Gelecek savaş ABD / İsrail / Suud ve İran / Suriye / Hizbullah ve müttefikleri arasında geçecek

Gelecek savaş ABD / İsrail / Suud ve İran / Suriye / Hizbullah ve müttefikleri arasında geçecek
Çıkarılacak bir ders, İsrail’in en fazla birkaç ay boyunca bir savaş yürütebileceğidir. Biladüşşam’da son 30 yıldır savaşçı bir nesil ve sınıf yetişti ve özellikle son yedi yılda gelişen nesil, hiç öngörülmemiş bir şekilde, İsrail-ABD-Suudi üçlüsüne karşı uzatmalı bir yıpratma savaşı, yavaş bir imha savaşı vermeye hazır bir şekilde askerileşti.

 

 

Abu Dharr

 

 

Crescent International

 

 

Havada savaş uçakları olduğu gibi, savaş sözleri de var. Geçtiğimiz ay Suriye topraklarından ve Suriye toprakları üzerinde, ülkenin kuzeyinde ve güneyinde insansız hava araçları, bombardıman uçakları ve helikopterler düşürüldü; bunlardan biri Türkiye'ye, diğeri Rusya'ya, üçüncüsü ise İsrail'e aitti.

 

Bu gelişmeler Tel Aviv'deki ve onun Amerikalı ve Arap müttefikleri arasındaki “saldırı yapılarında” alarm zillerini çaldı. Zihinleri, Kutsal Topraklar'ın içindeki ve etrafındaki aldatıcı ve hileci siyasi ve askeri sahada eğitilmemiş olanlar için, ana akım medyanın olaylar hakkındaki sunumunun yerine yeni baştan oluşturulmuş bir sunum öneriyoruz.

 

Siyasi kurumların haberlerde meydana getirdiği çarpıtma, insanların “Ortadoğu”daki savaşların kaba bir halk (Filistinliler) ile kültürlü bir halk (İsrailliler) arasında, yahut azgelişmiş Afro-Asyalı Araplarla gelişmiş Avro-Amerikalı Siyonistler arasında, yahut terörist Müslümanlar ile medeni Yahudiler arasında geçtiğine inanmasına sebep olabilir. Tüm bunlar yanlış yönlendirmeden ibarettir ve gitmesi gereken yer kesinlikle çöplüktür. Gelecekteki savaş, patlak verirse/patlak verdiği zaman Siyonist sömürgeleştirmenin ve emperyalist küreselleşmenin kurbanları ile, kendi kendisini seçilmiş ırk ilan edenler ve onların Evanjelik yardımcıları arasında olacaktır. Daha net söylemek gerekirse, bir kampta İsrail, ABD, Suudi Arabistan ve tüm uyduları, diğer kampta İslami İran, Suriye, Hizbullah ve destekçileri olacaktır.

 

İsrailli bir pilotun (ki bildiklerimizden hareketle, ABD-İsrail çifte vatandaşı olabilir) kullandığı Amerikan yapımı bir F-16'nın düşürülmesinden önce iki F-16 daha düşmüştü: Irak üzerinde düşürülen bir uçağı Ürdünlü bir pilot (daha sonra Selefi vahşiler tarafından yakılacak olan Muaz el-Kasasebe) kullanıyordu; diğeri ise bir Fas uçağıydı ve Yemen üzerinde Ensarullah tarafından düşürüldü. Ürdün ve Fas F-16'ları eski versiyonlardı ve havada infilak ettiği zaman askeri endüstrinin CEO'larını şaşırtmamış olabilir. Fakat İsrail F-16'sı en yeni teknolojik ve elektronik cihazlara ve radar bozma kapasitesine sahip gelişkin bir savaş uçağıydı ve imha edilmesi, bu “gelişmiş” uçağın ününe ciddi bir darbe indirmiş olmalıdır.

 

Günler ve haftalar geçtikçe, İsrailli subayların ve sivil memurların, roketlerini Suriye içinde ve dışında İslami bir yapıya yöneltmeye hazırlık olarak, Suriye'deki “İran” varlığına karşı retorik geliştirdiklerini fark ediyoruz. İslami İran, Lübnan ve Suriye'deki son 39 yılını İsrailli generallerin veya Amerikalı görevlilerin bir parmak şaklatmasıyla yerlerinden çıkmak için geçirmedi.

 

Özellikle son yedi yıl, Tahran'dan [Güney Lübnan'daki] Sur'a kadar İslami savaşçılara, çok ihtiyaç duyulan askeri deneyimi ve buna eşlik eden ilave siyasi olgunluğu kazandırdı. İnsani fedakârlıklar devasa boyutta, maddi harcamalar ise çok geniş çaplı oldu. Eğer bu kadar şehit verilmese ve bu bedeller ödenmeseydi, İsrail-Suudi-emperyalist-stratejisi (ISIS [kelime oyunuyla, IŞİD-ç.n.]) başarılı olur ve Suriye, Taliban'ın tehlikelerini, Vehhabilerin kötülüklerini ve emperyalistler ile Siyonistlerin hastalık ve alçaklıklarını birleştiren bir ülke haline gelirdi. Bir başka deyişle Suriye, Libya ve Somali gibi bir çöken devlete dönüşürdü.

