Duma’daki pazar yeri saldırısı: Müdahale için imal edilmiş bir bahane mi?

Duma’daki pazar yeri saldırısı: Müdahale için imal edilmiş bir bahane mi?
"Gerçekten de, Pazar günü kalabalık bir pazara düzenlenen ve yüzden fazla kişinin ölümüne yol açan bir hava saldırısında, patlama nedeniyle ölmüş insanların bedenlerini görmemek tuhaf değil mi? Bir kişi, ezilmiş cesetler, yerlere dağılmış kol-bacaklar, kan gölleri, vs. görmeyi bekler. Bunların hiçbiri görünmüyor."

 

 

 

Eric Draitser

 

 

 

Counterpunch.org

 

 

16 Ağustos 2015 günü Suriye'nin başkenti Şam'ın hemen dışında bulunan Duma kasabasında bir pazar yerine düzenlenen saldırı, uluslararası öfkeye yol açtı. Dünyanın her köşesinden Suriye hükümetine kınamalar yağarken, Esad ve Suriye ordusu saldırıdan sorumlu tutuldu ve medya kanaatinin mahkemesinde suçlu bulunup mahkum edildi. İlginç bir şekilde bu tür açıklamalar, herhangi bir soruşturma yürütülmeden önce ve isyancıların sözcüleri ile hükümet karşıtı kaynakların iddiaları dışında herhangi bir somut kanıt olmaksızın yapıldı. Nitekim, son dört buçuk yıldır objektif olmaktan hayli uzak olan ve olguları uzun süredir var olan “Kasap Esad” anlatısına uyarlamada aceleci davranan şirket medyası, sorgulayıcı sorular dillendirmekten utandırıcı derecede uzakta.

 

Bu makalenin yazarı, zor sorular sorduğu zaman kendisine “müdafi”, “Esad propagandacısı” veya benzeri saçmalıkların söyleneceğini gayet iyi anlıyor. Dürüst olmak gerekirse bu tür adlandırmalar, Suriye halkının çektiği acılarla  ve Batılı şirket medyası ile savaş baronlarının amaçlarına ulaşacağı “insani müdahale” adı altında yeni bir emperyalist müdahale gerçekleştirmeleri halinde karşı karşıya kalacakları vahşetle karşılaştırıldığı zaman çok az şey ifade ediyor. Amacımız, halihazırda katılaşan ve şüphesiz daha fazla savaşı meşrulaştırmak için kullanılacak olan propaganda anlatısına şüphe düşürmek için doğru soruları sormak.

 

Barış için çalışanlar, medya makinesinin kabul edilen gerçeklerini sorgulamaya, rahatsızlık verici olanla yüzleşmeye ve bunu, kendi gerekçelerinin doğru olduğunu bilerek yapmaya hazırlanmalıdırlar. Bu savaşın hem geçmişteki hem de gelecekteki kurbanları, bundan daha azını hak etmiyor.

 

 

Duma anlatısını sorgulamak

 

 

Saldırıya dair belgesel kanıtlar titizlikle irdelendiğinde ve bunlar Batı medyasında ileri sürülen iddialarla karşılaştırıldığında, bazı rahatsız edici düzensizlikler ortaya çıkıyor. Bu iddialar abartılı göründüğü gibi, savaşın tarihsel bağlamına yerleştirildikleri zaman da, objektif haberlerden ziyade siyasi amaçlar için yayılmış çarpıtma ve yanlış bilgilendirme modeline uyuyor gibi görünüyor.  Nitekim olayların yaşandığı sahneden gelen ham görüntüler, medyada sıklıkla alıntılar yapılan tanıklar ve “aktivistler” (ki bu kendi içinde de ilginç bir terim) tarafından ileri sürülen iddialardan bazılarıyla epey çelişiyor.

 

Öncelikle, Suriye ordusu tarafından düzenlenen bir hava saldırısında 100 sivilin öldüğü iddiası var. Bu iddiayı destekliyor gibi görünen, her yere dağılmış enkazların, yardım görevlilerinin kurbanları taşıdığının ve korku içindeki sivillerin yok edilmiş pazar yerinde koşuşturduğunun görüldüğü çok sayıda fotoğraf var. Ancak videolara, hatta yukarıda linki verilen haberde Guardian gibi kuruluşların gösterdiği videolarda bile, merak yaratan bir eksik var: bedenler.

