Ayetullah Kemal Haydari’den Sekaleyn Hadisi Dersleri (28)

Ayetullah Kemal Haydari’den Sekaleyn Hadisi Dersleri (28)
Vahhabi ulemadan olan Es-Sa’di bu ayetin tefsirinde şöyle der: “Peygamber, eşlerinden birine gizlice bir söz söylemişti.” Müfessirlerden birçoğu ayette söz konusu edilenin Hafsa olduğunu söylemiştir. Hz. Resulullah (s.a.a) ona verdiği bu sırrı kimseye söylememesini emretti. Ancak Hafsa, Aişe'ye haber verdi. Allah da onun yaydığı bu haberi Hz. Peygamber’e (s.a.a.) açıkladı..."

14/01/2011

 

- Rahman Rahim Allah'ın Adıyla, Hamd Allah'a özgüdür. Salat ve Selam Allah'ın güvenilir elçisi Hz. Muhammed Mustafa'ya (s.a.a), tertemiz Âl'ine, seçkin ve değerli sahabelerine olsun.

 

Değerli Kevser TV izleyenleri, sizleri selamların en güzeliyle ve tertemiz duygularla selamlıyoruz. Allah'ın selam, rahmet ve bereketi üzerinize olsun. “Utruhetü'l-Mehdeviyye” programının yeni bir bölümünde, “Sened ve Delalet Açısından Sekaleyn Hadisi” konusunun yirmi sekizinci kısmında tekrar sizinle birlikteyiz. Sizin adınıza değerli konuğumuz Ayetullah Seyyid Kemal Haydari Bey'i selamlıyoruz. Hoş geldiniz Seyyid Kemal Haydari Bey!

 

- Hoş bulduk.

 

- Efendim, geçen haftanın özetini sunmanız mümkün mü?

 

- Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınır ve Rahman Rahim olan Adıyla ve O'nun yardımıyla programımıza başlarım. Salat ve selam Hz. Muhammed Mustafa'ya (s.a.a.) ve tertemiz Âl'ine olsun.

 

Ehl-i Beyt kavramının Hz. Peygamber'in (s.a.a.) hanımlarını kapsamasının mümkün olmadığını, “Ey Ehl-i Beyt! Allah sizden, sadece günahı gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor” (33/el-Ahzab/33) ayetinde mevcut bir takım karinelere dayalı olarak önceki programda gösterdik. Ayrıca karine-i mazmuniyye diye isimlendirdiğimiz bir olguya da işaret etmiştik. Ayetin içeriğinin, Hz. Peygamber'in hanımlarının tathir ayetinin ve Ehl-i Beyt kavramının kapsamına girmesine müsaade etmediğini açıkladık. Müfessirlerin ayetin orijinalinde geçen er-rics kelimesine bütün kusur ve eksiklikleri içerecek şekilde genel bir anlam yüklediklerini, Allame Alusi'nin de bu anlama işaret ettiğini söyledik.

 

Alusi, Ruhu'l-Meani adlı tefsirinde tathir ayetinindeki bu kelimeyi şöyle tefsir ediyordu: “Rics aslında pis şey anlamına gelmektedir. Burada ise sözcük çoklarına göre mecazen günah işlenmesi anlamındadır. Denilmiştir ki; rics sözcüğünün günah, azap, necaset ve eksiklikler hakkında kullanıldığı da olur. Burada ise murad edilen bunların hepsidir.”[1]

 

Önceki programda işaret ettiğimiz gibi sözcük günah ve eksiklik anlamlarını da muhtevidir.

 

Ayrıca İbn Said et-Tufi'nin Şerh-u Muhtasari'r-Ravda adlı eserinde geçen şu ifadelere de işaret ettik: “Ricsin eksiklikler hakkındaki kullanımı kesindir. Hata ise eksikliğin en çirkinlerindendir. Özellikle de şerî içtihadda yanılgıya düşüş böyledir. Buradan da Ehl-i Beyt'in kapsamına giren kimselerin içtihadlarında isabet ettikleri ve dolayısıyla onların sözlerinin bu sem'î delille de kesin kanıt olduğu sonucu ortaya çıkmaktadır.”[2]

 

