin! Bu yanlıştır! Bu olmamalıdır. Bu, ülkenin iç gücüne güven duyulmaması ve dikkat edilmemesi nedeniyle oluyor. Böyle bir durum, karşı tarafa ve yabancı unsurlara bel bağlanması nedeniyle oluyor.

 

Size, umutlarımızı yabancılara bağlamamamız gerektiğini söyleyeceğim. Dünyayla birlikte çalışmamız gerekir ve ben buna karşı değilim. Dünyayla birlikle çalışmak doğal olarak bazı gereksinimlerin ürünüdür. Biz bu gereksinimleri kabul ediyoruz ve bunları omuzlamalıyız, ancak yabancılara bel bağlamıyoruz. Çünkü toplum ve ülke çevresinin dışarısında çok fazla düşmanımız var. Bize karşı düşmanların oluşturduğu bir cephe var. Hamdolsun ki bu cepheye bugüne kadar darbeler indirdik. Onları yenilgiye uğrattık ve püskürttük, bundan sonra da bu böyle olacaktır, fakat karşımızda tek bir düşmanın değil, bir düşmanlar cephesinin olduğunu bilmemiz gerekir.”

 

Dini lider bu konuşmasında açık bir şekilde, ABD'nin ve onun vassal konumundaki müttefiklerinin, yani Avrupa Birliği ve üyelerinin, en başta da Almanya, Fransa ve Birleşik Krallık'ın güvenilmezliğinden söz ediyordu. Ve elbette haklı. Batılı “ortaklar” çoğu zaman tek taraflı olarak güvenilmezdir. Washington, özellikle de Trump ve onun generalleri Derin Devlet idarecilerinin güdümü altındadır; bunların en başında gelen de baş Siyonist ve Donald'ın yakın ahbabı Netanyahu'dur ve onlar birbirine o kadar yakındır ki ABD'nin dış politikasına karar veren, yani İran'ın bir terör devleti olduğunu ve “etkisiz hale getirilmesi” gerektiğini söyleyenler Netanyahu ve onun dostlarıdır. Bu politikaya göre Obama yönetimi altında müzakereleri yürütülmüş olan nükleer anlaşmasının hükümsüz ilan edilmesi gerekir. Trump'ın başkanlık tahtına çıktığından beri, hatta daha önce, kampanyası esnasında yaptığı şey buydu.

 

Siyonist parası (yani Wall Street) olmadan, Trump'ın karanlık idarecilerinin onu Oval Ofis'e taşıması zor olurdu. Trump, tweet'ler atarak İran'a karşı tehdit üstüne absürt tehditlerde bulunuyor, tümüyle temelsiz sözler ve açık yalanlar söylüyor. Trump'ın ister İran, ister Kuzey Kore, ister Suriye, ister Venezuela – ve pek çok başka ülke – ile ilgili olsun, temelsiz suçlamalarını hâlâ okuyanlar ve bunlara inananlar için onun yazdıklarına yanıt vermek ve savaşçı Donald'dan saldırılarını durdurup bunun yerine barış peşinde koşmasını istemek gerekir. Eğer biz, dünyanın %99.9'unu oluşturan halk olarak ona bu büyük mesajı verirsek, dünyanın her yerine “öfke ve ateş” mesajları gönderme, parmağını nükleer çalıştırıcı kırmızı düğme üzerinde tutma meselelerini yeniden düşünebilir. Gerçekte o, kendisinin ve multi-milyarlık servetinin alev aldığını görmek istemez. Ancak bu tehditleri “çocuk yuvası konuşması” olarak görmek tehlikeli olacaktır, çünkü “Roket adam”dan çok daha deli olan bu deli adamın ne yapacağı hiç belli olmaz. Trump'ın geçen Eylül ayında BM Genel Kurulu'nda yaptığı konuşmayı ve yeteneksiz BM temsilcisi Nikki Haley'in anlamsız bağırmalarını dinlemek yeterli olacaktır. İran bunu biliyor. Bu yüzden Ayetullah Hamaney'in yalnızca İran değil dünyanın geri kalanı için de yaptığı ihtiyatlılık çağrısı ciddiye alınmalıdır.

 

Ayetullah Hamaney'in Uzmanlar Meclisi'ne yaptığı konuşmada değindiği bir diğer önemli konu, İran ekonomisiydi:  

 

“Ülkenin sorunlarını çözmek için ülke içi ellere dayanmaya dikkat edilmesi meselesi, halkın zihinlerinde yerleşik bir fikir haline gelmelidir. Bu, kesin bir söylem haline gelinceye kadar pek çok defa tekrar edilmeli, izah edilmeli ve açıklığa kavuşturulmalıdır.

