Ayetullah Kemal Haydari’den Sekaleyn Hadisi Dersleri (4)

Ayetullah Kemal Haydari’den Sekaleyn Hadisi Dersleri (4)
Derslerin çevirisini sürdürüyoruz...

23/05/2010

 
- Sunucu: Rahman Rahim Allah'ın Adıyla, Hamd Allah'a özgüdür. Salat ve Selam Allah'ın güvenilir elçisi Hz. Muhammed Mustafa'ya (s.a.a), tertemiz Âline, seçkin değerli sahabelerine olsun. 
 
Değerli izleyicilerimizi selamların en güzeliyle selamlıyoruz. Allah'ın selam, rahmet ve bereketi değerli izleyicilerimize olsun. Sizinle ve Seyyid Kemal Haydari Bey'le ‘Mehdilik Meselesi' programının yeni bir bölümünde ‘Sened ve Delalet Açısından Sakaleyn Hadisi' konusunun dördüncü kısmında birlikteyiz. Sizin adınıza değerli konuğumuz Ayetullah Seyyid Kemal Haydari beyi selamlıyoruz. Hoş geldiniz Seyyid Kemal Haydari Bey!
 
- Ayetullah Kemal Haydari: Hoş bulduk.
 
- Sunucu: Önceki program(lar)da Sekaleyn hadisinin ilk iki varyantını sunmuş ve hadisin bir üçüncü varyantının olduğunu belirtmiştiniz. Acaba bu üçüncü varyant hangisidir?
 
- Koğulmuş şeytandan Allah'a sığınır ve Rahman Rahim olan adıyla ve O'nun yardımıyla başlarım. Salat ve selam Hz. Muhammed Mustafa'ya (s.a.a) ve tertemiz Âline olsun.
 
Bazı canlar mesajlarla ve e-maillerle ‘Seyyidimiz, sizler hadis ve açıkladığınız hakikatlerde konuyu çok hızlı geçiyorsunuz. Değerli izleyicilerin konuya vakıf olabilecek ve bu hakikatleri yazmak isteyenlere olanak sağlayacak şekilde bir veya iki defa tekrarlayabilseniz!' şeklinde bazı maruzatlarını bildirdiler. Bu değerlendirmeler elbette kayda değer şeylerdir. Ancak değerli izleyicilerimizin zamanın sınırlı ve belirtmek istediğimiz hakikatlerin ve elimiz altındaki kaynakların oldukça yoğun ve fazla olmasından ötürü konunun hızlı bir şekilde sunumunu müşahede ediyorlarsa bizi mazur göreceklerini umuyor ve aflarına sığınıyoruz.
 
Önceki programlarda Sekaleyn hadisini zikretmiştik. Öncelikle kalem erbabının, bilginlerin, münevverlerin ve televizyonlara çıkan kimselerin ve bu hadisi eserlerine derc edenlerin insanları hadisin sadece Sekaleyn şeklindeki birinci varyantını değil ‘İnni tarikün fiküm halifeteyni/Aranızda iki halife bırakıyorum' şeklindeki ikinci varyantını da sunmalarını istirham ediyorum. Hz. Resul-u Azam (s.a.a),  hadisin tek bir nassıyla acaba neden yetinmedi de ‘İnni tarikün fiküm halifeteyni/Aranızda iki halife bırakıyorum' ikinci varyantını da dile getirdi. Açıktır ki hadisin bu ikinci varyantının içerdiği anlamlar ve mazmunlar ‘İnni tarikün fiküm es-Sekaleyni/Size iki ağır emanet bırakıyorum' şeklindeki ilk varyantında bulunmayabilir. Bu konu inşallah ilerde gelecektir. Önceki bölümlerde bu noktaya kısmen parmak basmıştık. Bundan dolayı bizler inşallah bazen Sekaleyn hadisi diye ifade ederken bazen de Halifeteyn hadisi olarak ifade edeceğiz.
 
Hadisin ilk varyantının –ikinci varyantı için de aynı durum söz konusudur- başat bir nokta üzerine kurulu olduğunu bunun da ‘Bunlar, (kıyamet günü) havuzun yanına gelinceye kadar, birbirlerinden ayrılmayacaklar' gerçeği olduğunu açıklamıştık. İkinci varyantının da ‘İnni tarikün fiküm halifeteyni/el-halifeteyni'l-kamileteyni' şeklindeki bir temel unsura odaklandığını belirtmiştik. Hadisin bu varyantının bazı rivayetlerinde önceki programlarda işaret ettiğimiz gibi ‘Min ba'di/benden sonra' ifadeleri geçmektedir.
 
Programı hadisin üçüncü varyantında sonlandırmış ve ona da programın sonunda işaret etmiştik. Bu varyant Hz. Resul-u Azam'ın (s.a.a) ‘İnni kad teraktü fiküm ma in temessektüm bihi len tadillu/Size, onlara sarıldığınız takdirde dalalete düşmeyeceğiniz şey(ler) bırakıyorum, bunlar...' buyruğu şeklindedir. Öyleyse bu mübarek nass şu konuları içeriyor. İlk olarak tutunma/ehz (1) kavramını içeriyor. İkinci olarak da dalalete düşmekten güven içinde bulunuşu ihtiva ediyor. Değerli izleyiciler hafızalarını zorlarlarsa bu hadisin bazı kaynaklarına işaret etmiştik. Hatırlama kabilinden olsun diye bu kaynaklara işaret etmek istiyorum.
 
