Dr. İsam el-İmad: Selefiliğe 100 soru (10)

Dr. İsam el-İmad: Selefiliğe 100 soru (10)
Vehhabi kardeşlerime sormak istiyorum. Rasulullah (s.a.a.) “Size Allah'ın Kitabını ve Ehl-i Beyt’imi bıraktım” demişken, onların mezhebinin var olmaması makul mü? Bu hadis Sahih-i Müslim'de de geçiyor...

 

 

Nasrtv.com

 

 

1968'de Yemen'de dünyaya gelen İsam el-İmad, Suudi Arabistan üniversitelerinde tahsil görmüş ve Bin Baz gibi önde gelen Selefi ulemasından ders almış bir Vahhabi âlimi iken, Şia ile tanışmasının ardından bu mezhebe geçmişti. 1989 yılından beri Kum'da tahsilini sürdüren Dr. İsam el-İmad pek çok kitap kaleme almış önemli bir muhakkiktir.

 

Medya Şafak olarak, Nasr TV'de yayınlanmış olan "Selefiliğe 100 Soru" programlarının tam çevirisini sırayla sunuyoruz.

 

 

 

33. mesele: Buhari hadisini Kur'an'ın önüne geçirmeyin!

 

 

Bir diğer mesele de, Şia'nın Kur'an-ı Kerim'e önem vermediği iddialarıdır. Ben bu konuda yine merhum Şeyh Muhammed Gazali'nin sözlerini hatırlatmak istiyorum. Gazali diyor ki; "Ben Rasulullah'ın (s.a.a.) şehrinde bir mescide girmiş Kur'an okuyordum. Bu sırada Vehhabi bir grup genç içeri girdi. Kur'an okuyordum ama diğer yandan da kalbim bu gençler ile birlikte idi. Çünkü ben yarım asırdan fazla yaşadım ve gördüklerimden Ümmeti Muhammed'i uzlaştırmam gerektiği sonucuna varmıştım. Sonra Kur'an-ı Kerim okuduklarını işittim. Çünkü bir din âlimi olarak onların kıraatini dinlemek benim üzerime vacipti. "

 

Gazali şöyle devam ediyor, “Sonra aralarındaki diyaloğu işittim. Nebi'nin (s.a.a.) kabrinin yanı başında toplanmış, Hz. Muhammed bin Abdullah'ın annesi, babası, dedesi Abdulmuttalib, amcası Ebu Talip ve hatta tüm ceddinin yerinin ateş olduğunu söylüyorlardı. Hemen Kur'an'ı kapattım ve yanlarına gittim. Onlara, 'Şu pencereye bakın' dedim. Başlarını kaldırıp baktılar ve 'Burası Muhammed bin Abdullah'ın kabri' dediler. 'Rasulullah'tan başka rahatsız edecek kimseyi bulamadınız mı?'” dedim.

 

Devam ediyor, "Onlara, 'Şu an, Abdulmuttalip, Abdullah, ve Rasulullah'ın (s.a.a.) tüm ceddini ateşe topladınız' dedim, 'Buna engel olan bir şey var mı?' dediler. 'Ömer bin Hattab'ın babası da ateşte mi? Peki birinci halife ile üçüncü halifenin babaları da mı ateşte? Rasulullah'ın (s.a.a) babası ile halifelerin babaları arasında ne fark var?" 

 

Gazali diyor ki; "Buhari ve Müslim'de yer alan, Ebu Hureyre'nin naklettiği 'Biz, bir elçi (peygamber) göndermedikçe hiç kimseye azap edecek değiliz' hadisini duymadınız mı? dedim. Gençler şaşkınlık içinde, 'Bu hadis gerçekten Buhari'de geçiyor mu? Vallahi biz hiç duymadık' cevabını verdiler. Ardından söylediklerinden pişman oldular.” 

