Dr. İsam el-İmad: Selefiliğe 100 soru (18)

Dr. İsam el-İmad: Selefiliğe 100 soru (18)
Biz “Sakife” meselesinde de aldatıldık. Selefilik bize Sakife'yi Amerika'daki Beyaz Saray türünden büyük bir bina gibi gösterdi! Sanki bu dönemde internet vardı, sahabenin hepsi telefon kullanıyor ve kolaylıkla sosyal ağlar üzerinden iletişim kuruyorlardı da hemencecik organize olup ilk halifeye biat edebildiler!

 

 

 

Nasrtv.com

 

 

 

1968'de Yemen'de dünyaya gelen İsam el-İmad, Suudi Arabistan üniversitelerinde tahsil görmüş ve Bin Baz gibi önde gelen Selefi ulemasından ders almış bir Vahhabi âlimi iken, Şia ile tanışmasının ardından bu mezhebe geçmişti. 1989 yılından beri Kum'da tahsilini sürdüren Dr. İsam el-İmad pek çok kitap kaleme almış önemli bir muhakkiktir.

 

Medya Şafak olarak, Nasr TV'de yayınlanmış olan "Selefiliğe 100 Soru" programlarının tam çevirisini sırayla sunuyoruz.

 

 

 

61. mesele: Vehhabiler Hz. Fatıma'nın (a.s) makamını küçültmek istiyor

 

 

Vehhabi müfredatında eğitim gördüğümüz dönemde karşılaştığımız tuhaf görüşlerden biri de Ümmü'l Müminin Aişe'nin, Müslüman kadınlar arasında en üst makama sahip olduğu düşüncesiydi. Biz Hz. Fatıma'yı (a.s) nasıl öğrendiysek Aişe'yi de aynı şekilde öğrenmiştik. Selefi müfredatını birlikte okuduğumuz arkadaşlarımızla Hz. Aişe'nin, “Fatıma (a.s), dünya kadınlarının efendisidir” dediğini biliyorduk, ancak ikisini aynı kefede değerlendiriyorduk. Peki bu adil midir?

 

Hz. Aişe, “Fatıma (a.s) dünya kadınlarının efendisidir” diyor, biz ise bunu bilmemize rağmen Aişe'yi Fatıma'nın (a.s) önüne geçiriyoruz. Vehhabi âlimler ile katıldığımız uluslararası konferanslarda, Müslüman olmayan toplumlara "Müslüman kadın modeli" olarak Aişe validemizi anlatıyorduk. Ben elbette Aişe'yi sona bırakalım demiyorum, ancak Yüce Allah'ın öne çıkardığı Fatıma'yı (a.s) bizim de ön planda takdim etmemiz daha evla değil midir? 

 

Aişe Rasulullah'tan (s.a.a) Dünya kadınlarının en hayırlısı dörttür: Meryem binti İmran, Asiye binti Muzahim, Hadice binti Hüveylid ve Fatıma binti Muhammed” hadisini işittiğini söylüyor. Bu kadınlar, Yüce Allah tarafından seçilmişken biz niçin buna karşı çıkıyoruz? Bana kalırsa bu konu Vehhabi kardeşlerimin üzerinde düşünmesi gereken mühim meselelerden biridir.

 

 

62. mesele: Caferilik Ehl-i Beyt mezhebi değilse bu mezhep nerede?

 

 

İmam Cafer-i Sadık (a.s) hakkında kitap yazan merhum Muhammed Ebu Zehra'nın öncülük ederek gündeme getirdiği bir mesele vardır. Bu mesele, Âl-i Muhammed'in (s.a.a) ve Selefiliğin hakikatini araştıran biri olarak bana göre oldukça önemli bir mevzudur. Biz Selefi üniversitelerinde eğitim görürken, İbn Teymiyye'nin şu görüşünü benimsiyorduk, “Hiçbir insan, Âl-i Muhammed'den (a.s) bir şey öğrenmemiştir, çünkü Peygamber'in (s.a.a) ailesi ilim sahibi değildir!”  Ben Selefi iken bizzat böyle olduğuna inanıyordum. 

 

Bana göre Hz. Peygamber'in (s.a.a) ailesi ilim sahibi olmadığı için Ehl-i Beyt'in yolunu takip etmiyordum. Buna karşın Muhammed Ebu Zehra da diyor ki, “Bir devletin İmam Ali'ye (a.s) lanet okuması, İmam Hüseyin'i (a.s), Hasaneyn'in (a.s) evlatlarını öldürmesi -Abbasi ve Emevi dönemlerinde- akla uygun mudur? Beni Ümeyye ve Abbasi devlet ve imparatorluklarının, Müslümanlar için Ehl-i Beyt mezhebini tertipleyen Âl-i Muhammed'i (s.a.a) katletmeye izin vermeleri makul müdür?”