Hadisin bu varyantının geçtiği ilk kaynak Allame Albani'nin Silsiletü'l-Ehadisi's-Sahiha adlı eseridir. Bu rivayete göre Hz. Resul-u Azam (s.a.a) şöyle buyurmaktadır: Ey İnsanlar! Ben tutundukça sapmayacağınız aranızda bir emanet bıraktım, Allah'ın Kitabı ve İtretim olan Ehl-i Beytim.
 
Allame şöyle der: Bu rivayeti Tirmizi ve Taberani tahriç eder. (2) Allame daha sonra diğer kaynaklara işaret eder. Konunun sonunda şöyle der: Ben derim ki bu hadis sahihtir. Zira bu hadisin şu Zeyd İbn Erkam hadisinden şahidi vardır: Hz. Resulullah (s.a.a) doğruldu…
 
Diyor ki; bu hadisi Müslim, Müşkilü'l-Asar adlı eserinde Tahavi, Ahmed, es-Sünnet adlı eserinde İbn Ebu Asım Yezid İbn Hayyan et-Temimi kanalıyla tahriç ederler. Bunlardan sonra da İmam Ahmed tahriç eder. 
 
Rivayetin geçtiği ilk kaynak budur.
 
Rivayetin geçtiği ikinci kaynak İmam Ahmed el-Busayri'nin (h.840) İthafü'l-Hiyereti'l-Mühret bi-Zevaidi'l-Mesanidi'l-Aşere adlı eseridir. Rivayet şu şekildedir: Allah Resulü (s.a.a) Hum'da bir ağacın altında bulundu. Sonra Ali'in (a.s) elini tutarak onların karşısına çıktı. ‘Allah-u Teala'nın rabbiniz olduğuna şehadet etmiyor musun' diye sorunca onlar ‘Şehadet ederiz' dediler.
 
Resulullah (s.a.a) ‘Allah ve Resulünün size nefislerinizden daha evla olduğuna, mevlanız olduğuna şehadet etmiyor musunuz?' diye sorduğunda onlar ‘Şehadet ederiz' dediler. Bunun üzerine Hz. Resulullah (s.a.a)  ‘Ben ve Alllah-u Teala kimin mevlası isem işte şu da onun mevlasıdır. Size, onlara sarıldığınız takdirde dalalete düşmeyeceğiniz şey(ler) bırakıyorum bunlar: Allah'ın kitabı -ki Kitabın bir ucu O'nun elinde diğer ucu da sizin elinizdedir- ve Ehl-i Beytimdir.(Bunlara sarıldığınız sürece) Asla sapıtmayacaksınız' buyurdu.
 
Diyor ki, bu haberi İshak sahih bir senedle rivayet etti. (3)
 
Bu rivayetin incelenmesi ‘Ben kimin mevlası isem bu Ali (a.s) da onun mevlasıdır. Sen benden sonra bütün müminlerin velisisin' hadisini incelerken gelecektir. O noktalara ulaştığımızda inşallah bu nebevi buyrukta geçen “velayet” sözcüğünün anlamı açıklığa kavuşacaktır. Öyleyse konu hiç de sadece sevgi ve yardım meselesi değildir demekle yetinelim şimdilik. 
 
‘Ennebiyyü evla bil mü'minıne min enfüsihim /Peygamber, müminlere kendi canlarından daha yakındır.'(33/el-Ahzab/6) ayeti de bu şekildedir.
 
Öyleyse hadisin bu varyantı da ilk iki varyantta söz konusu olduğu gibi sahih bir isnad zinciriyle rivayet edilmiştir.
 
Önceki programda işaret ettiğimiz hadisin geçtiği üçüncü kaynak İmam Hafız Tirmizi'nin el-Camiü'l-Kebir adlı eseridir. Rivayet şu şekildedir: Hz. Resulullah'ı (s.a.a) Haccta Arefe günü Kasva isimli devesine binmiş hutbe verirken gördüm şöyle diyordu: Ey İnsanlar! Size iki şey bırakıyorum onlara uyarsanız asla sapıtmazsınız, Allah'ın kitabı ve İtretim olan Ehl-i beytim. Rivayet sahih li-ğayrihidir. 
 
Öyleyse Allame Şuayb el-Arnavut'un da belirttiği gibi rivayet sahih li-ğayrihidir. (4)
 
İnşallah İmam Ahmed'in Müsned'inin bir yerinde Allame Arnavut ile ilgili bir değerlendirmemiz ilerde gelecektir. Biz onun ‘Nezdimizde Ehl-i Beyt'in kurtarıcı ve sapıklığa karşı bir güvence olduğuna dair sahih bir hadis bulunmamaktadır' şeklindeki değerlendirmelerini inceleyeceğiz.
 
Dördüncü kaynak, İmam Beğavi'nin Şerhü's-Sünnet adlı eseridir. Rivayet Ebu Said el-Hudri'dendir. 
 
Ebu Said el-Hudri diyor ki; Hz. Resulullah'ı (s.a.a) şöyle buyururken dinledim: ‘Ey insanlar! Ben size tutunduğunuz müddetçe benden sonra asla sapıtmayacağınız bir şey bıraktım. Bu şeylerin biri diğerinden büyüktür. Gökten yere uzanan bir ip olan Allah'ın kitabı ve İtretim Ehli Beytim. Bu iki şey kıyamet günü havuz başında bana gelinceye kadar asla birbirinden ayrılmayacaklardır.'
 