 

Motive olmuş gençlerimiz ve yetenekli insanlarımız var. İyi üreticilerimiz, iyi girişimcilerimiz, iyi işçilerimiz, iyi çiftçilerimiz, iyi öğretmenlerimiz ve iyi akademisyenlerimiz var. İşlerin bu tür insanlar tarafından geliştirilmesi gerekir. Ülkenin sorunlarını ortadan kaldırması gerekenler bu tür insanlardır. Ekonomik sorunları ve işle ilgili çeşitli başka sorunları çözmesi gerekenler de onlardır.

 

Size dünyayla ilişkilerinizi koparmanız gerektiğini söylemiyorum. Benim kanaatim hiçbir bakımdan bu değildir. Devrim'in en başından beri ben, dünyayla ilişkiler kurulması gerektiğini savunan kişiler arasında yer aldım. Bugün de aynı inanca sahibim, dikkat çekmek istediğim nokta ise şu: kendi doğal ve güçlü bacaklarımızı yabancıların bastonuyla değiştirmemeliyiz. Eğer kendi ayaklarımızın üstünde durup kendimize dayanmak yerine bir yabancının bastonuna dayanırsak, bu yanlış bir şey olur.”

 

Burada “Direniş Ekonomisi”ne açık bir gönderme var. İran'ın son birkaç yıldır benimsediği bu model, ithal ikamecilik prensibini, yerel parayla yerel yatırım yapılmasını, yerel araştırma ve geliştirmeyi, dostlar ve komşularla ticareti ve özellikle de, ABD'nin dayattığı yaptırımlardan da korunma sağlayacak şekilde, Batı'nın dolar ekonomisinden ayrışmayı içeriyor.

 

Bu temelsiz ve her türlü uluslararası hukuk standardına göre tümüyle yasadışı olan ekonomik cezalandırmaların nükleer anlaşması sonrasında kaldırılması gerekirdi. Bu, anlaşmanın parçasıydı. Ancak kaldırılmadılar. Tersine, Trump yönetimi ve Netanyahu'nun direktifleri altındaki Washington, bu yaptırımları yalnızca ve yalnızca, “İran dünya genelinde terörizmi finanse ediyor” şeklindeki, mutlak surette temelsiz iddia üzerinden büyüttü.  

 

Bu sefer AB ve özellikle de AB'nin lideri konumundaki Almanya, Fransa ve Birleşik Krallık, Trump'ın İran'a yönelik yaptırımları devam ettirme çağrısına aldırmadı. Bilakis özellikle Almanya ve Fransa İran'la, milyarlarca euro'luk ikili ticaret ve teknoloji alışverişi anlaşmaları imzaladı. Fakat hata yapmayalım: eğer anlaşmaların kazanan tarafları olmasalardı ve bu anlaşmaları imzalamazlardı. Bu, en kötü haliyle yağmacı kapitalizmdir. Bu da Batı'nın en iyi bildiği şeydir. Bu anlaşmalara ilişkin olarak İran için iyi olan tek şey, nükleer anlaşmasını sağlamlaştırıyor olmalıdır. Para – milyarlarca dolar – neo-liberal kapitalistler için, Trump'ın pısırık tehditlerinden daha güçlüdür.

 

Ancak Batı'yla yapılan bu anlaşmalar, Batı'nın para sistemine daha açık hale gelme, Batı'nın tehdit ve yaptırımları karşısında daha savunmasız kalma noktasında tehlike ve riskler de taşıyor, zira Batılı para birimleriyle yapılan tüm uluslararası işlemlerin ABD'nin bankacılık sisteminden geçmesi gerekir – ve bu işlemler ABD'li bir yargıç tarafından, pratikte ne zaman istenirse durdurulabilir. Arjantin buna iyi bir örnektir: 2014 yılında Manhattan'da görev yapan ABD'li bölge yargıcı Thomas Griesa, Arjantin'in 500 milyon dolar alacaklılara yapacağı bir ödemeyi durdurmuş, Buenos Aires'e Paul Singer'ın yağmacı Elliott serbest fonuna 1,6 milyar dolar değerinde kanunsuz bir borç ödemesi için şantaj yapmıştı. İran bu tür risklerden uzak durmalıdır!