 

Gazali ekliyor, "Bu gençlerin arasında hafızlar da vardı ve 'Biz, bir elçi (peygamber) göndermedikçe hiç kimseye azap edecek değiliz' ayetinin Buhari'de yer alan bir hadis değil, İsra Suresinin bir ayeti olduğunu söylediler. Ben de, 'Evet, bu Kur'an'dan bir ayettir. Ancak ben, sizin Buhari'yi Allah'ın Kitabına tercih ettiğinizi bildiğim için böyle söyledim. Eğer size Allah böyle buyurdu deseydim, ama Buhari'de şöyle bir hadis var diye karşı çıkacaktınız. Bu yüzden size bu ayet-i kerimeyi, Ebu Hureyre'den nakledilen bir hadis olarak okudum. Siz de susup kabul ettiniz."

 

Bu Gazali'den alıntıladığım olayın bağlamında Vehhabi kardeşlerime sormak istediğim bir soru var. Kim Buhari'de yer alan hadisi Allah'ın Kitabının önüne alıyor? Muhammed Gazali'nin sözlerine göre Selefiler mi, yoksa Allah'ın Kitabından başka sahih kitabın olmadığını savunan Şiiler mi?

 

 

 

34. mesele: Kur'an'ın tahrif edildiği iddiasını oryantalistlerden aldınız

 

 

Selefi kardeşlerime sormak istediğim bir soru var. Size göre hicretten sonraki ilk üç yüzyılda yaşayan insanlar, “İnsanların en hayırlısı, benim çağımda yaşayanlardır, sonra onların ardından gelenler, sonra onların ardından gelenlerdir" hadisine istinaden en hayırlı insanlar değiller mi? Burada irdelemek istediğim bir mevzu var. Eğer Kur'an Vehhabi medreselerinde öğrendiğimiz gibi Şiilerce tahrif edildiyse, bu mesele niçin birinci yüzyılda, ya da ikinci yüzyılda ortaya atılmadı? Bu yüzyıllarda yaşayan insanlar, Şii ve Sünni mezheplerine göre Rasulullah (s.a.a.) ile aynı asırda yaşadıkları için en hayırlı insanlardır. Bu asırların insanları sadece Hz. Peygamber ile değil, İmam Ali, İmam Hasan İmam Hüseyin, İmam Hasan Askeri, İmam Mehdi (a.s.) ve tüm imamlar ile aynı çağlarda yaşadı.

 

Şimdi sormak istiyorum, İmam Caferi Sadık (a.s.) ile dostlarından Mümin et-Taki arasında, ya da Mümin et-Taki ile Ebu Hanife arasında hiç Kur'an'ın tahrif edildiğine dair bir diyalog geçtiğini duydunuz mu? Peki, İmam Rıza (a.s.) ile tek bir kimse arasında bile Kur'an'dan farklı bir mushaf yazıldığı konuşuldu mu hiç? Bu soruların cevabı, Kur'an'ın tahrif edildiği iddialarının bidat olduğunu ortaya koyuyor. Hatta İmam Teymiyye, "Minhac es-Sünne" kitabında Allame Hilli ile Kur'an'ın tahrif edildiği konusunda tartışmaya girmiyor. Bu da, meselenin son yüzyıllarda icat edildiğine delalet ediyor.

 

Hicretten sonraki ilk üç yüzyılda, Kur'an'ın tahrif edildiği konusu bir kez dahi gündeme gelmedi. Bu sebeptendir, İmam Ali'nin Nehcül-Belağa'sında Kur'an'ın tahrif edildiği konusuna değinilmiyor. Bunun yanı sıra, sahabenin, selef-i salihin, İmam Şafii'nin, İmam Malik'in, On İki İmamın (a.s.), İmam Buhari'nin, İmam Müslim'in ve Kutub-i Sitte yazarlarının Kur'an'ın tahrifi hakkında konuştuklarını görmüyoruz.

 

Öyleyse bu mesele gündemimize nereden taşındı? Kur'an'ın tahrifi konusu modern çağda yaşayan şarkiyatçılar tarafından ortaya atıldı. Çünkü onlar, Tevrat ve İncil'in tahrif edilmesine karşın Kur'an'ın doğruluğunun İslam'ın üstünlüğünü ve hakkaniyetini kanıtladığını biliyorlardı. Bu doğrultuda Kur'an-ı Kerim'in de tahrif edildiği fikrini ortaya attılar. Bu fikir, Carl Brockelmann ve diğer oryantalistlerin kitabından Selefi kardeşlerimizin kitaplarına taşındı.

