Dr. İsam el-İmad: Selefiliğe 100 soru (9)

Dr. İsam el-İmad: Selefiliğe 100 soru (9)
"Ben bu farklı Kur'an meselesini tahkik etmek üzere İran'a gittim. Günler, hatta haftalar geçirdiğim Tahran ve Kum şehirlerini ziyaretim sırasında gördüm ki, Medine-i Münevvere'de Kral Fahd tarafından bastırılan Kur'an'ı, İran'da Şii Müslümanlar öpüp alınlarına koyuyorlar."

 

 

Nasrtv.com

 

 

1968'de Yemen'de dünyaya gelen İsam el-İmad, Suudi Arabistan üniversitelerinde tahsil görmüş ve Bin Baz gibi önde gelen Selefi ulemasından ders almış bir Vahhabi âlimi iken, Şia ile tanışmasının ardından bu mezhebe geçmişti. 1989 yılından beri Kum'da tahsilini sürdüren Dr. İsam el-İmad pek çok kitap kaleme almış önemli bir muhakkiktir.

 

Medya Şafak olarak, Nasr TV'de yayınlanmış olan "Selefiliğe 100 Soru" programlarının tam çevirisini sırayla sunuyoruz.

 

 

 

30. mesele: Ebu Hureyre'den nakledilenleri kabul ediyor, İmam Ali'den aktarılanları reddediyorsunuz

 

 

Selefi ve Vehhabi eğitim sisteminde bize öğretilen akıl almaz çelişkilerden biri de, Ebu Hureyre ve Hz. Ali'den nakledilen gayba dair hadisler mevzusudur. Kaynaklara baktığımızda, Ebu Hureyre'nin bize gayb ilmi hakkında pek çok hadis naklettiğini görüyoruz. Ebubekir, Rasulullah'tan (s.a.a.) ahir zaman hakkında işittiklerini bize aktarırken, diğer yandan Huzeyfe bin Yeman'ın da kıyamet gününe kadar gerçekleşecek “fiten ve'l-melahim” (kıyamete yakın zamanda gerçekleşecek olan olaylar; Deccal fitnesi, İmam Mehdi'nin zuhuru gibi hadiseler) haberlerini aktardığını duyduk, okuduk ve öğrendik. Bu demek oluyor ki, Huzeyfe bin Yeman, Rasulullah'tan (s.a.a.) kıyamet gününe dek olacaklara dair bilgi aldı. Buradaki problem ise, aynı konuda Hz. Muhammed'in Âl'ine adaletsiz davranılmasıdır. Ebu Hureyre ve Huzeyfe bin Yeman'ın söylediklerini kabul ediyoruz, aynı konuda Peygamberin (s.a.a) ailesine gelince bundan uzaklaşıyoruz. Bu çok garip değil mi?

 

İmam Ali'nin (a.s.) Rasulullah'tan çok sayıda “fiten ve'l-melahim” haberini öğrendiğini söylüyoruz. Bu bilgi geleceğe dair zaman ve mekânı içeren haberler veriyor. Bu ise İmam Ali'den (a.s) bizi uzaklaştırıyor. Buna karşın Huzeyfe bin Yeman ve Ebu Hureyre'den rahatlıkla bu gayb haberleri naklediyoruz. Bir kişi de çıkıp, Ebu Hureyre'nin binlerce sene sonrasına dair gayb haberlerini niçin naklettiğini sormuyor. Çünkü o Rasulullah'tan (s.a.a.) işitti.

 

İmam Ali'nin (a.s.) sahifelerinde ve kitabında, Rasulullah'tan (s.a.a) konu hakkında işitip yazdığı birçok hadis yer alıyor. Huzeyfe bin Yeman ahir zaman ve gelecekte olacaklar hakkında Rasulullah'tan hadis işittiyse ve sonra bu duyduklarını İmam Ali'ye (a.s.) aktardıysa, ondan da uzaklaşmanız gerekmiyor mu? Bir hadisten dolayı İmam Ali'den uzaklaşıp, aynı hadisi Huzeyfe'den nakletmek normal mi? Adaletli olun! Sahabeye nasıl davranıyorsak, Ehl-i Beyt'e de aynı şekilde davranmalıyız.

 

 

31. mesele: Hz. Peygamber'in sevgisinin tadını Vehhabiliği terk ettikten sonra aldım!

 

 

Bismillahirrahmanirrahim. Salat ve Selam Allah'ın Rasulüne ve onun tertemiz Âl'ine olsun.

 

Vehhabi medreselerinde eğitim alırken ruhumuza aşılanan meselelerden biri de, Rasulullah'ı (s.a.a.) uzaktan veya yakından ziyaret etmenin ve bu ziyaret için yolculuğa çıkmanın haram olması idi! Ben bu konuda merhum Muhammed Said Ramazan el-Buti'nin bir sözünü hatırlatmak istiyorum; "Rasulullah'ın sevgisinden aldığınız lezzeti, satırlara dökemezsiniz." Burada, Vehhabi iken ayrımını yapamadığımız önemli nokta, sevgi ve sevgiden lezzet alma meselesidir. Elbette Selefi kardeşlerimi Rasulullah'a (s.a.a.) karşı sevgi beslememek ile suçlamıyorum. Ancak, Suriye müftüsünün de söylediği gibi, onlar Rasulullah'a sevgi ve muhabbetin lezzetini tatmıyorlar.