 

Gerçekten de, Pazar günü kalabalık bir pazara düzenlenen ve yüzden fazla kişinin ölümüne yol açan bir hava saldırısında, patlama nedeniyle ölmüş insanların bedenlerini görmemek tuhaf değil mi? Bir kişi, ezilmiş cesetler, yerlere dağılmış kol-bacaklar, kan gölleri, vs. görmeyi bekler. Bunların hiçbiri görünmüyor.

 

Duma videolarını, İsrail'in korkunç savaşı sırasında 30 Temmuz 2014 günü Gazze'den gelen videolarla karşılaştırın. 15 kişinin ölümü, 150'den fazla kişinin yaralanmasıyla sonuçlanan bir İsrail hava saldırısı da kalabalık bir pazar yerini vurmuş ve korkunç bir yıkıma yol açmıştı. Videolarda kolları-bacakları olmayan kanlı bedenler, sokağa yayılan kan gölü ve başka içler acısı görüntüler görülüyor. Yahut Duma videolarını, Bağdat'taki kalabalık bir pazarda gerçekleşen 2013 Noel'indeki bombalı saldırı videolarıyla karşılaştırın. Bu saldırının videoları korkunç: kafaları gövdelerinden tamamen ayrılmış kurbanlar, bedenlere yalnızca deriyle bağlı kalan bacaklar, çocukların cansız bedenleri ve başka türden, gerçekten ürkütücü görüntüler.

 

Duma'daki hava saldırısına ait görüntülerde ise tüm bunlar, şüphe yaratıcı bir şekilde mevcut değil. Neden? Alandan gelen ve hem Esad karşıtı medya (bu linkte görüldüğü gibi), hem de ana akım Batı medyası (bu linkte görüldüğü gibi) tarafından tekrar edilen görüntülerde, bu tür şeyler yok. Saldırının hemen sonrasında çekilen videolarda da hiç beden yok (bu linkte ve bu linkte görüldüğü gibi). Bedenlerin görüldüğü bir video var, fakat onların hava saldırısının kurbanları olduğuna dair ayırt edici bir kanıt yok. İlginç bir şekilde, bu videoda gösterilen kurbanların hepsi, askerlik çağındaki erkekler; eğer bu gerçekten de kadınların ve çocukların da olması gereken kalabalık bir pazar yerine düzenlenen bir saldırıya ait olsaydı, bu durum oldukça tuhaf olurdu. Nitekim süregiden savaşın içinde her gün ölen savaşçılar oluyor ve burada kefenlenmiş olan bedenlerin, başka bir şekilde öldürülmüş olan ve kameraya sanki hava saldırısının kurbanlarıymış gibi gösterilen savaşçılar olması oldukça akla yatkın.

 

Adil olmak gerekirse, saatler süren araştırma sonucunda, patlamadan sonra çekilmiş ve bir avuç erkek kurbanın bedenlerini gösteren bir video bulduk.  Ancak hava saldırısından kaynaklı ölüm izleri yok: bedenler tek parça, eksik kol-bacak yok ve (Gazze ve Bağdat videolarının aksine) çok az kan var. Mevcut kanıtlardan hareketle ulaşılabilecek mantıksal bir sonuç, videoda görülen adamların bir binanın, muhtemelen de arkalarında görülen yıkılmış binanın çökmesi sonucunda ölmüş olduğudur.

 

Tam olarak ne olduğunu söylemek imkansız ise de, Batı medyasının ve onların bölgedeki Suudi ve Katar finansmanlı muadillerinin iddia ettiği gibi “kasıtlı bir katliam” olarak bir hava saldırısına dair net bir kanıt kesinlikle yok. Eldeki kanıtların objektif bir şekilde incelenmesi, pazarın yakınındaki bir binaya bir hava saldırısı düzenlenmiş olabileceği ihtimaline açık kapı bırakıyor. Ancak saatler içinde, anlatı çoktan yazılmış gibi görünüyordu: Esad, masum sivillerden öç alıyor -  açık bir savaş suçu.

 

Yakından irdelenmeyi hak eden bir diğer önemli soru ise, kurbanların kendisi hakkında. Doğal olarak kimse, bir savaşta öldürülmüş veya yaralanmış hiçkimseyi küçümsemek istemez, ancak gerçek olanla olmayanı ayırmaya çalışırken, bütün kanıtları yakından incelemek gerekir. Ve hem kurban listesi, hem de cenazelere yapılan muamele, verilen cevaplardan daha fazla soruyu gündeme getiriyor.

