Ehl-i Sünnet kaynaklarına göre Hz. Fâtıma'nın makamı ve mazlumiyeti (5)

Ehl-i Sünnet kaynaklarına göre Hz. Fâtıma'nın makamı ve mazlumiyeti (5)
Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin ve diğer İmamların bağlılarından olmakla iftihar etmekten önce Hz. Fâtıma’nın bağlısı olduğumuz için iftihar etmeliyiz! Zira onlar “Biz sizin üzerinizde hüccetiz. Hz. Fâtıma da bizim üzerimizde Allah’ın hüccetidir” demişlerdir.

 

 

Sunucu: Rahmân ve Rahîm Allah'ın adıyla ve O'nun yardımıyla… Salat ve selâm Efendimiz Hz. Muhammed'e (s.a.a.) ve pâk Ehl-i Beyti'ne olsun. Selâmun aleykum. Bugün Hz. Zehrâ'nın (a.s.) mübarek viladetlerinin yıl dönümü. Bugün Cemâziyü'l-Ahire ayının yirmisi. Tebriklerimizi sunuyoruz. Bu programımızda Ehl-i Sünnet kaynaklarına göre Hz. Fatımetü'z-Zehrâ'nın makamlarını ve mazlumiyetini ele alıyoruz. Seyyidim, önceki programlarda ele aldığınız konuların özetiyle başlayalım.

 

Seyyid Kemal Haydarî: Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınır ve Rahmân Rahîm olan adıyla ve O'nun yardımıyla programımıza başlarım. Salat ve selâm Hz. Muhammed Mustafa'ya (s.a.a.) ve tertemiz Âl'ine olsun.

 

Azizlerim, önceki bölümlerde ‘‘önceki ve sonraki kadınların hanımefendisi'', Hz. Mustafâ'nın ciğerparesi Hz. Zehrâ'nın birtakım makamlarını beyan ettik. Bazıları şu soruyu soruyor. Hz. Fatımetü'z-Zehrâ'nın makamlarını ve faziletlerini beyan etme konusuna neden bu kadar çok önem veriyor ve neden bu konuyu merkeze oturtuyorsunuz?

 

Sunucu: Yerinde bir soru. 

 

Seyyid Kemal Haydarî: Bir kimse şöyle diyebilir:

 

Hz. Fâtıma (a.s.) neseb açısından Resûlullah'a (s.a.a.) mensuptur. Müminlerin Emiri Ali'nin (a.s.) sevgili eşidir. Neslinden gelen On Bir İmam'ın (a.s.) annesidir. Bunu da zaten biliyoruz. Neden bu kadar üzerinde duruyorsunuz?

 

Azizlerim, önümüzdeki programlarda bu hakikati etraflıca açıklayacağım. Ancak şimdi özet olarak şunu belirteyim ki Hz. Zehrâ (a.s.) tekvin ve teşriî düzlemde temel bir role sahiptir. Çünkü O (a.s.), nübüvvet ve imâmetin yükünü taşımalıdır. Onun taşıdığı bu yük, mübarek nesline aktarılmalıdır. Sizler de biliyorsunuz ki sorumluluk ne kadar büyük ve ağır olursa o sorumluluğun sonuçları ve semereleri de o derece büyük olur.

 

Başka bir ifadeyle söyleyecek olursak biz ‘‘Hz. Hâtemü'l-Enbiyâ'' (a.s.) ifadesini kullanıyoruz. Çünkü O'na öyle bir sorumluluk yüklenmiştir ki… O'ndan sonra hiçbir peygamber yoktur. Bu sorumluluğun nebilerin ve resûllerin efendisi gibi bir zata yüklenmesi gerekmektedir. İlim, amel, tavır, ahlâk ve marifetler olarak en üst düzey bir şahsa yüklenmesi gerekir. Özetle nebilerin ve resûllerin efendisi, Hz. Zehrâ'nın ‘‘âlemlerin kadınlarının hanımefendisi, kadınların en hayırlısı ve cennet ehli kadınların en faziletlisi olduğunu'' bize söylemiştir. Bu nişan ve madalyaları Hz. Zehrâ'ya Resûlullah (s.a.a.) ciğerparesi olduğundan dolayı mı vermiştir? Asla! Hz. Zehrâ'nın makam ve faziletlerini anlattığımızdan dolayı bize itiraz ediyorsunuz ama mesele bizimle alakalı değil. Bir kimse bunu bize itiraz kaynağı olarak sunuyorsa ilk önce Resûlullah'a (s.a.a.) sorup itiraz etmesi gerekir. “Ey Allah'ın Resûlü! Bunca madalya ve nişaneyi niçin Fâtıma'ya verdin? Kızın olduğundan dolayı mı?”

 

Diğer Müslümanların kabul ettikleri gibi Resûlullah'ın (s.a.a.) başka kızları da vardır. Neden bunca vurgu ve ısrar? Kendilerine başvurdukları büyük âlimlerin kaynaklarına baktığınızda ve hadis, tefsir ve diğer telifleri okuduğunuzda Hz. Zehrâ'nın makam ve faziletleriyle ilgili birçok rivayetin -hatta mütevatir rivayetlerin- olduğunu görürsünüz.

 

Esas nokta: Resûlullah'ın (s.a.a.) ciğerparesi için beyan ettiği bu makamlar, O'nun omzuna yüklenen sorumluluklardan dolayıdır. O (a.s.), kısa bir ömür yaşamış olmasına ve yirmi yaşına varmadan şehit edilmesine rağmen büyük bir sorumluluk üstlenmiştir. Allah'ın selâmı O'nun üzerine olsun. Bu kısacık ömre dikkat ediniz lütfen!

 

Ancak bizler bu mübarek ve pak ağacın semerelerini görebiliyoruz.

 

“Güzel sözü, kökü sabit, dalları gökte olan güzel bir ağaca benzetti. O ağaç, rabbinin izniyle her zaman meyvesini verir.” (İbrâhîm, 24-25) 

 

Bir cümle ile ifade edecek olursak -ki bu hususun üzerinde duracağız- Kur'an-ı Kerim'de Hz. Meryem (a.s.) adına kâmil bir sûre vardır. Çünkü O'ndan sadece tek bir kişi -Hz. İsa (a.s.)- dünyaya gelmiştir, daha fazlası değil. Ancak bu mübarek nesilden ve bu mübarek kızdan on bir masum zat dünyaya gelmiştir! Onların sonuncusu ise yeryüzünü adalet ve hak ile dolduracak olan Mehdîyyü'l-Muntazar'dır. Hz. Mehdi'nin Hz. Fâtıma'nın (a.s.) çocuklarından olduğuna ilişkin naslar mütevatirdir.  

    

 Sunucu: İster Hasanî olsun ister Hüseynî…

 

Seyyid Kemal Haydarî: Hangisinin neslinden gelirse gelsin, hiç önemli değil. Sonuçta Hz. Fâtıma'nın çocuklarındandır. Şu an konumuz Hz. Mehdi'nin Hz. Hasan'ın veya Hz. Hüseyin'in soyundan olup olmadığı meselesi değil. Bu mübarek neslin kökünün Hz. Fâtımatü'z-Zehrâ (a.s.) olmasıdır. Öyleyse azizlerim, Hz. Fâtıma (a.s.) üzerinde durmaya hakkımız vardır. Hatta sadece hakkımız olması yeterli değildir. O'nun bağlılarından olduğumuzdan ötürü övünmeye dahi hakkımız vardır… Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin ve diğer İmamların bağlılarından olmakla iftihar etmekten önce Hz. Fâtıma'nın bağlısı olduğumuz için iftihar etmeliyiz! Gerçi onlar “Biz sizin üzerinizde hüccetiz. Hz. Fâtıma da bizim üzerimizde Allah'ın hüccetidir” demişlerdir. Öyleyse azizlerim, kimsenin aklına ‘‘bu mevzuyu bizim abarttığımıza ve büyüttüğümüze'' dair bir düşünce gelmesin. Hadisler bu konuyu vurgulamaktadır.

 

İşin özeti budur. İnşallah bizim kanallarımızdan gelen rivayetler ile bu hususu destekleyip temellendireceğiz. Önceki programda “Allah seni âlemlere seçip üstün kıldı.” (Âl-i İmrân, 43) ayetinden muradın, Hz. Meryem'in (a.s.) kendi döneminin âlemi olduğu hususunu ortaya koymuştuk ve burada gelip durmuştuk. Müfessirlerden bir grup da bu anlama işaret etmişlerdi. Taberî, İbn Kesîr, Alûsî ve İbnü'l-Useymîn bu isimlerden bazılarıdır.

