Esad, IŞİD ve aşırıcılara destek miti / 1982 Hama ayaklanması nasıl başlamıştı?

Esad, IŞİD ve aşırıcılara destek miti / 1982 Hama ayaklanması nasıl başlamıştı?
Suriye’de aşırıcı grupların yayılması nedeniyle kimi suçlamalı? Batı çoğu zaman Esad’a ve müttefiklerine işaret ediyor, ancak iki gizli ABD belgesi, farklı bir hikayeyi ortaya koyuyor.

 

 

 

Şermin Nervani

 

 

Russia Today

 

 

Suriye'de aşırıcı grupların yayılması nedeniyle kimi suçlamalı? Batı çoğu zaman Esad'a ve müttefiklerine işaret ediyor, ancak iki gizli ABD belgesi, farklı bir hikayeyi ortaya koyuyor.

 

Doğrudan doğruya Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad'ın Irak ve Şam İslam Devleti (IŞİD) ile işbirliği içinde olduğunu iddia eden ABD'li yetkililer bulmak zor, ama yanıltıcı anlatılarla bunu ima eden çok sayıda yetkili bulabilirsiniz.

 

ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, bu anlatıyı teşvik etmiş olan çok sayıda kişiden biri:

 

“Esad'ın el altından onlarla (IŞİD) temas kurduğuna ve onları muhalefeti zayıflatmanın bir aracı olarak kullandığına dair kanıtlar var. Hiçbir zaman onların, orada bulunan ve aşikar olan merkezlerini ve sahip oldukları öteki varlıkları vurmadı. Bu yüzden Esad'ın IŞİD'le mücadele yeteneğine sahip olduğuna veya bunu istediğine güvenimiz yok.”


Bu mantık, Suriyeli muhaliflerin Suriye hükümeti ile İslamcı aşırıcılar arasında örtülü ve sembiyotik bir ilişki olduğunu ileri sürmek için ileri sürdükleri pek çok argümanın temelini teşkil ediyor. Şu tür şeyler söylüyorlar:

 

• Esad, onun devrilmesini isteyen, fakat “sonrasında neyin geleceği” konusunda korkuları olan Suriyeliler için bir ya/ya da ikilemi yaratak için, militanların büyümesini teşvik etti.

 

• Esad, ılımlı muhalifler üzerinde baskın gelmelerini sağlayacak şekilde militanları 2011 yılında hapisten çıkardı.  

 

• Bunun kanıtı Suriye ordusunun IŞİD hedeflerini vurmamasıdır.

 

• Esad, militanlarla yakın bir geçmişe sahip – yüzlercesini ABD güçlerine karşı isyana katılmak üzere sınırdan Irak'a gönderdi ve şimdi bunun geri tepmesiyle karşı karşıya.  

 

Fakat IŞİD'le global bir mücadele yükselişe geçince, tamamen farklı bir resim ortaya çıkmaya başladı. ABD öncülüğündeki koalisyonun beş Arap Sünni partneri, hava saldırısı operasyonları için gizleyici kılıftan daha azını sunuyor. NATO – şu ana kadar – Türkiye'den, militanların sınırdan Irak ve Suriye'ye geçmesini durdurmak üzere ciddi sınır güvenliği sözü alamadı. Son haftalarda Batı medyası, aşırıcıların finanse edilmesinde Katar'ın oynadığı role işaret eden yığınla makale yayınladı.

 

Açıktır ki Amerika'nın Sünni Arap ve Türk müttefikleri,  “IŞİD Projesine”'coşkudan daha azıyla yaklaşıyor.

 

Perşembe günü ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden baklayı ağzından çıkardı. Biden, Harvard Üniversitesi'nde yaptığı bir konuşmada, dinleyicilere şöyle dedi:

 

"Bölgedeki müttefiklerimiz, Suriye'deki en büyük sorunumuzdu. Türkler, Suudiler, Birleşik Arap Emirlikleri, vs. Ne yapıyorlardı? Esad'ı devirmeye ve temelde bir Sünni-Şii vekil savaşı yürütmeye bu kadar kararlı halde, ne yaptılar? Dünyanın başka yerlerinden gelen El Nusra, El Kaide üyeleri veya öteki aşırıcı cihadi unsurlar dahil olmak üzere, Esad'la savaşmak isteyen herkese yüz milyonlarca dolar para ve on binlerce ton silah aktardılar… Arkadaşlarımızı, onları beslemeye son vermeye ikna edemedik.” 

