CIA: Organize suçla geçen 70 yıl (1)

CIA: Organize suçla geçen 70 yıl (1)
Lars Schall tarafından, CIA hakkındaki çalışmalarıyla bilinen araştırmacı-yazar Douglas Valentine’la yapılan ve Schall’ın kendi web sitesinin yanında Counterpunch sitesinde de yayınlanan röportajın çevirisini iki parça halinde sunuyoruz.

 

 

Counterpunch.org

 

 

 

Lars Schall tarafından, CIA hakkındaki çalışmalarıyla bilinen araştırmacı-yazar Douglas Valentine'la yapılan ve Schall'ın kendi web sitesinin yanında Counterpunch sitesinde de yayınlanan röportajın çevirisini iki parça halinde sunuyoruz.

 

Lars Schall: 70 yıl önce, 18 Eylül 1947 tarihinde Ulusal Güvenlik Yasası'yla, Merkezi İstihbarat Teşkilatı CIA kuruldu. Douglas, sen CIA'den “ABD hükümetinin organize suç kolu” diye bahsediyorsun. Bunun sebebi nedir?

 

Douglas Valentine: CIA'in yaptığı her şey yasadışıdır, bu yüzden hükümet ona kaldırılamaz bir gizlilik örtüsü sağlar. Enformasyon endüstrisindeki mit yazıcılar Amerika'yı barış ve demokrasinin kalesi olarak tasvir etse de, CIA görevlileri dünya çapındaki suç örgütlerini yönetir. Örneğin CIA, 1950'li ve 1960'lı yıllarda Fidel Castro'yu öldürmek için Amerika'nın ilk uyuşturucu taciri olan Santo Trafficante'yi tutmuştu. Bunun karşılığında CIA, Trafficante'nin tonlarca narkotik maddeyi Amerika'ya sokmasına izin verdi. CIA, kendisinin kişisel işlerini yapan suçlu uyuşturucu kaçakçılığı örgütlerinin işini kolaylaştırmak için özel silah, sevkiyat ve bankacılık şirketleri kurar. Mafya parası, denizaşırı bankalarda, ikisi birbirinden ayrılamayacak derecede CIA parasıyla birbirine karışır.

 

Uyuşturucu kaçakçılığı yalnızca bir örnektir.

 

LS: CIA hakkında anlaşılması gereken en önemli şey nedir?

 

DV: Yeterince yakından incelenmesi halinde kurumsal tarihi, CIA'in gizliliğini nasıl koruduğunu ortaya çıkarır. Bu, Amerika'nın sorunlarının kalbindeki temel çelişkidir: eğer biz bir demokrasi olsaydık ve gerçek anlamda ifade özgürlüğüne sahip olsaydık, CIA'i inceleyebilir ve onun hakkında konuşabilirdik. Kurumsallaşmış ırkçılığımız ve sadizmimizle yüzleşirdik. Fakat bunu yapamıyoruz ve bu yüzden tarihimiz halen bilinmiyor, bu ise bizim bireyler olarak ve bir ulus olarak kim olduğumuza dair bir fikre sahip olmadığımız anlamına geliyor. Kendimizi aslında olmadığımız şeyler olarak tahayyül ediyoruz. Liderlerimiz hakikatin kırıntı halindeki bazı parçalarını biliyor, fakat CIA'in yapmakta olduğu gerçek anlamda şeytani şeylerden konuşmaya başladıkları anda lider olmaktan çıkıyorlar.

 

LS: CIA'e ilişkin ilginç bir terim, “makul inkâr edilebilirlik”. Bunu izah eder misin?  

 

DV: CIA, inkâr edemeyeceği hiçbir şey yapmaz. Emekli bir üst düzey CIA memuru olan Tom Donohue bana bundan bahsetmişti.  

 

Biraz kaynağımdan bahsedeyim. 1984 yılında eski CIA Direktörü William Colby,  The Phoenix Program isimli kitabımı yazmama yardım etmeyi kabul etti. Colby beni 1985 yılında Donohue'yle tanıştırdı. Donohue 1964-1966 yılları arasında CIA'in Vietnam'daki “örtülü eylem” kolunu yönetmişti ve geliştirdiği programların çoğu Phoenix'le bütünleştirilmişti. Colby bana kefil olduğu için Donohue çok açık sözlüydü ve CIA'in nasıl çalıştığına dair çok şey izah etti.