 

Bununla birlikte geçmişteki yaptırımlar, İran ekonomisinde bir çöküntü bıraktı. Enflasyonu ve ağırlıklı olarak yabancı mamullerde çekilen kıtlığı arttırdı – bu durum ise, işsizlikle iç içe geçtiği zaman, 28 Aralık günü İran'ın ikinci büyük şehri Meşhed'de başlayan şiddetsiz protestoların ana sebebi olabilir. Bu protestolar daha sonra ülke çapına yayıldı, şiddet içerir hale geldi ve en az 21 kişinin ölümüyle sonuçlandı. Bunlar, 2009 seçimlerinin ardından Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinecad'ın zaferine itiraz eden gösterilerden bu yana en şiddetli protestolardır. O tarihteki protestolara resmen ilham verenin muhalefet adayları Mir Hüseyin Musavi ve Mehdi Kerrubi olduğu söyleniyordu, ancak gerçekte büyük ölçüde Washington'un gizli servisleri tarafından etkilenmiş ve yaygınlaştırılmıştı.

 

Reuters'ın haberine göre 1 Ocak günü Ayetullah Ali Hameney, İran'ın düşmanlarını ayaklanmayı kışkırtmakla suçladı. Her ne kadar bu düşmanların kim olduğunu belirtmese de, İran Ulusal Güvenlik Meclisi sekreteri Ali Şamhani, gösterilerin arkasında Amerika Birleşik Devletleri, Britanya ve Suudi Arabistan'ın olduğunu söyledi. İsrail'i de ekleyebilirdi. Bunun yerinde ve zamanında yapılmış bir açıklama olduğuna şüphe yok. Ayaklanmalar, rejim değişikliğini amaçlayan – başka ne olabilir ki – iyi organize edilmiş Batı destekli renkli devrimlere veya Arap Baharı tarzı başkaldırılara benziyor. Benzer örnekler, Ortadoğu'nun ve dünyanın geri kalanının her yerinde bolca görülüyor.

 

İran'daki neo-liberal grupların – beşinci kol – Batı'nın bir enstrümanı olduğu, İran'ı Batı nüfuzunun ve özellikle Batılı para sisteminin yörüngesinde tutmak için kullanılan bir itici güç olduğu doğrudur. İran liderliğinin bunun farkında olması gerekir – yoksa bu, ölümcül olabilir. Batı'nın önünde eğilmek yerine kendi egemenliğini korumak isteyen başka ülkelere getirdiği bağımlılıklara benzer türden yeni ekonomik boğulmalar getirebilir. Ekonomik zorluklar altında yaşan halk kolayca manipüle edilip kendi hükümetlerine karşı ayağa kalkmaları için harekete geçirebilir.

 

İran'ın ince bir çizgide yürümesi gerekiyor. Direniş Ekonomisi başlangıçta bazı fedakârlıkları gerektirebilir ve kök salması zaman alabilir. Ancak en sonunda kök salacaktır. Rusya, “Batı'nın yaptırımları” sonrasında bunu tam manasıyla uyguladı. Devlet Başkanı Putin pek çok defa, bu yaptırımların Sovyetler Birliği'nin yıkılmasından beri Rusya'nın başına gelmiş en iyi şey olduğunu, çünkü Rusya'yı tarım sektörünü, sanayiyi ve bilimsel araştırmaları canlandırmaya ittiğini söyledi. Geçen Kasım ayında İran'a yaptığı ziyarette Ayetullah'a bile aynısını söyledi ve İran ekonomisinin dolarsızlaşmasının iyi bir şey olabileceğini savundu.

 

Gerçekten de Rusya, ekonomik açıdan birkaç zor yıl geçirdikten sonra şimdi, yükselen bir eğri çiziyor. Arka arkaya iki yıl dünyanın en büyük tahıl ihracatçısı olması da buna delalet ediyor: geçmişte Ukrayna'nın Rusya için ürettiğinin büyük ölçüde yerini alan yenilenmiş, modernize olmuş bir sanayi parkı, Orta Asya'daki eski Sovyet cumhuriyetleriyle artan ticaret ve en önemlisi, dolardan neredeyse tümüyle kopmuş, Çin'le ve ŞİÖ'nün geri kalanıyla, kendi para birimi ve ticari değişim sistemiyle, yani altına çevrilebilen petro-yuanla çalışan bir ekonomi bu yöne işaret ediyor.

