Mısır’da Bölgesel ve Uluslararası Bahisler

Mısır’da Bölgesel ve Uluslararası Bahisler
Medyasafak olarak Mısır'da Mübarek'in devrilişi ardından gelinen son durumu, Devrim'in önündeki açmazları ve çözüm yollarını ele alan ayrıntılı bir analizin çevirisini sunuyoruz...
Mısır’da Bölgesel ve Uluslararası Bahisler

Dr. Muhammed Nablusi


Arap Gelecek Araştırmaları Merkezi Başkanı

 

Mısır Devrimi’ne karşı Arap halklarının ilgisiz kalması mümkün değildi çünkü Mısır, milli onuru ve milli duyguları bağrına basmış, o günlerin anılarını hala canlı tutan bir ülkeydi. Mısır, bununla da kalmamış aynı zamanda Arap halklarının yarısını kucaklayarak halkların yararına olacak bir siyaset çizgisi oluşturmaya çalışmıştı. Bu nedenle Arap halklarının Mısır’daki gösterileri desteklemekten başka bir alternatifi yoktu. Mısır Devrimi, Araplığın gücünü tekrar kazanması ve bir zamanlar yaşanmış olan o güzel günlerin yeniden canlanması için önemli bir fırsattı.

Hüsnü Mübarek gibi bir lider devletin başında olduğu sürece Mısır’ın bir sempati odağı olması mümkün değildi. Nitekim o, Mısır’ı mutlak bir marjinalliğe mahkûm etmiş, Arap ve Afrika coğrafyasındaki rolünü neredeyse yok etmiş, ülkesini bölgesel denklemden tamamen çıkarmış, ABD’nin Arap ülkelerindeki terörle mücadele çabalarına Mısır’ı ortak etme noktasına getirmişti. Bu da aslında Mısırlı askerlerin Blackwater tarzı birer lejyonere dönüştürülmesi, Mısır ordusunun ise birer güvenlik firmasına dönüşmesi anlamına geliyordu. Ayrıca Mısır’ın İsrail’e karşı mücadelesinde gücünden fazlasını yerine getirdiği ve halkın fakirliğinin de bu tür fedakârlıklardan kaynaklandığı gerekçesiyle İsrail’le ilişkilerini müttefik olma noktasına getirdi. 

Mübarek bunu salt teorik planda yapmadı aynı zamanda bunu uygulama planına da taşıdı. Örneğin Lübnan’da çıkması muhtemel yeni bir iç savaşa hazırlık sadedinde Körfez sermayesiyle milislerin Mısırlı subaylar tarafından eğitilmesini sağladı. Bu subayların bir kısmı, Mübarek’e yönelik suçlamaların haklı olduğunu gördükten sonra Lübnan’da hapse atıldıktan sonra serbest bırakıldılar. Mısır, Arapların sığındığı bir yer olmaktan çıkarak direniş çizgisindeki ülkelerde karışıklıklar çıkaran bir ülke konumuna getirdi. Mübarek, parası ödenmesi kaydıyla pis işleri yapacağı sözünü verdi. Mısır halkının büyük bir bölümü Cezayir’e karşı bir futbol savaşına girerken Wikileaks belgelerinde sonradan ortaya çıktı ki bu savaşın karşılığı parasal olarak ödenmişti. Ortaya çıkan bir başka gerçek de Mısır halkının büyük bir bölümü Mübarek döneminde fakirlik düzeyinin çok çok altında yaşarken onun pis anlaşmalarının, kendisinin 70 milyar dolarlık bir servet sağladığı idi.

Bu duygusal sürüklenmenin ardından meydana gelen gelişmeler sonuç verdi ve Arap halklarının gerçek baharının yaşadığı günlerin geri gelmesine dair düşünmekten alıkoymak, Mısır ve Mısırlıların geleceğine dair kaygı duymakla yetinmemizi ve hatta bir kez daha Mısır’a dair bölgesel ve uluslararası bahisler karşısında çaresiz kalmamızı sağlamaya çalıştılar. Bu bahisler, Mısır’ı kalkış noktası olarak kullanıp buradan birçok Arap ülkesine yayılmak istemektedir. Ayrıca sadece Mısır’la kalmayıp bütün Arap coğrafyasına yayılması amaçlanmaktadır.