 

Donohue tipik bir birinci nesil CIA memuruydu. Columbia Üniversitesi'nde karşılaştırmalı din çalışmıştı ve sembolik dönüşümü anlıyordu. Cook County politikasının bir ürünü ve uygulayıcısıydı ve İkinci Dünya Savaşı sonrasında Soğuk Savaş'ı “bir büyüme endüstrisi” olarak algıladığı zaman CIA'e katılmıştı. Kariyerinin sonunda CIA'in Filipinler'deki istasyon şefi olmuştu ve ben kendisiyle görüştüğüm zaman eski Filipinler Savunma Bakanı'yla iş yapıyordu. Sözleşmelerine değer biçiyordu ve bu da olağandı. Üst düzey bürokratlarda yozlaşma böyle işler.

 

Donohue, CIA'in, iki kriteri karşılamaması halinde hiçbir şey yapmadığını söyledi. İlk kriter, “istihbarat potansiyeli”dir. Program CIA'e fayda sağlamalıdır; onlara belki bir hükümetin nasıl devrileceğini, yahut bir yetkiliye nasıl şantaj yapılacağını, ya da bir raporun nerede saklı olduğunu, veyahut da bir ajanın sınırdan nasıl geçirileceğini anlatır. “İstihbarat potansiyeli” terimi, bir şeyin CIA için kullanılırlığı olduğu anlamına gelir. İkinci kriter ise inkar edilebilir olmadır. Eğer programı veya operasyonu inkâr edilebilecek bir şekilde yapılandırmanın bir yolunu bulamazlarsa, onu yapmazlar. Makul inkâr, bir memura veya bir varlığa askeri örtü sağlamak kadar kolay olabilir. Ardından CIA, “Bunu ordu yaptı” diyebilir. 

 

Makul inkâr tümüyle dille ilgilidir. CIA'in Fidel Castro ve öteki yabancı liderlere suikast girişimleriyle ilgili Senato oturumları esnasında bir vakitlerin CIA operasyonlar direktör yardımcısı Richard Bissell, “makul inkâr”ı, “net tanımların örtülü eylemleri ifşa edeceği ve onlara son vereceği tartışmalarda dolambaçlı ve örtmeceli ifadeler kullanma” olarak tanımladı.

 

CIA'in yaptığı her şey inkâr edilebilir. Bu, Kongre tarafından ona verilen yetkinin bir parçasıdır. Kongre, CIA'in yaptığı suçlu işler için sorumlu tutulmak istemez. CIA'in yaptığı bir şeylerin kamuoyu tarafından bilinir hale geldiği tek durum, - istisnai kazalar veya muhbirlikler hariç – Kongre'nin veya başkanın psikolojik savaş nedenlerinden ötürü Amerikan halkının CIA'in ne yaptığını bilmesine izin vermenin faydalı olacağını düşünmesidir. İşkence buna iyi bir örnektir. 11 Eylül sonrasında ve Irak işgaline giden süreçte ve saldırı boyunca Amerikan halkı intikam istiyordu. Müslüman kanının aktığını görmek istiyorlardı, bu yüzden de Bush yönetimi, kötülük yapanlara işkence yaptıklarının sızdırılmasına izin verdi. Kurnaz oynayıp yapılan şeye “geliştirilmiş sorgu” dediler, ancak herkes sembolik olarak anladı. Dolambaçlı ve örtmeceli ifade. Makul inkâr.

 

LS: CIA'deki insanlar, “ABD hükümteinin organize suç kolu”nun parçası olduklarını biliyorlar mı? Geçmişte örneğin Phoenix programıyla ilgili olarak şöyle demiştin: “CIA kendisini bölmelere ayırdığı için, en sonunda program hakkında CIA'deki herhangi bir kişiden daha fazlasını bilir hale geldim.”  