 

Bunlar şöyle derler: Ayette geçen ‘‘âlemler'' sözcüğünden kasıt ‘‘önceki ve sonraki kadınları'' kapsayacak anlamda genel değildir ve bunu ispat eden birtakım karineler vardır. Bunlar önceki programda okuduğumuz birtakım ayetleri kanıt olarak ileri sürmüşlerdir. Aynı şekilde sened ve metin açısından tam olan sahih hadisler de bunu ortaya koymaktadır. Yani Resûlullah (s.a.a.) Hz. Meryem (a.s.) için ‘‘O, kendi âleminin kadınlarının en üstünüdür'' demiştir.

 

Sunucu: Saygıdeğer Seyyidim, sizler önceki programda Ehl-i Sünnet kaynaklarından hadisler aktardınız. Birçok yerde de Emevîci din akımının eserlerinden aktarımlarda bulundunuz. Akla şöyle bir soru takılmaktadır: Sizler hep diğerlerinden aktarımlarda bulundunuz. Acaba Ehl-i Beyt İmamlarından ‘‘Hz. Meryem'in (s.a.a.) kendi döneminin en âlimi ve âlemlerin kadınlarının en üstününün Hz. Fâtıma (a.s.) olduğuna dair'' rivayetler nakledilmiş midir?

 

Seyyid Kemal Haydarî: Tabii ki. Bu soru tümüyle uyguladığımız ve takip ettiğimiz metot ile uyumlu. Bizler şunu belirtmiştik. Müslümanlar arasındaki ihtilaflı bir konuda bizim belirli bir metodu takip etmemiz gerekir. Şu üç şarta uyan rivayetlere başvurmalıyız.

 

İlk şart: Rivayet sened açısından sahih ve muteber olmalı.

 

İkinci şart: Hadisin metni delâlet açısından açık ve net olmalı.

 

Üçüncü şart: Hadisin içeriği -her ne kadar lafızlar farklılık arz etse de- üzerinde iki ekol arasında bir icma ve görüş birliği olmalı. Yani ortada hem bize hem de onlara karşı kanıt olabilecek rivayetler olmalıdır.

 

Soru: Ehl-i Sünnet'ten bazı rivayetlere işaret ettik. Şu rivayeti aktardık:

 

Hişâm b. Urve'nin babasından, onun da Resûlullah'tan (s.a.a.) rivayet ettiğine göre Resûlullah (s.a.a.) şöyle buyurdu:

 

Hadîce (r.a.) kendi dönemindeki kadınların en hayırlısıdır. Meryem (a.s.) kendi dönemindeki kadınların en hayırlısıdır. Fâtıma (a.s.) ise kendi dönemindeki kadınların en hayırlısıdır. Bu hadis mürseldir ve sahih bir isnad zincirine sahiptir.[i]

 

Bu eserin tahkik ve tahricini yapan şahıs gerçekten bu sahada işi sıkı tutanlardandır. O da bu hadisin isnadının sahih olduğunu kabul etmektedir.

 

Bu rivayet Ehl-i Sünnet âlimlerindendi.

 

Bu meselede görüş birliği sağlanmış olduğunu göstermek için bir de Şia kaynaklarından okuyalım.

 

Şeyh Sadûk'un Meâni'l-Ahbâr adlı eseri. Rivayet şöyle:

 

Muhammed b. Sinân'dan, onun da Mufaddal b. Ömer'den rivayet ettiğine göre o şöyle der:

 

Ben Ebû Abdullah es-Sâdık'a Resûlullah'ın (s.a.a.) Hz. Fâtıma hakkında buyurduğu “O âlemlerin kadınlarının hanımefendisidir” hadisine göre Hz. Fâtıma kendi yaşadığı döneminin mi hanımefendisidir, diye sordum. İmam şöyle buyurdular:

 

O dediğin Hz. Meryem (a.s.) için söz konusudur. O kendi döneminin hanımefendisiydi. Fâtıma (a.s.) ise öncekiler ve sonrakiler de dâhil olmak üzere bütün kadınların hanımefendisidir. [ii]

 

Bu hadisin kendilerinden aktarıldığı Muhammed b. Sinân ile Mufaddal b. Ömer bize göre sika kişilerdir. Rivayet açıktır ve herhangi bir beyana ve not düşmeye ihtiyaç duymamaktadır.

 

İkinci kaynak: Şeyh Sadûk, Şeyh Tûsî ve Şeyh Müfîd'in Emâlî'lerinde geçen rivayet. Eserin adı Tertîbü'l-Emâlî. Bu eser, bu üç büyük kitabın tertibi ve düzenlenmesiyle oluşturulmuştur. Konuyla ilgili çok fazla rivayet mevcuttur. Ben sadece birkaç tanesine işaret edeceğim.

 

Rivayet şöyle:

 

Hasan b. Attâr'dan rivayet edildiğine göre o şöyle der:

 

Ben Ebu Abdullah es-Sadık'a Resûlullah'ın (s.a.a.) “Fâtıma cennet ehli kadınların hanımefendisidir” buyruğu hakkında, Fâtıma kendi döneminin cennetlik kadınlarının hanımefendisi midir, diye sordum. İmam şöyle buyurdular:

 

O dediğin Hz. Meryem (a.s.) için söz konusudur. O kendi döneminin hanımefendisiydi. Fâtıma ise öncekiler ve sonrakiler de dâhil olmak üzere cennet ehli kadınların hanımefendisidir.

 

Ben bunun üzerine Resûlullah'ın “Hasan ve Hüseyin (a.s.) cennet ehli gençlerin iki efendisidir” buyruğunu sordum. İmam Sâdık (a.s.) şöyle buyurdular: Vallahi o ikisi, öncekiler ve sonrakiler de dâhil olmak üzere cennet ehli gençlerinin tümünün iki efendisidir. [iii] 

 

Bu iki hadisin anlamı açıktır. Önceki dünya hayatı ile ilgiliydi. Bu, ahiret âlemiyle bağlantılı. 

 

Yani Hz. İmam Hasan ve Hz. İmam Hüseyin (a.s.) Hz. İbrâhîm, Hz. Nuh, Hz. İsa ve Hz. Mûsâ (a.s.) da dâhil olmak üzere hepsinin efendisidir! Ancak delille istisna edilenler hariçtir:

 

“O ikisinin babası (Hz. Ali) onlardan daha hayırlıdır.”

 

“Resûlullah (s.a.a.) Ali'den de oğullarından da daha hayırlıdır.”

 

Elimizde haricî deliller varsa ve bu deliller bazı kimseleri istisna ediyorsa onları istisna ederiz. Değilse geriye kalanların tümü hadisin kapsamına girer. Ancak elimizde Hz. Resûlullah'ın (s.a.a.) ve Hz. Ali'nin geriye kalan İmamlara (a.s.) karşı bir üstünlüğünün olduğunu gösteren sahih ve muteber rivayetler bulunmaktadır.

 

Aynı eserden ikinci bir rivayet aktaralım. Rivayet uzun olup İbn Abbas'tan aktarılmaktadır. Biz bizimle ilgili olan bölümü aktaracağız:

 

Resûlullah (s.a.a.) bir gün oturuyordu. Hz. Ali, Hz. Fâtıma, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin (a.s.) da O'nun yanında oturmaktaydılar. Resûlullah (s.a.a.) şöyle buyurdular:

 

Allah'ım sen de biliyorsun ki bunlar benim Ehl-i Beyt'imdir. İnsanlar içinde bana en değerli gelenlerdir. Allah'ım onları seveni sev. Onlara buğzedene buğzet. Onları veli edineni veli edin. Onlara düşmanlık edene düşman ol. Onlara yardım edene yardım et!

 

O (Fâtıma), âlemlerin kadınlarının hanımefendisidir.

 

Ey Allah'ın Resûlü, Fâtıma kendi dönemindeki kadınların hanımefendisi midir, diye sorulunca şöyle buyurdular:

 

O senin dediğin Hz. Meryem'dir. Kızım Fâtıma (a.s.) ise ezelden ebede kadar bütün dönemlerdeki kadınların hanımefendisidir. Çünkü O, mihrabında durur… [iv]

 

Bu rivayetin aktarmadığımız bölümünde ise Hz. Ali, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin'in (a.s.) makamlarına değinmektedir.

