İmam Hüseyin’e (a.s.) yas tutmanın tarihçesi

İmam Hüseyin’e (a.s.) yas tutmanın tarihçesi
Meşhur Şiî şair Di'bil Huzaî şöyle der: “Efendim İmam Rıza'nın huzuruna vardım. İmam, ashabıyla birlikte oturmuş yas tutuyordu. Beni görünce, ‘Ey Di'bil! Bir şiir okumanı istiyorum. Çünkü bu günler biz Ehlibeyt'in hüzün ve keder günleri; düşmanların, bilhassa Emevîlerin saadet günleridir!"

 

 

Ebulfazl Salih Sadr

 

Resul-i Ekrem'in (s.a.a) Ehlibeyti'nin mazlumluğunu yâd edip yas tutmanın uzunca bir geçmişi vardır. Melekler, Kerrubîler (mukarreb, Allah'a en yakın melekler), ins ü cin Ehl-i Beyt'in (a.s) mazlumluğuna ağlamış, yas tutup ağıtlar yakmışlardır.


Üstelik geçmiş peygamberler (a.s) de Masumiyet Hanedanı ve şehadet abideleri için yaslı gönülle gözyaşı dökmüş ve onlara tevessül etmişlerdir.1

 

Şiî ve Sünnî tarih kaynaklarının açıkça bildirdiğine göre İslam tarihinde Hz. Hüseyin (a.s) için ilk defa Hz. Peygamber gözyaşı dökmüştür. Nitekim şöyle buyurur:

 

“Hüseyin'in katli müminlerin kalbinde asla sönmeyecek bir ateş yakmıştır.”2

 

Âşûrâ hadisesini işleyen ilk kaynaklarda Sünnîlerin ve Şiîlerin hadiseden sonra birlikte ve eşzamanlı olarak yas tuttukları geçmektedir. Taberî, İmam Hüseyin'in ailesinin Yezid askerlerince olay mahallinden geçirilişini ve kız kardeşi Hz. Zeyneb'in (s.a) ağabeyinin kana bulanmış, başsız bedenini gördüğünde diline cari olan ağıtını nakletmiştir.

 

Şehidlerin Efendisi İmam Hüseyin'in ve Kerbela hadisesinin diğer kurbanlarının matemi, sağ kalanların Şam'a götürülmesiyle birlikte oraya intikal etmiş ve Yezid'in kutlama törenini yas törenine dönüştürmüştür. Halk, bu mazlumluk karşısında duygu seline kapılmış ve bu yoğun duygu seli iki şekilde; Hz. Hüseyin'in ailesine muhabbet, düşmanlarına ve Emevî hükümetine nefret şeklinde taşmıştır.

 

Fakat Hz. Peygamber'in evladını kaybetmenin, Âşûrâ faciasının yasını tutanlar yalnızca Iraklılar ve Şamlılar değildi; Emevîlerin kültürel ve siyasal faaliyetlerine, sonrasında Abbasîlerin korkunç sindirme politikasına ve askerî baskılarına rağmen doğuda, Horasan'da halk bu büyük faciayı unutmadı. Onlar, Âşûrâ ile başlayıp Zeyd b. Ali b. Hüseyin'in 122, Yahya b. Zeyd'in 126 yılında Horasan'da şehid edilişiyle devam eden Peygamber Ailesi'nin yaşadığı acıyı ve mazlumluğu bütün benlikleriyle idrak ettiler.

 

Horasanlıların kalplerini fetheden Zeyd b. Ali ve oğlu Yahya, İmam Hüseyin'in intikamını almak ve onun kızıl yolunu devam ettirmek için kıyam ettiler. Bu bağlamda, Mazlum İmam'ın şehadetinin ve Emevîlerin Âşûrâ gününde işledikleri cinayetlerin gündeme taşınması halkın uyanmasını, bilinçlenmesini sağlayan başlıca etkenlerdi. Bu yüzden halk, İmam Hüseyin'in şehadetini saygıyla anıyor, Âşûrâ gününde yaşananları hatırladıkça gözyaşlarına hâkim olamıyordu. Bu duygularla Emevîlere karşı büyük ve kanlı bir devrime hazırdılar ve neticede 132 yılında Emevî iktidarını temelden söküp atmayı başardılar; lakin bütün bunlar Ehlibeyt'in (a.s) haklarının edasıyla sonuçlanmadı.