 

DV: Evet biliyorlar. The CIA as Organized Crime [“Organize Suç Olarak CIA”]. başlıklı kitabımda bundan uzun uzun bahsediyorum. İnsanların çoğu polislerin gerçekte ne yaptığına dair fikir sahibi değildir. Polislerin size aşırı hız cezası kestiğini düşünürler. Onların profesyonel suçlularla birlikte hareket ettiğini ve süreç içinde para kazandığını görmezler. Bir insan üniforma giydiği zaman onun erdemli hale geldiğini düşünürler. Fakat kolluk kuvvetlerine giren biri, bunu başkaları üzerinde tahakküm için yapar ve bu anlamda, ortaklık yaptıkları düzenbazlarla olan ilişkileri, korudukları ve hizmet ettikleri varsayılan yurttaşlarla olan ilişkilerinden fazladır. Onlar birilerine kabadayılık yapma arayışındadırlar ve yolsuzluğa batmışlardır. Kolluk otoritesi budur.

 

CIA de aynı türden insanlarla doludur, fakat burada hiçbir kısıtlama yoktur. Phoenix programını yaratan CIA görevlisi Nelson Brickham, bana meslektaşları hakkında şunları söylemişti: “Ben istihbarat servisini, suç eğilimlerini ortaya koymanın toplumsal olarak kabul edilebilir yolu olarak tanımladım. Suçlu olma yönünde güçlü eğilimleri olan fakat bunu yapamayacak kadar ödlek olan biri, eğer eğitimliyse kendini CIA gibi bir yerde bulacaktır. Brickham, CIA çalışanları “bu işleri yapmanın toplumsal olarak kabul edilebilir bir yolu bulan ve bunun için çok iyi ücret aldığını ilave edebileceği” özenti paralı askerler olarak betimlemişti.

 

CIA'in yabancı ülkelerde milis veya gizli polis birimlerini yönetmek üzere ajan veya insan seçtiği zaman, adaylarını titiz bir psikolojik incelemeye tâbi tuttuğu herkes tarafından bilinir. John Marks, The Search for the Manchurian Candidate [“Mançuryalı Aday Arayışı”] başlıklı çalışmasında CIA'in, Kore CIA'i için “ilk kadroyu seçmek” üzere en üst düzey psikologu olan John Winne'i Seul'a gönderdiğini anlatıyordu. Winne Marks'a “İki çevirmenle bir ofis kurdum ve Wechsler'in Koreli bir versiyonunu kullandım” demişti. CIA psikiyatristleri yirmi kadar ordu ve polis memuruna kişilik değerlendirme testi vermiş, “ardından her biri için güçlü ve zayıf yanlarının listelendiği yarımşar sayfalık raporlar yazmıştı. Winne her bir adayın talimatları izleme ve yaratıcılık becerilerini, kişilik bozukluklarının olup olmadığını, motivasyonunu – mevcut işini neden bırakmak istediğini – bilmek istiyordu. Bu ağırlıklı olarak para içindi, özellikle siviller bakımından.”

 

CIA bu yolla, Irak ve Afganistan da dâhil olmak üzere faaliyet yürüttüğü her ülkede görev yapacak varlıklar olarak gizli polis güçleri istihdam eder. Marks'a göre Latin Amerika'da CIA, “terörle mücadele kesiminin nasıl eğitileceğini göstermede en faydalı değerlendirme sürecini buldu. Sonuçlara göre bu adamların çok bağımlı psikolojilerinin olduğu ve güçlü yönlendirmeye ihtiyaç duyduğu görüldü.”

 

Bu “yönlendirme” CIA'den geliyordu. Marks, bir değerlendiricinin “Şirket ne zaman bir yabancıyı eğitmeye para harcasa, hedef onun nihai olarak bizim amaçlarımıza hizmet etmesi olurdu” sözlerini alıntılamıştı. CIA görevlileri “yalnızca bu yabancı istihbarat servisleriyle yakın bir işbirliği içinde çalışmaktan memnun değildi; onlara nüfuz etme konusunda ısrarcıydı ve Kişilik Değerlendirme Sistemi faydalı bir yardım sunuyordu.”

