Batılı STK’ların gerçek gündemi

Batılı STK’ların gerçek gündemi
Sekülarizm ve neo-liberalizm gibi Batılı “değerler”, geleneksel İslam toplumlarını zayıflatmak için pazarlanır. Bu tür fikirlerin yerleşiklik kazanması Müslüman ülkelere nüfuz etmeyi kolaylaştırır ve onları Batı’nın ekonomik ve siyasi sömürüsü için yumuşak hedefler haline getirir.

 

 

Tahir Mustafa

 

 

Crescent International

 

 

Batı destekli sivil toplum kuruluşları (STK'lar), Daeş ve El Kaide gibi terörist grupların sivil muadilidir. Terörist oluşumlar Batı'nın çıkarları için askeri cephede ne yapıyorsa onlar da sivil toplumda aynı fonksiyonu yerine getirir.

 

Şaşırtıcı olmayan bir şekilde bu gruplar Batı medyasında, kendilerini yoksullara ve mazlumlara hizmet etmeye adamış gruplar olarak sunuluyor. Bazı STK'lar iyi iş yapar, hatta hayran bırakan işler yapar, ancak bu tür gruplar belli bir hesapla hareket eder. STK'ların büyük çoğunluğu, hayırseverler topluluğundan farklı bir şeydir. Sivil hayırsever imajlarının arkasında, başka insanların çirkin gündemlerine hizmet ederler.

 

Akla hemen gelen bir örnek, Suriye'deki Beyaz Miğferler (Beyaz Baretliler) oluşumudur. Eski bir İngiliz Özel Kuvvetler amili olan James Le Mesurier tarafından kurulan bu oluşum, Suriye savaşının son derece zorlu koşullarında faaliyet yürütüp sivillerin hayatını kurtarmaya çalışan, bir grup adanmış insan olarak yansıtılıyor. 2016 yılında grubun “kahramanca faaliyetleri” hakkında hazırlanan kısa bir belgesel Oscar bile kazandı!

 

Bu oluşumun sahip olduğu, çaresizlik içinde sivilleri kurtarmaya çalışan, parlak zırhlı beyaz şövalyeler imajı gerçeklikten o denli uzaktır ki, Suriye'de sahadaki gerçeklik hakkında sınırlı bilgisi olanlar bile bunu gülünç bulur. Beyaz Miğferler üyeleri tümüyle silahlıdır; pek çok defa ölmüş Suriye askerlerinin tepesinde durdukları fotoğrafları çekilmiştir ve Batı'nın Suriye hükümetine karşı yürüttüğü alçakça propagandayı ilerletmek için kasten skandal iddialar yaymışlardır.

 

Diğer yandan Pakistanlı yardım kuruluşu Edhi Vakfı örneğini ele alabiliriz. Vakıf adını 2016 yılında ölen kurucusu Abdül Settar Edhi'den alıyor. Edhi hayatını mezhebi, dini ya da başka türden düşüncelerin üstünde, her türden arka plandan insanlara hizmet etmeye adamış çok mütevazı bir insandı. Edhi Vakfı insanlığa olan hizmetlerinden ötürü dünya çapında ün kazandı. Vakıf Lenon Barış Ödülü'nü de kazandı ancak Batı dünyası onun hayranlık bırakan çalışmalarına çok az ilgi gösterdi, çünkü bu onların gündemini ilerletmeye yaramıyordu.

 

Düğün gecesinde (yaygın bilinen ismiyle) Edhi Sahib'e, ölü ve yaralıların olduğu bir kaza olduğu bilgisi verildi. Evlendiği eşi Bilquis'in rızasıyla, yaralılara yardım etmek için kaza mahalline koştu. Kaç kişi düğün gecesinde başka insanlara yardım etmeye koşar? Edhi Sahib'in 8 Temmuz 2016'da ölmesinden bu yana ailesi bu türden hizmetlere devam ediyor.

 

Pek çok başka STK'nın aksine, Edhi Vakfı yabancı fonlarıyla veya desteğiyle kurulmadı. Faaliyetleri temel olarak Pakistan'daki, yanı sıra da ülke dışındaki sıradan insanların bağışlarıyla sürdürüldü. İnsanların Edhi Sahib'e inancı tamdı, zira o, tutumlarında son derece mütevazıydı. Ona isteyerek az ya da çok miktarda kaynaklar sağladılar ve kuruluşu hızla büyüdü. Bugün bile yakınlarda bir yerde bir felaket yaşandığı zaman ilk gelen Edhi ambulansları olur.  