 

Sevginin tadına varmak, olağan sevgilerin dışında bir muhabbettir. Bir insan, Nebi'ye (s.a.a.) olan sevgisinden lezzet alır, bu lezzetin tadına varırsa, O'nu ziyaret etmek için yolculuğa çıkılmasına karşı çıkma cüretinde de bulunmaz. İşte biz, Selefi iken Rasulullah'a (s.a.a.) olan sevgimizin tadına varamıyorduk.

 

Bir Müslüman, Hz. Peygamber'e olan sevgisini nasıl ifade edebilir? Biz Müslümanlar olarak, Muhammed bin Abdullah'a (s.a.a.) olan sevgimizi zahir etmek istiyoruz. Bu sevginin tamamlanması için destekleyici eylemler olmalıdır. Tıpkı namaz kılarken, onu tamamlamak için rükû ve secde ile ya da Hac ibadetini ifa etmek için tavaf ile emrolunduğumuz gibi, Muhammed'e (s.a.a.) olan sevgimizin de ayrılmaz birer parçası olan eylemler vardır.  

 

Rasulullah'a (s.a.a.) olan sevgiyi tamamlayan bu eylemler ziyaret, tevessül, Nebi'nin mevlüdü şerifini kutlamak, vefatını anmak, hakkında şiirler yazmak gibi amellerdir. Selefi kardeşlerimiz ise, tüm bu sevgi ve muhabbet izharlarının kapısını kapattılar. Bu durumda, ameli vesilelerin tümünün kapısı kapanmışken Vehhabi bir âlim veya birey, Nebi'ye (s.a.a.) olan sevgisini nasıl zahir edebilir? 

 

Nitekim ben Vehhabiliği terk ettiğim vakit, Nebi'ye (s.a.a.) olan sevgi ve muhabbetimden tat almayı öğrendim. O günden itibaren Rasulullah'ı (s.a.a.) uzaktan ziyaret etmek, benim için kendiliğinden meydana gelen bir durum halini aldı.

 

 

32. mesele: Şiilerin ellerinde başka bir Kur'an mı var?

 

 

Şii Müslümanların Kur'an-ı Kerîm'den başka bir kitaba inandığına dair söylentiler bulunuyor. Yüce Allah'a yemin olsun ki, bu ancak gülünç bir ithamdır. Çağın Sünni imamlarından merhum Şeyh Muhammed el-Gazali, Humum Daiye veya Leyse mine'l İslam adlı kitaplarında bu konuya dair bir hadise anlatıyor:

 

"Ben bir gün Medine-i Münevvere'de iken,  uzaktan bir adam yanıma doğru geldi. Bana yaklaştıkça öfkesi artıyordu. 30'lu yaşlarında genç bir adamdı, ben ise 70 yaşında yaşlı biriydim. Kendi kendime Rasulullah'ın “Zelil olandan başka hiçbir halk kendi evinde saldırıya uğramaz” hadisini zikrettim ve saldırıya uğramadan ben saldırayım, dedim ve kalkıp ona doğru ilerledim.

 

Gazali şöyle devam ediyor:

 

"Yanıma ulaştığında bana saygısız bir şekilde bağırarak Rafızilerin ellerinde başka bir mushaf olup olmadığını sordu, cevabım 'evet' oldu. Tekrar sordu, 'Onların başka bir mushafı mı var?' Ben de, 'Evet, bundan da fazlası var' dedim. Adam, bunun ne olduğunu sorunca, 'Onların başka bir Rabbi var' dedim. Adam şaşkınlığa uğrayarak, 'Onların başka Rabbi mi var, nasıl yani ?' diye sordu. Ben de, 'Evet, çünkü onların Rabbi, onlara başka bir Kur'an indirdi, bundan fazlası onların Peygamberleri de başka' dedim.  Daha çok şaşıran adam 'Başka bir peygamber mi?' diye sordu. 'Evet, Muhammed (s.a.a.)  dışında başka bir Muhammed'e, başka bir Kur'an indirildi ve başka bir İlah'tan inen yeni bir Kur'an oluşturuldu' dedim. Anlattıklarımın etkisiyle şaşkına dönen adama daha sonra, 'İşine git ey ahmak!' diye çıkışıp gönderdim."

 

Kitap şöyle devam ediyor:

 

"Ben bu farklı Kur'an meselesini tahkik etmek üzere İran'a gittim. Günler, hatta haftalar geçirdiğim Tahran ve Kum şehirlerini ziyaretim sırasında gördüm ki, Medine-i Münevvere'de Kral Fahd tarafından bastırılan Kur'an'ı, İran'da Şii Müslümanlar öpüp alınlarına koyuyorlar. Aynı şekilde İran'ın Kum şehrinde basılan Kur'an da Medine'de Vehhabi Müslümanlar tarafından öpülüyor."

 

Gazali, devam ediyor: "Öyleyse niçin Allah'ın kullarını yalanlıyorsunuz? Eğer İran'da farklı bir Kur'an varsa, siz de bu Kur'an'ı basıp milyonlarca Müslüman'a dağıtıyorsunuz. Bu, Yüce Allah'a iftira atmak değil midir? Âl-i Muhammed'in (s.a.a.) Şiilerine niçin iftira atıyorsunuz?"

 

Bakın bunlar harfi harfine Gazali'nin sözleridir. İmam Gazali'yi mi sorguluyorsunuz? “İsam İmad, Vehhabiliği terk etti” diyebilirsiniz, ancak Gazali Ehl-i Sünnet mezhebindendi, ölene kadar da bu mezhepte kaldı.

 

 

Devam edecek...

 

 

Çev: Merve Soydaş Gök

 

 

www.medyasafak.net