Dr. İsam el-İmad: Selefiliğe 100 soru (16)

Dr. İsam el-İmad: Selefiliğe 100 soru (16)
Bu bağlamda, Vehhabilerin günümüz müstekbiri ABD’nin planlarına teslimiyetinin de rububî tevhidi çıkarıp yerine uluhî tevhidi yerleştirmelerinden kaynaklandığını düşünüyorum. Rububî tevhidin yerine öne çıkardıkları uluhî tevhidi de kabir ziyareti meselelerine indirgeyen Vehhabilerin bu yorumunun Muhammedî tefsir ile alakası olmadığını belirtmek isterim.

 

 

 

Nasrtv.com

 

 

1968'de Yemen'de dünyaya gelen İsam el-İmad, Suudi Arabistan üniversitelerinde tahsil görmüş ve Bin Baz gibi önde gelen Selefi ulemasından ders almış bir Vahhabi âlimi iken, Şia ile tanışmasının ardından bu mezhebe geçmişti. 1989 yılından beri Kum'da tahsilini sürdüren Dr. İsam el-İmad pek çok kitap kaleme almış önemli bir muhakkiktir.

 

Medya Şafak olarak, Nasr TV'de yayınlanmış olan "Selefiliğe 100 Soru" programlarının tam çevirisini sırayla sunuyoruz.

 

52. mesele: Rububî tevhidin önemsiz gösterilmesi

 

Suudi Arabistan'da aldığımız eğitimdeki Muhammed Abdulvehhab'ın tevhid anlayışının temel problemlerinden biri, Peygamberlerin “ibadî tevhid” için gönderildiği hususundaki ısrarıdır. Özellikle, Keşfu'l-Şubuhat (Şüphelerin Açıklanması) kitabında olmak üzere Muhammed b. Abvulvehhab'ın tüm kültür mirasında Peygamberlerin “rububî tevhid” için değil “uluhî tevhid” (ilahlıkta tevhid) için gönderildiği vurgulanmıştır. Bunlar çok tehlikeli sözlerdir, çünkü rububî tevhid bir kenara itilerek, uluhî tevhid tercih edilmiştir. Aynı şekilde uluhî tevhidi kenara itmek de tehlikelidir. Bu bir saptırma ve doğru yoldan ayrılmadır. 

 

Yüce Allah Kur'an-ı Kerim'de, tıpkı uluhî tevhidden bahsettiği gibi, rububî tevhidden de söz ediyor. Bundan dolayı ayet-i kerimelerde “Rabbena” (Rabbimiz) kelimesi oldukça fazla kullanılıyor. Hatta bu kavram, Kur'an'da “İlahena” (İlahımız) kelimesinden daha fazla yer almaktadır. “Rabbena âtina fid'dunya hasene” (Rabbimiz bize dünyada iyilik ver) dediğimizde ve “Rabbena” kavramının çokça yer aldığı tüm dualarda rububî tevhidin önemi vurgulanıyor. Yine Kur'an-ı Kerim'de “Onlar Allah'ı bırakıp, hahamlarını ve rahiplerini rab edindiler.” (Tevbe-31) ayetinde rububiyet (Rablık) vurgulanmıştır. Aynı şekilde Yusuf peygamber de, “Birbirinden farklı rabler mi hayırlıdır?” diye sorarak rububî tevhidin önemini belirtmiştir. Nitekim tüm peygamberler tebliğleri boyunca rububî tevhidi vurgulamışlardır. 

 

Tüm bu bilgiler ışığında Muhammed Abdulvehhab'ın tevhid anlayışını değerlendirirsek, “Nebiler rububî tevhid için gönderilmedi” cümlesinin de ne kadar tehlikeli olduğunu deşifre etmiş oluyoruz. Öyle ki rububî tevhid, birçok tevhid kavramının anlaşılabilmesi için oldukça önemlidir. Hâkimiyet tevhidi gibi birçok kavram, rububî tevhidden kaynaklanıyor.

 

Bu kavramların anlamının saptırılması, büyük tehlikelere zemin hazırlıyor. Çünkü Vehhabilerin kabirler meselesine verdiği önem rububî tevhidi kenara itmelerinden kaynaklanıyor. Aynı şekilde İslam'ın Batı ve ABD karşısındaki hükümlerinin Vehhabiler tarafından önemsenmemesi de rububî tevhidin geri planda bırakılmasından doğuyor.