Mısır’daki risk faktörleri

Tahrir Meydanı’ndaki devrimciler, gösterilere katılan gruplar arasındaki farklılıkları kendi içlerinde eritmeyi bilerek milli birliklerinin sağlanması noktasında son derece ideal bir örnek sunmuşlardır. Ancak devrimin ilk başlarında meydana gelen çatışmalar Mısır’daki bütün fitnelerin hep birlikte harekete geçmesine neden oldu. Kıptilikten, Nubiliğe, Şiilikten, Sufiliğe ve oradan Bahailiğe ve son olarak da son seçimlerde ortaya çıkan sayısal çokluk olgusu. Biz, her ne kadar Mısır Devrimi’ni, Hüsnü Mübarek’in finansal desteğiyle yapılmış olan Lübnan Sedir Devrimi’ne benzetmekten öfke duysak da benzeri durum, Lübnan’daki Sedir evrimi’nde de ortaya çıktı. Bu benzetmeden dolayı tüyleri diken diken olan Mısırlı düşünürler ve siyasilerin konuyla ilgili açıklamaları, söylediklerimizi desteklemektedir.

Mısır Devrimi, gerek özellikleri, gerek barışçıl olması ve meydana getirdiği sonuçlar gerekse öne çıkardığı siyasi kişilikler bakımından asaletini korumaktadır. Aidiyetleri ve hangi koşullarda bulundukları noktalara geldiklerine bakmaksızın, bu şahsiyetlerin siyaseti bilen, tecrübe sahibi, siyasi yeterliliğe sahip ve halk desteği olan kişiler olduğunu görürüz. Hâlbuki bu saydığımız hususlar, ABD’nin Lübnan büyükelçisi Vieltman’ın sponsorluğunda yapılmış olan Sedir Devrimi sayesinde belirli koltuklar elde eden kişilerin yoksun olduğu hususiyetlerdir. 

Mısır seçimlerinin bir başka özelliği ise devleti tekfir eden ve seçimler yoluyla yönetime gelmeyi reddeden İslami örgütlerin aksine demokratik kuralları kabul eden İslami parti ya da grupların sisteme dâhil olmasını sağlamasıdır. İşte devrim sonrası Mısır’da yapılan bölgesel ve uluslararası bahisler bu kabul ve red çerçevesinde gerçekleşmektedir. İlişkili bir başka konu ise İslamcıların bu kadar açık arayla seçimleri kazanmasının Mısır’daki bileşime zarar vermesidir, zira diğer toplumsal gruplar müthiş bir ümitsizlik duygusuna kapılarak Mısır’da ortak yaşamın geleceği konusunda kaygı duymaları nedeniyle seferberlik başlattılar. Aynı atmosfer Lübnan’da da hâkim olmaya başladı, İslamcıların iktidar olmasından duydukları korku nedeniyle Hıristiyanların ülkeden ayrılacaklarına dair söylentiler aldı başını gitti.

Mısır’ın geleceği bakımından risk teşkil eden konuları şu şekilde sıralayabiliriz:

1. Etnik alan: Kıptiler ama özellikle de diasporadaki Kıptiler, Siyonist Lübnanlılar lobisiyle benzer bir şekilde tahripkâr rol oynamakta. Bu konuda merkezi Amerika’da bulunan ve İsrail’le bağlantılı kuruluşlarla aralarında bir işbirliğinin bulunduğu kesin. Bu da maalesef vatansever Mısırlı Hıristiyanların imajına zarar vermekte.

2. Mezhebi alan: Şiilik ve onun Ehli Beyt’le ilişkisi üzerinden Mısır’da bir takım sorunlar yaşanırken benzeri şeylerin Bahailik üzerinden de yaşandığını görüyoruz.

3. Sünniler arası mücadeleler: Müslüman Kardeşler, mücadelenin çok çetin geçtiği seçimlerde Selefiler ve Sufilerle karşı karşıya geldi.

4. Laik partiler: Uzun yıllar mücadele vermelerine ve büyük, ama örgütsüz bir halk desteğine sahip olmaları nedeniyle seçimlerden en zararlı çıkan kesim oldular.

5. Sağ partiler: Geleneksel milli burjuvaziyi temsil eden Vefd Partisi bunların başında gelmekte.

6. Mübarek partisi: Bu partinin önde gelen isimleri siyasi bir takım sırlara ve gizli işler hakkında bilgi sahibi olmaları ve yıllar boyu iktidar üzerinde kurdukları tekel pozisyonuyla diğerlerinden ayrılmakta. Ayrıca Mısır ekonomik dengelerine etki edebilecek güce sahip şirketleri ve servetleriyle önemli bir gücü hala elinde tutmakta.

