Eric Draitser: Uyuşturucu Emperyalizmin Savaş Silahıdır

Eric Draitser: Uyuşturucu Emperyalizmin Savaş Silahıdır
Press TV, Afganistan'daki haşhaş ekiminin artışı konusunu tartışmak üzere, New York City’den, stopimperialism.com adlı internet sitesinin kurucusu Eric Draitser’le bir röportaj gerçekleştirdi.

Eric Draitser ile Söyleşi


Press TV
 

Amerika Birleşik Devletleri ve diğer tüm emperyal güçler tarihte pek çok kez afyon gibi uyuşturucuları, zor kullanarak boyunduruk altına alamayacakları halkları kendilerine baş eğdirmek maksadıyla kullanmışlardır.
 

Bir siyasi yorumcu, emperyalist düzenin uyuşturucuyu Afganistan'a karşı bir savaş silahı olarak kullandığını ifade etti.


Birleşmiş Milletler, Afganistan'da haşhaş tarımının üç senedir sürekli bir artış sergilediğini ve haşhaş üretimin rekor seviyeye ulaşmasının beklendiği konusunda bir uyarı yayınladı. BM'ye göre her ne kadar elimizde 2013'te ne kadar haşhaş üretimi yapıldığına dair kesin rakamlar olmasa da, 2012'de ekilen 154,000 hektarlık ve 2011'de ekilen 131,000 hektarlık alandan daha büyük bir alanda haşhaş üretimi yapılması bekleniyor.
 

Press TV, bu konuyu tartışmak üzere, New York City'den, stopimperialism.com adlı internet sitesinin kurucusu Eric Draitser'le bir röportaj gerçekleştirdi. Press TV, Draitser'la eş zamanlı olarak Washington DC'deki Amerikan İlerleme Merkezi'nden kıdemli bir üyesi olan Lawrence J. Korb ile de görüştü. Aşağıda bu söyleşinin kısaltılmış bir deşifresini okuyabilirsiniz.
 

Press TV: Sayın Draitser, bir kez daha tekrar edeyim: BM'ye göre, Afganistan'da haşhaş tarımı üç senedir sürekli bir artış gösteriyor ve haşhaş üretimin rekor seviyeye ulaşması bekleniyor. Sizce Taliban'ın afyon ticareti yapmasına ve bunun sonucunda güçlenmesine neden müsaade ediliyor olabilir?
 

Bunun nedeni Afgan hükümetinin zayıf olması mı yoksa yabancı güçlerin afyon ticaretine müdahil olması mı?
 

Draitser: Bana kalırsa, haşhaş üretiminin artmasının bir değil birkaç nedeni var.
 

Her şeyden önce, Amerika Birleşik Devletleri, NATO ve işgalci güçlerin başka ürünlerin ekimine yönelik hayata geçirilebilir  planlar üretmediğine dikkat çekmemiz gerekir.
 

Ortada, Afgan halkının müreffeh bir halk hâline gelebilmesi için zorunlu olan, kapsamlı bir ekonomik kalkınma planı olmadığı gibi, ABD ve NATO işgali altında fakirlikten perişan olan bu halka haşhaş ekmek dışında bir alternatif sunulmuyor. Bu insanların haşhaş ekmekten başka seçeneği yok gibi.  
 

Ama bana göre bu, buz dağının sadece görünen kısmı aslında.
 

İşin aslı şu ki, bölgedeki Amerikan ve NATO güçleri, esasen afyon ticaretinin devamını temin etmekle görevlendirilmiş durumda.
 

Eğer 2012 yılında bu konuyla ilgili olarak yapılan özel bir habere bakarsanız (Yanlış hatırlamıyorsam haberi ABC NEWS yapmıştı), görürsünüz ki ABD ordusunun askerî personeli Afganistan'da haşhaş hasadının yapıldığı sürece nezaret etmiş ve hasadın farklı bölgelere gönderilmesi sürecinde de güvenliği sağlama görevini üstlenmiştir.  
 

Bu durum, Amerika Birleşik Devletleri ve NATO güçlerinin Afganistan'da ne yapmakta olduğuna dair hayli ciddi soruları gündeme getirmektedir. Bunun yanı sıra, bu güçlerin söz konusu uyuşturucuların üretim ve dağıtımına engel olmak gibi bir niyeti olup olmadığını sorgulamamıza neden olmaktadır.  
 