 

Biden elbette, Washington'un bu müttefiklerle koordineli bir şekilde bizzat içinde yer aldığı silahlandırma, eğitim ve finansman faaliyetlerinden söz etmedi. Öngörülebilir bir şekilde Biden, haftasonunda diplomatik olmayan yorumları nedeniyle “özür dilemek” zorunda kaldı.

 

Fakat daha geçen ay, ABD Senatosu'ndaki Genelkurmay Başkanı General Martin Dempsey için düzenlenen bir oturumda Senatör Lindsey Graham, Dempsey'e şunu sordu: “IŞİD'i sahiplenen herhangi bir büyük Arap müttefik biliyor musunuz?”

 

Pek çok kişiyi şaşırtacak şekilde, Dempsey'in cevabı, “Onları finanse eden büyük Arap müttefikler biliyorum” oldu.

 

Bir zamanlar ağzı sıkı olan Batılı kaynaklardan ifşaatlar akmaya devam ediyor. ABD'deki haberlere göre, mevcut ve eski yetkililer şimdi, zengin Körfez bağışçılarının, başlangıçtaki finansmanın kaynağı olduğunu söylüyor.

 

NBC'den Robert Windrem, bir makalede şunları yazdı: “Bu zengin kişiler, uzun süre boyunca bölgedeki en şiddet yanlısı militanlar için ‘melek yatırımcılar' işlevi gördü ve IŞİD'in ve öteki cihadçı grupların ortaya çıkmasına yardımcı olan ‘başlangıç parasını' sağladı… Eski ABD Deniz Amirali ve NATO Yüksek Komutanı James Stavridis, özel bağışçılardan gelen para akışının şimdi büyük bir düzeyde olduğunu ve IŞİD'in ve El Kaide'nin Suriye kolu El Nusra'nın başlangıçtaki finansman toplama dönemlerinde daha da büyük bir düzeyde olduğunu söylüyor.”

 

Cumartesi günü ise, anti-terör ve güvenlik politikası uzmanı olan ve 2012 yılında emekli olan, İngiltere'nin eski Genelkurmay Başkan Yardımcısı General Jonathan Shaw, The Telegraph gazetesine şunları söyledi: 


"Bu, Vehhabi Selefizmin, eğitim kisvesi altında dünyanın altında fitilini ateşlediği bir saatli bombadır. Suudi ve Katar parası tarafından finanse edilmektedir ve bu, durmalıdır."

 

 

‘Esad aşırıcılığı teşvik etti' argümanı

 

Suriye hükümeti, bir taraftan üç yıldır ülke çapında aşırıcılığı ortadan kaldırmak için askeri bir kampanya yürütürken, diğer taraftan aşırıcılığı kullandı mı? Belki. Politikacılar, doğaları itibariyle oportünisttir.

 

Fakat Esad'ın İslamcı militanlığı teşvik ettiğine dair anlatı hiçbir zaman, silahlı İslamcıların Suriye “isyanlarında” oynadığı tarihi rolden bahsetmedi.

 

ABD Savunma İstihbaratı Teşkilatı'na (DIA) ait olan ve 2012'de ortaya çıkarılan bir belge, 1982 yılında yaşanan ve hakkında ihtilaf bulunan “Hama katliamına” yol açan olaylara ilişkin son derece farklı bir okuma sunuyor. Belge, 2011 başlarında Suriye'de yaşanan olaylarla çarpıcı bir benzerlik arz eden bir hikaye anlatıyor. İşte, söz konusu belgeden bazı alıntılar:

 

“1979 yılı başlarında, İran'daki İslam Devrimi'nden cesaret alan Suriye Müslüman Kardeşler hareketi, (Hafız) Esad'ı devirmek için Suriye'de benzer bir halk devrimini tetiklemek üzere bir plan geliştirdi. 16 Haziran 1979 tarihinde Halep'teki Topçu Okulu'nda 50 Alevi askeri okul öğrencisinin katledilmesi, MK saldırısının başlangıcına işaret ediyordu.”

 

Suriye MK hareketi, 1980 sonlarında “yeni bir savaş aşaması” için yeniden örgütlenir, bir “İslami Cephe”nin kurulduğunu duyurur ve 1979-80 yıllarında Esad'ı devirmek için örtülü bir şekilde MK'ya yardım eden Sünni (Baasçı) Irak hükümetiyle işbirliğini arttırır.