 

Eserden bir üçüncü hadis aktaralım:

 

Âişe b. Talha'dan, o da Âişe'den şöyle rivayet etmektedir:

 

İnsanlar içinde söz ve konuşma tarzı bakımından Resûlullah'a (s.a.a.) Fâtıma'dan çok benzeyenine rastlamadım. Hz. Fâtıma (a.s.) Resûlullah'ın (s.a.a.) huzuruna girdiğinde Resûlullah (s.a.a.) O'na merhaba der, O'nun ellerini öper ve O'nu yerine oturturdu. Hz. Resûlullah (s.a.a.) Hz. Fâtıma'nın huzuruna vardığında O da Resûlullah (s.a.a.) için ayağa kalkar ve O'na merhaba derdi…[v]

 

Öyleyse rivayetler üzerinde icma söz konusudur. Bu rivayetler, onların kaynaklarında aktarıldığı gibi bizim kaynaklarımızda da aktarılmaktadır.

 

Ehl-i Beyt Okulu açısından bakıldığı zaman rivayetlerin delâletleri de açıktır. Esasında Hz. Zehrâ (a.s.) ilk günden Kıyamete kadar bütün zaman ve zeminlerin en üstün kadınıdır.  Bundan dolayıdır ki Allâme Meclisî Bihârü'l-Envâr adlı eserinde bu konuyla ilgili hadisleri incelemeye başladığında mealen şöyle der: Bu rivayetler katidir. Dolayısıyla sened açısından incelenmeye ihtiyaç yoktur. Çünkü bu hadisler bir, iki, üç veya beş kanaldan gelmiş değildir. Karinelerin toplamı yeterlidir. Her ne kadar bu rivayetlerin bir bölümü sened açısından zayıf olsa da toplamı tevatürü ifade etmektedir.

 

Allâme Meclisî Bihârü'l-Envâr'da şöyle der:

 

Hz. Fâtıma'nın ezelden Kıyamete kadar bütün zamanların kadınlarının hanımefendisi olduğuna ilişkin haberler mütevatir olup bu haberler ileride gelecektir.[vi]

 

Sened konusunda titizliğiyle bilinen Seyyid Hûî (k.s.) de söz bu konuya geldiğinde ‘‘bunun kesin hakikatlerden ve kuşku taşımaz bir mesele olduğunu'' belirtir. O, Mucemü Ricâli'l-Hadîs adlı eserinde şöyle der:

 

O, masumdur ve masumluğu zaruratü'l-mezhebdir. Ali (a.s.) olmasaydı O'na denk bir koca bulunamazdı. Çünkü hem Ehl-i Sünnet hem de Ehl-i Şia kanalından aktarılan rivayetlerin de belirttiği gibi O âlemlerin kadınlarının en üstünüdür.[vii]

 

Bu konu inşallah ileride gelecektir. İmam Ali (a.s.) O'na, O da İmam Ali'ye (a.s.) denk olduğuna göre İmam Ali (a.s.) için sabit olan sıfatların tümü Hz. Fâtıma (a.s.) için de sabit olmuş olur. Yani ‘‘Kim Ali'yi severse beni sevmiş olur, kim Ali'ye buğzederse bana buğzetmiş olur. Bana buğzeden ise Allah'a buğzetmiş olur.'' gibi rivayetler Hz. Fâtıma (a.s.) için de geçerli olur. Dengi olduğundan dolayı kim Fâtıma'yı severse Allah Resûlünü sevmiş olur. Kim O'na buğzederse Allah Resûlüne buğzeder.

 

“Allah Fâtıma'nın (a.s.) hoşnut olmasından dolayı hoşnut olur. Gazaba gelmesiyle de gazaba gelir.”

 

“Kim Fâtıma'ya söverse Resûlullah'a (s.a.a.) sövmüş olur.”

 

Rivayetler de böyle açıktır. Öyleyse Hz. Ali (a.s.) için söz konusu olan makamların tümü O'nun için de sabittir. İnşallah bu konuyu ileride açıklayacağız. Bizim katımızda Hz. Fâtımatü'z-Zehrâ'nın makamlarını ve mutlak olarak diğer İmamlardan daha üstün olduğunu ispatlayan delillerden biri de budur. Çünkü Ali (a.s.) diğer İmamlardan daha üstündür.

 

“Hasan ve Hüseyin (a.s.) cennet ehli gençlerin iki efendisidir. Babaları ise kendilerinden daha hayırlıdır.”

 

Fâtıma (a.s.) Hz. Ali'ye (a.s.), Hz. Ali (a.s.) de Fâtıma'ya (a.s.) denk olduğuna göre Hz. Fâtıma (a.s.) İmam Ali dışındaki diğer İmamlardan üstün olmuş olur. Azizlerim bu konu uzundur.

 

Allâme Hûî'nin yukarıdaki ibarelerinden de anlaşıldığı gibi bu konu, üzerinde tartışma bulunmayan kesin hakikatlerdendir.

 

Ehl-i Sünnet ile Şia arasında bu konuda ihtilafın olmadığının anlaşıldığı kanaatindeyim. Metâlibü'l-Aliye adlı eserden ve Şia kaynaklarından aktardığımız hadislerle bu konu vuzuha kavuştu. Ancak defalarca vurguladığımız üzere Emevîci din akımı bu konuda da aykırı bir tutum içine girmiş ve Müslümanların icmasından ayrılmıştır. Önceki bölümlerde belirttiğimiz üzere bu yolun kurucusu İbn Teymiyye'dir. Şimdi ise bu akıma başka bir isim takmak istiyorum. Aziz dostlarım, Necdî İslam'ı tesis ettiler diyebiliriz. Bunlar Muhammed b. Abdülvehhâb'ın takipçileridir.   

            

Sunucu: Sünnî İslam konusunda hakkı gözetelim. Bu akıma ‘‘Necdî İslam'' diyelim.

 

Seyyid Kemal Haydarî: Çok güzel. Geliniz, bunların ne yaptığına bir bakalım.

 

İşte İbn Teymiyye'nin Mecmûu'l-Fetâvâ adlı eseri. Ey kardeşim! Bu insan hakikaten Ehl-i Beyt'e karşı kin ve buğz ile mi dolup taşmış, bilemiyorum. Bu insanın bir benzeri de yok galiba. Muâviye'nin kendisi dâhi böyle değildi. Evet, Muâviye de Ehl-i Beyt'e karşı kin ve buğz ile doluydu. Ama bunu o kadar da izhar etmiyordu.

 

Bakınız, bu adam ne diyor:

 

Fasıl: Bu ümmetin en faziletli kadınları: Hadîce, Âişe ve Fâtıma'dır.  Bunlardan hangisinin diğerinden üstün olduğu hususunda görüş ayrılığı vardır. Bu nizanın detayını sunmanın yeri burası değildir. Hadîce (r.a.) ve Âişe, Hz. Resûlullah'ın (s.a.a.) eşlerindendir.

 

Bu noktadan bakacak olursak şunu söyleyebiliriz: Hz. Resûlullah'ın (s.a.a.) hanımları O'nun kızlarından daha faziletlidir ki doğru olan da budur. Çünkü Hz. Resûlullah'ın eşleri sayı itibariyle daha fazladır. Eşlerindeki faziletler kızlarının sahip olduğu faziletlerden daha çoktur.[viii]

 

İlk cümlelerde konuya genel bir giriş yapıyor ve ‘‘eşlerindendir'' olan bölüme kadar da herhangi bir sıkıntı görünmüyor.

 

Okuyucuyu ne şekilde yönlendirdiğini, nasıl bir izlenim edindirmeye çalıştığını görüyor musunuz? Terazinin bir kefesine eşlerinin ağırlıklarını diğer tarafına da kızlarının ağırlıklarını koyuyor! 

 

Sunucu: Faziletleri yığmaya çalışıyor. Öyle bir ölçüm yapıyor ki Hz. Hadîce'nin hesapları da Âişe'nin faziletlerinin hanesine yazılıyor!