 

İsyancı yanlısı bir grup olan Duma Koordinasyon Komitesi tarafından Arapça olarak yayınlanan bir kurban listesine göre, hava saldırısının 102 kurbanı vardı. Çeviri yapıldıktan sonra, listedeki 102 kurbanın arasında sadece üç kadının olduğu ortaya çıktı. Pazar günü kalabalık bir pazarada, cinsiyetler arasında ayrım yapmayacak olan varsayımsal bir hava saldırısının sonucunda, ölenlerin arasında sadece üç kadının olması insanın zihnini zorluyor. Bu nasıl mümkün olabilir? Liste, daha önce söylendiği gibi, başka şekillerde – çatışmada, Suriye ordusu tarafından hedef alınarak, vs. – ölmüş savaşçıları içeriyor olabilir ve bunlar pazar yerinde “katliam” olduğu iddiasını güçlendirmek için listeye eklenmiş olabilir gibi görünüyor.

 

İlave olarak, kurbanların toplu mezarlara defnedildiğini duyuyoruz ve bu da bir diğer kafa karıştırıcı gelişme. Reuters olaydan bir gün sonra şunları yazdı:

 

“İsyancıların kontrolündeki bölgelerde faaliyet yürüten bir kurtarma ekibi olan Suriye Sivil Savunma'nın Duma'daki bir sözcüsü, Pazar gecesi iki toplu mezara 60 kişinin gömüldüğünü söyledi. Pazartesi günü 35 kişinin daha toprağa verildiğini, toplam ölüm rakamının ise 100'ün üzerinde olduğunu belirtti. Güvenlik nedenlerden ötürü gerçek adını söylemeyen 28 yaşındaki sözcü, ‘Şehitlerin cenazelerini teşhis etmek gerçekten çok zordu. Bazıları kemiklerine kadar yanmıştı, bu yüzden onları belgelenmiş listeye ekleyemedik' şeklinde konuştu. Sözcü, bombalamada kendi evinin de yıkıldığını ekledi.”

 

Doğal olarak, haberde sunulan gri tasvir, güçlü bir duygusal ve içgüdüsel yanıtı ortaya çıkarıyor. Ancak sorulması gereken, rahatsızlık verici bir soru var: Eğer Duma Koordinasyon Komitesi bütün kurbanların listesini, isimleriyle birlikte çıkarabilmişse, neden bu kadar çok kişi törensiz olarak toplu mezarlara gömüldü? Öldürülen insan sayısının doğru olduğu varsayılsa bile, her ne kadar bazıları çok kötü şekilde yanmış olan cesetleri teşhis etmek zor olsa da, yine de bir biçimde teşhis etmeyi başarabilmişler. Eğer bunun doğru olduğunu kabul edersek, şu durumda cenazelerin defin için yerel ailelere verilmiş olması gerekirdi. Ama verilmedi. Neden?

 

Tipik olarak, toplu mezarların kullanılması, cenazeleri hızla saklama isteğini gösterir ki, eğer Duma hakkındaki medya anlatısı doğru olsaydı bu gereksiz görünürdü. En azından, bu olay hakkında yapılacak gerçek bir soruşturma, temel bilgilerin, yani öldürülenlerin kimliklerinin gizlenmesi amacıyla toplu mezarların kullanılmasını derinlemesine inceleyecektir.

 

Eldeki kanıtların desteklediği alternatif bir teori, Suriye ordusunun isyancıların kalelerinden olan Duma kasabasına bir hava saldırısı düzenlediği, saldırının da hedefini, yani uzun süredir şehirde var olduğu bilinen ve bir terörist gruba evsahipliği yapan bir binayı vurduğudur. Bu durum, ölülerin arasında erkeklerin neden büyük çoğunluğu teşkil ettiğini, neden cenazelerin gömülmesinde gizliliğe ihtiyaç duyulduğunu ve Suriye ordusunun neden bu hedefi vurduğunu açıklayacaktır.