Diyor ki; bu hadisi Ahmed ve Tirmizi tahriç etmişlerdir. Bu hadisin Zeyd İbn Sabit'ten aktarılan rivayetten şahidi bulunmaktadır. Hadisin tahkikini yapan zat da ‘Hadis kuvvetlidir' diyor.(5)
 
Ebu Said el-Hudri'den aktarılan hadisin bu metni hadisin bu varyantına ek olarak önceki iki varyantı da kapsayıcı bir özelliğe sahiptir. Zira hadisin bu metni ilk olarak  ‘Ma in ehaztüm bihi len tadillu ba'di/ tutunduğunuz müddetçe benden sonra asla sapıtmayacağınız bir şey' ikinci olarak ‘Ehadühüma ekberü mine'l-aher/biri diğerinden daha büyüktür' üçüncü olarak da ‘İnnehüma len yefterika hetta yerida aleyye'l-havz' ifadelerini barındırmaktadır. 
 
Ancak değerli izleyicilerin dikkatini bir noktaya çekmek istiyorum. Hadisin metninde hadis hakkında hasen-ğarip ifadesi kullanılırken dipnotta muhakkik hadisin kuvvetli olduğunu ifade etmektedir. Zira muhakkik mütebaatları da göz önüne alarak yaptığı değerlendirmede hadisin sened bakımından kuvvetli olduğu sonucuna ulaşıyor. 
 
Son kaynağımız Allame Albani'nin tahkik ve tahricini yaptığı İmam Tirmizi'ye ait olan Sahihü's-Süneni't-Tirmizi'dir. Rivayet Cabir İbn Abdullah'dan aktarılmaktadır. Cabir'den rivayet edildiğine göre o şöyle demektedir: Hz. Rasulullah'ı (s.a.a) hacta Arefe günü Kasva isimli devesine binmiş ‘Ben size tutunduğunuz müddetçe asla sapıtmayacağınız bir şey bıraktım, Allah'ın kitabı ve İtretim Ehli Beytim' şeklinde hutbe verirken gördüm. Rivayet sahihtir. (6)
 
Allame Albani burada rivayetin sahih olduğunu belirtmektedir. Değerli izleyicilerin dikkatini şu noktaya çekmek istiyorum. Eğer ben hadisin sahih olduğunu belirtiyorsam sahihliğe ilişkin temel bir sonuç söz konusudur. Bu konuya ilerde işaret edeceğiz. Ancak burada ince bir nükte mevcuttur. Allame Albani bu rivayetten sonra başka bir rivayet ve hadis aktarır. Önceki hadis 3786 nolu hadis, sonraki aktardığı hadis ise 3787. hadistir. Dikkatinizi buraya vermenizi istiyorum.
 
Peygamber'in (s.a.a) üvey oğlu Ömer b. Ebu Seleme'den rivayete göre, o şöyle demiştir: “Ahzab Suresinin 33. ayeti ‘… Ey Peygamberin ev halkı, Allah sizin üzerinizden her türlü çirkinliği ve kirliliği gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor' Ümmü Seleme'nin evinde inmişti. Bunun üzerine Hz. Resulullah (s.a.a), Hz. Fatıma, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin'i (a.s) çağırdı onları bir örtü ile örttü. Ali (a.s) de Hz. Resul-ü Ekrem'in (s.a.a) arkasında bulunuyordu onu da bir başka örtü ile örttü ve şöyle dua etti: ‘Allah'ım bunlar benim Ehli Beytimdir. Bunlardan pislik ve kötülükleri gider ve onları tertemiz eyle.' Ümmü Seleme:'Ey Allah'ın Peygamberi ben de onlardan mıyım?' dedi. Resulullah (s.a.a.): ‘Sen yerinde dur! Sen bana hayırlı kimselerdensin' buyurdu.”  (7)
 
Öyleyse “kisa” (aba, örtü) ve “itretim olan Ehl-i Beytim” ifadelerinin kimler için kullanıldığı açıktır. Tirmizi, bu rivayeti “itretim” ifadesinin içinde bulunduğu hadisten hemen sonra tahriç etmiştir. Dolayısıyla ‘Ehl-i Beytim' ve ‘itretim'le ifade edilen kimselerin Hz. Peygamber'i (s.a.a) de içine alan beş kişilik kisa ashabı olduğunu belirtmek istiyor. Yani Hz. Peygamber (s.a.a) ve Ehl-i Beyt İmamları. Sekaleyn hadisinde söz konusu edilen kişiler ise Hz. Resulullah'ın (s.a.a) bu alemden irtihal etmesinden dolayı dört kişi olarak belirmektedir.
 
Değerli izleyiciler Allame Albani'nin neler söylediğine dikkat ediniz lütfen! ‘Hadis sahihtir.' Bu ifadeler inşallah ‘Tathir Ayetinde ve Sekaleyn Hadisinde İtret ve Ehl-i Beyt Kavramları' başlıklı programa geldiğimizde “Ehl-i Beyt” ve “İtret”ten muradın kimler olduğunu açıklamaya çalıştığımız bölümde bütün çıplaklığıyla ortaya çıkacaktır. Acaba Sekaleyn hadisinde geçen ‘İtretim olan Ehl-i Beytim' ifadeleri sadece bu dört kişiye mi özgüdür, yoksa bu dört kişi dışında başka kimseleri de kapsamakta mıdır? Ehl-i Beyt teriminin çeşitli kullanımlara sahip olduğu, minimum üç veya dört kullanımının olduğu, bazen ‘Selman biz Ehl-i Beyttendir' rivayetlerinde olduğu gibi aile dışı bireyleri de kapsayabildiği çeşitli kullanımlarının bulunduğu konusu açıklığa kavuşacaktır. Acaba bu rivayetlerde geçen Ehl-i Beyt kelime grubundan murad bu dört kullanımdan hangisidir? Bu konu Allah'ın izniyle ilerde ayrıntılı bir şekilde gelecektir.
 