 

Seyyid Kemal Haydarî: Eşler topluluğunu, kızlar topluluğuna üstün kılmaya çalışıyor. Yani Âişe'yi Fâtıma'dan (a.s.) üstün göstermeye çalışıyor. Problemi Hz. Fâtıma (a.s.) ile! Yoksa Hz. Peygamber'in (a.s.) diğer kızları ile bir problemi yok. Hz. Fâtımatü'z-Zehrâ'nın faziletlerinin karşısında durmaya çalışıyor. Ancak bunu da dolaylı bir yolla ve saptırarak yapıyor.

 

“Çünkü eşleri sayı itibariyle daha fazladır.” cümlesine bir bakınız! Nasıl bir mantık, vallahi bilemiyorum! Bu adam bir de ‘‘şeyhülislâm'' sayılıyor! Ancak o, ne söylediğini ve söylediğinin bâtıl ve temelsiz olduğunu bilen birisidir. Kurduğu cümlelerle ve ifade tarzıyla okuyucuyu yönlendirmeye çalışıyor. Yani ‘‘Âişe, Hz. Fâtıma'dan (a.s.) üstün'' demeye getiriyor.

 

Hâlbuki âlimlerin -en azından- Hz. Fâtıma'nın ezelden ebede kadar bütün kadınların en üstünü olduğunu kabul etmediklerini söylesek dahi “Sana şu dördü ululukta yeter” hadisini kabul ediyorlar. Bu dört isim arasında da ne Âişe'nin ne Ümm-ü Seleme'nin ne de Hz. Peygamber'in diğer eşlerinin ismi var! Sadece Hz. Hadîce'nin ismi geçiyor. Bu isimler arasına Âişe'nin ismini neden katıyorsun?

 

Aynı metodu -yani İbn Teymiyye'nin metodunu- çağdaş Vehhâbî âlimlerde de görebiliyorsunuz. Bu yaklaşım tarzını Vehhâbîler nezdinde büyük âlimlerden kabul edilen, hakikatte insaf ölçüsünce ve adaleti gözeterek söyleyecek olursak gerçekten ortaya koyduğu telifler açısından ve eserinin etkileri açısından büyük bir âlim olan İbn Useymîn'de de görebiliyoruz. O Şerhü'l-Akideti'l-Vasitiyyye adlı eserinde Âişe ile Hz. Fâtıma'yı birbiriyle mukayese ediyor. Dikkat buyurunuz, Âişe ile Hz. Hadîce'yi değil, Âişe ile Hz. Fâtıma'yı birbiriyle kıyas ediyor! Âişe'nin ilmen ve bütün yönlerden Hz. Fâtıma'dan daha üstün olduğunu söylüyor. Şu farkla ki ‘‘Hz. Fâtıma'nın sahip olup da Âişe'nin sahip olmadığı sadece tek bir fazilet vardır'' diyor. ‘‘O da nesep fazileti.'' Zira Hz. Fâtıma'nın babası Allah'ın elçisidir.  Bu açıkça Kur'an'ı ve Resûlullah'ı (s.a.a.) reddetmek demektir. Çünkü Kur'an “Resûl size her neyi verdiyse onu alınız. Size her neyi nehiy ettiyse de ondan da kaçınınız.” buyuruyor. Resûlullah (s.a.a.) bize “Fâtıma cennet ehli kadınların hanımefendisidir.” buyruğunu verdi. Bu hadis hakkında, âlimlerin ittifakı bulunmaktadır. O şöyle diyor:

 

Hadisin zahiri umumu ifade etmektedir. Zira Resûlullah (s.a.a.) “Erkeklerden pek çok kişi kemâle erdi. Ancak kadınlardan Firavûn'un karısı Âsiye, İmrân'ın kızı Meryem ve Huveylid'in kızı Hadîce kemâle erdi. Âişe'nin diğer kadınlara üstünlüğü, tiridin diğer yemeklere üstünlüğü gibidir.” buyurmaktadır. Buhârî ve Müslim bu hadisi Hadîce'nin ismini zikretmeksizin tahric etmişlerdir. Bu hadis de Âişe'nin mutlak olarak kadınların en üstünü olduğuna delâlet etmektedir. Ancak Âişe sadece nesep bakımından Fâtıma'dan üstün değildir. Çünkü Fâtıma (a.s.) nesep itibariyle şeksiz şüphesiz Âişe'den üstündür. Konuma gelince ise Âişe'nin öyle faziletleri vardır ki onun dışında hiçbir kadın o faziletlere ulaşabilmiş değildir.”[ix]

 

Şu ‘‘tirit hadisi'' peşimizi bırakmadı gitti! Değerli izleyiciler hatırlayacaklardır ki İmam Kurtubî bu hadiste Âişe'nin üstünlüğüne dair hiçbir delâlet bulunmadığını belirtmişti. Yani pasaja göre Âişe âlemlerin kadınlarının hanımefendisidir.  Beri taraftan ‘‘Hz. Fâtıma âlemlerin kadınlarının hanımefendisidir.'' şeklindeki hadisleri ise sadece neseb açısından üstünlüğe yorumluyor! Yani Aişe amel, ibadet ve diğer makamlar itibariyle Fâtıma'dan üstündür!

 

Allah Fâtıma'nın hoşnutluğundan dolayı hoşnut olur. Öfkelenmesinden dolayı da öfkelenir” hadisi yazar için hiçbir şey ifade etmiyor. Böyle büyük ve derin bir kinden daha büyük bir kin var mıdır? İnsan şaşırıp kalıyor. Gerçi tuhaf ve acayip de gelmesin. Zira bunların kalplerine Ümeyyeoğulları sevgisi içirilmiştir. Kalplerine buzağı sevgisi yerleştirilmiş, demek istemiyorum. Evet, hatta onu da söyleyelim, onların kalplerine buzağı sevgisi de yerleştirilmiştir, ancak bunların buzağısı Muâviye'dir.

 

Pasaja göre kadınların en üstünü Âişe'dir. Âişe zamanının imamına karşı çıksa da ve bu karşı çıkışından dolayı pişman olup başörtüsü ıslanıncaya kadar ağlasa da âlemlerin kadınlarının en üstünüdür! Gerçi biz şu an Âişe'nin kim olduğunu beyan etme sadedinde değiliz. Ancak hakikatin gün yüzüne çıkması için bu sözleri söylüyorum. Sizler de biliyorsunuz ki bu kitaplar şu an Suûdî Arabistan'daki üniversitelerde ders kitapları olarak okunmakta, bu uğursuz kültürün ve Allah'a ve Resûlüne ihanet eden bu meşum teliflerin yayılması için milyonlarca dolar harcanmaktadır!

             

Sunucu: Bazen Ümeyyeoğulları hattını takip eden bazı kimseler Hz. Peygamber'in hanımları ile Âl'ini birbiriyle çatıştırmakta ve bir iç savaş çıkarmaya çalışmaktadırlar.

 

Seyyid Kemal Haydarî: Yazar tirit hadisini delil olarak kullanmaya çalışıyor. Aslında tirit hadisine de cevap vermedik. Defalarca belirttiğimiz gibi ben Ehl-i Sünnet âlimleri ile Emevîci din anlayışına sahip olan âlimleri birbirinden ayırt etmekteyim.

 

Sunucu: Şu tirit hadisini bir ele alalım.

 

Seyyid Kemal Haydarî: Allâme el-Useymîn, Âişe'nin âlemlerin kadınlarının hanımefendisi ve mutlak olarak kadınların en üstünü olduğunu ispat etmek için tirit hadisini delil almaktadır. Hz. Fâtıma'nın da bir üstünlüğü olduğu kabul ediyor. Ancak Hz. Fâtıma'nın yegâne üstünlüğü nesep konusundadır, diyor. Bu adam sanki hiç Kur'an-ı Kerim'i okumamış gibi duruyor, bilemiyorum. Allah'ın Kıyamet Günü hesaba çekmesi esnasında bütün sebep ve nesepler kesilir ve hiçbirinin yararı olmaz. Allah-u Teâlâ “Sizin Allah katında en üstününüz en takvalı olanınızdır.” (Hucurât, 13) buyurmaktadır. Akıl ve mantık sanki câhiliye aklı... Ben Allâme Useymîn'e cevap vermeyeceğim. Büyük âlimlerden birisinin verdiği cevabı okumakla yetineceğim. İmam Nevevî'nin (h. 676) Şerhü Sahîh-i Müslim adlı eserinden bir pasaj okumak istiyorum.