 

Dahası, Duma'da tam olarak kimin faaliyet yürüttüğü ve neden hedef alındıkları da sır değildir. Carnegie Vakfı'nın 2013 yılında belirttiği gibi:

 

“Duma kasabası uzun zamandan beri isyanın kalelerinden biri ve bölgede, çoğu İslami eğilimli olan çok sayıda silahlı grup var. Bunlardan biri olan, Alluş ailesinin yönettiği İslam Ordusu, özellikle 18 Temmuz 2012 tarihinde Şam'daki Ulusal Güvenlik Ofisi'ne düzenlenen ve çok sayıda önde gelen Suriyeli güvenlik figürünün ölümüyle sonuçlanan saldırıların sorumluluğunu üstlendikten sonra, zaman içinde ötekilerden biraz daha fazla güçlendi.  Mart 2013'te bölgedeki ana gruplar güçlerini birleştirerek,  Duma Mücahidin Konseyi isimli yerel bir yapı meydana getirdi.  Bu yeni grup, İslam Ordusu, Duma Şehitleri Tugayı, Guta'nın Aslanları Tugayı, Doğu Guta Devrimciler Tugayı, Allah'ın Aslanları Tugayı, Tevhid el-İslam Tugayı, Faruk Tugayı [Liva el-Faruk], Şebab el-Hüda Tugayı, Seyf el-Umavi Müfrezeleri, Askeri Polis Müfrezesi, Rejim Koruma Müfrezesi ve El-İşara Müfrezesi'ni içine aldı.”

 

Bu temel bilgi, açık nedenlerden ötürü, Batı medyasının Duma'da olanlar hakkındaki anlatısında tamamen görmezden gelindi. Zira bu durum, Esad güçlerinin bir kolektif cezalandırma biçimi olan sivillere katliam yaptığı şeklindeki anlatının altını oyuyor. Bilakis, Suriye ordusu sözcüleri tarafından yapılan ve ordunun, yakın zamanda, Haziran 2015'te olduğu gibi, bir dizi önceki örnekte olanın aynısını yaparak, şehirdeki terörist unsurları hedef aldığı şeklindeki iddiayı güçlendiriyor. Bu nokta kritik, zira bu son olayın Duma'daki gruplarla süregiden mücadelenin bir parçası olduğunu gösteriyor – bu mücadele, Duma'dan ve civardaki başka banliyölerden Şam'a sayısız roket fırlatılmasına da tanık oldu.

 

Bu noktanın altını çizen bir diğer şey ise, Duma'daki bu saldırının kesinlikle o gün meydana gelen tek olay olmadığı. Gerçekte, olayın meydana geldiği 16 Ağustos Pazar günü Şam'ın banliyölerinde bir dizi çatışma meydana geldi. Askeri kaynaklara göre Doğu Guta'da hem Ceyşü'l-İslam, hem de Feylak el-Rahman'la şiddetli çatışmalar meydana geldi ve bu çatışmalar neticesinde 11 Suriye askeri ve 21 militan öldü. İlave olarak Duma'ya bitişik olan Harasta, ordu ve isyancılar arasında büyük çatışmalara sahne oldu.

 

Bu olgular açık bir şekilde sunulduğunda, Duma'da meydana gelen şey her ne ise, Suriye ordusu ile kasabayı kontrolünde tutan hükümet karşıtı “isyancılar” arasındaki süregiden savaşın bir parçası olduğu, kaçınılmaz hale geliyor. Fakat bu gerçek, savaş anlatısı için hiç uygun değil. Suriye'ye yönelik uluslararası kampanyanın genişletilmesi için bir gerekçe sunmuyor; ABD'nin ve müttefiklerinin, sefil ve tamamen itibarsız hale gelmiş “Koruma Sorumluluğu” doktrinin canlandırmak için bir bahane sağlamıyor. Son kertedeki amaç da bu.

 

 

“İnsani savaş baronlarını” ifşa etmek

 

 

Acı gerçek, Duma'daki ölümlerin, Ortadoğu'da ABD liderliğinde yeni bir savaşı organize etmeye çalışanlar için bir dayanaktan pek de fazlası olmaması. Bu görünürde insani çabalar, olayı, Suriye'de bugüne kadar gerçekleştirilemeyen rejim değişikliği arzusuna ulaşmak için, halihazırda kızışan savaşı genişletmek için sürdürülebilir bir geçer akçeye çevirmek isteyecektir.

 

İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW) İcra Müdürü Kenneth Roth, insaniyet adına Suriye'ye tam kapsamlı bir savaş açılmasına destek vermekten çekinmedi. Defalarca Suriye'nin meşru hükümetine müdahale çağrısı yapan Roth, yakın zamanda  “Saraybosna'da olduğu gibi, Duma'daki pazar yeri  katliamı da nihayet Esad'ı sivilleri hedef almaya zorlayabilir mi?” gibi tweet'ler attı (@KenRoth, 16 Ağustos). Bu ifadenin içerdiği anlam açıktır: Sivillerin “katledilmesini” durdurmak için, Yugoslavya'ya ve daha sonra Sırbistan'a açılan ABD-NATO savaşı gibi bir askeri müdahale olmalıdır. Bu tweet'in, herhangi bir soruşturma olmaksızın, Duma'daki olayı takip eden birkaç saat içinde atıldığı belirtilmelidir.  