 

İsrail'in ulusalcı bir İran içindeki ideolojik İslam'ı zaptetmeye çalışan, ekonomik yaptırımlar, diplomatik baskılar ve hatta dini hilelerden geçen korkunç taktiği, Irak, Suriye, Lübnan, Yemen ve Bahreyn'de gözlerimiz önünde çatırdıyor. Mezhepçilerin ve Siyonist bağnazların ortak yanı nedir? İran'da “önce İslam” diyen bir liderliği yıpratmaktır. Dolar ortak paydasında birleşen alışılmamış Siyonist “havza âlimleri” ve eşi olmayan mezhepçi Knesset, İran'daki İslami hücum kenarının içe doğru da, dışa doğru da patlamaması nedeniyle korku içindeler.  

 

Yaklaşan bir uçurumun kenarında duran, Siyonistlerin merkezinde olduğu yönetici sınıflar, İran'a yönelik bir İsrail saldırısını seçebilir: hava saldırıları, balistik füze saldırıları ve belki de bazı maceracı komando operasyonları. Hedefleri, askeri üsler ve İran'ın ekonomik ve sivil altyapısı olacaktır. Bir diğer seçenek İslami İran'la, Hizbullah, Hamas, İslami Cihad ve Suriye'ye karşı savaş açmak yoluyla savaşmaktır. Bu senaryoların her ikisi de başarısızlığa mahkumdur. Suudi Arabistan ve Körfez Arap devletlerinin yardımıyla bile — hızlı ve doğrudan Amerikan askeri müdahalesi olmadan – İsrail, yaklaşık bin mil uzaktaki bir İran'ın üstesinden gelemeyecektir. İsrail'in yüksek komuta kademesi yıllardır bunu yapma tehdidinde bulunuyor fakat yapmadı, zira böyle bir çılgınlığın altından kalkamayacağını biliyor. İkinci seçenek — Suriye ve Lübnan'da savaşa girmek — ise İsrailli savaş baronları için cehennemin kapılarını açacaktır.

 

İlk çekince, Suriye'deki kayda değer Rus askeri varlığıdır. Amerika Rusya'ya karşı önemli tavizler vermeden, Rusya Suriye'deki hesaplanmış siyasi ve askeri kazanımlarını heba etmeyecektir. İsrail rejimi için Levant bölgesinde savaşa girmenin bir diğer mahzuru ise, hepsi İsrail'in içine ateşlenecek binlerce karadan karaya füzenin oluşturacağı çok yoğun ateş yağmurudur — bu füzeler varlıklı emeklilerin işgal ettiği kuzey kasabalarından, risk alan Siyonistlerin oturduğu Nakab (Negev) bölgesine kadar uzanacaktır. Ve İsrail'in Lübnan'ı ayrımsız ve keyfi şekilde bombalaması halinde, her askeri üs ve kent merkezi meşru hedef haline gelecektir. Böyle bir durumda Tel Aviv'e, Hayfa'ya, Yafa'ya ve hatta Dimona'daki nükleer tesislerine elveda diyebilirler. Bir an durup çoğu hassas teknolojiye sahip binlerce füze ve roketin kesintisiz bir ateş yağmuru içinde İsrail'in her yerine yağdığını tahayyül edin. Eğer kıyamet için bir tarif arıyorsanız, buyurun!

 

İnsanların savaşlardaki denge belirleyici faktörün askeri teknoloji olduğunu düşündüğü dönem geride kaldı. Bir zamanlar Sovyetler Birliği'nin askeri teknoloji üstünlüğü vardı ama bu, Afganistan'da aldığı bin yarayla öldü. Amerikan askeri teknoloji üstünlüğü, ne Vietnam'da, ne Afganistan'da ne de Irak'ta zafer getirebildi. Üstünlük sahibi Fransız askeri kuvvetleri, Vietnam ve Cezayir'den, arkalarında aşağılanma kuyruklarıyla birlikte kovuldu. Askeri üstünlük sahibi İngilizler, Asya ve Afrika'daki sömürgelerinden, kanlı bir burun, morarmış bir gözle ve “kıçlarına tekme yemiş” halde çekilmek zorunda kaldı. Eğer iş bu raddeye gelirse, İsrail yukarıdakilerin hepsini ve fazlasını deneyimleyecektir.

 

Çıkarılacak bir ders, İsrail'in en fazla birkaç ay boyunca bir savaş yürütebileceğidir. Biladüşşam'da son 30 yıldır savaşçı bir nesil ve sınıf yetişti ve özellikle son yedi yılda gelişen nesil, hiç öngörülmemiş bir şekilde, İsrail-ABD-Suudi üçlüsüne karşı uzatmalı bir yıpratma savaşı, yavaş bir imha savaşı vermeye hazır bir şekilde askerileşti.

 

Gelecekteki savaşta devrilme noktası, Siyonist-emperyalist askeri komplekste üretilen gelişmiş askeri silahlar değil, savaşın uzun süre boyunca devam etmesi olacaktır. Artık altı gün savaşı yok, otuz üç gün savaşı yok, kısa savaşlar yok. Gelecekteki savaş uzun ve uzatmalı bir savaş olacak. Gelecekteki savaş bedenlerin savaşı olmayacak; bedenler ölür. Bu, ruhların savaşı olacak; ruhlar ise ölmez.

 

Resulullah (s.a.a.), “Allahümme barik lena fi Şamina: Allahım, Şam'ımızı bize bereketli kıl” diye dua ederdi. Bizzat Yüce Allah ise şunu dedi:

 

Allah yolunda öldürülenleri sakın ölü sanmayın… (Âli İmran:169).

 

 

 

www.medyasafak.net