 

Horasanlılar karşılarına çıkan sayılı fırsatı değerlendiriyor, Peygamber Ailesi için yas tutuyorlardı. Ancak sekizinci imam, İmam Ali b. Musa Rıza'nın (a.s) Horasan'a gelmesiyle halkın duyguları kontrol altına alındı ve matem meclisleri dinî ilkeler esasınca sahih İslamî hedeflerle bağdaştırıldı. İmam Rıza yas tutanlara bizzat rehberlik etti; muharremin ilk on gününde ve yıl boyunca tertiplenen matem meclislerine düzenli olarak katılıyordu.

 

Meşhur Şiî şair Di'bil Huzaî şöyle der: “Efendim İmam Rıza'nın huzuruna vardım. İmam, ashabıyla birlikte oturmuş yas tutuyordu. Beni görünce, ‘Ey Di'bil! Bir şiir okumanı istiyorum. Çünkü bu günler biz Ehlibeyt'in hüzün ve keder günleri; düşmanların, bilhassa Emevîlerin saadet günleridir. Ey Di'bil Bizim musibetimize ağlayanın veya ağlatanın ecri Allah'a aittir. Ey Di'bil! Bizim musibetimizden dolayı kimin gözünden yaş dökülür, ağlarsa bizimle birlikte, bizim zümremizle birlikte haşrolur. Ey Di'bil! Kim ceddim Hüseyin'in musibeti için ağlarsa Allah onun günahlarını bağışlar.' Sonra bizimle harem ehli/kadınlar arasına bir perde çekildi ve İmam onlara ‘Oturun ve ceddiniz için ağlayın!' dedi. Bu sırada bana, ‘Ey Di'bil! İmam Hüseyin için mersiye oku! Sen yaşadıkça bizim dostumuz ve meddahımız olacaksın. O halde elinden geldiğince bize yardım etmeye çalış!' dedi.”3

 

Evet, Masum İmamlar (a.s) Kerbela'nın anısını her vesileyle canlı tutmaya çalıştılar. Bizzat tertipledikleri matem meclisleriyle halkı İmam Hüseyin'e yas tutmaya teşvik ettiler. İmam Hüseyin'e yas tutmanın uhrevî sevabını ve dünyevî bereketlerini hatırlattılar, Müslüman şairlere hediyeler vererek onları Ehlibeyt'in musibetlerini, bilhassa Âşûrâ'yı anlatmaya özendirdiler. Bütün bunlar Müslümanlar arasında İmam Hüseyin için tertiplenen matem meclislerinin yayılarak devam etmesini sağladı.4

 

Masum İmamların (a.s) fikrî ve siyasî yolu daima güç sahiplerince baskı altında tutuldu, sınırlandı ve İmamlar zoraki inzivaya mecbur edildi. O boğucu asırda, İmamların yol haritası siyasî ve sosyal mücadeleyi öngörüyordu ve tehlike yüklüydü. Böylesi şartlar altında yazmak, konuşmak, şiir okumak ve düşünce üretmek Şia'nın etkili metodu sayılıyordu. Hak takipçileri anlatarak, yazarak, şiirler kaleme alarak, mersiler okuyarak; gözyaşı döküp yas tutarak Masum İmamların metodunu ihya etmeye ve yazdıkları destanları gözlerde ve gönüllerde canlandırıp faziletlerini beyan etmeye çalıştılar. Çünkü çaresizlikler çağında Ehlibeyt'in mazlumluğunu anlatmak, hak meşalesini korumak ve halkı nura, imana davet etmek anlamına geliyordu.