 

Roth ve dolayısıyla yöneticisi olduğu İnsan Hakları İzleme Örgütü, şu tür budalaca tweet'lerle, sahip olabileceği tarafsızlıktan geriye ne kalmışsa onları da ortadan kaldırıyor:  “Duma'daki pazar yeri katliamı, Esad'ın bu savaşı nasıl yürütmeyi seçtiğini gösteriyor: kasten ve sivillere karşı”  (@KenRoth, 16 Ağustos). Bu, açıkça yanlı ve tamamen temelsiz bir iddiadır.  Roth, bu tweet'i saldırının gerçekleştiği gün atarken, ölenlerin kimlikleri hakkında da, Suriye hükümetinin gerekçeleri konusunda kesinlikle hiçbir şey biliyor olamazdı.  Burada, emperyalizin bir dalkavuğundan, insan hakları savunucusu maskesi takmış bir savaş şahininden pek de fazlası olmadığını açığa çıkarıyor.

 

Ancak böyle bir dürüstlük yoksunluğu, Roth ve HRW için yeni değil. Bu makalenin yazarının daha önce de savunduğu gibi HRW, bir dizi vesileyle, ABD-NATO müdahalesini meşrulaştırmak için Suriye'deki savaş hakkında bariz sahte iddialar yayınlamış, açıkça itibarsız bir kuruluştur.  Elbette, HRW'nin 2013'te yayınladığı, sahte bir şekilde Suriye hükümetinin 21 Ağustos 2013 tarihindeki kötü şöhretli kimyasal silah saldırısını gerçekleştirdiğini iddia eden, Guta'ya saldırılar: Suriye'deki kimyasal silah kullanımı iddiasının analizi başlıklı gülünç ve şimdi tamamen çürütülmüş halde olan rapor hatırlanmalıdır.

 

Suriye'ye müdahaleyi arzulayan çok sayıda önde gelen savaş baronu tarafından alıntılanan rapor, o tarihten sonra eski BM silah denetçisi Richard Lloyd ve MIT'den Prof. Theodore Postol tarafından kapsamlı bir çekilde çürütüldü.  Lloyd ve Postol'un bulgularını yayınladığı 21 Ağustos 2013'te Şam'da gerçekleşen sinir gazı saldırısı hakkındaki hatalı ABD teknik istihbaratının olası içerimleri başlıklı rapor, tartışma götürmez bir şekilde, Suriye hükümetinin saldırıyı gerçekleştirmiş olamayacağını gösteriyordu.

 

İlave olarak, Roth ve HRW'nin sahte anlatıları,  Pulitzer ödüllü gazeteci Seymour Hersh,  Kırmızı Çizgi ve Gizli Hat başlıklı yazısını yayınladığı zaman bir kez daha geçerliliğini yitirdi. Hersh bu yazısında güçlü bir şekilde, isyancıların Doğu Guta'daki saldırıyı gerçekleştirmesinin gayet mümkün olduğunu ve Türkiye'den, Suudi Arabistan'dan ve muhtemelen başka bölgesel aktörlerden yardım aldıklarını ortaya koydu. Bu kritik olgu, Roth, HRW ve yalnızca Esad'ın saldırıyı gerçekleştirebilir durumda olduğunu vurgulayan ötekilerin oluşturduğu koronun iddialarıyla tamamen çelişiyordu. Tüh, Üzgünüm Kenny, ama senin savaş bahanen daha o zaman güme gitti! Umarız ki yine öyle olur.

 

Fakat savaş gündeminin peşinden koşarak böyle yapay iddialarda bulunanlar yalnızca Roth ve HRW değil. Hiçbir trajedinin boşa gitmemesini, Nobel Barış Ödülü sahibi Başkan Obama'ya ve onun Beyaz Saray'ına bırakın. Saldırının ertesi gününde Başkan adına konuşan Ulusal Güvenlik Konseyi sözcüsü  Ned Price resmi bir açıklama yayınladı ve açıklamada şu ifadelere yer verildi:  “Dün Esad rejiminin Şam'ın Duma banliyösündeki bir pazar yerine düzenlediği ve aralarında çok sayıda masum kadın ve çocuğun da olduğu, 100'den fazla kişinin öldüğü ve yüzlercesinin yaralandığı hava saldırılarını güçlü bir şekilde kınıyoruz… Bu menfur eylemler, Esad rejiminin meşruiyetini kaybettiğinin ve uluslararası toplumun gerçek bir siyasi geçiş için daha fazla şey yapması gerektiğinin altını çiziyor.” 