 

Rububî tevhid, yeryüzündeki müstekbirlerle-emperyalistlerle mücadele kavramını da kendi içinde barındırıyor. Firavun, “Ben sizin en büyük Rabbinizim” derken rububiyet kavramının Nemrut ve Firavunlar ile olan mücadeleyi de içerdiğini bize göstermiş oluyor. Nitekim Firavun'un birçok iddiası rububiyet kavramıyla ilgilidir. Bu bağlamda, Vehhabilerin günümüz müstekbiri ABD'nin planlarına teslimiyetinin de rububî tevhidi çıkarıp yerine uluhî tevhidi yerleştirmelerinden kaynaklandığını düşünüyorum. Rububî tevhidin yerine öne çıkardıkları uluhî tevhidi de kabir ziyareti meselelerine indirgeyen Vehhabilerin bu yorumunun Muhammedî tefsir ile alakası olmadığını belirtmek isterim.

 

 

53. mesele: Seyyid Kutub'a yöneltilen iftiralar

 

Müslüman toplumunda büyük kargaşa uyandıran önemli meselelerden biri de Suudi Arabistanlı büyük şeyhler tarafından Seyyid Kutub'a yöneltilen iftiralardır.

 

Suudi Arabistan'ın önde gelen şeyhlerinden biri olan Rebi el-Medhali'nin Seyyid Kutub'un Tevhid'i, yine Vehhabi bir şeyhin kaleme aldığı Tenqiyetu fi-Zilal'i (fi-Zilal'i Arıtma), yahut Matain Seyyid Kutub fi't-Tevhid ( Seyyid Kutub'un Tevhid'ine Eleştiri) Vehhabiler tarafından Seyyid Kutub aleyhinde yazılmış onlarca, hatta yüzlerce reddiye kitaplarından bazılarıdır.

 

Bu reddiyelerin tek sebebi ise Seyyid Kutub'un Şeyh Muhammed Abdulvehhab'ın düşüncelerine muhalefet etmesidir. Afgan Cihadında Rahman'ın Ayetleri kitabını yazan Abdullah Azzam, Seyyid Kutub hakkındaki bu iddiaları reddediyor ve “Yazılan reddiyelerin aksine, Muhammed Abdulvehhab'ın hatalı tevhid anlayışından sonra Seyyid Kutub güçlü tevhid anlayışını geri getirenlerdendir” diyor. Ben de, Seyyid Kutub'un tevhidinin tıpkı Muhammed Abdulvehhab'ın tevhidi gibi kusursuz ve hatalardan münezzeh olmadığını vurgulamakla birlikte bu Vehhabi toplumuna bakış açılarını yenilemeleri gerektiğini söylemek istiyorum.

 

Modern çağda yaşanan büyük bir savaş vardır. Bu, Muhammed Abdulvehhab ile Seyyid Kutub'un “tevhid”i arasındaki çekişmedir. Vehhabi toplumu Kur'an şehidi Seyyid Kutub'un Muhammed Abdulvehhab hakkındaki sözlerini niçin değerlendirmiyor? Şeyh Rebi el-Medhali'nin bu konuda çarpıcı bir sözü vardır: “Şeyh Muhammed Abdulvehhab'ın hareketi olarak aldığımız en büyük darbe, Seyyid Kutub'un bize indirdiği darbedir. Çünkü o, 20'inci yüzyılda Selefî düşüncesini yıkıma uğratmıştır.”

 

 

54. mesele: İslam dünyasındaki terörün sebebi Vehhabiler

 

Selefilik günlerimizde bizzat gördüğümüz ve Selefiler arasında hala sürdürülen tehlikeli bir girişim var. Bu, Selefilerin çağın günah keçisini arayışlarıdır. Bir çok Müslümanın tevhid anlayışı yüzünden katledilmesine günümüzde hala günah keçisi arayan Selefiler, “İnsanların kafalarının kesilerek katledilmesinin sebebi Seyyid Kutub'dur” diyorlar. Kendinden başka ilah olmayan Allah'a yemin olsun ki bu söz tamamıyla yalandır. Aksine Müslümanların başlarının vurulmasının sebebi, Muhammed Abdulvehhab'ın tevhid anlayışıdır. Ne var ki Suudi Arabistan krallığı, dünyanın gözü önünde itham etmek için Seyyid Kutub'dan başkasını bulamadı.