Seçimler, Mısırlı kardeşlerimizin sırtına, iktidar dışında kalan geniş kitleleri razı ve memnun etmek noktasında aciz kalmaları nedeniyle taşıması zor bir takım yükler yüklemiştir. Ayrıca İhvan ile bu kesim arasındaki güvensizlik de İhvan’ın kazandığı seçim zaferini, son derece sıkıntılı bir hale getirmektedir çünkü birçoklarında ülkeyi kabul edilebilir ve dengeli bir şekilde yönetmeye güç yetirip yetiremeyecekleri noktasında ciddi şüpheler bulunmaktadır. 

Mısır’daki güç merkezleri

Ocak Devrimi’nden bugüne kadar geçen bir buçuk yıla yakın bir müddet içerisinde Mısır rejiminin yapısı, bugüne kadar değişmeden olduğu gibi varlığını sürdürmektedir. İktidarın anahtarlarının gizli bir şekilde dağılımını sağlayan yapıya “güç merkezleri” adı verilmektedir. Bu merkezler, Mübarek rejiminin sarsıldığı dönemde etkisini ve varlığını ispat etmiştir. Mısır ordusu bu noktada Mübarek’in bazı politikalarına ama özellikle de askeri politikalarına karşı güçlü bir muhalif olarak ortaya çıkmış ve bazı analistler Mübarek rejiminin düşüşünün ilan edilmemiş bir askeri darbeyle gerçekleştirildiğini ifade etmişlerdir. 

Devrimden sonra Mısır, halen siyasi yapısını aynen korumakta olup eski rejimin güç merkezlerini içinde barındırırken buna yeni dönemin güç merkezleri de eklemlenmiştir. Nitekim Müslüman Kardeşler Hareketi, bu merkezlerin en güçlülerinden ve en aktiflerinden biri olarak ortaya çıkmıştır. Bunun kanıtı, parlamento seçim sonuçlarıdır. Ancak İhvan’ın seçimleri kazanması, Tahrir Meydanı’na inen alternatif devrimci yeni güç merkezlerinin İhvan’ın sembolik ataklarına karşı binlerce kişiyi toplayarak meydan okumasına mani olmamıştır. Bu güçlerin seçim sandığında yeterliliğini ve varlığını kanıtlayacak kudrete sahip olmaması, yapısının zaaf içerisinde olduğu ya da halk desteğini kaybettiği anlamına gelmez. Burada İhvan’ın seçimleri kazanmasını sağlayan faktörü, yapısıyla bağlantılı seçim düzenlemesi bakımından analiz edecek değiliz.  

Önemli olan Mısır’ın devrimden sonra Mısır siyasi tablosuna etki eden dış ittifakları ortaya çıkarmış olmasıdır. Seçim sonuçlarını kontrol altına almada başarılı olmasını sağlayan kesin bir faktördür. Seçimler birbirinden farklı ancak birbirine karşıt olmayan iki paktın varlığını ortaya çıkarmıştır.

1. Suud-Amerikan paktı: Devrimden sonra Mısır’daki sosyal ve siyasi değişimlerin hızını azaltırken aynı zamanda devrimin lider Mübarek’e iade-i itibar etmesini ve bir an evvel hapisten çıkarılmasını hedeflemektedir. Bu pakt aynı zamanda Yüksek Askeri Konsey’inin de yardımıyla eski rejimin uzantılarının Mısır yönetim aygıtı içerisinde kalmasını istemektedir. Burada kaostan kaçınma ve boşluk oluşturmama gerekçesiyle yönetimin Yüksek Askeri Konsey’e verilmesini öneren kesimin bu ittifak olduğunu söylemek gerekir. 

2. Katar-Türk paktı: Bu pakt, Müslüman Kardeşleri desteklemekte olup İhvan’ın seçimleri kazanmasında büyük etkisi olmuştur. Hükümetin İhvan merkezli olması, Katar’ın hareketin Genel Mürşidi Yusuf el-Karadavi’yi ülkesinde ağırlaması ve işadamlarına ve siyasetçilerine yardım etmesi nedeniyle Katar ve Türkiye, İhvan’ın dünya çapındaki örgütüne hâkim olacaktır. Bu paktın bir öncekinden farkı, Mübarek’i kurtarmak yerine ondan intikam almaya çalışmasıdır.