 

Nevevi “Âişe'nin diğer kadınlara üstünlüğü, tiridin diğer yemeklere üstünlüğü gibidir.” hadisinin bu bölümüne şu notu düşer:

 

Âlimler derler ki: Bütün yiyecekler içerisinde tirit yemeği çorbadan daha faziletlidir.[x]

 

Sunucu: Tam bir facia ve trajikomik bir durum. Makamlar konusunu ele alıyoruz ve bu konuyu konuşuyoruz.

 

Seyyid Kemal Haydarî: Kültür bu ve bunu söyleyen İmam Nevevî!

 

Sunucu: Hz. Fâtıma (a.s.) hakkında Kur'an ayetleri var. Cennet ve ateş ile ilgili telmihler var.

 

Seyyid Kemal Haydarî: Dahası O, cennet ehli kadınların hanımefendisi ve âlemlerin seyyidesi! Bunlar ise tiridin çorbadan daha faziletli olduğunu söylüyorlar. Bu tabakanın akıl dünyasını açıklamaya çalışıyorum. Her halükârda metni tamamlayalım. Devamında şöyle diyor:

 

Tirit etinin içinde bulunduğu çorba tiritsiz çorbadan daha faziletlidir. İçinde et bulunmayan tirit yemeği de çorbadan daha faziletlidir. Hadisten kastedilen ise tirit yemeğinin faziletli, doyurucu olması, hazmının ve yutulmasının kolaylığı, lezzetli, yenilmesinin zahmetsiz ve külfetsiz oluşu, insanın süratli bir şekilde yemesine olanak sağlaması… Bu hadiste Âişe'nin, Hz. Meryem ve Hz. Asiye'den üstün olduğuna dair bir açıklık söz konusu değildir.[xi]

 

Tirit yemeği kolayca yutulur demeye çalışıyor. Özlü söz söyleme kabiliyeti verilen bir şahıs için bu misal tahkir ve tezyiften başka bir anlam ifade etmemektedir.

 

İmam Nevevi'nin “Bu hadiste Âişe'nin, Hz. Meryem ve Hz. Asiye'den üstün olduğuna dair bir açıklık söz konusu değildir.” sözü bizim için önemli olan ve delil göstermek istediğimiz cümledir. Hatta bu ümmetin diğer kadınlarına üstünlüğüne de delâlet etmemektedir. Bundan dolayı önceki programda da ele aldığımız gibi İmam Kurtubî “Kadınlardan kemâle erenler” hadisini incelerken Âişe'yi en temelden bu kategorinin içerisine koymamaktadır. Çünkü hadiste Âişe, kemâle erenler cümlesinde geçen Hz. Meryem ve Hz. Asiye'ye atfedilmemektedir. Azizlerim, Emevîci din akımı ile genel Ehl-i Sünnet'in nasıl hareket edip olaylara nasıl yaklaştıklarını açık bir şekilde bu anlatımda görebilmekteyiz.

 

Genel İslami akım, rivayetleri incelerken açık ve net bir şekilde şunu söylüyor: Hz. Fâtıma (a.s.) âlemlerin kadınlarının hanımefendisidir. O, cennet ehli kadınların en üstünüdür. Bu konuda tartışmada söz konusu değildir. Emevîci din akımına gelince ise -ister İbn Teymiyye ister Allâme el-Useymîn düzeyinde olsun- vuzuha kavuştu ki onlar Hz. Fâtıma'nın (a.s.) âlemlerin geriye kalan diğer kadınlarından daha üstün olduğu hususunda bir kuşku oluşturmak istemektedirler.

 

Sunucu: Bu açıklamalar ile şu sonuca ulaştık. Allah'ın selâmı O'nun üzerine olsun, Hz. Fâtıma (a.s.) âlemlerin kadınlarının hanımefendisidir. Hz. Meryem (a.s.) kendi döneminin kadınlarının hanımefendisidir. Bazen şu soru soruluyor: Hz. Fâtıma (a.s.) o dönemde vefat etti ve şu an Rabbinin huzurundadır. Bunu nasıl açıklıyorsunuz?

 

Seyyid Kemal Haydarî: Hayır, hayır. Asla! Hz. Fâtıma (a.s.) ezelden Kıyamet Gününe kadar bütün kadınların hanımefendisidir. “Biz Ehl-i Beyt ile kimse kıyas edilemez.” demektedir hadis.

 

Sunucu: Bugünkü hanımefendi kimdir?

 

Seyyid Kemal Haydarî: Çok güzel. Üstad Ala'nın işaret ettiği nokta. Neticede Hz. Zehrâ'nın (a.s.) ezelden ebede kadar bütün dönemlerin kadınlarının en üstünü olduğu ispatlandı. Bu makama hiçbir kadının yaklaşması da mümkün değil. Hz. Meryem (a.s.) da kendi döneminin kadınlarının hanımefendisidir. Bizim âlemimizde yani İslam âlemi içerisinde Kıyamet Gününe kadarlık zaman süreci içerisinde Hz. Fâtıma'dan sonra ikinci sırada kim bulunmaktadır? Yani İslam ümmetinin en üstün ikinci kadını kimdir?

 

Sunucu: Hz. Fâtıma küllî / bütün faziletlerin sahibidir. Öyleyse âlemimizde cüzî olarak en üstün kadın kimdir?

 

Seyyid Kemal Haydarî: Bir diğer ibareyle soruyu yineleyelim. İslam ümmeti içerisinde en üstün kadın kimdir? Hz. Resûlullah (s.a.a.) İslam şeriatını getirmiş ve mübarek bir ümmet oluşturmuştur. Allah-u Teâlâ “Sizler insanlar içerisinde çıkartılmış en hayırlı ümmetsiniz” (Âl-i İmrân, 110) buyurmaktadır. Bizim bu ümmet içerisinde bu ümmetin en hayırlı kadını kimdir? Hz. Fâtıma bütün kadınların en üstünüdür. O'nun makamı, Hz. Meryem'in de Hz. Asiye'nin de üzerindedir. Şimdiki konumuz ise İslam âlemi ve İslam dünyası.

 

Azizlerim, bu mesele hakkında Emevîci din anlayışının tahrik edici ve saptırıcı uğraşları bulunmaktadır. Âlemlerin en üstün kadını makamının Âişe'ye ait olduğunu ispatlayamadıklarından en azından bu ümmetin en üstün kadınının Âişe olduğunu ispatlamaya çalışmaktadırlar. Hz. Hadîce'yi listenin sonuna atmaya çalışmaktadırlar. Hz. Peygamber'in diğer eşleri müminlerin anneleridir. Onları hesaba katmazlar. Her ne pahasına olursa olsun Âişe'yi Hz. Hadîce'ye öncelemeye çalışırlar. Buradan hareketle Şeyh İbn Teymiyye'nin, Vehhâbî âlimlerin ve bu metodu takip edenlerin eserlerine müracaat ettiğinizde Ehl-i Beyt'e karşı düşmanca duygular içinde olduklarını hatta Resûlullah'a (s.a.a.)  dahi olumsuz duygular beslediklerini görürsünüz. Çünkü ileride de ispat edeceğimiz gibi Sahîhü'l-Buhârî'nin hadislerinde ve diğerlerinin hadislerinde geçmektedir ki, Resûlullah (s.a.a.) “Allah bana Hz. Hadîce'nin sevgisini lütuf olarak verdi.” demektedir. Yani Hz. Resûlullah (s.a.a.) Hz. Hadîce'yi sevmeyi Allah'ın bir lütfu olarak kabul etmektedir. Bunu ben söylemiyorum. Sahîhü'l-Buhârî'de geçiyor. Bunlar Hz. Resûlullah'ın Hz. Hadîce'yi (r.a.) sevdiğini görünce Hz. Hadîce'nin değerini düşürmeye çalışırlar.

 

Sunucu: Hz. Hadîce ve Hz. Fâtıma'ya buğzederler.

 

Seyyid Kemal Haydarî: Vallahi bunlar tümüyle Allah Resûlüne düşmanlık yapıyorlar! Ancak bu kin ve düşmanlıklarını bazen Hz. Fâtıma'da izhar ediyorlar. İkinci olarak Hz. Hadîce'de ortaya koyuyorlar. Üçüncü olarak Hz. Ali'de, dördüncü olarak Hz. Hasan'da, beşinci olarak Hz. Hüseyin'de, altıncı olarak da Resûlullah'ın (s.a.a.) pak evlatları hususunda izhar ediyorlar. Günümüze kadar da devam ediyor. Günümüzde dahi yüzlerce insanı ve Müslümanı öldürüyorlar. Hâlbuki öldürdükleri bu insanlar Şiî de değil.