 

Edhi Vakfı ve benzerleri gibi gerçek vakıfların ötesinde, özellikle Müslüman dünyasında STK'ların türemesi 1980'lerde başladı. Bu, Sovyetler'in Afganistan işgaliyle ve bunun kıvılcımını çaktığı direnişle ilişkilendirilebilir. ABD ve öteki Batı ülkeleri Sovyetler Birliği'nin zayıflatılması sürecinde aktif oldukları ve Afgan direnişini kendi gündemleri için altın bir fırsat olarak gördükleri için, hepsi Afgan mücahitleri destekledi.

 

Doğal olarak savaş devasa bir mülteci sorununa yol açtı ve bu durum milyonlarca insanın Pakistan ve İran'a kaçmasıyla sonuçlandı. Bu ise barınma, sağlık ve eğitim gibi sorunları ortaya çıkardı. Pakistan ve İran içerisinde mültecilere yardım etmek için çok sayıda sosyal kuruluş ve yardım kuruluşu ortaya çıktı. İran her türlü dış müdahaleyi dışarıda bırakırken, ne yazık ki Pakistan için aynısı geçerli olmadı. Temel fonksiyonu etkilenen insanlara yarım etmekten ziyade Batı'nın gündemini ilerletmek olan Batı destekli STK'lar açığa çıktı.

 

Bu noktayı göstermek için bir STK örneğini ele alalım: Pakistan Dağlıları. Bu grup ağırlıklı olarak, bakımlı saçları, ağır makyajları ve Gucci ayakkabılarıyla, elit tabakadan kadınlardan oluşuyordu. Büyük şehirlerdeki beş yıldızlı otellerde, Batılı diplomat ve medya temsilcilerinin de katıldığı toplantılar düzenliyorlardı. Dağlıları ve kültürlerini “kurtarmaktan” bahsediyor ve bu iş için finansman arıyorlardı.

 

Yaptıkları iş için bolca ödüllendirildiler. Tek sorun şu ki bu hanımlar – ve bazı erkekler – hiçbir zaman oradaki insanların durumunu görmek için dağlık bölgelere gitmiyordu. Bu STK'nın riyakarlığı, Ekim 2005'te Kuzey Pakistan'da büyük bir deprem gerçekleştiği zaman ifşa oldu. Depremde binlerce insan hayatını kaybetti, çok sayıda insan da yaralandı. Milyonlarca dolarlık altyapı tahrip oldu.

 

Derhal yardım sunan yegane STK'lar, hiçbir zaman dış kaynaklardan finansman almamış veya aramamış olanlardı. Batı medyası karalama amacıyla bu tür STK'ların “İslamcı köktencilerin” kontrolü altında olduğunu iddia ederken, ihtiyaç sahibi insanlara yardım etmenin İslam'ın temel öğretilerinden biri olduğunu kasten görmezden geldi. İşlerine böylesi geldiği için, imal edilmiş “Dağlılar” STK'sının oynadığı rolü – daha doğrusu hiçbir rol oynamamasını – görmezden geldiler. 2005 depremi bu Batı destekli STK'nın düzenbazlığını ifşa etti. Benzer düzenbazlıklar içine girmiş pek çok başka kuruluş da vardır.

 

Eğer Pakistan'da faaliyet yürüten yabancı STK'lar listesine bakılırsa, önemli bir bölümünün merkezinin ABD'de olduğu görülür. Dahası bunlar, eğitim, sağlık ve beslenme alanında çalıştıklarını iddia etmektedir. Cinsiyet “eşitliği” onların favori temalarından bir diğeridir.

 

2015 yılında Pakistan hükümeti, bütün yabancı STK'ları ülkenin çıkarlarına aykırı şekilde çalışmakla suçlayarak kapadı. Buna “Save the Children” (Çocukları Kurtarın) da dâhildi. Normalde, çocukların iyiliğini savunan bir kuruluşla kötü niyetli herhangi bir şey arasında bağ kurulmayacaktır, ancak Batı rejimleri böyle çalışır. Onlar STK'lar için kulağa masum gelen isimler seçer ve bunlar üzerinden uğursuz gündemlerini ilerletir.