Buna karşın Mısırlı uzmanlar, kendi çizgilerini ön plana çıkartmak isteyen Amerikalı Arapların temsil ettiği bir madalyonun iki yüzü olması nedeniyle buna itiraz etmektedirler. Onlara göre Mısır, tıpkı Mübarek döneminde olduğu gibi farklı bir şekilde Amerika’nın kucağına itilmiş olup bunu da İhvan sağlamıştır. Bu da Mısır’da yeni bir devrimin beklenmesi anlamına gelmektedir ve bu devrimin öncülleri Tahrir Meydanı’ndaki gösterilerde ortaya çıkmaya başlamıştır. Bu yönelimin ana direğinin, Müslüman Kardeşler’e karşıt farklı yapıları bir araya getiren yeni Mısır solu olduğu ifade edilmektedir.

Ancak bu analiz, her iki pakt ile işbirliği içerisinde olan ülke içindeki oluşumlara uymamaktadır. Zira Yüksek Askeri Konsey ile İhvan arasında, yetkileri parlamento ile kesişen Danışma Konseyi üzerinde meydana gelen çekişme kızışmış ve durum, Cezayir’deki senaryonun aynısının Mısır’da meydana gelebileceği yolundaki uyarıların yapılmasına kadar varmıştır. Bir ordu yetkilisinin seçimler sonrasında oluşturulan parlamentonun gayr-ı meşru olduğu yönündeki açıklamaları nedeniyle iki güç merkezi arasında anlaşmazlık patlak vermiştir. Aynı yetkili geçtiğimiz Mart ayındaki referandum gereği yeni bir anayasa oluşturacak olan Kurucu Konsey’in oluşturulması noktasında parlamentodan yetkinin alınarak bir danışma kurulunun oluşturulması gerektiğini söylemiştir.

Referandum nedeniyle ordu, 30 kişiden oluşan bir danışma konseyi kurulduğunu ilan ederek bu konseyin ilk vazifesinin yeni anayasa hazırlanması görevini üslenecek bir kurucu komisyon kanun tasarısı hazırlamak olduğunu ifade etti. İhvan’ın bu komisyonun parlamento üstü olması, parlamentonun yetkilerini gasp etmesi ve halk tarafından seçilmemiş hiçbir gücün anayasaya müdahale etme gibi bir yetkisinin olamayacağı gibi nedenlerle bu komisyondan çekilmesini de dikkate almadı. İhvan, Danışma Kurulu’nun faaliyetlerinin, Cumhurbaşkanı seçilmesi, yeni anayasa hazırlama görevini üslenecek kurucu konseyle ilgili icraatlara ilişkin kanun tasarısını tartışmak olduğunu kaydetti.

Batılı gazetecilerle yaptığı bir toplantı sırasında Yüksek Askeri Konsey üyesi Tümgeneral Muhtar el-Mella, askerler tarafından atanan Danışma Konseyi ve Kemal Cenzuri hükümetinin parlamentonun ilan ettiği Kurucu Konsey’in oluşturulmasına itiraz hakkı verileceğini söyledi. Bu ise Cezayir’de 90’lı yılların başlarında yaşanan olayların bir benzerinin orduyla İhvan arasında yaşanabileceği şeklinde kaygılara yol açtı.

Öncelik ekonomide

Mısır Devrimi, bu devrimin yol açtığı sonuçlar ve seçimlere ilişkin yapılan yorumlar bir yana, Mısır’ın içinde bulunduğu ekonomik felaket ülkenin temel gündem maddesini oluşturmaktaydı. Nitekim Mübarek, Mısır ekonomisini siyasi şartlara bağlı yardımlara bağımlı hale getirmiş, büyük ölçüde turizme dayalı bir ekonomi tesis etmişti. Mısır Maliye Bakanı, Dünya Bankası’nın borç teklifini geri çevirdikten sonra, Mısır Devrimi’nin ekonomi üzerindeki olumsuz etkisi nedeniyle yeniden Dünya Bankası ile özel bir borç anlaşması yapmak için masaya oturmuştu. İlk teklifin reddedilmesi, büyük ölçüde halen meydanlarda olan devrimcilerin suçlamalarına maruz kalmamak içindi. 