Bu meselede dikkate değer nokta şudur ki; Hadisin bu varyantı önceki iki varyanttan farklı bazı yüce yararları ve önemli ayırt edici özellikleri içermektedir. Bu ayırt edici özelliklerin en önemlisi hadisin bu varyantının, ümmete İtret konusunda yüklenen sorumluluğun sadece onları sevmek olduğu şeklindeki bir yorumun kapılarını kapatmasıdır. Bu ifadeler karşısında hiçbir bireyin ‘İtret'e karşı yükümlülüğümüz ancak ittibadır, sımsıkı sarılmadır ve itaattir. İtret sapıklığa karşı korunmanın güvencesidir' sonucu ve içeriğinden başka bir yorum yapabilme gücü bulunmamaktadır. Hadisin bu varyantı ümmetin İtret'e karşı yegane görevinin sevgi, muhabbet ve ululama olduğu nazariyesini reddetmektedir. Ümmetin İtret'e –yani Ali'ye (a.s), Fatıma, Hasan ve Hüseyin'e (a.s) karşı yegane görevinin sevgi, muhabbet, yüceltme ve eziyet etmeme olduğu şeklinde dile getirilmeye çalışılan bu nazariye bu ifadeler karşısında yıkılmaktadır. 
 
‘El-Muterahat fi'l-Akide' adlı inançla ilgili programlarımızda Emevici dini yaklaşımın sevgi, muhabbet, ululama ve eziyet etmeme gibi hususları dahi yerine getirmeyi kabul etmedikleri vuzuha kavuşmuştu. Yani Ümeyyeoğulları, onları ululamave saygı göstermek bir yana onları öldürmüş, hakaret ve sövgülerde bulunmuştur. Ayrıntılı bir şekilde bunları belirtilen programda sunmuştuk. Bu açıklamalar ve Allame Albani ile Allame Beğavi gibi büyük bilginlerin sahih olduğunu belirttiği hadisin bu varyantının ışığında, yukarıda ifadesini bulan nazariye ile İbn Teymiyye'nin Minhacü's-Sünneti'n-Nebeviyye'de dile getirdiği açıklamalar çökmektedir. Bizler önceki programda İbn Teymiyye'nin ‘Esasen Sekaleyn hadisinin çeşitli varyantlarında ifade edilen nasslar sapıklıktan kurtuluşun İtret'e bağlanma sonucunu vermediğini, sapıklıktan kurtuluşun Kur'an'a tutunmaya bağlı olduğu' şeklinde delillendirmede bulunmaya çalıştığını belirtmiştik. 
 
Bu anlamın kabulü mümkün olmayan bir değerlendirme olduğunun ve sahih nassların hiç de bu anlama gelmediğinin değerli izleyiciler açısından son derece açık olduğunu düşünüyorum. 
 
İbn Teymiyye, Sahih-ü Müslim'den alıntıladığı hadisle ilgili olarak şu değerlendirmede bulunur: “Bu lafız bize tutunmamız emredilen ve tutunanın sapmayacağı yegane kaynağın Kur'an olduğuna delalet etmektedir.” (8) Yani bizler İtret-i Tahire'ye tutunmakla emr olunmamışız! İtret-i Tahire'ye tutunmak sapıklıktan kurtarıcı bir özelliğe sahip değildir. Kavrayıp bellediğiniz gibi İbn Teymiyye'nin bütün bu çıkarsamaları işaret ettiğimiz hadisin üçüncü varyantına aykırıdır.
 
Sahih-i Müslim'de Cabir'den Veda Haccı hakkında rivayet edilen söz konusu hadis gibi bu hadisin dışındakilerde de durum bu şekildedir. (9)
 
İbn Teymiyye şöyle diyor: “Tirmizi'nin rivayet ettiği ‘İtretim Ehli Beytim, bu iki şey kıyamet günü havuz başında bana gelinceye kadar asla birbirinden ayrılmayacaklardı' hadisinin ifadelerine gelince. Bu hadis hakkında İmam Ahmed İbn Hanbel'e sorulduğunda zayıf olduğunu belirtmiştir. İlim ehlinden bazı kimseler de bu rivayetin zayıf olduğunu belirtmişlerdir.(10)” Halbuki bu hadis kuvvetlidir. Nitekim Allame Albani Silsiletü'l-Ehadisi's-Sahiha adlı eserinde hadisin sahih olduğunu belirtir. Bu hadis hakkında Allame Arnavut da sahih li-ğayrihi değerlendirmesinde bulunur.
 
Gerçekte Şeyh İbn Teymiyye bu konuda iddia edildiği gibi sahayla ilgili bütün hadis ve sünnetleri bilen bir şahıs değil de cahil birisidir. Allame Albani'nin bu meselede söz konusu değerlendirmeye cevap verdiği değerli izleyicilerin bilgisi dahilinde olmalıdır.
 
Allame Albani bu meseleye cevap sadedinde şöyle der: “Bir rivayeti sahih ve zayıf sayma hususunda kadim hafız muhaddislere muhalefet etmendeki gerekçe nedir? (ey İbn Teymiyye)(11) ” 
 
Şeyh İbn Teymiyye'nin hadisi zayıf saydığını Allame Albani'nin ise rivayeti sahih kabul ettiğini müşahede etmekteyiz. Böyle farklı değerlendirmenin gerekçesi nedir? 
 