 

İran, milyarlarca dolarlık/euro'luk ticaret ve teknolojileri için Fransa ve Almanya'nın (ve yoz AB'deki öteki ülkelerin) önünde eğilmeden aynısını yapabilir. Fransa da, Almanya da güvenilir değildir; onlar yalnızca kendilerine bir avantaj sağlamak için oradalar – Almanya'nın Yunanistan'ı boğmasına bakın. Onlar Washington'un ceplerindeki vassallardır. Onların “liderleri”, mevkilerine Washington'un propagandası, Wall Street'in parası ve seçim manipülasyonlarıyla gelmişlerdir.  

 

2018 ve sonrası için İran hükümetine, kalemimin izin verdiği ölçüde, naçizane önerilerim:

 

“Direniş Ekonomisi”nin yolunu izlemeye devam edin ve “yerel para birimiyle, ulusal ekonominin faydasına olacak şekilde yerel devlet/kamu bankaları aracılığıyla yerel piyasalar için yerel üretime” odaklanın. Bu, “Direniş Ekonomisi”nin prensiplerinden biridir: İran'ın kendi biliminin, yani “araştırma ve geliştirme” (ar-ge) kapasitesinin kullanılması da dahil olmak üzere, geniş ölçekli “ithal ikameciliği” içerir.

 

Mümkün olduğu kadar Batı'yla ticaret/iş/bankacılık ilişkileri kurmaya yönelmekten imtina edin ve IMF ve Dünya Bankası'ndan uzak durun.

 

Bunun yerine dış ekonomik ilişkiler ve ticaret için Doğu'ya, Şangay İşbirliği Örgütü'ne (ŞİÖ) ve bazı BRICS ülkelerine, kalkınma desteği için de Asya Altyapı ve Yatırım Bankası'na odaklanın. Gelece kesinlikle Doğu'nundur ve bir ŞİÖ üyesi olarak İran hâlihazırda Doğu'nun bir parçasıdır. Çin'in Tek Kemer İnisiyatifi İran'ı da içine almaktadır: bu, önümüzdeki yüzyıllarda ekonomiye hakim olacak, trilyonlarca dolar (dengi para) değerinde bir programdır.

 

Kendi paranızı kullanın, Batı'nın para birimlerini, hele hele ABD dolarını veya onun bir yan ürünü olan euro'yu kullanmayın. Rusya ve Çin'in dolarsızlaşma örneğini izleyin ve ihtiyaç olması halinde, Batı'ın yaptırımlarının üstesinden gelmek için, dış ticaret için hükümet tarafından kontrol edilen ulusal bir kripto para birimi geliştirin – Venezuela'ya bakın.

 

Son olarak, “Derin Siyon-Devleti”nin akıl verdiği Washington'un hiçbir zaman gevşeyip boş vermeyeceğine dikkat edin. Bu doktrin, büyük ölçüde Washington'un Siyonist düşünce kuruluşları tarafından tasarlanmış olan Yeni Bir Amerikan Yüzyılı Planı'na kazınmıştır. Ayetullah Hamaney'in zarif bir şekilde söylediği gibi, onlar bir ülkeyi – örneğin İran, Suriye, Lübnan; yahut Asya'da Kuzey Kore ve Çin – hedef almaya karar verdikleri zaman asla vazgeçmezler. Bir barış anlaşmasının olup olmaması, yahut bir söz vermiş olup olmamaları önemsizdir: Washington'un söylediği, imzaladığı ve söz verdiği hiçbir şeye ama hiçbir şeye güvenilmez. Örneğin Suriye'deki savaş, Putin'in Rusya'nın birliklerini çekeceğini söylediği zaman inanmış göründüğü gibi “bitmiş” değildir. El-Tanf'taki ABD askeri üssüne bakmanız yeterlidir: Suriye'de tümüyle yasadışı şekilde kurulmuş bir Amerikan üssüdür bu. ABD hiçbir zaman Suriye'ye ayak basmaya davet edilmedi. Ancak onlar üslerini geliştirdikleri gibi, Şam'la savaşmaları için yeni Daeş/IŞİD terör gruplarını da eğitiyorlar.

 

İran galip gelecektir. İran yalnız değildir. İran'ın Doğu'da, Rusya ve Çin'i de içeren, güçlü bir ittifakı var. Trump ve onu idare edenler de bunu biliyor.

 

 

Çeviri: İlyas Halitoğlu

 

 

www.medyasafak.net