Bu çelişki, siyasi yönelimleri ya da reforma bakışları ne olursa olsun, Mısır’daki yeni devlet görevlileriyle halk arasında ortaya çıkan belirsiz tutumu yansıtıyordu. Zira Mısır borsası halen çöküşün eşiğindeydi ve borsanın çöküş ihtimali krizi aşma ihtimaline eşitti. Bu durum, ekonominin siyasete baskın çıkmasına neden oldu. Uyarı, Mübarek’in koşullu yardım alma siyasetinin yeniden tekrarlanmaması yönündeydi. İşte tam bu noktada Mısır siyasetine ilişkin şu ana kadar sorulmamış sorular gün yüzüne çıkıyor. Farklı alanlarda ortaya çıkmış olmalarına karşın bu soruların tamamı, Mısır ve Arap Coğrafyası’nda geleceğe ilişkin öngörülere dönük olduğunu söylemek gerekir. Bu soruların en önemlileri şunlardır:

1. İhvan devrimi: Mübarek rejimi, İhvan’ı, neredeyse devletlerin ekonomisine yakın bir bütçeye sahip olan örgütünün uluslararası teşkilatından destek almakla suçluyordu. İşte İhvan’ın sınavı. Mısır ekonomisini tek başlarına yönetmelerini sağlamaya ve Mübarek döneminde devletin bağımlı olduğu şartlı yardımlardan uzak kalmaya yetecek kadar finansal birikime sahip olup olmadığını göstermenin tam zamanı.

2. Finansal alternatifler: İhvan hareketinin uluslararası örgütünü istisna edersek mevcut küresel ekonomik kriz, yeni her hükümeti, Mübarek döneminden miras alınan şartlı yardımların baskısı altında eski rejimin siyasetine dönüşe zorlayarak finansal alternatifi imkânsız hale getirebilir.

3. Finansal süprizler: Mübarek’in önde gelen ekonomi danışmanlarından biri, Mübarek yönetiminin bütün öngörüleri aşan acayip bir alternatif finansal kaynağa sahip olduğunu söyledi. Mübarek’in bu alternatifleri kullanmasının finans alanında en büyük paya sahip iki gücün çıkarlarını gözetmek zorunda kalması nedeniyle pek de mümkün olmadığını da ifade etti. Zira Mübarek, yönetimi oğluna devretmesini mümkün kılacak şekilde yönetiminin devam etmesini garanti altına almak istiyordu. Söz konusu finansal alternatifler, yönetime geçecek rejimin türüyle ilgili siyasi bir kararın alınmasını da gerektiriyor. Buradan hareketle, Mısır’da Mübarek sonrası dönemde yönetimde istikrar sağlanmadığı sürece söz konusu alternatifler hakkında düşünmek için oldukça erken. Öncelikle istikrarın sağlanması gerekiyor.

4. Böylece Mısır’a ilişkin uluslararası ve bölgesel öngörüler, ülkenin finansal ihtiyaçlarının ve ekonomiyi tehdit eden risklerin baskısı altında ekonomi faktörü üzerinde yoğunlaştı. Mucizeler dönemi kapandı, Libya rejiminin düşüşüyle birlikte delilik çağını da kapattık. Zira Kaddafi, âdeti olduğu üzere Mısır ekonomisini desteklemek ve Mısır’ı bu baskılardan kurtarmak için beklenmeyen adımlar atmayı planlıyordu. NATO’nun Kaddafi’yi devirme ve öldürmede ısrarının nedeni onun garip tavırları olabilir mi acaba?

Güvenlik Önceliği

10.12.2011 tarihinde yapılan bir anket, Mısır halkının önceliğinin ekonomi olduğunu, güvenliğe ilişkin sorunların ise ikinci planda geldiğini ortaya çıkarmıştı. Anketi gerçekleştiren el-Ahram gazetesi,  Mısırlıların % 45’inin ülke ekonomisinin bir yıl öncesine kıyasla çok daha kötü durumda olduğuna inanırken % 41’inin ise biraz kötü olduğuna inandığını aktardı. Ülkedeki durumumdan rahatsız olanların oranı ise Kasım ayında %55’ten Aralık ayında % 42,7’ye gerilemiş durumda. Aralık ayında yapılan ankette ise kaosun ülke için olabilecek senaryolar içerisindeki en kötüsü olduğunu düşünenlerin oranı ise  %72,8’e yükselmiş durumda.