Bakınız Allame Albani ne cevap veriyor: “İnsan doğası itibariyle hata yapar ve yanılgıya düşer. Bu konuda mütekaddimun dönem bilginleri ile sonraki dönem bilginleri arasında herhangi bir fark bulunmamaktadır.  Mütekaddimun dönem bilginlerinden birisi bazen yanılır, bazen dalgınlığına gelebilir ve sonraki dönem bilginlerinden birisi onun bu yanılgısının farkına varabilir. Bundan dolayıdır ki bilginler  ‘Öncekilerin sonrakilere bıraktığı yığınlarca konu vardır' demişlerdir. Öyleyse delil ve kanıtlandırma kimi desteklerse ona uyulur.(12) ” 
 
Önceki dönem bilginleri masum kimseler değildirler. Gâh yanılgıya düşerler, gâh unutabilirler.
 
İkinci nokta: Bu sahanın uzmanı herhangi bir hadisi hadis ve sünnet mecmualarından aktarılan geliş kanallarını araştırma noktasında oldukça geniş bir olanağa sahiptir. Hadisin kuvvetini sağlama yolunda hadisin şahidler ve mütabeatlarıyla bilinmesi kendisine yardımcı olmaktadır. Zaten şahid  ve mütabetaları ortaya koyma hadisin tahricinde uygulanan metoddur. (13)
 
Bir rivayetin geliş kanallarının elde ediliş olanakları günümüzde geçmiş dönemde olmadığı kadar ilerlemiştir. Öyleyse İbn Teymiyye'nin söz konusu hadisi Ahmed İbn Hanbel'in ve ilim ehlinin zayıf saydığına dair belirtmiş olduğu yargı ya apaçık gün gibi ortada olan bir yalandır. Ya aldatmadır veya cehalet kaynaklı bir sözdür.
 
İbn Teymiyye ‘İlim ehlinden bazı kimseler de bu rivayeti zayıf saymışlardır' demektedir.
 
Eğer sen sözünde sadıksan ve kendine de güvenin tam ise, hadisi sahih sayan diğer bilginlerin de isimlerini belirtmen gerekirdi. Öyleyse İbn Teymiyye'nin bu değerlendirmesi yerinde ve tutarlı bir değerlendirme değildir. Bu açıklamalar ışığında Allame Arnavut'un Müsned-ü İmam Ahmed İbn Hanbel'de yaptığı değerlendirmelerin de geçerli olmadığı açığa çıkmaktadır. Allame Arnavut el-Camiü'l-Kebir adlı eserde rivayetin sahih li-ğayrihi olduğunu belirtmişti. Bakınız Müsned-ü İmam Ahmed İbn Hanbel'in başka bir yerinde neler söylemektedir: “‘İtretim' ibaresiyle ilgili olarak onlar Hz. Resulullah'ın (s.a.a) İtreti'ni O'nun (s.a.a) makamına yerleştirmeye çalışmışlardır. Nitekim onlar Hz. Resulullah'ın (s.a.a) yaşamında Kur'an ve peygamberliği bu makamda gördükleri gibi yaşamından sonra da Kur'an ve Ehl-i Beyt'i (a.s) bu makamda görmeye çalışmışlardır. Ancak İtret-i Nebi'nin (s.a.a) Hz. Resulullah'ın (s.a.a) makamında oluşu sevginin, iyilikte bulunuşun ve gözetişin vacip oluşu konusundadır, yoksa onların buyruklarıyla ve görüşleriyle amel etme sahasında değildir. Amel edilmesi gerekli olan kaynak Kitab ve Sünnet'tir. (14)
 
Allame Arnavut bazı bilginlerin Hz. Peygamber'in (s.a.a) İtreti'nin Hz. Peygamber'in makamına yerleştirdiğini belirtmektedir. Allame Arnavut'un bu değerlendirmeleri ‘Ma in Ehaztüm' ve ‘Ma in temessektüm' şeklinde ifadeleri içeren bizzat Sekaleyn hadisinin metninin açık ibarelerine aykırıdır. Hadis metninin açık ifadeleri zaten “tutunmanın” ve “sımsıkı sarılmanın” vacip olduğu anlamına gelmektedir.
 
Anlayamıyorum, dayanak Sünnet idiyse Kur'an'la birlikte Sünnet'im demesi gerekirdi. Galiba Allame Arnavut Hadisin ‘ve Sünnetim' şeklindeki varyantının ‘ve İtretim' şeklindeki varyantından daha kuvvetli olduğuna inanıyor. İnşallah hadisin ‘ve Sünnetim' şeklindeki varyantı ilerde gelecek ve rivayetin sahih bir senede sahip olup olmadığı açığa çıkacaktır. Kaldı ki bu değerlendirmeler ‘benden sonra asla sapıtmayacaksınız' ifadelerine de aykırıdır.
 
Allame Arnavut devamla şöyle demektedir: “Biz deriz ki: ‘İtretim olan Ehl-i Beytim' konusuna gelince, Ehl-i Beyte uymanın, onların sözlerini temel alıp onlarla amel etmenin değil de…. onların gözetilmelerinin, sevilmelerinin, onları üzecek şeylerden kaçınmanın ve onlara eziyet verecek şeylerden uzak durmanın vacip oluşuna dair açık ifadeler rivayet edilmiştir. (15)”
 
Bu açıkça bir cinayettir ve sahih hadisin sarih ifadelerine aykırıdır.
 