 

Burada, Beyaz Saray'ın halihazırda “çok sayıda masum kadın ve çocuğun” öldüğünü ve yaralandığını tespit ettiğini belirtmek gerekit. Bu bilgi nereden gelmiştir? Elbette Esad karşıtı isyancıların yayınladığı ölüm listesi çok sayıda hayatını kaybetmiş olduğunu göstermediği gibi, olaya dair herhangi bir video da bunu göstermiyordu. Görünen o ki Beyaz Saray, olgulara dayanan bilgiler yayınlamak yerine, Şam'a karşı muhtemel bir askeri tırmanışı meşrulaştırabilmek için, propaganda amaçları doğrultusunda duygu yüklü “kadınlar ve çocuklar” ifadesini kullanmayı seçmiş.

 

Tıpkı Roth ve HRW gibi Beyaz Saray'ın da, 21 Ağustos 2013 tarihli kimyasal silah saldırısından benzer şekilde, ABD'yi Suriye'yle savaşa itmek için yararlanmaya çalıştığını hatırlamak da eşit derecede ilginç olabilir. Beyaz Saray, yine şimdi çürütülmüş olan ABD Hükümeti'nin 21 Ağustos'ta Suriye Hükümeti tarafından kimyasal silah kullanılması hakkındaki değerlendirmesi başlıklı beyanında, “Amerika Birleşik Devletleri, yüksek bir güvenilirlikle, Suriye hükümetinin 21 Ağustos 2013 tarihinde Şam banliyölerinde bir kimyasal silah saldırısı gerçekleştirdiği değerlendirmesini yapıyor. Ayrıca, rejimin saldırıda sinir gazı kullandığı değerlendirmesini yapıyoruz” demişti. Bir kez daha, tüh!

 

Fakat neden bu makalenin yazarı, Duma'daki son saldırıyı eleştirel tarzda incelemek için 21 Ağustos 2013 tarihli kimyasal silah olayından bahsetme ihtiyacı duyuyor. Çünkü o tarihte, tam iki yıl önce, 2013 yazının sonlarında Amerika Birleşik Devletleri, Suriye'ye ve Suriye halkına karşı topyekün savaşın eşiğindeydi; çünkü yalanlar ve çarpıtmalar üzerine inşa edilen bir anlatı, bir kez daha, ABD'yi savaşa sokmak üzereydi. Çünkü bu yazar New York City'deki Times Meydanı'nda, o zaman da, başka zaman da Suriye'ye karşı savaş olmamasını isteyerek yürüdü. Ve çünkü bugün, Suriye'de kanlı dört buçuk yılın sonunda halihazırda bu kadar can kaybı yaşanmışken, barış yanlıları öylece oturup, ABD-NATO savaş makinesinin ve onun insan hakları dalkavuklarının bizi savaşa sürüklemesine izin veremez.  

 

Duma olayının “resmi bir katliam” olarak resmedilmesinin, saldırının kendisinin herhangi bir unsurundan kaynaklı olmadığı açıktır. Bu şekilde sunulmasının nedeni, geçmişte defalarca çökmüş, ancak açgözlü savaş baronlarının ve stratejik planlamacıların vazgeçmek istemediği, önceden tasarlanmış bir savaş anlatısının meşrulaştırılmak isteniyor olmasıdır. Mesele ölümlerle ilgili değildir, hatta gerçekte Esad'la da ilgili değildir. Mesele Suriye'yi yok etmekle ve şu ana kadar Şam'ın ve ordusunun azmi sebebiyle erişilememiş olan jeopolitik hedeflere erişilmesiyle ilgilidir. Son kertede bu savaş, ne kadar can alırsa alsın Ortadoğu'nun yeniden şekillendirilmesiyle ilgilidir. Acı bir şekilde, Duma'daki ölüler, Suriye'yi ve bölgeyi çaresizce ateşe vermek isteyenler için bir tutuşturucudan pek de fazlası değildir.

 

 

Çev: Selim Sezer

 

www.medyasafak.net