Bu ankette en dikkat çeken husus, sosyal güvenlikle ilgili olarak kişisel faktörün ön plana geçmesi. Nedeni ise kaostan duyulan korku. Bu durum, sosyal güvenlik faktörüyle ulusal güvenlik faktörü arasındaki farkın, derinleşen bir kişisel kaygı haline gelmesine yol açıyor. İstikrarlı toplumlarda büyük ölçüde üzerinde mutabakat sağlanan bu faktörler istikrarın gerilemesiyle birlikte mutabakat noktasından uzaklaşıyor. İşaret ettiğimiz biçim, Mısır vatandaşının kişisel güvenliğe ilişkin duyduğu kaygıyı ve kargaşa haline girildiğinde geleceğe ilişkin duyduğu korkuyu yansıtıyor.

Anket, ekonominin özellikle sıradan Mısırlıların nezdinde güvenliğe ilişkin konulardan daha önemli görüldüğünü ortaya koyuyor, bunun devrim sonrası Mısırı’nda karşı karşıya kalınan güvenlik problemlerinin ülkeye ne kadar büyük bir tehdit oluşturduğunun kavranılamadığını gösteriyor. Sorunları bu bağlamda tek tek saymamız zor ancak bunların içinde en önemlisinin Mısır’ın İsrail sınırındaki güvenlik meselesi olduğunu ve bu meselenin yeni yönetimin siyasi tutumuna etkisiyle ilişkisi olduğunu ifade etmek yeterli olacaktır. Bir sonraki güvenlik meselesi ise Mısır’ın etrafındaki jeopolitik dengelerdeki değişikliklerden kaynaklanan güvenlik tehditleri geliyor. (Sudan’ın bölünmesi, Libya’daki rejim değişikliği, her iki ülkede iç savaş tehlikesinin bulunması, Gazze’deki durumlar, Kuzey Afrika’da ve Nil havzası ülkeleri dengelerindeki değişiklikler.)  

Jeopolitikten istihbarata geçiş yaparak, mevcut durumda Mısır’ın kendi ülke çıkarlarını korumak için çeşitli ülke ve örgütlerden istihbarat ajanlarının akın ettiği bir ülke haline gelmesi gayet doğal. Bu da büyük devletlerin ve bölgesel bazı güçlerin istihbarat birimlerinin ülkede bulunması ve aralarında istihbarat alışverişi yapmaları anlamına geliyor. Bu tür müdahalelerin tehlikesi, Mısır istihbaratının ülkenin iç işleriyle meşgul olarak eski rejimin meydana getirdiği boşlukları kapatma ve yaraları sarmayla meşgul olması durumunda tehlikesi büyüyecek bir husustur.  Bu da Mısır’ın karşı istihbarat faaliyetlerinin en alt düzeyde olmasına neden olabiliyor.

İstihbarattan Mısır içinde istihbarat iletişimi konusuna geçersek, Amerikan yönetiminin istihbarat gücünü kullanarak devrim sürecini manipüle etmeye çalışacağı ve gelişmeleri kendi çıkarına yönlendirebilmek için bütün istihbarat gücünü kullanacağı kesin. Nitekim Amerikan yönetimi, Amerikan siyasetiyle uyumlu eski rejimin sağladığı imkânlardan yararlanarak devrime müdahale etmiş ve süreci destekleyerek yeni düzenden pay kapma yarışına girmiştir. Detayları ancak bir süre geçtikten sonra ortaya çıkabilecek konuların fazla ayrıntısına girmeden bu kadarıyla şimdilik yetinelim.

Gelişmelere bakarak, güvenlikle ilgili önceliğin şu an yönetimin başında olan Yüksek Askeri Konsey’in ve siyasi yönelimi ne olursa olsun daha sonra iktidara gelecek yönetimin başını ağrıtacak en önemli sorunlardan biri olduğunu ifade edelim. Mısır’ın güvenlik sorunu, birçok ihtimale açık bir senaryoyu öngörüyor. Bu senaryoları sıralamak gerekirse, Mısır ordusunun ihtiyarları tarafından yapılan bir askeri darbeye karşı genç subayların gerçekleştireceği bir karşı darbe, İslami yönetim senaryosu ve çoğu kaosa varan birçok senaryo.

Mısır’ın bölgesel rolü

Mübarek sonrası dönemde iktidara gelecek hiçbir yönetici Mübarek’in gönüllü olarak ülkesinin bölgesel rolünden vazgeçtiğini, ülkenin özellikle dış siyasette içine düştüğü acziyeti görmezlikten gelmeyecektir. Mübarek yönetimi yetkilileri bu tavırlarını avamı ikna edecek şekilde basitleştirerek anlatıyordu. Bu “ölüye vurmama” (ya da ölünün arkasından konuşmama) ilkesini bir kenara bırakırsak, Mısır’ın bölgesel rolünün yeniden gündeme gelmesi ve dış siyasetindeki arızaların giderilmesi kaçınılmazdır. Buna uygun bir stratejinin öncelikleri belirlenmeli ve Mısır’ın bölgesel rolünün yeniden elde edilmesi için gerekli çalışmalar yapılmalıdır.

