Mark Dankof: Batı, İran Seçimlerini Şeytanlaştırmak İstiyor

Mark Dankof: Batı, İran Seçimlerini Şeytanlaştırmak İstiyor
Press TV, San Antonio’dan siyasal yorumcu Mark Dankof’la, İran’ın 11. Cumhurbaşkanlığı seçimlerindeki yüksek katılım oranının dış dünyadan nasıl görüldüğü hakkında tartışmak üzere bir röportaj gerçekleştirdi.
Press TV
 
Aşağıda bu röportajın yüzeysel bir çözümlemesi sunulmaktadır. 
 

Press TV: İran, ABD ve müttefikleri tarafından dayatılan yaptırımlar ve baskının İranlıları hükümetleriyle karşı karşıya getirmeyi ve sonuç olarak oy vermekten vazgeçirmeyi amaçladığını, fakat bu yüksek katılım oranının, durumu iyi hesaplayamadıklarını gösterdiğini söylüyor.   

Öncelikle bu değerlendirmeye ve de sonuç olarak Amerika Birleşik Devletleri'nin İran'a yönelik politikalarında revizyona gideceklerini göreceğimize katılıyor musunuz?

Dankof: Sorunuzu anladığımı sanıyorum. Kulaklığımda biraz sorun var ama yakalayabildiğim kadarına cevap vermek gerekirse, Batı dünyasının İran seçimlerini gayri meşrulaştırmak için açık bir girişim içinde olduğuna tanık olduğumuzu düşünüyorum. Notre Dame'dan George Labaki de Press TV'de bundan bahsetti, stopimperialism.com sitesinden Eric Draiser de bu değerlendirmeyi yaptı.

Bu gayri meşrulaştırma girişiminin arkasındaki güçlere baktığını zaman, bunların Rusya'da [Başkan Vladimir] Putin'i şeytanlaştırmaya çalışanlarla, Venezuela'daki devlet başkanlığı seçimlerini şeytanlaştırmaya çalışanlarla aynı kişiler olduğunu görürsünüz. Yine aynı kaynaklar, aynı yönlendirmelerle yaratılan alışılmış şüpheler.  

Press TV: Amerika Birleşik Devletleri de şu veya bu nedenle, sürecin adil veya özgür olmadığından kaygı duyuyoruz, vs. gibi açıklamalar yaptı.

Daha geniş bir soru olarak şunu da sormak isterim: bu başka bir ülkenin içişlerine karışmak değil midir? Ülke içinde gördükleri duruma göre, oy verip vermemeye karar verecek olan bir ulus olarak İranlılar değil midir?

Dankof: Evet, kesinlikle doğru. Ben üç noktayı belirtmek istiyorum. İlk olarak, ABD ve İngiltere'nin 1953'te İran'da yaptığına, yani George Washington Üniversitesi Ulusal Güvenlik Merkezi tarafından açığa çıkarılan CIA belgelerinin doğruladığı şeye bakarsanız, ABD ve genel olarak Batı'nın yıllardır İran da dâhil olmak üzere dünyanın pek çok farklı yerinde demokratik sürecin yıkılmasına nasıl bulaştıklarını görürsünüz.  

İkinci olarak, eğer diğer konuk benim aşırı solu temsil ettiğimi düşünüyorsa, ben Ron Paul'u destekleyen bir halkçı-cumhuriyetçiyim ve “National Rifle Association” kuruluşunun daimi üyesiyim. ABD'de, Batı'da, radikal solun bir üyesi veya radikal sol fikirlerden etkilenmiş biri olmakla bunun yan yana nasıl göründüğünü ona sorabiliriz.

Üçüncü olarak, bence İran'da olanlardan bağımsız olarak, Venezuela'da veya Rusya'da olanlardan bağımsız olarak, durumların altını çizen bazı unsurlar var. Eğer perdenin arkasında olanları incelersek, ABD'nin bütün bu durumlara müdahale ettiğini, özellikle de bu ülkedeki kendi siyasi süreçlerimizde mutlak yozlaşmaya neden olduğunu görürüz.


Press TV: ABD'deki seçim sürecinde ve demokratik süreçlerde gördüğümüz çeşitlilik hakkında ne söyleyebilirsiniz? Diğer konuğumuz Bay Peterson, müdahale olarak adlandırdığı şeyin ABD'de baskın veya yaygın olmadığını söyledi. Bu konudaki fikriniz nedir?  

Dankof: Ben 2000 senesinde ABD'de Delaware'deki senato yarışında üçüncü partiden adaydım. Daha önce de Cumhuriyetçi parti içindeydim, bu özel konu hakkında bir şeyler bilirim. Sağ veya soldan, üçüncü parti adayı olan kişiler, oy pusulası erişiminin, şirket parasının ve şirket medyasının yayınlarının ABD'deki siyasi oyunları belirlediğini fark etti.

Büyük parti adaylarını finanse eden Federal Seçim Komisyonu listelerine bakmak çok araçsal olabilir. Janet McMahon'un Mayıs 2012'de yayınladığı Washington Ortadoğu İşleri Raporu'na ve İsrail'le ilişkili siyasal eylem komitesinin bu yarışlar için akıttığı paralara bakarsanız, bu, ABD'de neler olduğunu kesinlikle ortaya koyuyor. 