İnşallah sonraki programlarda ulaştığımız bu sonucun üzerinde duracağız. Ancak burada önemli olan şerî içtihadda yanılgıya düşmenin ricsin kapsamına girdiğidir. Şerî içtihadda yanılgıya düşen kimse de “İnnema yuridullahu li-yüzhibe ankümü'r-ricse/ Allah sizden, sadece günahı gidermek istiyor” buyruğunun kapsamına girmez. Açıktır ki içtihaddan da kaynaklı olsa, şerî hata irtikap eden kimseden rics giderilmiş değildir ve bu şahıs ricse bulaşmış demektir. Büyük bilginler Hz. Peygamber'in eşi Aişe'nin şerî içtihadda yanıldığını açıkça dile getirmişlerdir. Allame Albani de bunlar arasında yer alır.

 

O şöyle der: “Ümmü'l-Müminin'in bu çıkışının kökten yanlış olduğu noktasında kuşku duymuyoruz.”[3]

 

Dahası var. Ümmü'l-Müminin Aişe'nin kendisi de bu konuda yanlış yaptığını ikrar etmiştir. İmam Zehebî, Siyerü Alami'n-Nübela adlı eserinde bunu açıkça dile getirir.

 

O şöyle der: İsmail İbn Ebu Halid'in Kays'tan rivayet ettiğine göre o şöyle demiştir: Aişe evinde kendi kendisine Hz. Resulullah'ın (s.a.a.) yanına defnedilmeyi arzuladığını söylermiş. Ayrıca şöyle demiş: ‘Ben Hz. Resulullah'tan (s.a.a) sonra bir olaya neden oldum. Beni Peygamberin hanımlarının yanına gömün.' Bundan dolayı Baki'ye gömülmüştür.

 

Ben derim ki; Aişe hades/olay sözcüğüyle Cemel Savaşı'nı kastetmektedir. O bu davranışından son derece pişmanlık duymuş ve tövbe etmiştir. Ancak Aişe'nin bu davranışı hayrı talep etme şeklinde tevil edilmiştir.

 

Allame Şuayb el-Arnavut ise bu rivayete şu notu düşer: “Hakim bu rivayetin sahih olduğunu belirtmiş, Zehebî de onun bu yargısına muvafakat etmiştir.”[4]

 

Görüldüğü gibi Hafız Zehebî de Aişe'nin gerçekleştirmiş olduğu bu olayı haklı bir fiil olarak değil de batıl ve günah saymaktadır.

 

Şöyle bir aklî kaide bulunmaktadır: Akıllıların kendi aleyhlerindeki ikrarları caizdir ve geçerlidir. Ümmü'l-Müminin Aişe kendi aleyhinde olan bir kusuru işlediğini açıkça itiraf etmektedir. Bunun hayra tevil edilmesi ise başka bir konudur. Sonuç itibariyle içtihad etmiş, bunda yanılmış ve dolayısıyla da rics işlediğinden tathir ayetinin kapsamına girememiştir.

 

- Kur'an-ı Kerim'de Hz. Peygamber'in (s.a.a.) hanımlarının tathir ayetinin kapsamına girmediğine delalet eden başka bir karine mevcut mudur?

 

- Değerli izleyicilerden şu noktaya dikkat etmelerini istirham ediyorum. Bu programımızda ele alacağımız bütün hususlar Kur'an-ı Kerim'in işaret ettiği bir Kur'anî hakikati açıklamaya yöneliktir.

 

Rics sözcüğünün şerî günah anlamına geldiği noktasında müfessirler ve dil bilginleri görüş birliği içindedirler. Ayetin orijinalinde geçen ricsten murad günahtır. Ben rics sözcüğüne günahtan daha uygun  bir anlam düşünemiyorum. İnsanın işlediği ve tövbe etmediğinde ilahi cezalandırmaya müstehak olduğu eyleme günah denir. Gerçi kişi bu eyleminden tövbe edecek olursa bu durum için başka bir hüküm bulunmaktadır.

 

İşaret ettiğimiz gibi bu ayet-i kerimede “li yüzhibe ankümü'r-ricse ve yutahhirakum tathiran/ Allah sizden, sadece günahı gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor” ifadesi mevcuttur. Buna göre bir zenb/günah işleyen kimse Kur'an nassı gereğince mutahhar değildir.