 

Azizlerim, Ümeyyeoğulları devletinin başı olan Muâviye'nin plan ve projesini kurduğu, teorilerini ve ilkelerini İbn Teymiyye'nin belirlediği ve Muhammed b. Abdülvehhâb'ın bağlıları olan Vehhâbî din âlimlerinin revaçta tutmaya ve hâkim kılmaya çalıştıkları Emevîci din anlayışı -ki Allâme Useymîn ile İbn Bâz da bunlardandır- … İbn Teymiyye'ye karşı neden bu kadar sert bir tutum içindesiniz, demektedirler.

 

Geliniz, İbn Teymiyye'nin Minhâcü's-Sünneti'n-Nebeviyye adlı eserine bir bakalım. Bakınız bu adam ne diyor:

 

Hz. Resûlullah'ın “Allah bana Hadîce'den (r.a.) daha hayırlısını vermedi.” sözü eğer sahihse bu hadisin anlamı şudur:

 

Hz. Hadîce'nin İslam'ın ilk dönemlerinde Hz. Resûlullah'a (s.a.a.) hiç kimseyle kıyaslanamayacak oranda yararı dokunmuştu. Hz. Hadîce'nin hayırlı oluşu bu yöndendir. Yani Resûlullah'ın muhtaç olduğu ve mali açıdan sıkıntıda olduğu bir anda Hz. Hadîce O'na fayda sağladı. Ancak Âişe ise nübüvvetin son dönemlerinde ve dinin kemâle erdiği dönemde Hz. Resûlullah (s.a.a.) ile bulundu. Böylece nübüvvetin ilk döneminde yaşayan kimsenin (yani Hz. Hadîce'nin -Seyyid Kemal Haydarî-) elde edemeyeceği iman ve ilim gibi meziyetleri elde etti.  Âişe bu yönüyle ve bu fazlalığı ile Hadîce'den üstündür. Ümmet ondan, diğerlerinden bu konuda yararlandığından daha çok yararlanmıştır. O ilim ve Sünnet konusunda kendisinin dışındakilerin ulaşamadığı bir seviyeye ulaşmıştır. Hz. Hadîce'nin yararı sadece Hz. Resûlullah'e (s.a.a.) özgüdür ve O'nunla sınırlıdır. Ondan hiçbir şey bize ulaşmış değildir. Ümmet Âişe'den yararlandığı kadar Hadîce'den yararlanmış değildir. Din de kemâle ermemişti ki Hadîce bu dönemdeki bilgilere sahip olan ve inanılması gereken şeylerin tümüne inananın elde ettiği şeyleri bilsin ve onlara iman etsin… Sözün özü Âişe ve Hadîce'nin üstünlüğü meselesinde Ehl-i Sünnet Âişe'ye tazim göstermenin ve onu sevmenin gerekliliği hususunda görüş birliği içindedir… Hz. Peygamber'in eşlerinin müminlerin annesi oluşuna gelince…[xii]

 

İnsan ne diyeceğini bilemiyor. İlk önce Resûlullah'ın (s.a.a.) “Allah bana Hadîce'den (r.a.) daha hayırlısını vermedi.” buyruğu hakkında bir kuşku oluşturmaya çalışıyor. Bir defa bu hadis Sahîhü'l-Buhârî'de geçmektedir. Okuyucu bu pasajı okuyunca sanki hadisin sıhhatinde bir sorun varmış gibi telakki ediyor, zaten o da bu izlenimi vermeye çalışıyor.

 

Yarar ve menfaat meselesini de paraya indirgemeye çalışıyor. Hz. Hadîce'nin yararını malî konuyla sınırlandırmaya çalışıyor. Bu şahıs ne dediğini bilmiyor. Hz. Hadîce'ye ta'nda bulunayım derken Hz. Resûlullah'ı (s.a.a.) eleştiriyor!

 

Pasajda zımnen Hz. Hadîce'nin ilme ve imana sahip olmadığı iddia ediliyor. Ne diyeceğimi, hangi sözü kullanacağımı bilemiyorum! Ey beşer, sen ne dediğinin farkında mısın?

 

Sunucu: En basit bir Müslüman dahi bilir ki tenzil ve nüzul olayı vardır…

 

Seyyid Kemal Haydarî: Üstad Ala, müsaade buyurunuz, açıklayayım. Pasajın son bölümüne göre en son iman eden ilk iman edenlerden daha üstün oluyor. Bu ise Kur'an'ın açık nassına ve “Muhâcirlerin ve ensarın ilkleri ile onlara güzelce uyanlardan Allah hoşnut olmuştur, onlar da O'ndan razıdırlar.” (Tevbe, 100) ayetine muhaliftir. Oldukça tuhaf ve garip şey doğrusu! Sevgi insanı kör ve sağır eder. Düşmanlık da insanı kör ve sağır eder. Şeyhü'l-İslâm! Allah nasıl da gözünü, basiretini ve ilmi bağlayıp kör ediyor.  “Din kemâle ermedi ki…”

 

Sunucu: Yani din, Âişe ile kemâle erdi!

 

Seyyid Kemal Haydarî: Hayır, hayır! Yani din başlangıçta nakıs idi ve Resûlullah (s.a.a.) nakıs bir din ile yaşadı!

 

Yine pasaja göre Âişe hususunda icma söz konusu ama Hz. Hadîce hususunda icma söz konusu değil!

 

‘‘Hz. Peygamber'in eşlerinin müminlerin annesi olduğuna gelince…'' Evet, Resûlullah'ın eşleri sadece müminlerin anneleridirler. Bundan daha ötesi söz konusu değil. Ama muhabbet ve tazim konusunda sadece Âişe hususunda icma söz konusu, diğer eşleri hakkında böyle bir durum söz konusu değil! Kızı Hz. Fâtıma da eşlerinden Ümm-ü Seleme (r.a.) de Hz. Hadîce de ve bütün hanımları da hatta Resûlullah (s.a.a.) da Âişe'ye feda olsun! İşte Emevîci din anlayışının bu meseleye yaklaşımı. Geliniz, bir de Hz. Nebiyyü'l-Ekrem'in Hz. Hadîce (r.a.) hakkında ne buyurduğuna bir bakalım ve bu şahsın Sünnet'e tâbi olup olmadığını görelim. Rivayeti okuyacak ve hiçbir not düşmeyeceğim. Görelim, Resûlullah (s.a.a.) Hadîce (r.a.) hakkında ne buyurmuştur? Sadece yararı mı dokunmuştur yoksa başka hasletlere de sahip midir?

 

Allâme Şuayb Arnavût'un tahkiki ile Sahîhü'l-Buhârî'den bir hadis aktarmak istiyorum. Rivayet şöyle:

 

Urve şöyle demiştir: Ben Abdullah b. Ca'fer'den işittim, şöyle dedi: Ben amcam Ali'den (a.s.) işittim, şöyle diyordu: Ben Resûlullah'tan işittim, şöyle buyuruyordu: Bize Abde, Hişâm b. Urve'den haber verdi ki, babası Urve şöyle demiştir: Ben Abdullah b. Ca'fer'den, o da amcası Ali'den (a.s.) ki, Hz. Peygamber (s.a.a.) şöyle buyurmuştur:

 

(Zamanındaki) dünya kadınlarının hayırlısı Meryem'dir. Bu ümmetin kadınlarının hayırlısı da Hadîce'dir.[xiii]

 

İkinci kaynağa geçelim. Sahih-ü Müslim. Rivayet oldukça uzun ben bizimle ilgili olan kısmı okuyacağım. Rivayet şöyle:

 

Ben Abdullah b. Ca'fer'i şunu söylerken işittim. Kûfe'de Ali'yi dinledim. Şöyle diyordu:

 

Ben Resûlullah'ı (s.a.a.): “Bunların en hayırlı kadını Meryem b. İmrân'dır. Ve bunların en hayırlı kadını Hadîce b. Huveylid'dir” derken işittim.[xiv]

 

Üçüncü kaynak İmam Ahmed b. Hanbel'in Müsned'idir.