 1. Su krizi: Öncelikli olarak eski rejimin tutumu, su kaynaklarıyla ilgili yapılan anlaşmalardan Mısır’ın aleyhine olacak şekilde geri adım atılması nedeniyle bu kaynakların tehdit edilmesine neden olmuştur. Nitekim Nil havzası ülkeleri Mısır rejiminin tepeden bakan yaklaşımından rahatsız olduğundan bir araya gelerek, Mısır tarımına ölümcül bir darbe vuracak bir anlaşmaya imza atmışlardır.

2. Komşu ülkelerdeki krizler: Mısır rejimi, jeopolitiğin en basit kurallarını bile görmezden gelerek, coğrafi çevresinde son derece tehlikeli değişiklikleri sadece gözlemlemekle yetinmiştir. Sudan’ı kaderiyle baş başa bırakarak, uluslararası toplumun Sudan Devlet Başkanı’nı tutuklama tehdidiyle ülkenin bölünmesine seyirci kaldı. Başka bir örnek ise Mısır’ın Gazze’nin çıkışı olan Refah sınır kapısını kapayarak İsrail’le yaptığı anlaşmaya sadık kalmasıydı. Mısır böylelikle kuşatmaya ortak olmuş oldu. Bir de buna Mısır’ın komşu ülkelerle sempatik ilişkiler geliştirmediği gerçeğini de ekleyelim. Ardından Cezayir halkına karşı açılan savaşa Mısır medyasının gönüllü katıldığı Mısır-Cezayir futbol savaşıyla iki ülke halkları arasında nefret doğması da bu listeye eklenmesi gereken olaylardan. Mübarek sonrası dönemde yeni yönetim, bölünmüş Sudan gerçeği, iç savaş tehditleri, istikrarsız bir Libya, İsrail devletiyle Abbas yönetiminin değişim gösteren tutumlarının ortasında kalan bir Gazze gibi gerçeklerle yüzleşmek zorunda kalacaktır. Buna eklenmesi gereken bir başka unsur ise İsrail ile Mısır arasında Mübarek dönemindeki dostluğun sürdürülmesinin imkânsız olduğu gerçeğidir.

3. Suni krizler: Bunların çoğu Mübarek’in ekonomi planlarına göre dışardan gelen talimatlarla meydana gelmiş krizlerdi. Mısır’ın İran korkusu, Fars devletine karşı İsrail’le ittifak oluşturmayla sonuçlandı. Daha birçok ciddi krizleri devralan Mübarek sonrası yönetimin bu yapay krizle boğuşmaya ihtiyacı yoktur. Ardından Mısır’daki yeni siyasi yönelimler ışığında yeniden gözden geçirilmesi gereken Rusya ile kurulan stratejik ilişkiler gelmektedir. Gelişigüzel bir suçlamaya gitmek istemiyorum ama Mübarek’in Suudilerin rızasını kazanmak için birçok krizin ülkesini etkilemesine kapı araladığı gerçeğini de görmezden gelemeyiz. Nitekim Wikileaks belgelerinde Mısır’ın Cezayir ve Katar yönetimleriyle karşı karşıya gelmesindeki en büyük rolün Suudi Arabistan’a ait olduğu da ifade edilmektedir. Suud-Katar arasında zaman zaman gerilen ilişkilerin geçmişine bakıldığında Mısır’ın Katar’la yaşadığı sorunun Suud’un gizli teşvikleriyle olduğunu tahmin mümkündür. Mübarek’le Hamd arasında kişisel bir düşmanlığa dönüşen bu krizle birlikte Katar, Mısır devrimini fırsat bilerek Mübarek’ten kişisel anlamda intikamını almış oldu.  Bir de Mısır’ın Lübnan krizinde taraf olup Hizbullah’a karşı Suudi Arabistan’ın yanında yer alması var. Bu nedenle Mübarek sonrası Mısır, İran, Rusya, Katar, Lübnan, Cezayir’in yanı sıra Nil havzası ülkeleriyle de krizi devralmış durumda.