 

Vehhabi âlimi İhsan İlahizahir, modern çağ oryantalistlerinin iddialarını, Kur'an'ın Şiiler tarafından tahrif edildiğine delil gösteriyor. Ben de sormak istiyorum, Oryantalistlerin kitaplarına dayandırılarak Müslümanların Kur'an'ı tahrif ettiğini söylemek caiz midir?

 

 

 

35. mesele: Herkesin mezhebi var da İmam Cafer Sadık'ın mezhebi niye olmasın?

 

 

Selefi olduğum günlerde okuduğum "Tebdid ez-Zalam" adlı kitapta, İmam Cafer-i Sadık'ın (a.s.) karalandığını görmüştüm. Kitapta yazar, İmam için hâşâ "Cafer-i Kezzab" (yalancı) -Allah'a sığınırım- diyordu! Kitapta, İmam Sadık'ın (a.s.) babası Muhammed el-Bakır (a.s) için de, yalancılığıyla tanınan Muhammed Bakır deniyordu! Bunun üzerine muasır bir Selefi yazar da, "Çağın Hurafesi, Sadık'ın Mezhebi" adlı bir kitap yazdı. Allah'tan korkun ey zalimler!

 

Önce İmam Sadık'a (a.s) iftira atıyor ve hakaret ediyorsunuz, ardından mezhebini sorguluyorsunuz! Bu yaptığınız adil ve insaflı bir davranış mıdır? Ehl-i Beyt İmamlarına (a.s) da en azından diğer imamlara gösterdiğiniz saygıyı göstermeli değil misiniz?

 

Zemahşer'den İmam Zemahşeri'nin, Tahran'dan İmam Fahreddin er-Razi'nin, San'a'dan Abdurrezzak es-Sanani'nin, Endülüs'ten İmam ibn Hazm ez-Zahiri'nin, Şam'dan İbn Teymiyye el-Harrani ed-Dımeşki'nin, Yemen'den İmam Şevkani'nin mezheplerinin ortaya çıktığını kabul ediyor, ancak İmam Cafer-i Sadık'ın yani Âl-i Muhammed'in (s.a.a.) kendine has bir mezhebi olduğunu kabul etmiyoruz!

 

Merhum Abbas Mahmud el-Akkad diyor ki; "Adalet kelimesi önemli bir kelimedir, ancak adalet hiç bir zaman Âl-i Muhammed'i vurmak için kullanıldığı gibi kullanılmadı." İslam eşitlik dinidir deniyor. Öyleyse, Ebu Hanife'nin mezhebine karşı nasıl davranılıyorsa, Âl-i Muhammed'in (s.a.a.) mezhebine de aynı şekilde davranılmalıdır. Ancak biz bugün, adalet ve eşitliğin sağlandığını ne yazık ki göremiyoruz.

 

Biz bugün İmam Cafer-i Sadık'ın (a.s.) mezhebinin en azından varlığının kabul edilmesini isteyecek duruma geldik! Ben Vehhabi medresesinde okurken,  İmam Kadı Hamrani'nin ilim halkasında dünya imamlarının görüşlerini zikrettiğini hatırlıyorum. Endülüs'ten Pakistan'a, Hindistan'dan İran'a kadar tüm imamların görüşleri zikredilirken, İmam Sadık hakkında bize tek şey söylendi: "Âl-i Muhammed'in mezhebi yoktur."

 

Vehhabi kardeşlerime sormak istiyorum. Rasulullah (s.a.a.) “Size Allah'ın Kitabını ve Ehl-i Beyt'imi bıraktım” demişken, onların mezhebinin var olmaması makul mü? Bu hadis Sahih-i Müslim'de de geçiyor. Endülüs'ten İran'a, Pakistan'dan Hindistan'a hatta İngiltere'ye kadar tüm mezhepler İslam'dan söz ediyor, ancak Âl-i Muhammed, İslam'ı terk etmiş ve İslam'ın tedvinine önem vermiyor! Bu bir zulümdür! Selefi kardeşlerimden sözlerimi iyi düşünmelerini rica ediyorum.

 

 

 

Devam edecek...

 

 

Çev: Merve Soydaş Gök

 

 

www.medyasafak.net