 

“Suriye MK liderliği tarafından geliştirilmiş gibi görünen ve muhtemelen Irak'la da koordine edilen planın merkezinde, birbirini tamamlayan iki eylem bulunuyordu. Birincisi, geleneksel olarak İhvan'ın kalesi olan ve Suriye'deki gizli merkezlerinin bulunduğu Hama şehrinde topyekün bir isyandı. Bu isyan başlatıldıktan sonra, Halep'te, Şam'da ve öteki büyük şehirlerde benzer isyanlar gerçekleşecek, buna, Suriye'yi felç etmek üzere tasarlanmış bir genel grev eşlik edecekti…”

 

“Eş zamanlı olarak dünya çapında, isyanı destekleyen, zaferlerini ve Ordu birimlerinin toptan taraf değiştirerek isyancıların tarafına geçtiğini vurgulayacak, sofistikte bir propaganda kampanyası başlatılacaktı. Avrupa ve ABD'de basın açıklamaları yapılacak, Suriye karşıtı propaganda yayınları Falanjistlerin kontrolündeki Lübnan'ın Sesi ve Irak kontrolündeki Arap Suriye'nin Sesi kuruluşları üzerinden yürütülecekti.”

 

“En az 100 militan, sığındıkları Ürdün'den Irak'a taşındı ve orada muhtemelen, Suriye'ye geçişlerinden önce eğitim aldı… Bundan bir süre sonra, ‘Gizli Aygıt' militanları, Irak'ta bekletildikleri bölgelerden ve daha sınırlı bir düzeyde, başkalarının kaçmış olduğu Türkiye'den sızmaya başladı. Ara dönemde, İhvan'ın ve muhalif Alevilerin hükümete vurma becerisini göstermek üzere, Suriye'de bir dizi terörist bombalama ve suikast gerçekleştirildi.”

 

“Suriye'nin güvenlik önlemlerini arttırması sonucunda MK, başka şehirlerde geniş çaplı çatışmayı tetiklemesi umuduyla, zamanından önce Hama ayaklanmasını başlatmak zorunda kaldı… Bu isyan, Şam hükümetinin daha da baskıcı hale gelmesine sebep olacaktı. İhvan liderliği ise bunun, Sünni Müslüman çoğunluğukta ve Alevi topluluğu içinde, Esad hükümetine karşı daha da büyük yabancılaşmaya sebep olacağını düşünüyordu.”

 

“2 Şubat günü, MK ve Suriye güvenlik güçleri arasındaki bir çatışmanın ardından Hama'daki cami minareleri üzerindeki hoparlörlerden halka, hükümete karşı cihad başlatma çağrısı yapıldı. Çağrı, halka, belirlenmiş camilerde silahların da bulunduğunu bildiriyordu. Yaklaşık olarak aynı zamanlarda, MK'nın ‘Gizli Aygıt'ından, bir kısmı üniformalı olan militanlar, şehir içindeki önceden belirlenmiş hükümet hedeflerine saldırmak üzere harekete geçti.”

 

“Propaganda haberlerine rağmen Suriye'deki ayaklanma, Şam'da ve başka yerlerde sınırlı bombalama eylemlerinin gerçekleşmesi dışında hiçbir zaman Hama dışına yayılamadı… Hama olayındaki toplam ölü sayısı muhtemelen 2 bin civarındaydı. Bunun içinde Müslüman Kardeşler'in seçkin ‘Gizli Aygıt'ından tahminen 300-400 kişi bulunmaktadır… Suriyeli muhaliflerin faaliyet tarzı terörizm, özellikle de bombalama ve suikast eylemleri olarak kalmaya devam edecekti.”

 

 

WikiLeaks: Suriye hükümeti ve terörizm

 

24 Şubat 2010 günü, Şam'daki ABD Büyükelçiliği'nden CIA'e, DIA'e, Ulusal Güvenlik Konseyi'ne, Genelkurmay'a, Yurtiçi Güvenlik Bürosu'na ve Ortadoğu ve Avrupa'da bulunan bazı temel ABD büyükelçiliklerine, ‘Gizli' olarak sınıflandırılan bir telgraf gönderildi.

 

Bu metin, Suriye Dışişleri Bakan Yardımcısı Faysal el-Mikdad ile, başında ABD Dışişleri Bakanlığı Antiterör Koordinatörü Daniel Benjamin'in bulunduğu bir ABD heyeti arasında gerçekleşen bir görüşmeye katılmış olan Suriye Genel İstihbarat Müdürü (GID) Ali Memlük'le olan iletişimin detaylarını sunuyor.

 

Katılımcılar, özellikle Suriye-Irak sınırındaki terörizmle ilgili meseleler hakkında gelecekte gerçekleşebilecek güvenlik ve istihbarat işbirliği üzerine tartışma yürüttüler.