 

Seyyid Kutub İslam Dünyasında Barış gibi kitaplar kaleme almıştır. Bunların dışında da pek çok kitap yazan Seyyid Kutub'un kültür mirasının tahrif edilmesinde Selefilerin oynadığı rolü görmek isteyenler, Seyyid Kutub'un Yoldaki İşaretler kitabı üzerine Salim el-Behnesavi'nin yazdıklarını okusun. Modern çağın Selefileri, İslam dünyasının bakışlarını Selefi Suud düşüncesinden uzaklaştırarak, dünya üzerindeki terör olaylarından Ezher ekolü ve Mısırlı âlimleri sorumlu tutmak istiyor. Böylece Seyyid Kutub'un benimsediği Eş'arî düşüncesinin, İslam dünyasında meydana gelen krizlerin sebebi olduğu algısı oluşturuluyor.

 

Ben de diyorum ki, bu yaptığınız Seyyid Kutub'a karşı zulümdür. Seyyid Kutub, tek bir kişinin bile ölümünden sorumlu değildir. Eğitim gördüğümüz Vehhabi müfredatı, şeyhimiz Muhammed Abdulvehhab'ın düşüncesi yüzünden binlerce kişi öldürüldü. Necd halkından da tevhidi savundukları için çok sayıda insan öldürüldü. Mekke ve Taif halkları katledildiğinde henüz Seyyid Kutub dünyaya gelmemişti. Şeyh Muhammed Abdulvehhab'a tabi olanların vahdet inancı yüzünden büyük katliamlar işlendiğinde Seyyid Kutub henüz doğmamıştı. Öyleyse niçin Seyyid Kutub'a iftira atıyorsunuz?

 

 

 

55. mesele: Vehhabilerin davet yöntemleri

 

Selefi dünyasındaki tehlikeli meselelerden biri de ümmetin kültür mirası ile oynamalarıdır. Evet, biz Selefi iken Müslümanların kültür mirası ile oynuyorduk. Örnek verecek olursak “Şafii Tevhidi” adında kitaplar dağıtıyorduk. Bu kitaplarda önce Muhammed Abdulvehhab'ın cümlelerini yazıyor, ardından Şafii kültüründeki benzerliklere yer veriyorduk. Şafii âlimin cümlesinin başlangıcı ve sonundaki ifadeleri çıkarıp sözlerini makaslıyorduk. Böylece, Şafii mezhebinden bu konuyu sorgulamayan kişiler, Şafii mezhebinin asırlar boyunca Muhammed Abdulvehhab ile aynı şeyi savunduğunu zannediyorlardı.

 

Bize Selefi müfredatında çok sayıda davet yöntemi öğretilmişti. Elimizde buna dair kitaplar vardı. “Şafii Bölgelerinde Davet Yöntemi Nasıl Olmalıdır?” kitabı gibi… Nakşibendi, Sufi, Rıfai ve Şia bölgeleri gibi birçok farklı yerlerde Allah'a davet yöntemleri üzerine kitaplar basılmıştı. Bahsi geçen Selefilik Muhammed Abdulvehhab'ın kurucusu olduğu Selefi mezhebidir ve selef-i salih (r.a) ile ilgisi yoktur. Bununla da kalmıyor, Şafii âlimlerden her hangi birinin Selefi düşüncesine hizmet eden ve destekleyen düşüncesini alıyor, bunu İmam Şafi'ye nispet ederek, imam söylemiş gibi düşünce oluşturuyorduk.

 

Şii bölgeleri de dahil olmak üzere, sözde davet için gittiğimiz pek çok yerde, bazı âlimlerin yorumlanmış cümlelerini alıyor, söylenen cümlenin başını sonunu kesiyor ve insanlara sunuyorduk. Bakın Şii âlim neler söylemiş diyerek cümlenin anlamını çarpıtıyorduk. Hiç şüphesiz bu yasaklanmış yöntemlerden biridir. Bu tıpkı şuna benziyor, ayette geçen “Vay o namaz kılanların haline” ifadesini, önünü ve arkasını keserek tek başına alırsak, bununla namazın kılınmaması gerektiği düşüncesi bile oluşturulabilir.

 

 

 

Çeviri: Merve Soydaş

 

www.medyasafak.net