Bakınız bu konuyla ilgili olarak Allame el-Fakih Muhakkık Şihabüddin Ahmed İbn Muhammed İbn Ali İbn Hacer el-Heytemi eş-Şafii (h.974) gibi bir zat el-Minehü'l-Mekkiyye fi Şerhi'l-Hemziyye adlı eserde neleri dile getirmektedir: “Hadis-i şerifte ‘Nefsim kudret elinde olan Allah'a kasemler olsun ki! Beni sevmediği müddetçe bir kul bana iman etmiş olamaz. Yakınlarımı sevmediği müddetçe beni sevmiş olamaz. Ben onlarla savaşan kimseyle savaş halindeyim. Onlara düşmanlıkta bulunan kimselere düşmanım. Âgâh olun! Yakınlarıma eziyet eden kimse bana eziyet etmiş demektir. Bana eziyet eden kimse de Allah-u Teala'ya eziyette bulunmuş demektir' ifadeleri geçmektedir. 
 
Hadisi ayrıca İbn Hibban ve Tirmizi de tahriç etmektedir.
 
‘Tutunduğunuz müddetçe sapmayacağınız şey/ler bırakıyorum: Allah'ın Kitabı ve İtretim' hadisinde de aynı anlam söz konusudur. (16)” 
 
Kimileri muhabbet ile inanç arasında bir bağın olmadığını dile getirmektedirler. Halbuki Hz. Resulullah (s.a.a) ‘bana iman etmiş olamaz' buyurmaktadır. Yani sevgi ve sevdiği şey gereğince amel etmek furudan (ayrıntıdan) değil imandandır. Hadis Hz. Resulullah'ın (s.a.a), başta Muaviye olmak üzere Ümeyyeoğullarına düşman olduğunu ve savaş halinde olduğunu zımnen içermektedir.
 
Bakınız İbn Hacer yukarıdaki hadisten sonra nasıl bir değerlendirmede bulunuyor: “Hz. Resulullah'ın (s.a.a) İtret-i Tahire'yi Kur'an ile birlikte zikretmesinde bu ikisine sımsıkı sarılma olgusunun sapıklıktan kurtarıcı ve kemali gerektirmesi anlamı bulunmaktadır. (17)” Öyleyse sapıklıktan kurtuluş olgusu sımsıkı sarılıp tutunmaya bağlıdır. Bu ifadeler, İtret-i Tahire'ye karşı yegane görevin sevgi olduğunu belirten İbn Teymiyye ve onun metodunu benimseyip uygulayan Şuayb el-Arnavut'un nazariyesiyle çatışmaktadır.
 
Bu sebeple olsa gerektir ki Allame Hafız İbn Hacer'in es-Savaikü'l-Muhrika adlı eserinde şu ifadeleri kullandığını görmekteyiz: “Bil ki buna temessük/tutunma/sımsıkı sarılma hadisinin geliş kanalları pek çoktur. (18)” 
 
Dikkat ederseniz İbn Hacer bu hadis/ler/i temessük hadisi olarak ifade etmektedir. Zira hadisin ana içeriği sadece sevgi ve muhabbet değil tutunma, sımsıkı sarılma, uyma ve itaat etmedir. Gerçi konuyla ilgili olarak muhabbet duymanın vacipliğine delalet eden ayetler ve rivayetler bulunmaktadır. Şu kadar var ki Sekaleyn ve Halifeteyn rivayetleri sevgi ve meveddet duyma sadedinde değildir. Bu rivayetler sımsıkı sarılma ve ittiba etme konusunu eksene almaktadır. Bundan dolayıdır ki İbn Hacer gibi bir zat hadisi temessük hadisi olarak isimlendirmektedir. Bu açıklamalar ışığında İbn Teymiyye ve Şuayb el-Arnavut'un hadisin sevgiyi konu edindiğine dair açıklamalarının batıl olduğu açığa çıkmaktadır. Bu nokta hadisin bu varyantıyla ilgili üçüncü noktadır.
 
- Sunucu: Efendim bu parlak ve net açıklamalardan sonra şöyle bir soru yöneltilmektedir. Acaba bu hadis, içeriği noktasında kati ilim mi ifade etmektedir?
 
- Bu gece ele alacağımız konu bazı özel durumlara işaret etmektir. Bundan dolayı okuyuculardan özür diliyorum. Rical bilginleri arasında rivayetlerin senedlerine ilişkin bir konu bulunmaktadır. Bu sahanın bilginleri elimizdeki rivayetleri doğası gereği iki kısma ayırmaktadırlar. Sahih senedle bir veya iki raviden sadır olmuş ahad rivayetler ve mütevatir rivayetler. Terimsel dili kullanacak olursak Allame Şeyh Muhammed İbn Salih el-Useymin Mustalahü'l-Hadis adlı çalışmasında haberin mütevatir ve ahad haber olmak üzere iki ayrıldığını belirtir.
 
Ahad haber hakkında İbn Useymin şöyle der: Mütevatir olmayan, ahad kişilerin rivayet ettiği haberdir.
 
Yani bir, iki, üç veya dört kişinin –eğer dört kişinin rivayet edişini tevatür olarak kabul etmiyorsak- naklettiği haberdir. 
 
Mütevatir rivayet ise sayı yönünden çok olan bir topluluğun naklettiği haberdir. 
 