 

Bu ABD resmi bildiriminde dikkat çeken şey, Amerikan heyetinin Suriyeli yetkililerin hiçbirinden, aşırıcı savaşçıların ABD güçlerine karşı isyana katılmak üzere Suriye'den Irak'a geçmelerinin “teşvik edilmesi ve koordine edilmesi” nedeniyle hesap sormamasıdır. Bu suçlama, son yıllarda Washington'un ileri sürdüğü temel anlatılardan biri olmuştu, o halde neden fırsat varken bu Suriyelilerin yüzlerine söylenmiyordu?

 

Telgrafa göre Benjamin, “iki ülke hâlâ, El Kaide gibi tekfirci grupların bölünmesinin yayılması da dahil olmak üzere hem ABD hem de Suriye'nin karşı karşıya olduğu tehditler karşısında ve yabancı savaşçıların Irak'a akışını durdurmak üzere işbirliği üzerine çalışmalıdır” diyor.

 

Suriye'nin yanıtı mı? ABD telgrafına göre:

 

“Memlük, yabancı savaşçıların çok sayıda Arap ve Müslüman ülkesinden geldiğini ve Suriyelilerin ‘bunlardan pek çok kişiyi ve yerel kolaylaştırıcıları' tutuklu bulundurduğunu söyledi. Memlük bir örnek olarak, geçen yıl Suriye'de tutuklanan en az 23 Suudi'yi Suudi Prensi Mukrin'e iade ettiğini söyledi.”

 

ABD heyeti, Suriyelilerin yardımcı olduğunu gerçeğini dahi kabul ediyor:

“Benjamin , yabancı savaşçıların akışını azalttığı için Memlük'ü övdü ve daha fazla ilerlemeyi teşvik etti.” 

 

Ve Suriyeliler, bu çabalara Şam'ın liderlik etmesi kaydıyla, ilave işbirliği teklif etti:

“Mikdad arada, Suriye toprağını kullanan yabancı savaşçılar meselesinin Suriye için bir ulusal güvenlik meselesi olduğunu söyledi. ‘Sıfır tolerans gösteriyoruz' dedi. Mikdad, Suriye'nin öteki ülkelerden, yani teröristlerin geldiği ülkelerden gelecek işbirliğine ihtiyaç duyduğunu söyledi.  Sözlerini, ‘eğer bu çemberi- sizinle ve öteki ülkelerle birlikte - kapatabilirsek, başaracağız' diye tamamladı.”

 

Telgraf, Suriye'nin terörizmle mücadelede izlediği ve Memlük'ün, Amerikan yaklaşımından kaydadeğer bir düzeyde farklı olduğunu söylediği strateji hakkında bazı ilginç bilgileri açığa çıkarıyor:

 

"GID Müdürü, Suriye'nin terörist gruplarla mücadelede ABD'den ve bölgedeki öteki ülkelerden daha başarılı olduğunu söyledi ve ‘çünkü bizim yaklaşımımız teorik değil, pratik' dedi. Suriye'nin başarısının, terörist gruplara nüfuz etmesinden kaynaklı olduğunu belirtti. ‘Prensip olarak, onlara hemen saldırmıyor veya onları hemen öldürmüyoruz. Bunun yerine, onların içine girdik ve sadece uygun anda hareket ediyoruz.' Terör örgütlerinin içine girme sürecini ‘karmaşık' olarak niteleyen Memlük, sonucun çok sayıda teröristin tutuklanması, terör hücrelerinin ortadan kaldırılması ve yüzlerce teröristin Irak'a girmesinin engellenmesi olduğunu söyledi.

 

Memlük, bazı teröristlerin Suriye'den Irak'a kaymaya devam ettiğini kabul etti. ‘Elimizdeki bütün araçlarla bunu yapmaya devam edeceğiz, fakat eğer sizinle işbirliğine başlarsak, bu daha iyi sonuçlar verecektir ve çıkarlarımızı daha iyi koruyabiliriz' diye tamamladı.”

 

 

Söz savaşı

 

Memlük tarafından tarif edilen taktikler, bugün Suriye kuvvetlerinin, temel bölgeler üzerindeki kontrolü koruma ve isyancıların besleme hatlarını kesme üzerine kurulu askeri stratejisine karşı yakın ve doğrudan bir tehdit olmadığı sürece neden terörist gruplara saldırı düzenlemediğini kısmen açıklıyor.

 

IŞİD gibi gruplar güvenlik tehdidi olarak görüldüğü halde, bu gruplar her zaman yakın tehdit oluşturmadı.

