İranlı uzman Yemen krizini, Rusya’nın rolünü ele aldı

İranlı uzman Yemen krizini, Rusya’nın rolünü ele aldı
Alwaght haber sitesi, önde gelen Batı Asya analisti Sadullah Zarei ile bir röportaj yaptı ve kendisine Yemen krizi ve Rusya’nın durumdaki rolü hakkında sorular sordu.

 

 

 

Alwaght.com

 

 

Rusya, askeri müdahalesiyle Suriye krizinin aktörlerini şaşırttıktan sonra, ülkeye ait bir yardım uçağının Yemen'in başkenti Sana'daki havaalanına inmesiyle gözlemcileri ve bölgesel işler uzmanlarını hayretler içinde bıraktı ve pek çok kişiyi, Moskova'nın bölgesel krizlerde, özellikle de Batı Asya'daki krizlerde daha büyük bir rol oynama arzusundan bahsetmeye yöneltti.

 

Olayın önemini dikkate alan Alwaght haber sitesi, önde gelen Batı Asya analisti Sadullah Zarei ile bir röportaj yaptı ve kendisine Yemen krizi ve Rusya'nın durumdaki rolü hakkında sorular sordu.  

 

Alwaght: Son günlerde bir Rus uçağının Sana havaalanına indiğine dair haberler ortaya çıktı. Akla gelen soru şu: Neden Rusya bir taraftan Suriye'de terörist grupların mevzilerine hava saldırıları düzenlerken diğer yandan Yemen'deki gelişmelerde de daha büyük ve daha dikkat çekici bir rol oynamaya yöneliyor? Diğer yandan, Moskova'nın Suudi Arabistan'la olası bir anlaşmasına dair bazı spekülasyonlar var. Bu spekülasyonlar ne derece inandırıcı?

 

Zarei: Rusların bu adımı beklenmiyordu. Daha önce Yemen Moskova'nın dış politikasında herhangi bir yere sahip değildi ve Rus çıkarları alanında da bulunmuyordu. Daha şaşırtıcı olan şey ise, Suudi Arabistan'ın geçtiğimiz aylarda silah anlaşmaları imzalamak ve Rus askeri teçhizatları satın almak yoluyla Moskova'yla olan bağları geliştirme çabasında bulunmasına rağmen Rusya'nın Yemen'e girmesi. Bu esnada Rus yardım uçağının, Suudilerin ikazlarına rağmen yükünü Yemen halkına ulaştırmak üzere Yemen başkentine indiğini gördük. İlk bakışta, Rusya'nın Suriye konusunda düzenlenecek Viyana-2 konferansının arefesinde rakiplerine basınç uygulaması muhtemel gibi görünüyor, zira sadece Rusya'da değil, Yemen gibi başka bölgelerde de rol oynayabileceğini göstermeye çalışıyor. Dahası Ruslar, yeni oluşturulan ve Rusya, İran, Suriye ve Irak'tan oluşan dörtlü koalisyonun Suriye'yle sınırlı olmadığını ve işbirliği için başka bölgelere de yayılabileceğini ortaya koymak istiyor. Aynı zamanda da Rusların Yemen'deki daha aktif varlığının, Rusya liderliğindeki anti-terör dörtlü koalisyonunun parçası olarak yorumlanabileceğini ortaya koyuyor. Yemen'e uygulanan hava ablukasını kıracak şekilde Rus uçağının Yemen'e inmesi, ablukanın tamamen kaldırılması yönünde ilk önlem işlevi görebilir. Aynı zamanda son üç haftada üç Suudi gemisinin hedef alınması, Yemen ablukasının tamamen kırılması yönündeki çabaların yoğunlaştığına ve Suudi Arabistan'ın siyasi seçeneğe razı gelip başka ülkelerin rolünü kabul etmeye zorlanacağına işaret ediyordu – ki Suudiler, Yemen'de 2012'de benimsenmiş olan (F)KİK İnisiyatifi planının yeniden empoze edilmesi için tek etkin taraf olmaya çabalıyordu.  