 

Allame Alusi'nin Ruhu'l-Meani adlı tefsirinin tahkikini yapan Mahir Habuş bu ayetin tefsirinde şu notu düşer: “Rics sözlükte yiyecek ve davranışlarda tiksinti doğuran ve çirkin karşılanan her türlü şeydir.”[5] Günahın tiksinti duyulan, çirkin karşılanan ve kınanan bir davranış olduğu açıktır. Gerçi günah ricsin manevi misdaklarındandır.

 

Öyleyse aziz dostlarım bu gece üzerinde durmak istediğim asıl konuya dikkat ediniz. Hz. Peygamber'in (s.a.a.) hanımlarından birinin tövbe etmeyi gerektiren bir eylemde bulunduğu kesinleşirse, bu, o insanın günah işlemiş olduğu anlamına gelir. Değilse niçin bir davranışı yüzünden tövbe etmesi vacip olsun ki? Külli bir kural ortaya koyuyoruz; sadece Peygamber'in (s.a.a.) hanımları değil, Hz. Ali, Hz. Fatıma, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyn'den (a.s.) de tövbeyi gerektiren bir günah sadır olursa onlar da tathir ayetinin kapsamına girmemiş olurlar. Bu nokta kuşku duyulmayan hakikatlerdendir.

 

Allah-u Teala “Peygamber, eşlerinden birine gizlice bir söz söylemişti. Fakat eşi, o sözü başkalarına haber verip Allah da bunu Peygamber'e açıklayınca, Peygamber bir kısmını bildirmiş, bir kısmından da vazgeçmişti. Peygamber bunu ona haber verince eşi: Bunu sana kim bildirdi? dedi. Peygamber: Bilen, her şeyden haberdar olan Allah bana haber verdi, dedi. Eğer ikiniz de Allah'a tövbe ederseniz, (yerinde olur). Çünkü kalpleriniz sapmıştı. Ve eğer Peygamber'e karşı birbirinize arka verirseniz bilesiniz ki onun dostu ve yardımcısı Allah, Cebrail ve müminlerin iyileridir. Bunların ardından melekler de (O'na) yardımcıdır. Eğer o sizi boşarsa Rabbi ona, sizden daha iyi, kendini Allah'a veren, iman eden, sebatla itaat eden, tövbe eden, ibadef eden, oruç tutan, dul ve bâkire eşler verebilir.” (66/et-Tahrim/3-5) buyurmaktadır. Bu ayetler grubu Hz. Peygamber'in (s.a.a.) hanımlarının hepsiyle değil, bazılarıyla ilgilidir. Hz. Peygamber (s.a.a.) hanımlarından birisine bir sır verince o hanımı kalkıp sırrı bir başkasına söylüyor. Allah-u Teala, Peygamber'ine (s.a.a.), hanımının o sırrı bir başkasına söylediğini ve sırrı koruyamadığını haber veriyor. Hz. Peygamber (s.a.a.) kendisine sırrı emanet ettiği hanımına bunu koruyamadığını haber verince o “Sırrı ifşa ettiğimi nereden öğrendin?” diye soruyor. Hz. Peygamber (s.a.a.) de “Alim ve habir olan Allah bana haber verdi” diyerek cevap veriyor.

 

Dördüncü ayetten sırr konusunun Peygamber'in (s.a.a.) iki hanımı arasında geçtiğini öğreniyoruz. “Siz ikiniz Hz. Resulullah'a (s.a.a.) karşı birbirinize destek verip arka çıkarsanız” ifadeleri son derece dehşet vericidir! İnsanın Resulullah'ın (s.a.a.) hanımlarının ne yaptıklarını öğrenmesi gerekiyor. Zira onlar öyle bir davranışta bulundular ki kendileri ve bu amelleri kıyamet gününe kadar okunacak olan bu Kur'an'ın bir bölümü oldu. Eğer önemli bir mesele olmamış olsaydı bu hadise Kur'an'a girmezdi.

 

“Eğer o sizi boşarsa Rabbi ona, sizden daha iyi… eşler verebilir.” Ayet şart cümlesidir ve şart cümlesinin kurallarına göre anlaşılmalıdır. Buna göre ayetin ifade ettiği anlam, sizden daha hayırlısının bulunması sizi boşaması şartına bağlıdır, değildir. Ayet, “siz ikinizden daha hayırlıları bu esnada ve bu toplumda mevcuttur”, anlamındadır. Boşamanın gerçekleşmesini temel alarak şart koşulması ile o esnada onlardan daha hayırlılarının bulunmasını temel alarak şart koşma arasında fark bulunmaktadır.