 

Ravi diyor ki: Ben Ali'nin (a.s.) şöyle dediğini duydum: Kendi döneminin en hayırlı kadını Meryem b. İmrân'dır. Yine kendi yaşadığı dönemin en hayırlı kadını Hadîce'dir.

 

Bu hadisin isnadı sahihtir. Bu hadisi Buhârî ve Müslim tahric etmişlerdir. Yine bu hadisi Hâkim en-Nîsâbûrî, İbn Ebî Şeybe, Abdürrezzâk, Tirmizî, Bezzâr, Ebû Ya'lâ el-Mavsılî, Ebû Nuaym ve el-Beğâvî de tahric etmişlerdir.[xv]

 

Öyleyse bu mesele ve bilgi, kesin hakikatlerdendir. Yani Hz. Meryem ve Hz. Hadîce kendi dönemlerinin en hayırlı kadınlarıdırlar.

 

Soru: Resûlullah'ın “خير نساءها مريم بنت عمران وخير نساءها خديجة /Kadınlarının en hayırlısı Meryem ve kadınlarının en hayırlısı Hadîce'dir” cümlelerinin anlamı nedir?

 

Bakınız, İmam Suyûtî bu cümlenin tefsirinde ne diyor:

 

Ben derim ki: bu cümlenin anlamı ‘خير نساءها مريم بنت عمران وخير نساءها خديجة /Hayru nisaiha Meryem b. İmrân ve hayru nisaiha Hadîcetü' cümlelerinde geçen “ha” zamirlerinin mercii Hz. Meryem ve Hz. Hadîce'dir. Her ne kadar cümlede bir takdim tehir olsa da cümlenin ifade ettiği anlam budur. Hadîce ve Meryem isimleri mübteda-i muahhar, kendisinden önceki kelime öbeği ise haber-i mukaddemdir… Hâris'in kendi Müsned'inde Ebû Üsâme'den tahric ettiği “Meryem kendi döneminin en hayırlı kadınıdır” hadisi de böyledir.[xvi]

 

Yani Hz. Meryem kendi döneminin en hayırlı kadınıdır. Hz. Hadîce de kendi âleminin ve döneminin en hayırlı kadınıdır.  Öyleyse Resûlullah (s.a.a.) İslam âleminin Kıyamet Gününe kadarki süre içerisinde yaşayan kadınların en hayırlısının Hz. Hadîce (r.a.) olduğunu söylüyor. Ancak İbn Teymiyye zımnen Resûlullah'a (s.a.a.) “Ey Allah'ın Resûlü sen karıştırıyorsun. Âişe kadınların en hayırlısıdır.” diyor! Defalarca belirttiğimiz ve vurguladığımız gibi Emevîci mantık Resûlullah'ı (s.a.a.) hedeflemektedir.

 

Geliniz, bir de âlimler bu hadisin zeyli hakkında ne diyorlar, ona bir bakalım. Sözü uzatmayalım. Onlar bu hadisin Hz. Hadîce'nin Âişe'ye üstünlüğüne delâlet ettiği hususunda görüş birliği içindedirler. Hatta Hz. Hadîce'nin Hz. Meryem'den üstün olduğuna delâlet ettiğini söyleyenler de vardır. Hz. Hadîce'nin bu ümmetin en hayırlısı olduğu sabit olduğuna göre ve bu ümmet de ümmetlerin en hayırlısı olduğuna göre ‘‘Hadîce Meryem'den üstündür'' demeye çalışıyorlar. Bu hususu da ileride ele alacağız.

 

İbn Hacer'in Fethü'l-Bârî adlı eserine müracaat edelim. O şöyle diyor:

 

et-Tîbî dedi ki: ‘‘خير نساءها مريم بنت عمران وخير نساءها خديجة /Hayru nisaiha Meryem b. İmrân ve hayru nisaiha Hadîcetü” cümlesinde geçen ilk “ha” zamiri Hz. Meryem'in içinde bulunduğu ve yaşadığı ümmete döner. İkinci zamir ise bu ümmete. Bundan dolayı her birinin hükmünün diğerinin hükmünden farklı olduğuna dikkat çekmek için kelam tekrarlanmıştır.[xvii]

 

Yani Tîbî ‘‘bu ümmetin en hayırlısı Hz. Hadîce'dir'' diyor. Tîbî son cümle ile şunu demeye çalışıyor: Zihninize Hz. Hadîce'nin Hz. Meryem gibi olduğu tarzında bir düşünce gelmesin. Bu ümmet daha faziletli olduğuna göre Hz. Hadîce de Hz. Meryem'den daha üstündür.

 

İlerleyen bölümlerde şunu diyor:

 

Bezzâr ve Taberânî, Ammâr b. Yâsir'den “Nasıl ki Meryem b. İmrân âlemlerin kadınlarına üstün kılınmış ise Hadîce ümmetimin kadınlarına üstün kılınmıştır.” hadisini rivayet etmişlerdir. Bu hadis hasen bir isnada sahiptir. Bu hadis Hz. Hadîce'nin Âişe'den üstün olduğuna dair delil olarak kullanılmıştır.[xviii]

 

Bu sözü İbn Hacer diyor. Gerçi İbn Hacer'in İbn Teymiyye'ye meyli az değildir. Ancak o, bu meselede âlimlerin safında yer almaktadır. Devamında şöyle diyor:

 

İbn Tîn dedi ki: Âişe'nin bu kadınlar (yani Hadîce'nin yaşadığı dönemdeki kadınlar, çev.) kapsamına girmemiş olması muhtemeldir. Zira Hz. Hadîce vefat ettiğinde Âişe üç yaşındaydı. Belki de hadisten murat ergenlik çağına giren kadınlardır.

 

İbn Tîn'in bu açıklamaları zayıftır. Çünkü “nisâ” sözcüğü ergenlik çağına girmiş olsun olmasın bütün kadınları kapsar. Bir de bu söz, hadisin söylendiği esnada bulunsun bulunmasın bütün kadınları kapsar. Bu söz tevil kabul edilmeyen açık bir sözdür.[xix] 

 

İbn Tîn, şöyle demeye çalışıyor. Hz. Resûlullah (s.a.a.) Hz. Hadîce'nin vefatından üç yıl sonra Âişe ile evlenmiştir. Hele Hz. Hadîce'nin vefat ettiği esnada Âişe'nin ergenlik çağına girmediğini söylemek İslam düşmanlarının eline koz vermek demektir. Resûlullah'ın (s.a.a.) kudsiyetine halel getirmektedir.

 

İbn Hacer ise İbnü't-Tîn'in açıklamalarını yersiz buluyor.    

 

Sunucu: İbnü't-Tîn'in yolunu kesmiştir.

 

Seyyid Kemal Haydarî: Yani Hz. Hadîce'nin Âişe'den üstün olduğu tevil götürmez bir olgudur.

 

İbn Hacer bu görüşünü el-İsâbe adlı eserinde de savunur.

 

Resûlullah (s.a.a.) şöyle buyurdular: Ey yavrucuğum! Âlemlerin kadınlarının hanımefendisi olmaya razı olmaz mısın? Hz. Fâtıma: “Ey Babacığım! Meryem b. İmrân nereye gitti?” diye sorunca Resûlullah (s.a.a.) “O kendi âleminin kadınlarının hanımefendisidir.” diye karşılık verdi. Buna göre Hz. Meryem (a.s.) geçmiş ümmetlerin kadınlarının en hayırlısıdır. Hz. Hadîce (a.s.) ise içinde bulunduğumuz bu dönemin -yani Kıyamet Gününe kadarki dönemin; Seyyid Kemal Haydarî- en hayırlısıdır.[xx]

 

Konuyu toparlamaya başlayalım.