 

Ehl-i Sünnet İmamı olan Ebu Zehra diyor ki, “Biz Caferilik olarak bilinen İmam Cafer-i Sadık'ın (a.s) mezhebini sorgularsak, bize de şu soruyu sorarlar: Öyleyse gerçek Ehl-i Beyt mezhebi nerede?” Bütün dünya Müslümanlarının ehemmiyet verdiği ve namaz kılarken onlara salavat getirmekle emrolunduğu Âl-i Muhammed'in (s.a.a), dini önemsemeyip ilim sahibi olmaması mümkün müdür?

 

Ehl-i Beyt'e lanet okutan devletlerin, insanların Âl-i Muhammed'in sözlerini zikretmesine engel olmak istediğini vurgulayan Muhammed Ebu Zehra, "Ancak İmam Cafer-i Sadık'tan (a.s) sonra Caferilik fırkası meydana gelerek Ehl-i Beyt'in sözleri tedvin edildi.  Biz ise bunu sorgulayarak karşı çıktık. İşte burada hataya düştük" diyor. Eğer Caferi mezhebinin Âl-i Muhammed'in (s.a.a) mezhebi olmadığını iddia ediyorsak, bu durumda insanlara Ehl-i Beyt'in gerçek mezhebini sunmamız gerekir. Öyleyse bu, İbn Teymiyye'nin ve onun takipçilerinin içine düştüğü büyük bir hatadır.

 

 

63. mesele: İmam Cafer Sadık'ın / Ehl-i Beyt'in mezhebi Caferilik külliyatındadır

 

 

Selefi metodunu uygulayan eğitim sisteminde İmam Cafer-i Sadık (a.s) hakkında, mezhebinin hurafe, kendisinin ise yalancı (Allah'a sığınırım) olduğunu öğrenmiştik! Bizi bu şüpheden kurtaran ise İmam Ebu Zehra olmuştur. Ebu Zehra İmam Cafer Sadık kitabında şu sözler ile dikkatlerimizi muazzam bir noktaya çekiyor: “İmam Şafii'nin mezhebini kimin tedvin ettiğini araştırmak istediğimiz vakit, Şafii kaynaklarına müracaat ederiz. İmam Malik'in mezhebinin özelliklerini araştırmak istediğimiz zaman Maliki kitaplarına başvururuz. Aynı şekilde İmam Ahmed bin Hanbel'in mezhebini incelemek istediğimizde de Hanbeli kitaplarına bakarız. Şeyh Muhammed Abdulvehhab'ın mezhebine bakmak istersek Vehhabi kaynaklarına gideriz. Peki İmam Cafer-i Sadık'ın (a.s) mezhebini öğrenmek istediğimiz zaman niçin Caferi kaynaklarını incelemiyoruz?"

 

Ebu Zehra devam ediyor:

 

“Caferi mezhebinin İmam Sadık'ın (a.s) yalanları olduğunu savunuyorsak (Allah'a sığınırım) bu durumda aynı metot gereğince Şafii mezhebini de yalanlamalıyız. Çünkü Caferi mezhebi, anane (hadis nakletme) yöntemi ile İmam Cafer-i Sadık'tan aktarılıyor, aynı yöntem ile Şafii mezhebinin İmam Şafii'den naklettiği gibi. Eğer İmam Sadık'ın (a.s) mezhebinin nakil yöntemini hedeflersek, diğer mezhepleri de karalamış oluruz.”

 

İmam Muhammed Ebu Zehra'nın bu çarpıcı sözlerinin üzerinde düşünülmesini temenni ediyorum.

 

 

64. mesele: İmam Ali'nin mezhebi niçin O'nun neslince aktarıldı?

 

 

Suudi üniversitelerinde ricâl ilmi hakkında önemli bir konu gündeme taşınmıştı. Bu konu İmam Ali'nin (a.s) mezhebinin niçin sadece Ali'nin evlatlarından nakledildiği meselesiydi.  Bana kalırsa bu bir şüphe uyandırma yöntemidir. Caferi kaynaklarında İmam Ali ve evlatları dışında pek çok sahabeden de hadis nakledilmiştir. Öte yandan İmam Ali'den (a.s) nakledilenlerin çoğu İmam Cafer-i Sadık'a (a.s) ya da İmam Muhammed Bakır'a (a.s) dayanıyor. Çünkü İmam Ali'nin (a.s) kültürünü O'nun nesli tedvin etmiştir.