 

Bu ayetlerle ilgili olarak bazı sorular ortaya çıkmaktadır. Bu soruları ele almak istiyorum.

 

İlki; bu ayette geçen Hz. Peygamber'in hanımları kimlerdir?

 

Müslüman bilginlerin görüş birliğinin hatayı barındırmadığı ve ümmetin tümünün toplu halde hataya düşmeyeceği önceki programlarda geçmişti. Müslüman bilginler bu ayetler grubunun Aişe bint Ebubekir ve Hafsa bint Ömer ile bağlantılı olduğu konusunda görüş birliği içindedir. Nitekim Buhari de el-Camiü's-Sahih'inde buna işaret etmektedir.

 

O şöyle rivayet ediyor: “Ubeyd İbn Hunayn, İbn Abbas'dan şöyle işittiğini rivayet etmektedir; Bir yıl boyunca Ömer ibn Hattab'a bir ayeti sormak için bekledim. Onun heybetinden kendisine bunu soramıyordum. Nihayet fırsatını buldum da ‘Ey Müminlerin Emiri! Hz. Resulullah'a (s.a.a.) karşı birbirine destekçi olan iki kadın kimdir?' dedim. Henüz sözümü tamamlamadan ‘Aişe ve Hafsadır' dedi.”[6]

 

Evet, bu iki hanım Hz. Resulullah'a (s.a.a.) karşı birbirlerine destek çıkmışlardır. Kur'an-ı Kerim bize diğer hanımlarının Peygamber'e (s.a.a.) karşı birbirlerine destek verdiklerini zikretmemektedir. Bütün bu açıklamalara rağmen bazen bilgi sahibi olmayan kimseler “Hz. Peygamber'in (s.a.a.) en hayırlı eşi Aişe'dir” demekteler. Anlayamıyorum, Kur'an-ı Kerim'in haklarında “Ve eğer Peygamber'e karşı birbirinize destek verirseniz” buyurduğu kimselerin Peygamber'in hanımlarının en faziletlisi olduğunu nereden çıkardılar? İlk kaynağımız budur.

 

İkinci kaynak Sahih-ü Müslim'dir.

 

Rivayet şöyledir. Ubeyd demiş ki: “Ben İbni Abbas'ı şunları söylerken işittim: Ömer'e, Hz. Resûlullah (s.a.a.) zamanında birbirlerine destek veren iki kadının kimler olduğunu sormak istiyordum. Sözümü biti­rir bitirmez o ‘Aişe ile Hafsa' cevabını verdi.”[7]

 

Üçüncü kaynak Müsnedü'l-İmam Ahmed İbn Hanbel'dir. İbn Abbas'tan naklettiğine göre o şöyle demiştir: Ben, Allah-u Teala'nın ‘Eğer ikiniz de Allah'a tövbe ederseniz, (yerinde olur). Çünkü kalpleriniz sapmıştı.' ayetinde bahis mevzuu edilen iki kadının, Peygamberin eşlerinden hangileri olduğunu Ömer'e sormayı çok istiyordum. Sonunda Ömer'in haccettiği esnada ben de kendisiyle birlikte haccettim. Yolun bir bölümünde, Ömer geriye döndü. Ben de onunla beraber ibriği alıp döndüm… Ömer dedi ki: Ne tuhafsın ey Abbas'ın oğlu! Zührî der ki: Hoşlanmadı, ancak Allah'a and olsun ki ona ne sordumsa gizlemedi de. Hafsa ve Âişe'dir, dedi.

 

Bu rivayetin isnadı Buhari ve Müslim'in şartına göre sahihtir. Bu rivayeti Müslim, Tirmizî, Ebu Yala, İbn Hibban ve Beyhakî, Abdürrezzak kanalından tahriç etmişlerdir. Taberî İbn Sevr kanalından, Buhariî, Bezzar ve Nesaî ise çeşitli kanallarla Zührî'den rivayet etmiştir. Ayrıca Buharî Edebü'l-Müfred adlı eserinde, Müslim, İbn Mace, Tirmizî, Bezzar, Ebu Ya'la, Taberî ve İbn Huzeyme ise İbn Abbas kanalından tahriç etmiştir.[8]

 

Yani bu ayetler grubunun Aişe ve Hafsa hakkında nazil olduğuna hiç kuşku bulunmamaktadır. Hz. Peygamber'in (s.a.a.) bazı hanımlarından kastedilen bunlardır.