 

Alwaght: Yemen krizinde aktif bir rol oynamaya çalışan Rusya'ya ilave olarak, ABD ve İngiltere gibi öteki ülkelerin liderleri, her ne kadar gayriresmi şekilde olsa da, Yemen krizine askeri bir çözüm bulunamayacağını ve Yemen'deki durum için siyasi bir çözümün gerekli olduğunu söylediler. Bu tutumlar hakkındaki görüşünüz nedir?

 

Zarei: Bildiğiniz gibi son yedi ay içinde Yemen'e yönelik Suudi saldırısı, yegane oyuncular olarak Suudi Arabistan, Yemen ve Suudi yanlısı taraflarla sınırlı oldu. Krizin devam etmesi ise, Yemen örneğinin Suudi Arabistan için hassasiyetinin yanında, başka bölgesel olaylar için de etki yarattı ve dikkatleri Suriye'den Yemen'e kaydırdı. Amerikalıların ve Avrupalıların bakış açısına göre  Suriye krizinin çözümlenmesi temel önceliktir, zira bu krizin Batı lehine çözümenmesi Direniş Ekseni'ni zayflatacaktır. Yemen örneğinde ise çözüm, ister Suudi Arabistan'ın lehine isterse aleyhine olsun, büyük bir önem taşımıyor ve Batı Asya'da Direniş Ekseni'ni etkileme potansiyeli sınırlı. Nitekim Direniş çizgisi için Yemen'in rolü ancak destekleyici bir rol iken, Suriye'nin rolü temel önemdedir. Suriye'nin yokluğu, Lübnan Hizbullah hareketinin de yokluğu, hatta Filistin direnişinin de yokluğu demektir. Ve Suriye'nin kaybedilmesi, İran-Irak ittifakını Batı Asya bölgesinde belirleyicilikten uzak ve etkisiz hale getirecektir. Bu nedenle Suriye'nin rolü bölgede merkezi ve önceliklidir. İşte bu nedenle  Riyad, kötü yönetimiyle, Yemen'in bölgedeki rolünün önemini arttırmak ve Yemen vakasını bölgenin baş krizi olarak öncelikl hale getirmek istiyor. Öte yandan Direniş bloğu, Suriye'deki çatışmaları kontrol alma alma yönünde adımlar atıyor, zira yakında Yemen krizinin sonlanmasını bekliyor. Şöyle de diyebiliriz: Direniş bloğundaki ülkeler, Suriye gibi bir ülkede mevcut hükümeti istikrarlı hale getirmeye çalışırken, Yemen gibi başka bir ülkede, bir hükümet kurulmasına yardım etme çabaları gösteriyor. Bu yüzden Suudi Arabistan'ın sahneyi değiştirmek ve önceliklerde değişim yaratmak için elinden geleni yaptığı açıktır, bu ise Avrupa, ABD ve genel olarak Batı'nın politikalarına ters düşen bir durumdur. İşte bu sebeple BM ile birlikte Batılı yetkililer de Yemen krizine siyasi çözüm bulunması gerektiğini savunuyorlar. Yemen krizi derinleştikçe, Suudilerin temel müttefiklerinden bazılarını kaybettiği açıktır.

 

Alwaght: Devrik Yemen cumhurbaşkanı yardımcısının da eşlik ettiği Suudi Dışişleri Bakanı Adil el-Cubeyr, Umman'ı ziyaret etti. Umman'ın Yemen sürecinde tarafsızlığını ilan ettiği ve Suudi Arabistan'ı desteklemediği düşünüldğünde, bu ziyaretin arkasındaki sebep ne olabilir?

 

Zarei: Suudi Arabistan'ın Yemen'e karşı savaşının başlamasından bu yana Umman Riyad'dan uzak durdu ve Arap Yarımadası'nda kriz karşısında farklı bir duruş sergileyen tek ülke oldu. Suudi Arabistan'ın önemsiz olarak resmettiği Umman'ın pozisyonu daha sonra, kriz devam ettikçe, hayati hale gelmeye başladı ve Umman'ın başkenti Muskat'ı Ensarullah hareketi ile öteki Yemenli gruplar arasında kısa görüşmeler gerçekleştirilen bir merkez haline getirdi. Ancak Suudi Dışişleri Bakanı'nın ziyareti yeni bir şey ve öyle görünüyor ki Suudiler, Yemen barış görüşmeleri için belirlenen 15 Kasım tarihi yaklaştıkça, gelişmelerin çizgisini inceleme niyeti taşıyor. Öte yandan bu ziyaret, Suudi yetkililerin zayıflığına da işaret ediyor, zira Muskat'ın Yemen krizindeki rolünü manipüle etmek için Umman'a seyahat etmek zorunda kaldılar.