 

Âşûrâ, Müslümanların temiz duygularını harekete geçirdi. Şiî-Sünnî bütün Müslümanlar Kerbela hadisesi ve Ehlibeyt'in başına gelen diğer musibetler karşısında kayıtsız kalamıyorlardı. Meşhur Müslüman tarihçiler, örneğin İbn Esir el-Kamil fi't-tarih'te, İbn Cevzî el-Muntazam'ında ve er-Red alâ'l-mutaassıbi'l-anid li-men zemme men laan'il-Yezid'inde (Yezid'e lanet edeni kınayan bağnaz mutaassıba reddiye) ve İbn Cevzî'nin torunu Tezkiretü'l-havass'ında açıkça Âşûrâ hadisesine ve İmam Hüseyin ile ashabına yas tutma konularına değinmiş, Sünnî seleflerinin, ezcümle Taberî'nin rivayetlerini yalnızca korumakla kalmamış tekmil edip detaylandırmışlardır.

 

Maktel yazıcılığı Şiî-Sünnî bütün Müslümanların İmam Hüseyin'in musibetini yâd etmeye verdiği önemi göstermektedir. Müslümanlar siyasî ve askerî baskılara rağmen İmam Hüseyin'e gözyaşı dökmekten kendilerini alamadılar ve Şehidlerin Efendisi ve ashabı için matem meclisleri düzenlediler.

 

Her halükarda Masum İmamlar için matem meclisi tertiplemek ve onların ilham kaynağı hayatlarını, cihadlarını ve şehadetlerini hatıralarda canlı tutmak, tarih boyunca halkları harekete geçirmiş, bilinçlendirmiş ve aydınlatmıştır. Mukaddes savunma yıllarındaki (İran-Irak savaşı yıllarındaki) İslamî İran'ın sıcak cepheleri, Âşûrâ aşkının, İmam Hüseyin'e yas tutup ağlamanın Muharrem'i nasıl kanın kılıca galip geldiği aya dönüştürdüğünün en açık ve canlı örneğidir. Gözyaşı bu ayda etkili bir silaha dönüşür.

 

Buna göre mazlum ve şehid İmamlara ağlamanın, onlar için yas tutup matem meclisleri tertip etmenin hatalı olduğunu düşünenlerin şüphesinin tek sebebi, İslam öğretisinden ve İslam Peygamberi'nin (s.a.a) sünnetinden habersiz olmaktır.5

 

Evet, Şehidlerin Efendisi İmam Hüseyin'e, Hz. Peygamber'in Ehlibeytine aşkla bağlanan gönül kuşkusuz onlar için gözyaşı döker ve bu gözyaşıyla İmamına olan bağlılığını gösterir. Çünkü Kerbela'da mazlumca katledilen İmam Hüseyin'e ağlamak onunla biati yenilemek, şehadet kültürünü ihya etmek ve şehidlerin kanlı yoluna imza koymaktır.

 

Dipnotlar

 

1. Tarihçe-i Ezadarî-i Hüseynî kitabına bakınız.

2. Camiu ehadisi'ş-Şia, c. 12, s. 556.

3. el-Egani, c. 20, s. 148.

4. Danişname-i İmam Hüseyin (a.s.) kitabına bakınız.

5. İbrahim Emini'nin Siretuna ve Sünnetuna adlı kitabında bu konu detaylıca ele alınmıştır.

 

Kaynaklar

 

Cevad Muhaddisî, Çihil Hadis-i Ezadarî

Abdülmecid Nasırî, Ezadarî-i İmam Hüseyin (a.s.) der miyan-i Ehlisünnet.

Muhammed Muhammedî Reyşehrî, Ferhengname-i Mersiye-surayî ve Ezadarî-i Seyyidü'ş-şuheda (a.s.)

 

 

Medya Şafak