Birkaç yıl önce Yüksek Mahkeme'den gelen Federal Seçim Komisyonu kararına, çokuluslu şirketlerin bireysel Amerikan yurttaşlarıyla aynı anayasal haklara sahip olduğu yönünde söylenenlere bakarsanız, ABD'deki siyasi süreçlerin şirket parası, uluslararası bankacılık parası, İsrail lobisinin parası, petrol parası ve benzerleri tarafından yönlendirildiğini anlamak çok zor olmaz. 

Press TV: Bay Dankof, hızlı bir şekilde, konuğumuz Bay Peterson'un diğer söylediği şeye, yüzlerce kişinin öldürüldüğü vurgusuna gelmek istiyorum. İran'dan mı bahsettiğinden, ya da özel olarak neye gönderme yaptığından emin değilim, fakat kendisine dönmeden önce burada bir meseleyi ele almak istiyorum.  

Bugün konuşan adaylardan biri, “bu seçim yarışında sadece ben diğer adaylarla yarışmıyorum, aynı zamanda hepimiz Amerika'ya karşı yarışıyoruz” dedi.

Bu, İranlıların Amerika Birleşik Devletleri'nin konumunu nasıl gördüğüne dair çok şey söylüyor. Sokaklarda röportajlarda "Oy vermek istiyorum, çünkü Batı'nın ülkemizin işlerine karışığını görüyorum ve buna karşı durmak istiyorum” dediğini bile duyduk

Şu durumda, Amerika Birleşik Devletleri'nin benimsediği politikanın geri teptiğini düşünüyor musunuz?

Dankof: Geri teptiğini düşünüyorum. Dünya çapında olanlara bakalım, ABD, CIA ve İsrail Mossad teşkilatı Halkın Mücahidleri örgütünü kullanıyor ve son yıllarda İran'da çeşitli terörist eylemler gerçekleştirmesi için diğer terörist örgütleri çağırdı.

Diğer yandan bankacılık yaptırımları ve İran'ın petrol bakanlığına karşı yaptırımlar var ki Kongre üyesi Ron Paul bunları yerinde bir şekilde İran'daki mevcut rejime karşı “savaş eylemleri” olarak adlandırmıştı. Buna elbette Fars Körfezi'ndeki Amerikan askeri varlığını ve hem İsrail hem de ABD'nin İran'a karşı önleyici askeri güç kullanma tehdidi de eklenmeli.

Bunlarsa şanslarının yaver gitmediğini ve bunun İran hükümetini içeriden değil, dışarıdan değiştirmeye çalışma metodolojisinin parçası olduğu giderek açık hale geliyor. Bu aynı zamanda Batı'da bu seçimleri gayri meşrulaştırmak için süregiden mevcut medya kampanyasını da içeriyor.

Press TV: Amerika Birleşik Devletleri'yle İran'ın neden karşı karşıya olduğuna, ilişkilerin neden böyle göründüğüne dair elbette pek çok soru var. Washington'daki konuğumuz, ABD'nin İran'a Suudi Arabistan ve Katar'dan farklı davranmasının nedeninin, İran'ın bölgesel ve küresel bir tehdit teşkil etmesi olduğunu ileri sürüyor.

Bu yorumcu gibi düşünen başkaları da olduğu gibi, ABD'nin bölgesel müttefiklerinin çıkarlarını gözettiğini ve bu durumun buradan kaynaklı olduğunu söyleyen analistler de var.


Siz bunun arkasında ne olduğunu düşünüyorsunuz? 

Dankof: Bütün bir duruma baktığımızda, ABD ve Suudi Arabistan'ın demokrasiyi desteklemeye ilgili olduğunu görüyoruz; onların şu anda Suriye'de destekledikleri muhteşem demokratlara bakalım. Bunlar Sünni İslam içindeki Vahhabilik çizgisindeler ve El Kaide terör örgütüyle büyük bağlantıları var. Biz bu örgütün Afganistan'da düşmanımız olduğunu söylüyoruz ama hem Libya'da hem de Suriye'de kullandık.

Bunun bir kişi, bir oy anlamında demokrasiyle herhangi bir ilgisi yok, bağımsız ulus devletlerin otonomisine saygı gösterilmesiyle herhangi bir ilgisi yok. Bütün mesele ABD ve İsrail'in hem Suriye'de hem de İran'da kendi çıkarları için rejim değişikliği istiyor olması. Bunun bir parçası da [İsrail Başbakanı] Benyamin Netanyahu'nun, Uluslararası Merkez Bankacılığı'nın dikte ettiklerini de içeren ve bu örnekte İran'ın doğal kaynaklarını, özellikle de petrol ve doğalgazı çalmaya çalışan doktrinidir.


Press TV: Amerika Birleşik Devletleri demokrasi kavramını nasıl tanımlıyor? 

Dankof: Amerika Birleşik Devletleri dışarıda ne yapıyorsa ülke içinde de aynısını yapıyor.

Ulusal Güvenlik Ajansı (NSA) izleme programının ortaya koydukları, bu ülkede bir polis devletinin geliştiğin dair en yeni göstergelerdir. Eğer vaktimiz olsaydı diğer konuğumuza, neden pek çok İsrailli istihbarat ve telekomünikasyon kuruluşunun bu yasadışı ve anayasaya aykırı NSA tel deneyine katıldıklarını sorardık.
 

medyasafak.com