 

Alwaght: 15 Kasım'daki Yemen görüşmelerinin öngününde Suudi Dışişleri Bakanı, Yemen savaşının sona ermekte olduğunu söyledi; ancak Suudilerin öncülüğündeki koalisyon, asker alımları ve savaş sahasına yeni askeri teçhizatların gönderilmesi gibi askeri faaliyetlerini sürdürdü ve yeni operasyonu nihai zafer operasyonu olarak adlandırdı. Suudi Arabistan'ın sözleriyle pratiği arasındaki bu çelişki nasıl tanımlanabilir?

 

Zarei: Suudi Arabistan'ın Yemen'de sekiz ay boyunca askeri operasyonlar düzenledikten sonra nihai zafer sözü vermesi, önceki amaçlara ulaşmada başarısız olunduğunun itiraf edilmesi anlamına gelir. Aynı zamanda bu çelişki Suudilerin, barış görüşmeleri düzenleme yönündeki sözlerine rağmen eş zamanlı olarak askeri operasyonları da düşündüğünü gösteriyor. Bu yüzden de  Yemen'in Marib ve Taiz gibi bölgelerine takviye kuvvetler gönderiyorlar. Suudilerin geri kalan sekiz ay içinde erişemediği hedeflere, Yemen konusunda düzenlenecek bir toplantı öncesinde, günler içinde erişilemez. Bunu yanısıra, Riyad'ın hedefleri gözden geçirildiğinde birkaç nokta ortaya konulabilir. Suudilerin Yemen'e saldırırken ilan edilen ilk hedefi, Ensarullah hareketinin siyasi ve askeri alanını zayıflatmak ve direniş hareketini aktif bir sahneden pasif bir sahneye taşımaktı.  Fakat pratikte, Ensarullah'ın Suudi hedeflerine ve mevzilerine düzenlediği yoğun füze saldırıları, hareketin Yemen'de zayıflamadığını gösteriyor. Krallığın ikinci amacı Mansur Hadi'yi ve onun başbakanı Halid Bahah'ı yeniden iktidara getirmekti. Bu hedef de gerçekleşemedi ve şu anda Yemen'de başka bir hükümet var. Başkent Sana'yı ele geçirmek Riyad'ın üçüncü hedefiydi; bu da başarılamadı ve şehir şimdi devrimci halk komitelerinin ve Ensarullah kuvvetlerinin elinde. Suudilerin dördüncü hedefi olan, Ensarullah savaşçılarını Yemen şehirlerinden çıkarma hedefi de başarısız oldu, zira şu anda Ensarullah Yemen şehirlerinin çoğunda mevcut.

 