Eğer rivayet sahih ise, ancak bir veya iki kişi tarafından aktarılmışsa bu rivayet ilim değil de ancak zann ifade eder. İşte bu akşam bu nokta üzerinde biraz durmak istiyorum. Önceki incelemelerin ışığı altında Sekaleyn hadisinin üç varyantında da sahih senetli hadislerin varlığı kabul edecek olursak, acaba mütevatir olmayan sahih senede sahip olan hadis/ler zann mı yoksa kesin ilim mi ifade etmektedir? İşte bu konu hakkında Ehl-i Sünnet bilginlerinin bir bölümünün açıklamalarını okuyacağız.
 
Hafız İbn Kesir'in el-Baisü'l-Hasiys Şerh-ü İhtisari Ulumi'l-Hadis adlı önemli çalışması.
 
Eserin bazı pasajlarını okuyacağım. Açıklanması gereken yerleri açıklayacağım. 
 
İşte pasaj: “Bilginler sahih hadisin yakıyn-kati ilmi mi yoksa zanni ilmi mi doğurduğu hususunda görüş ayrılığına düşmüşlerdir. Bu mesele tahkike gereksinim duyan dakik bir konudur. Lafzen ve manen mütevatir olan hadisin sabitliği kesin olup bu konuda ilim ehli arasında herhangi bir görüş ayrılığı söz konusu değildir. Ancak mütevatir olmayan sahih hadise gelince ise bilginlerin bir bölümü bunların yakıynlık ve kesinlik ifade ettiği görüşünde iken diğer bir bölümü ise sabitliğinin zann ifade ettiği görüşündedirler. Bilginlerin bir bölümü hadisin katilik ifade etmediği, sabitliğinin zanni olduğu görüşündedirler. Nevevi et-Takrib adlı eserinde bu görüşü benimsemiştir. Diğerleri ise kesin bilgi ifade ettiği görüşündedirler. Bu görüş Davud ez-Zahiri'nin, Hüseyin İbn Ali el-Kerayisi, Haris İbn Esed el-Muhasibi'nin görüşüdür. İbn Huveyzi  Malik'in bu görüşte olduğunu aktarmıştır. İbn Hazm da bu görüştedir. 
 
İbn Hazm el-İhkam fi Usuli'l-Ahkam adlı eserinde şöyle der: “Adalet sahibi bir kişinin kendisi gibi birisi kanalıyla Hz. Resulullah'dan (s.a.a.) aktardığı haberi ilim ve ameli birlikte gerektirir.” 
 
İbn Salah da Buhari ve Müslim'in sahihlerinde tahriç ettiği hadislerin sıhhatinin kesin olduğu görüşünü benimsemiştir.
 
Sahih senede sahip hadis ‘kesin nazari ilim' gerektirir. Gerçi tahkik erbabı bazı ilim ehlinin eleştiriye tabi tuttuğu çok az sayıda hadis bu genel kuralın istisnasını oluşturmaktadır. İbn Salah eserinde bu görüşü savunduğu gibi İraki de benzer bir görüşü İbn Salah'ın telif etmiş olduğu esere yazdığı şerhde Hafız Ebü'l-Fazl Muhammed İbn Tahir el-Makdisi ve Ebu Nasr'den aktarır. Bulkini de bu görüşü Ebu İshak, Ebu Hamid el-İsferayini, Kadı Ebu't-Tayyib, Şeyh Ebu İshak eş-Şirazi, Serahsi, Kadı Abdülvehhab, Ebu Yala,Ebü'l-Hattab, İbn Zağuni, Eşarilerin birçok mütekellim bilgininden ve Ehl-i Hadisin hemen hemen bütününden nakleder.  Bu görüş aynı zamanda Hafız İbn Hacer'in de nazarıdır. Müellif de –yani İbn Kesir- de bu görüştedir. (19)” 
 
Sahih bir hadisin Hz. Resulullah'dan (s.a.a) sadır olup olmadığı hususunda bir kesinlik mi bulunmaktadır yoksa zann mı söz konusudur? Bu ikisi arasında dağlar kadar fark söz konusudur. Nevevi'ye göre sahih senetli ahad haberin sabit olduğuna dair ancak zanna ulaşabiliyoruz. Pasajın bir bölümünden anlaşılan şudur: Sabitliğin zann ifade ettiğini söyleyecek olursak sahih senetli ahad haberin sabit olduğuna dair ancak zanna ulaşabiliyoruz. Ancak durum bazen bu şekilde olmayabiliyor. Rakamlarla ifade edecek olursak kesinlik ve katilikten murad rivayetin Hz. Resulullah'dan (s.a.a) geldiği ihtimalinin %100 olmasıdır. Zannilikten murad ise rivayetin Hz. Resulullah'dan (s.a.a) sadır oluşunun %50 ve daha altına düşmediği müddetçe %60, %70 veya %80 oranlarında olmasıdır.
 
İbn Kesir rivayetin zannilik ifade ettiğini sadece tek bir bilgine nispet etmektedir. Acaba sahih senede sahip ahad haberin kesinlik ifade ettiği görüşünde olanlar kimlerdir? Sahih senede sahip ahad haberin zann ifade ettiği görüşü tek bir kişinin görüşüdür. İbn Kesir söz konusu hadisin kat'i bilgi ifade ettiği görüşünde olan bir grubun olduğunu dile getiriyor.   
 
Buhari ve Müslim'in tahriç ettiği hadisler ahad haber olduğu halde İbn Salah'ın sahip olduğu görüşe dikkat ediniz.
 