 

Daha az bilinen bir şey, CIA'in yönetici kadrosunun ülke dışında görev yapacak ajanlarını seçmeye kıyasla, CIA memurları olarak hizmet edecek doğru adayları seçmeye çok daha ilgili olduğudur. CIA, bütçesinin dev bir kısmını kendi iş gücünün nasıl seçileceğini, kontrol ve idare edileceğini belirlemeye ayırır. Bu, kör itaat aşılayarak başlar. CIA çalışanlarının çoğu kendilerini asker olarak görür. CIA, ihlal edilemeyecek kutsal bir emir-komuta zinciri olan askeri bir örgüt gibi kurulmuştur. Birileri size ne yapmanızı söyler, siz de selam verip bunu yaparsınız. Ya da kendinizi dışarıda bulursunuz.

 

“Motivasyonel doktrin aşılama programları” gibi öteki kontrol sistemleri, CIA çalışanlarının kendilerini özel görmesini sağlar. Bu tür sistemler geride kalan yetmiş yıl içinde CIA çalışanlarının inançlarını ve yanıtlarını şekillendirmek üzere mükemmelleştirilmiş ve hayata geçirilmiştir. Bu kişiler, yasal haklarından feragat etme karşılığında ödül sistemlerinden yararlanırlar – en önemlisi, CIA çalışanları suçları nedeniyle soruşturma açılmasından muaftırlar. Kendilerini Korunan Azınlık olarak görürler ve tahakküm ve sömürü sistemini içten bir şekilde kucaklarlarsa, emekli oldukları zaman özel sektörde kolay işler arayabilirler.

 

CIA'in yönetici kadroları, tekil CIA çalışanları birbirinden kopuk kalacak şekilde teşkilatı çeşitli bölmeler ve kollara ayırır. İleri derecede doktrin aşılanmış olan bu birimler, “gizli bilgi” temelinde körü körüne itaat eder. Kendi kendilerine dayatılan cehalet ve kendi kendilerini aldatmaca üzerine kurulu olan kurumsallaşmış sistem, çarpık zihinlerinde Amerikan doğruluğu yanılsamasını ayakta tutar; onların ulusal güvenlik adına her türlü suçu işleme motivasyonları da bu yanılsamaya bağlıdır. Buna ve çoğunun sosyopat olmasına.  

 

Bu aynı zamanda kendi kendini düzenleyen bir sistemdir. FBN ajanı Martin Pera'nın dediği gibi, “Eğer yalan söyleyebildiğiniz, aldatabildiğiniz ve çalabildiğiniz için başarılıysanız, bunlar sizin bürokraside kullandığınız araçlar haline gelir.”  

 

LS: Kullanmaktan hoşlandığın  “Devlet Görevlilerinin Evrensel Kardeşliği” teriminin arkasında ne olduğundan biraz bahsedebilir misin?

 

DV: Her devlette yönetici sınıf, yönettiği halkı manipüle edilecek, baskı uygulanacak ve sömürülecek daha alçak varlıklar olarak görür. Yönetenler, kendi sınıf imtiyazlarını emniyet altına almak için, koruma şantajı işlevi gören her tarz sistemi kurumsallaştırır. Ordu her devletteki gerçek güçtür ve her devlette ordunun, üstlere kör itaatin kutsal ve ihlal edilemez olduğu bir emir-komuta zinciri vardır. Subaylar eratla kardeş olmaz, çünkü bir noktada onları ölüme göndereceklerdir. Her orduda bir subay yapısı vardır ve her ülkenin, kendi devletindeki harcanabilir, sömürülebilir ayak takımına kıyasla başka devletlerdeki üst düzey bürokratlar ve yöneticilerle daha fazla ortaklığı olan bürokrasisi ve yönetici sınıfı için de aynısı geçerlidir.

 

Polisler, Devlet Görevlilerinin Evrensel Kardeşliği'nin üyesidir. Onlar kanunun üstündedir. CIA memurları, Kardeşlik'in tepe noktasına yakındır. Sahte kimlikler ve korumalarla kutsanmış halde, özel uçaklarla uçar, villalarda yaşar ve birinci sınıf teknolojiyle öldürürler. Ordu generallerine ne yapmaları gerektiğini söylerler. Kongre komitelerini yönlendirirler. Yargı muafiyeti ve kayıtsızlıkla, devlet başkanlarına suikast düzenler, masum çocukları öldürürler. Onların gözünde, patronları hariç herkes harcanabilir.

 

 

Çeviri: İlyas Halitoğlu

 

www.medyasafak.net