4. Askeri krizler: İsrail’le yapılan anlaşmanın gözden geçirilmesine dönük ülkede yapılan çağrılar ve Yüksek Askeri Konsey’in bu anlaşmanın korunacağına dair İsrail’e verdiği güvenceler. Bundan da önce Mübarek sonrası dönemde Mısır ordusunun modernleştirilmesi karşılığında ordunun operasyonlarını genişleterek Amerika’nın yanında teröre karşı mücadeleye girmesine Mısır Ordusu komutanlarının itiraz etmesi sonucunda meydana gelen kriz. Wikileaks bu olayı, “Mısır ordusunun yaşlı komutanları, ordunun modernleştirilmesine karşı çıkıyor” başlığıyla duyurmuştu. O dönem ordu komutanlarının, Mısır ordusunun özel paralı askerlere dönüştürülmesi anlamına geleceğinden bu teklifi reddettikleri haberi sızmış, hatta ordunun Tahrir Meydanı’ndaki göstericilere yönelik ılımlı tutumunu bu krizin arka planıyla ilgili yaşananlarla doğrudan ilgili olduğu kaydedilmişti. Bazıları ise Mısır askerinin Mübarek’le yaşadığı bu anlaşmazlık nedeniyle devrime gizli destek verdiğini, bu nedenle de bu durumun askeri bir darbe sayılabileceğini söylemişti. Bir de buna Mısır ordusunun Lübnanlı milislerin eğitilmesi ve bu milislerin faaliyetlerine göz kulak olması için istihbarat subaylarının görevlendirilmesi eklenmelidir.  (Bu kişiler Lübnanlı yetkililer tarafından Beyrut’ta bir otelde ele geçirildikten sonra tutuklanmış, ancak meselenin daha fazla büyümemesi için dosya kapatılmıştı). Bu müdahale, Mısır’ın resmi medyası aracılığıyla Lübnan’daki olaylara karıştığı döneme denk gelmiştir. Aslında üst rütbeli emekli bir subay, Mübarek’in düştüğü durumu gayet iyi özetlemekte: “Mısır askerlerinin Kuveyt savaşına gönderilmesi Mübarek’in hoşuna gitti, bu oyunu oynamak için başka yerler aramaya başladı.”Aynı konuyla ilgili olarak subay, Mısır’ın İran’la savaşmak üzere 100 bin asker göndermeye hazır olduğu yönündeki açıklamasını da hatırlattı. Subay, bunun basit bir açıklama olmadığını çok daha fazlasını ifade eden bir söz olduğunu, ancak kendisinin daha fazla açıklama yapamayacağını da kaydetti. 

5. Şahsi kinler: Mübarek, en büyük Arap devletinin başı olarak konumuna dikkat etmeden sarf ettiği sözler, giriştiği münakaşalar ve ettiği küfürler nedeniyle birçok insanla arasında şahsi kin oluşturdu. Bu listeye daha sonra Mübarek’in oğlunu kendisinden sonra yerine getirme planına karşı çıkanlar da eklenince bu, hayli kabarık bir liste haline geldi. Mübarek sonrası dönemde tasfiye etmeye çalıştığı, şahsi nefretin bulunduğu isimlerin başında Katar emiri gelmektedir. Bunun dışında Cezayir, Suriye, Ürdün, Türkiye ve hatta Türki bin Abdülaziz gibi bazı Suudi prensleri de bu listeye girmiştir. Lübnan’da Hizbullah Genel Sekreteri ve Mübarek’in küfürlerinden nasibini alan 8 Mart hareketi liderleri de listenin üst sıralarında yerlerini alırlar. Ayrıca Mübarek’in Lübnan iç savaşının sorumlularından Semir Caca’yı şahsen ve aleni olarak karşılaması da bu şahsi kinlerin kabarmasına neden olmuştur.

Mısır milli meseleleri:

Mübarek’in ve ekibinin serveti, görevi bırakmadan önceki skandalların ilk belirtileriydi. Yolsuzlukla elde edilen malların ve servetin geri alınması, şu an Mısır yargısının ilgi alanına giren ve bilfiil davaların sürdüğü bir konu. Ardından İsrail’e giden gaz borularındaki patlamalar, özellikle İsrail’in haddi aşan hareketleri nedeniyle iki ülke arasında doğal gaz anlaşmasının ve Camp David’in gözden geçirilmesini gündeme getirdi. Bunlar şu anki Mısır yönetimi tarafından takip edilen ve görülen meselelerdir.