Afganistan'da afyon üretimine ilişkin gizli bir ajanda olduğu su götürmez bir gerçektir. Fakat burada sorulması gereken soru, ABD'nin asıl niyetinin uyuşturucu dağıtımına engel olmak mı yoksa afyonu bir savaş silahı ve jeopolitik bir hamle olarak kullanmak mı olduğudur.
 

Press TV: Sayın Eric Draitser, şu konuda fikrinizi alalım: Washington'daki konuğumuzun iki iddiası vardı: Bunlardan birincisi, Afgan hükümetinin bu noktada sorun çıkardığı ve ikincisi de Taliban'ın stratejisini değiştirdiği idi.
 

Bu konularda ne düşünüyorsunuz?


Draitser: Bu konuda söylenecek çok şey olmakla beraber, Afyon ve haşhaş üretiminin sadece ve sadece Amerika Birleşik Devletleri'nin çekildiği bölgelerde artmakta olduğuna dair yaygın kanıyı reddetmekle yetineceğim. İşin aslı şu ki, gerçekte durum söylenenin tam tersi: Afyon ve haşhaş üretimi Amerika Birleşik Devletleri'nin işgal ettiği bölgelerde katlanarak artıyor. Eğer rakamlara bakarsanız, bunu kolaylıkla görürsünüz.   
 

Eğer 2001'den önceki, 2001'den sonraki ve özellikle de son birkaç senenin üretim rakamlarına bakarsanız, sözünü ettiğim artışın tartışmaya mahal bırakmayacak denli açık olduğunu ve tesadüfi olmadığını görürsünüz. Bu artış, özenle hayata geçirilen bir planın parçası.  

Unutmayın ki, Amerika Birleşik Devletleri ve diğer tüm emperyal güçler tarihte pek çok kez afyon gibi uyuşturucuları, zor kullanarak boyunduruk altına alamayacakları halkları kendilerine baş eğdirmek maksadıyla kullanmışlardır.
 

19. yüzyılda İngilizlerin afyonu Çinlilere karşı nasıl kullandığını hatırlamalıyız.
 

Ve 1970'lerden 1980'lere değin siyahi radikaller ve ilericiler ile bazı yerel hareketleri engellemek için kokainin Amerika Birleşik Devletleri'nin yoksul mahallelerinde nasıl dağıtıldığını da hatırlamalıyız elbette.   


Görüyoruz ki uyuşturucular öteden beri emperyalist düzen tarafından bir savaş silahı olarak kullanılagelmekte ve maalesef Afganistan da bu duruma bir istisna teşkil etmiyor.


Aslına bakarsanız, eskiden petrol sektöründe çalışan Karzai'nin Amerika Birleşik Devletleri tarafından göreve getirildiğini de aklımızdan çıkarmamalıyız. Bu nedenle, Karzai'yi doğrudan Washington'u sorumlu tutmamız gereken konularda günah keçisi hâline getirmemeliyiz.  


Press TV: New York'ta bulunan konuğumuz Sayın Draitser, şimdi şu konudaki fikrinizi almak isteriz.


Bütün bu dedikleriniz, Amerika Birleşik Devletleri'nin hem afyon ticaretinde hem de savaşta militanlarla başa çıkamadığını mı gösteriyor?  


Draitser: Bana göre bu Amerika Birleşik Devletleri'nin ve NATO'nun misyonunu nasıl tanımladığınıza bağlı.


Eğer meseleye yüzeysel olarak bakarsak, diyebiliriz ki Taliban'ı yerinden etmek ve Bin Ladin'i öldürmek misyonu tamamlandı. Ama bu gibi bir yorum beraberinde şöyle bir soruyu getirir: O hâlde Amerika Birleşik Devletleri ve NATO güçleri neden hâlâ Afganistan'dan çıkmadı? Fakat ben her iki anlatıyı da reddediyorum çünkü bu anlatıların olgulara dayandığını düşünmüyorum. Esasında olup biten şundan ibaret: Amerika Birleşik Devletleri'nin Afganistan planı inanılmaz derecede başarılı oldu, çünkü istenen orada kaos yaratmak, başarısız bir devlet yapılanması teşekkül etmek ve daha sonra da Afganistan'daki kaousu kullanarak başka ülkelerdeki istikrarı da bozmaktı.