 

Mısırlı Ehl-i Sünnet İmamı Ebu Zehra'nın bu konudaki görüşüne hayran kaldığımı söyleyebilirim. Ebu Zehra diyor ki: “Sahabenin evlatları, babalarının düşüncelerini tedvin etmeye ihtiyaç duymuyordu. Çünkü Emevi hükümeti, âlimlere ve toplumdaki büyük şahsiyetlere zaten onların ve kendi çizgilerindeki ulemanın etrafında toplanmayı emrediyordu. Örneğin Buhari Bağdat'a girdiğinde, Abbasi sultanı onun etrafında toplanılmasını emretti. Aynı şekilde İmam Malik Medine'ye geldiğinde Abbasi sultanı, Malik oradayken hiçbir fetva verilmemesini emretti."

 

Bunlara karşın İmam Ali'nin ise oğulları öldürüldü, Emevi devleti tarafından şahsına lanet okundu, Abbasi devleti tarafından zürriyeti kurutulmak istendi! Tüm bunlar doğal kabul edildi. İmam Ali (a.s), İmam Hüseyin (a.s) -çocuklarıyla birlikte- katledildi, İmam Bakır (a.s) sürülerek eziyet gördü ve İmam Sadık (a.s) aynı şekilde çile içinde yaşadı!

 

Bunların neticesi olarak, insan bu kültürü öncelikli olarak evladına anlatmak durumunda kalır. İmam Ali; İmam Hasan ve Hüseyin ve O'nun neslinden Bakır ve Cafer gibi dokuz evlada sahip ise, diğer dostları kendisini yalnız bıraktı diye oğullarınca da terk edilmiş olması akla uygun mudur?

 

 

65. mesele: Tüm sahabe Sakife'ye nasıl sığdı?

 

 

Biz “Sakife” meselesinde de aldatıldık. Selefilik bize Sakife'yi Amerika'daki Beyaz Saray türünden büyük bir bina gibi gösterdi! Sanki bu dönemde internet vardı, sahabenin hepsi telefon kullanıyor ve kolaylıkla sosyal ağlar üzerinden iletişim kuruyorlardı da hemencecik organize olup ilk halifeye biat edebildiler!

 

Gerçeklere bakacak olursak Sakife, birkaç kişiden fazlasını barındıramayacak küçük bir odadan ibarettir. Selefilere göre Rasulullah'tan (s.a.a) sonra sahabilerin büyük kısmı Sakife'de bir araya gelerek ilk halifeye biat ettiler. İşte bu gerçeklerin ört bas edildiği bir aldatmadır!

 

Sahabenin çoğu Medine dışında bulunuyordu. Üstelik büyük kısmı da çiftçilik yapıyordu. Elbette telefon ve internet gibi iletişim imkânları olmayan sahabenin, kısa süre içinde bir araya gelerek topluca biat edebilme imkânları yoktu. Hatta bazı sahabiler, Hz. Rasulullah'ın (s.a.a) vefatını dahi ancak bir kaç sene sonra öğrenebilmişti!

 

Öyleyse bu Sakife safsatası hileli bir aldatmadır. Bu bir çeşit provokasyon ve düşünce terörüdür. "Tüm sahabe Sakife'de toplandı" da ne demek? Sakife'de kaç kişi vardı? Dört, beş, altı mı? Öyleyse bu, belirli bir görüşün lehine dayatılmış bir sahabe efsanesidir. Nitekim Sakife'de bir icma (görüş birliği) söz konusu olamazdı. Çünkü sahabenin sayısı yüz binden fazlaydı, Sakife ise küçük bir oda idi. Varsayalım büyük bir oda olsun, bir oda binlerce kişiyi içinde barındırabilir mi?

 

Tüm bunların da ötesinde, Rasulullah (s.a.a) zamanında televizyon mu vardı ki vefatını hemen duyurabildiler? Bu gün bile Hz. Peygamber'in kesin vefat tarihi belirlenemiyor. Konu hakkında farklı görüşler mevcut. Sakife'de sahabenin biat konusunda görüş birliği sağladığı söylemi, safsata ve aldatmadan ibarettir demek ki.

 

 

Çeviri: Merve Soydaş

 

 

www.medyasafak.net