 

ABD merkezli iki STK'yı daha düşünelim: “Action Against Hunger [Açlığa Karşı Eylem]” ve “American Refugee Committee International [Amerikan Uluslararası Mülteci Komitesi]”. Bunlardan ilkinin beyan edilen misyonu dünya çapında yoksulluk ve açlıkla mücadele iken, ikincisi yer değiştirmiş insanlara/mültecilere yardım ettiğini söylüyor. Her iki STK'nın da beyan edilen misyonları soylu misyonlar olsa da, şunu sormak gerekir: neden örneğin ABD'deki insanlara bu türden yardımlar sunmuyorlar? Amerika'da yoksulluk içinde yaşayan 40 milyondan fazla insan var ve yaklaşık 44 milyon çocuk sağlık hizmeti alamıyor. Onlar desteğe değer değil mi?

 

Dahası, Amerikan politikalarının kitlesel yoksulluk ve açlığın yaratılmasından ve dünyada bugüne kadarki en yüksek mülteci rakamının oluşmasından doğrudan sorumlu olduğunu akılda tutmak gerekir. Belki çabaların ABD'nin dünyanın başka yerlerinde, özellikle de Müslüman Doğu'da (diğer adıyla Ortadoğu'da) ve Güney Asya'da sonu gelmez saldırganlık savaşlarıyla bu sorunları yaratmasını engellemeye yönelmesi gerekir. Oysa Amerika'nın savaşlarının aleyhinde konuşan örgütler karalanır ve hedef alınır.

 

Sorunun kökeni buradadır. Batı rejimleri adil olmayan ticaret pratikleriyle büyük çaplı altüst oluşlara ve başka ülkelere savaş açarak acılara yol açıyor, ancak onların STK'ları “yardım” sunma telaşı içinde. Bu, Batı'nın merhamet ve acı çeken insanlığa ilgi gösterme gibi, aslında var olmayan erdemlerini yansıtmak için yapılıyor. İlk önce bu tür sorunların yaratılmasını durdurmak daha iyi olmaz mı?

 

STK'ların/yardım kuruluşlarının en kinik kullanımı Ocak 1991'de ortaya çıktı. Kanada ABD'nin Irak savaşına katılmıştı. On binlerce insan öldü, çok daha fazlası yaralandı. Kanadalı güçlerin Iraklı sivilleri öldürmekle ve sakat bırakmakla meşgul olduğu sırada Kanada Uluslararası Kalkınma Ajansı (CIDA), Iraklı sivillere yardım sunan Kanadalı yardım kuruluşlarına orantılı fonlar sağlayacağını duyurdu. Ne yazık ki çok sayıda Müslüman yardım örgütü de bu kinik oyuna alet oldu.

 

Bununla birlikte en kötü niyetli politikanın devrede olduğu alan eğitim alanıdır. Eğitim, İslami İran ve belki Türkiye gibi bazı ülkeler dışarıda bırakılırsa Müslüman dünyanın çoğunda ihmal edilen bir alandır. Batılı STK'larla birlikte Batı destekli yerel STK'lar, eğitim alanında yardım sunduklarını iddia ederler. Daha yakından bakıldığında ise söz konusu olanın kendi başına eğitim değil, eğitimin batılılaşması olduğu görülür. Sekülarizm ve neo-liberalizm gibi Batılı “değerler”, geleneksel İslam toplumlarını zayıflatmak için pazarlanır. Bu tür fikirlerin yerleşiklik kazanması Müslüman ülkelere nüfuz etmeyi kolaylaştırır ve onları Batı'nın ekonomik ve siyasi sömürüsü için yumuşak hedefler haline getirir.

 

Batılı STK'ların doğrudan faaliyet yürütemediği İslami İran gibi toplumlarda, el altından başka araçlar kullanılır. Her toplumda hâkim sisteme karşı olan bazı kişiler bulunabilir. Bu kişiler Batı başkentlerinde konferanslara davet edilir. Bundan sonra kendilerini iyicil akademisyenler gibi sunan istihbarat ajanları, bu türden bireyleri kendi meşum gündemleri için kazanmaya çalışır ve istihdam eder.

 

Batılı STK'ların yardım çalışmalarında, gözle görünenden çok daha fazlası vardır. İnsanlar, özellikle de Müslümanlar, bu “kuzu postuna bürünmüş kurtlar” karşısında çok ihtiyatlı olmalıdır.

 

www.medyasafak.net