 

İmam Zehebî Siyerü Alâmi'n-Nübelâ adlı eserde şöyle der:

 

Hadîce (r.a.) müminlerin annesidir ve kendi döneminin kadınlarının hanımefendisidir. Ümmü'l-kasım b. Huveylid b. Esed b. Abdüluzzâ. Resûlullah'ın (s.a.a.) çocuklarının annesidir. O'na iman edenlerin ilki ve Resûlullah'ı (s.a.a.) herkesten önce tasdik edendir… Birçok menkıbesi vardır. O kemâle eren kadınlardandır. Akıllı, celile, dindar, korunmuş, saygın ve cennet ehli bir kadındır. Resûlullah (s.a.a.) sürekli O'nu över ve O'nu geriye kalan diğer eşlerinden üstün tutardı. Hz. Resûlullah (s.a.a.) O'na aşırı bir şekilde tazim gösterirdi. Öyle ki Âişe, “Hadîce'yi kıskandığım kadar hiçbir kadını kıskanmadım. Çünkü Peygamber (s.a.a.) O'nu çok anardı” demek zorunda kalmıştır.[xxi]

 

Hz. Fâtıma nereye gitti, diyebilirsiniz. Hz. Fâtıma bütün dönemlerin en üstün kadını ve hanımefendisidir. Âl-i Muhammed hiçbir kimse ile kıyas edilemez ve karşılaştırılamaz! Onların ayrı bir kategorisi vardır. Bizler reaya hakkında konuşmaktayız. Bunlar ise imamet makamında olan kimseler ve muhkem kitabın ifadesiyle Allah'ın kendilerinden kiri giderip tertemiz kıldığı insanlardır. Nitekim Müminlerin Emiri Nehcü'l-Belâga'da “Âl-i Muhammed (s.a.a.) bu ümmetten hiç kimse ile kıyas edilemez” buyurmaktadır.

 

İnşallah değerli izleyicilere bir söz vereyim. Âişe'nin bu kıskançlığı övülen bir kıskançlık mı yoksa din, iman ve akıl noksanlığından kaynaklanan bir kıskançlık mı, bu konuyu da ele alacağız.

 

Resûlullah (s.a.a.) Hz. Hadîce'yi överken bu durum Aişe'yi üzmektedir. Hatta Resûlullah'ın (s.a.a.) buyruğuna muhalefet etmeye çalışmaktadır.

 

İbareyi okuyalım:

 

Resûlullah (s.a.a.) Hadîce'yi övgüyle anmaktan ve O'nun için bağışlanma dilemekten bıkıp usanmazdı. Bir gün yine onu zikretti. Bu da benim kıskançlık duygularımı tahrik etti. Ben de “Allah sana yaşlı bir kadın yerine bakire bir kız vermiştir” dedim. Resûlullah (s.a.a.) öyle bir şekilde öfkelendi ki benim kanadım kırıldı. Kendi kendime “Allah'ım, Resûlünün gazabını benden giderecek olursan bir daha Hadîce'yi kötü bir şekilde anmayacağım!” dedim.

 

Bu hadis hasendir.[xxii]

 

Sunucu: Yani onu kötü bir şekilde anıyordu.

 

Seyyid Kemal Haydarî: O da biliyordu ki Hz. Hadîce'yi kötü bir şekilde anmasından Resûlullah (s.a.a.) acı çekiyordu. Azizlerim, Resûlullah (s.a.a.) “Kim bana eziyet ederse Allah'a eziyet etmiş olur. Allah'a eziyet edeni ise Allah burnu üzere cehennem ateşinde sürüklesin” buyurmaktadır.

 

Yukarıda geçen hadis İmam Ahmed'in Müsned'inde de geçmekte ve kendisi hadisin sahih olduğunu belirtmektedir.

 

Geliniz, Vehhâbîlerin ilmî emanet duygusuna sahip olup olmadıklarına bir bakalım.

 

Allâme Abdullah el-Ganîmân'ın es-Sebâikü'z-Zehebîyye adlı eserine bir bakalım.

 

Sahih hadiste şöyle geçmektedir:

 

Âişe kendi döneminin en hayırlı kadınıdır. Meryem kendi döneminin en hayırlı kadınıdır. Hadîce kendi döneminin en hayırlı kadınıdır. Âişe'nin diğer kadınlara üstünlüğü tirit yemeğinin diğer yemeklere üstünlüğü gibidir.[xxiii]

 

Dört rivayeti birbirinin içine katmıştır. Ama bu rivayetlerin hiçbirinde ‘‘Âişe kendi döneminin en hayırlı kadınıdır'' ifadesi geçmemektedir. Meydan okuyorum! Böyle bir rivayet varsa ortaya koysunlar. Ancak onun bu davranışı, bir dalavere, yalan ve ilmî ihanettir! İnşallah bu konuyu sonraki programda tamamlayacağım.

 

Sunucu: Seyyid Kemal Haydarî Bey teşekkür ediyoruz size. Es-selâmu aleykum ve rahmetullâhi ve berekâtuhû.

 

 

Çeviri: Cevher Caduk

 

 

Medya Şafak

 

 



[i] el-Metâlibü'l-Aliye bi-Zevâidi'l-Mesânidi's-Semâniyye, c. 16, s. 167, Hadis No: 3953, thk: Muhammed b. Zafir b. Abdullah eş-Şehrî.

[ii] Şeyh Sadûk, Meâi'l-Ahbâr, s. 93, ‘‘Fâtıma Âlemlerin Kadınlarının Hanımefendisidir'' hadisinin anlamı bâbı, Müessesetü't-Târihi'l-Arabî.

[iii] Tertîbü'l-Emâlî, c. 5, s. 16, Hadis No: 2275.

[iv] A.g.e., c. 5, s. 24-5.

[v] A.g.e., c. 5, s. 27.

[vi] Allâme Meclisî, Bihârü'l-Envâri'l-Câmia li Düreri Ahbâri'l-Eimmeti'l-Athâr, c. 37, s. 40, Müessesetü'l-Vefâ.

[vii] Seyyid Hûî, c. 23, s. 198, 15661 no'lu tercüme-i hâl (Tercümeti's-Seyyideti'z-Zehrâ).

[viii] İbn Teymiyye, Mecmûu'l-Fetâvâ, c. 4, s. 394.

[ix] İbnü'l-Useymîn, Muhammed Sâlih, Şerhü'l-Akîdeti'l-Vâsitiyye, s. 613-614, Dârü's-Süreyyâ.

[x] Muhyiddîn en-Nevevî, el-Minhâc Şerhü Sahîhi'l-Müslim, c. 15, s. 195 thk: Şeyh Halil Memun Şiyhâ, Darü'l-Marife, Beyrut-Lübnan.

[xi] A.g.e., a.g.y.

[xii] İbn Teymiyye, Takiyüddîn Ahmed, Minhâcü's-Sünneti'n-Nebeviyye, c. 3, s. 29-30, thk: Muhammed Reşâd Sâlim, Dârü'l-Fazilet.

[xiii] el-Buhârî, Muhammed b. İsmâîl, c. 3, s. 205, ‘‘Peygamberin Hadîce ile Evlenmesi Ve Hadîce'nin (r.a.) Fazileti'' Bâbı, Hadis No: 3815, thk: Şuayb el-Arnavût ve Adil Mürşid.

[xiv] Sahîhü Müslim, c. 4, s. 232, Hadis No: 2430.

[xv] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 2, s. 70, Hadis No: 640, thk: Allâme Şuayb el-Arnavût.

[xvi] Es-Suyûtî Hafız Abdurrrahmân b. Ebî Bekir Celâlüddîn (h. 911), ed-Dibac Ala Sahîhi Müslim b. e-Haccâc, c. 5, s. 401, tahkik ve talik: Ebu İshak el-Huveynî el-Eserî, Dârü İbn Affân, 1. Baskı, 1416- Suudi Arabistan.

[xvii] İbn Hacer el-Askalânî, Fethü'l-Bârî bi Şerhi Sahîhi'l-Buhârî, c. 8, s. 521, thk: Abdurrahman b. Nasır el-Berrâk.

[xviii] A.g.e., c. 8, s. 522.

[xix] A.g.e., a.g.y.

[xx] el-Askalani, Ebü'l-Fazl Ahmed b. Ali b. Hacer, el-İsâbe fî Temyîzi's-Sahâbe, c. 13, s. 319, thk: Abdullah b. Abdülmuhsin et-Türkî.

[xxi] ez-Zehebî Hafız Şemsüddîn, Siyerü Alâmi'n-Nübelâ, c. 2, s. 109-110, 16 no'lu tercüme-i hâl.

[xxii] A.g.e., c. 2, s. 112.

[xxiii] el-Ğanîmân, Abdullah b. Muhammed, es-Sebâikü'z-Zehebiyye bi Şerhi Akîdeti'l-Vâsıtiyye, s. 468, Dârü İbni'l-Cevzî.