İbn Kesir'in zikr ettiği isimler değerlendirildiğinde mütekellim Eşariler, Hanefi, Hanbeli, Şafii ve Maliki fıkıh bilginleri hatta Ümeyyeci din anlayışına sahip olanlar da –yani İbn Kesir ve İbn Hacer- bu görüştedirler.
 
Bakınız eserin şarihi Allame Ahmed Muhammed Şakir dipnotta neler diyor: “Sahih delillerin desteklediği doğru görüş İbn Hazm'ın ve sahih hadisin kesin bilgi doğurduğu görüşünde olanların benimsediği görüştür. Rivayetin sahih olması koşuluyla ister Sahihayn'de (Buhari ve Müslim) geçmiş olsun ister Sahihayn dışında başka bir hadis mecmuasında geçmiş olsun fark etmemektedir. (20) ”
 
Kimse bize şöyle diyemez: Mustalahü İlmi'l-Hadis adlı eserde İbn Teymiyye'nin de bu görüşü dillendirmeye çalıştığı gibi bir rivayet Sahihayn'de geçmekteyse kat'i ilim ifade etmektedir, aksi takdirde etmez. Bizler önceki programlarda Sekaleyn hadisinin Müslim'de geçtiğini görmüştük. Müslim dışındaki diğer kaynaklarda ise ilerde işaret edileceği gibi birinci veya ikinci ya da üçüncü varyanta uygun olarak aktarılan onlarca kanal söz konusudur.
 
Sahih hadisin ifade ettiği yakini bilgi nazari bürhani bir bilgidir. Bu bilgiye ancak hadis sahasında söz sahibi olan, ravilerin ve illetlerin durumlarını bilen uzman ve yetkin bir kimse ulaşabilir. İbn Salah'ın sahih hadisi Sahihayn'e özgü kılışının aksine Bulkini'nin kendilerinden naklettiği kimseler rivayetin sahih oluşunu sadece Sahihayn'da geçme koşuluna bağlamadıklarına hemen hemen kesin kanaat getiriyorum. (21)
 
Öyleyse önceki programlarda da geçtiği üzere Sekaleyn hadisinin –her üç varyantının da- sahih bir senede sahip olduğu ortaya çıkmaktadır. Sekaleyn hadisinin her üç varyantı da kati ilim ifade eder. Öyleyse bu üç varyantın da Hz. Resulullah'ın (s.a.a) buyrukları olduğu kesindir.
 
- Teşekkürlerimizi sunuyoruz sayın Seyyid Kemal Haydari Bey. Görüşmek üzere. Allah'ın selam, rahmet ve bereketleri üzerinize olsun. 


1- Seyyid'in bu konuşmalarında sunmuş olduğu varyantta her ne kadar E-H-Z maddesinden kaynaklı bir kelime geçmiyorsa da başka metinlerde geçmektedir. Diğer metinleri Seyyid 3. derste sunmuştu. Örneğin Tirmizi'nin tahriç ettiği metinde ‘Eyyühennasü! İnni teraktü fiküm ma in ehaztüm bihi len tadillu' görüldüğü gibi ehaztüm sözcüğü geçmektedir. (çev.)
2-Albani, Silsiletü'l-Ehadisi's-Sahiha, c.4, s.355, Hadis No:1761
3-el-Busayri, İthafü'l-Hiyreti'l-Mühret bi-Zevaidi'l-Mesanidi'l-Aşere, Tahkik Adil İbn Sa'd, c.9, s.279,*ı.
4- Tirmizi, el-Camiü'l-Kebiyr, Tahkik Şuayb el-Arnavut ve Said el-Lihham, c.6, s.335, Bab-u Fezail-i Ehl-i Beyt, Hadis No: 4120 er-Risaletü'l-Alemiyye, Basımı.
5-  İmam Beğavi, Şerhü's-Sünnet, Tahkik Züheyr eş-Şaviyş ve Şuayb el-Arnavut, el-Mektebü'l-İslamiy, C.14 s.119
6-Sünenü't-Tirmizi, c.3, s.542
8-  Minhacü's-Sünneti'n-Nebeviyye, c.4, s.300
9- Age, agy.
10- Age, agy.
11-Silsiletü'l-Ehadisi's-Sahiha, Mukaddime bölümü.
12- Age, agy.
13- Age, agy.
14- Müsned-ü İmam Ahmed İbn Hanbel, c.17, s.175
15- Age, agy. 
16- El-Minehü'l-Mekkiyye fi Şerhi'l-Hemziyye, Şihabüddin Ahmed İbn Muhammed İbn Ali İbn Hacer el-Heytemi eş-Şafii, s.531-2,Tahkik ve Talik Ahmed Casım Muhammed  ve Bucuma Mekremi, Darü'l-Minhac,1426, 2. Basım.
17- Age, s.532
18- İbn Hacer-el-Askalani, Es-Savaikü'l-Muhrika, Ala Ehli'r-Rafdi'd-Dalal ve'z-Zındıka, c.2, s.440
19- İbn Kesir, el-Baisü'l-Hasiys Şerh-ü İhtisari Ulumi'l-Hadis, c.1, s.126, Şerh Allame Ahmed Muhammed Şakir, Talik Nasirüddin Albani, Tahkik ve Haşiye Ali İbn Hasan İbn Ali İbn Abdülhamiyd el-Halebi el-Eseri, Mektebetü'l-Maarif, Rıyad, 1417
20- Age,agy. 
21- Age,agy. 
 
 
Çev: Cevher Caduk
 
medyasafak.com