Sadece Pakistan ve İran'daki mevcut duruma bakmak bile, Amerika Birleşik Devletleri'nin şiddeti, terörü ve şimdi de uyuşturucuyu kullanarak jeopolitik hedefleri doğrultusunda belirli bölgelerde nasıl istikrarsızlık yarattığını görmek için yeterli olur.


Güney Afganistan, batı Pakistan ve doğu İran'da terörün nasıl kullanıldığına bakarsak, görürüz ki Leşker-i Tayyibe, Cundullah ve pek çok diğer grup ABD istihbaratı ve emperyal güçlerin çok çeşitli kollarıyla doğrudan bağlantı içerisinde.

 

Bu nedenle oturduğumuz yerden Afganistan'ı dünya konjonktüründen bağımsız bir şekilde ele alarak bütün bu olup bitenlerin büyük bir planın parçası olmadığını iddia etmek olgulardan bihaber olduğumuz anlamına gelir.


Dahası, Amerika Birleşik Devletleri'nin 2001 yılında bütün açıklığıyla ortaya koyulan stratejik hedefleri ya hâlihazırda hayata geçirildi ya da en baştan beri planın bir parçası değil.


Bu nedenle oturduğumuz yerden bu planın 2013 yılında başarıya ulaştığını ya da başarısızlığa uğradığını söylemek aldatıcı bir yorumda bulunduğumuz anlamına gelir.


Press TV: Sayın Eric Draitser, bu durumda Amerika Birleşik Devletleri'nin Taliban'dan müzakere yanlısı olan kişilerle görüşmesini kabul edilebilir bir politika olduğunu düşünüyor musunuz?


Pek çok kişi, Taliban'la müzakere etmenin militan ideolojisini kuvvetlendirmeye hizmet edeceğini düşünüyor. Bu görüşlerini, örneğin El-Kaide'nin yükselişte olduğu Irak'a atıfta bulunarak destekliyorlar.  


Draitser: Tamam, bu soruya cevap vereceğim ama önce Washington'daki beyefendinin Hamid Karzai'nin Amerika Birleşik Devletleri'ndeki petrol endüstrisinden gelme bir isim olduğu gerçeğini keyfi bir biçimde görmezden geldiğine işaret etmek istiyorum. Hamid Karzai Unocal petrol firmasının üst düzey çalışanlarından biri değil miydi? Afganistan'dan bir boru hattı geçirmeye teşebbüs etmekle suçlanmadı mı? Bunlar ABD'nin çıkarına değil miydi?


Bu nedenle Hamid Karzai'nin Amerika Birleşik Devletleri tarafından seçilmediğini ifade ederek gerçekleri gizlemeyelim.  


Bu bir Amerikan operasyonuydu ve ister NATO'nun, ister BM'nin, isterse Libya'da olduğu gibi bir başkasının gözetimde gerçekleştiriliyor olsun hâlâ da bir Amerikan operasyonu.  


Dolayısıyla bana kalırsa bu tarz çarpıtmalar reddedilmelidir. Taliban'a gelince, Afganistan'da barışı sağlamanın başka bir yolu olmadığı için Taliban'la kesinlikle müzakere edilmesi gerektiğini düşünüyorum.


Eğer işgalci güçlerin geri çekilmesini ve bir tür devletin kurulmasını istiyorsanız, devletin güç kazanmasına, yani hukuk ve düzenin tesisine ve halkın desteğinin sağlanmasına katkıda bulunabilecek her türlü şahıs ve örgütle muhatap olmak zorundasınız.


Taliban'ın devlet örgütlenmesi açısından ideal bir örnek teşkil ettiğini ima etmiyorum. Ama konu barış ve savaşsa, emperyal güçlerin bir numaralı hedefi, bu anlamsız ve canince savaşa bir son vermek olmalıdır, bu Taliban'la müzakere edilmesi anlamına gelse bile.


Çev: Leyla Kader


medyasafak.com