Doğrusu, Suudi Arabistan, Yemen savaşında ulaşmak istediği amaçlardan hiçbirine ulaşamamış gibi görünüyor. Ancak Suudiler amaçlarına ulaştıklarını iddia etmek için strateji bir nokta olan Taiz'i ele geçirmek için ellerinden geleni yapıyor. Aslında Taiz Riyad'ın birincil hedefi değildi ve saldırının başlangıcında Suudiler tarafından yapılan açıklamaların hiçbiri, Taiz'den Yemen'e karşı düzenlenen saldırının nihai hedefi olarak bahsedilmiyordu. Ancak Suudiler Yemen'de zafere ulaştıklarını iddia etmek için Taiz'in ele geçirilmesini savaşın hedefi olarak göstermeye ihtiyaç duyuyor. Bu, İsrail rejiminin 2006'da Lübnan'a karşı yürüttüğü 33 Gün Savaşı'nda yaptığı işin aynısı.   Bütün propagandalarını Bint Cubeyl'e yoğunlaştıran ve burayı Hizbullah'ın önemli bir kalesi olarak göstermeye çabalayan İsrailliler, Lübnan'ın güneyindeki bu kasabayı ele geçirerek amaçlarına ulaştıkları düşüncesini yaymak amacıyla, bu kasabayı ele geçirmek için elinden geleni yapmıştı, ancak çok kayıp verdikten sonra bu kasabayı ele geçirmeyi de başaramadı. İsrailliler başarısızlığın ardından, Lübnan topraklarından hiçbir yeri ellerinde bulundurmaksızın BM'nin 1701 sayılı kararını kabul etmek zorunda kaldı. Şu anda Suudiler de aynı yolu izliyor ve Taiz'in önemli bir şehir olduğunu vurguluyor, burayı ele geçirmeyi ve bunu savaşın ana amacı olarak göstermeyi istiyor. Peki neden Taiz? Çünkü Taiz Bab el-Mendeb Boğazı'na yakın, stratejik bir mevkide ve propaganda yoluyla büyük savaş hedefi olarak gösterilebilir. Diğer yandan Suudiler umutlarını, Yemen Islah Partisi'nin Taiz'deki geleneksel varlığına bağladı. Riyad, Ensarullah'ın iç düşmanını, direniş hareketine karşı mücadeleye katılmaya ikna etmeye çalışıyor.

 

Bu esnada Suudiler, Taiz'i ele geçirmeye yönelirken büyük kayıplar verdi. Krallık en büyük darbeyi, saldırılarda üç savaş gemileri imha edildiğinde aldı. Öte yandan Taiz'i ele geçirme girişimi, şu ana kadar Arap koalisyonundan 500 kişinin ölümüyle sonuçlandı ve Suudi Arabistan'ın Taiz'deki ilerlemeleri, Riyad'ın müttefiklerine, yani El Islah hareketine ait olan güçlerin elinde bulunan bölgelerle sınırlı kaldı ve şehrin öteki bölgelerinde herhangi bir yeni ilerleme kaydedilemedi. Suudiler için Taiz'i ele geçirmenin tek yolu, yaklaşan barış görüşmelerinde Yemen halkını arzuladıkları koşullardan feragat etmeye zorlamak için Taiz'de devasa ve insanlık dışı saldırılar düzenlemektir. Taiz'in geniş bir nüfusu olduğu düşünüldüğünde, Suudilerin bir pazarlık kozu elde etmek için bu planı hayata geçirme ihtimali görmezden gelinemez. Bu, İsraillilerin 33 Gün Savaşı'nın son aşamalarında Ghana kasabasında veya Gazze'deki 22 Gün Savaşı'nda UNRWA okulunda yaptığının aynısıdır.

 

Alwaght:  Yemen'de yaklaşan barış görüşmelerinden nasıl bir sonuç çıkmasını bekliyorsunuz?

 

Zarei: Görüşmelerin bu turu daha iyi koşullarda gerçekleşecektir, zira bir öncekinde Suudiler müzakerelere tamamen karşıydılar ve diyaloğun gerçekleşmesini engellemek için çok şey yaptılar. Örneğin Yemen heyetinin toplantıyı kaçırmasını sağlamaya çalıştılar, Sana müzakere ekibini önce 24 saat Cibuti havaalanında, sonra 48 saat Kahire'de beklettirdiler. En sonunda Yemenli taraflar arasında yüzyüze müzakerelerin gerçekleşmesini engellediler ve BM temsilcisinin aracı olarak iki ayrı oda arasında gidip gelmesini sağladılar. Fakat şu an itibariyle Suudiler müzakere prensibini benimsemiş durumda ve bu yüzden şu ana kadar, karşıt taraflar arasındaki yaklaşan görüşmeleri manipüle etmeye çaba gösterdiler; El-Cubeyr'in Umman ziyareti de buna dahil. Suudi Arabistan'ın girişeceği bozucu eylemler 15 Kasım müzakerelerinin başarı şansını azaltabilir. Ancak Cenevre-2 görüşmeleri, gelecekteki anlaşmalar için bir zemin oluşturabilir.

 

 

www.medyasafak.net