 

Suriye çatışmasının önemli bir kısmında IŞİD, Suriye Ordusu'nun “öncelikli bölgelerini” kontrol etmedi.

 

Bu bölgeler her zaman için Şam, Halep, Humus, Hama ve onları çevreleyen kırsal bölgeler oldu ve Kuseyr, Kalamun, Deraa, Tel Kalah ve öteki sınır kasabaları önemli bir rol oynadı. IŞİD savaşçıları bu bölgelerde mevcut hale geldiği zamanlarda ise Suriye Ordusu onlarla çatışmaya girdi – Kalamun'da ve Şam banliyölerinde olduğu gibi.

 

2014 yılı başlarında, muhalefet yanlısı yazar ve araştırmacı  A.J. Tamimi, Suriye hükümeti ile IŞİD/El Nusra arasındaki işbirliği suçlamalarını ayrıntılı olarak sorguladı. Tamimi, pek çok başka noktanın yanısıra, şunları belirtiyordu:

 

“Rejimin, IŞİD'in Rakka vilayetindeki kalelerini veya cephe hatlarının hayli uzağında bulunan öteki IŞİD kalelelerini devamlı bombalayarak stratejik olarak ne kazanacağını sormak gerekir. Rejim, Suriye'nin doğusunun çoğunda olduğu gibi, Rakka vilayetinde herhangi bir bölgeyi geri alacak bir hücum başlatmasını sağlayacak kara kuvvetlerinden yoksun ve kalan hava üslerini korumak için başka yerlerden gelecek havadan taşımalara bağlı kalmalıdır. Bu yüzden rejim, ilerleme yönünde gerçek bir beklentisinin olduğu yerlerde, özellikle de Halep şehrinde hava saldırılarına odaklanıyor.”

 

Ancak Suriye hava kuvvetleri, Haziran ayında IŞİD, Suriye-Irak sınırının ötesinde jeopolitik dinamiği değiştirecek şekilde Musul'da tırmanışa geçtiği zaman acil eyleme girişti. Kerry, Esad'ın IŞİD merkezlerini vurmayacağını ileri sürerken yanıltıyor: bu, zamanlamayla ve askeri ve siyasi perspektiften kazanımlarla ilgilidir – tetiği çekmeye hazır Amerikalıların anlayabileceği bir cevap olmak zorunda değildir.

 

Suriyelilerin, ideolojik olarak aşırıcı isyancı grupları “öne çıkararak” Esad'ı bir melek gibi göstermek üzere militanları hapisten çıkardığı yönündeki suçlamalara gelince… Birbirine zıt olan iki şeyi aynı anda isteyemezsiniz – siyasi tutukluların serbest bırakılması, çatışmayı dindirme ve müsamaha gösterme amaçlıydı. Bu tutuklulardan bazıları, İslamcı isyancı grupları dolduran türden “aşırıcılar” mıydı? Bu hemen hemen kesin.

 

Fakat Suriye hükümeti o dönemde aynı zamanda Sünni seçmen tabanının kızgınlığını gidermeye çalışıyordu.

 

Bugün bile, meşakkatli “uzlaşı” müzakerelerinden sonra Suriye hükümeti bu isyancıların, silahlarını bıraktıktan sonra “serbestçe gitmesine” izin veriyor – bunu, Humus'tan Şam kırsalına kadar müzakerelere katılmış olan gönüllüler söylüyor. Bu “reforme olmuş isyancıların” Rakka'ya gidip daha büyük silahlar almasını engelleyecek olan nedir? Suriye hükümeti bunun yerine onları öldürmeli midir? Biri böyle bir durumda nasıl kazanabilir?

 

Suriye'de tutukluların serbest bırakılmasını eleştirenler, Amerikalıların 2009'da gerçekleştirdiği “büyük serbest bırakmayı” hatırlamalıdır. O tarihte, geleceğin IŞİD ‘Halifesi' Ebu Bekir el-Bağdadi'nin Irak'taki bir hapishaneden serbest bırakıldığı varsayılıyor. 

 

Bu dev kusurdan sonra birilerinin [Suriye hükümetine] işaret etmeye hakkı olur mu? Gerçek şu ki, Suudi Arabistan'dan Katar'a, Türkiye'den Amerika Birleşik Devletleri'ne, Irak'tan Fransa'ya kadar pek çok ülkenin, IŞİD'in ve cihadçı olgsunun beslenmesinde çokça suç ortaklığı var gibi görünüyor. Suriye de suç ortağı mıdır? Bu, bunu kimin – ve neden – sorduğuna bağlıdır.

 

 

 

Çev: Selim Sezer

 

 

www.medyasafak.net