 

İkinci soru; Aişe ve Hafsa hangi davranışta bulundular ki Allah-u Teala Kitab-ı Kerim'inde bu kelamı nazil etti? İbn Abbas'ın ifadesiyle söyleyecek olursak, rivayetlerde de açıklandığı gibi Aişe ve Hafsa ne yaptılar ki kendileri hakkında Kur'an ayetleri  nazil oluyor ve bu kıyamet gününe kadar da Müslümanlarca okunuyor.

 

Ben onların bu eylemlerinin basit bir hadise olduğunu söyleyebilecek kimsenin çıkabileceğini düşünmüyorum. Eğer davranışları basit ve önemsiz olsaydı bu kınamayı hak etmezlerdi ve haklarında bu Kur'anî ifade nazil olmazdı.

 

Sunucu: Yani talakla tehdit edilme...

 

- Tehdit ve boşama kaziye-i şartiyyedir. Sizler de biliyorsunuz ki şartiyye cümlesinde şartın dışsal olarak gerçekleşmesi zorunlu değildir. Bu ayetin tefsiri hakkında müfessirlerin görüşlerine baş vurmak istiyorum.

 

İlk kaynak İmam Beğavi'nin (h. 516) Mealimü't-Tenzil adlı eseridir.

 

Eğer ikiniz de Allah'a tövbe ederseniz, (yerinde olur)”, yani eziyet etme konusunda Hz. Peygamber'e (s.a.a.) karşı yardımlaşmanız ve birbirinize arka çıkmanız nedeniyle. Ayet Aişe ve Hafsa'yı hitap almaktadır. “Çünkü kalpleriniz sapmıştı.” Çünkü sizden haktan sapan bir eğilim ve bir eğrilik meydana gelmişti. Tövbe etmeniz gerekmektedir.[9]

 

Peki Kur'an-ı Kerim Hz. Resulullah'a (s.a.a.) eziyet eden kimseler hakkında ne demektedir? “Allah ve Resûlünü incitenlere Allah, dünyada ve ahirette lânet etmiş ve onlar için horlayıcı bir azap hazırlamıştır.” (33/el-Ahzab/57) Tabi horlayıcı azap bu eziyette bulunanların tövbe etmemeleri şartına bağlıdır. Bu şiddetli tehditler Hz. Resulullah'a eziyet etme hakkında kullanılmaktadır. Bundan dolayıdır ki kıyamet gününe kadar tilavet edilen Kur'an-ı Kerim'de bu ayetlerin bulunduğunu görüyoruz.

 

İnsanın aklına bu eşler arası bir meseledir düşüncesi gelebilir. Ancak Beğavî bu düşünceyi de son cümlesiyle izale etmiştir. Yani tövbe etmezlerse yukarıda geçen Ahzab Suresinin 57. ayetinin tehdidinin kapsamına girmiş olurlar. Bunca kelam ve söz kınamayı gerektirmeyen ailevi bir mesele hakkında değildir.

 

Bu hakikate işaret eden kaynaklardan birisi İmam Ebü'l-Ferec el-Cevzî'nin (h. 597) Zadü'l-Mesir adlı tefsiridir.

 

O ayeti şöyle tefsir eder: “Peygamber bunu ona haber verince, yani Hz. Resulullah (s.a.a) Hafsa'ya sırrı ifşa ettiğini haber verince ‘Eşi: Bunu sana kim bildirdi?' dedi, yani benim sırrı ifşa ettiğimi sana kim haber verdi? ‘Peygamber: Bilen, her şeyden haberdar olan Allah bana haber verdi, dedi.”

 

İlahi hitap daha sonra Aişe ve Hafsa'yı muhatap alarak şöyle buyurdu: “Eğer ikiniz de Allah'a tövbe ederseniz yerinde olur.” Yani eziyet etme konusunda Hz. Peygamber'e (s.a.a.) karşı yardımlaşmanızdan tövbe edin. “Çünkü kalpleriniz sapmıştı.” İbn Abbas der ki: “Kalpleriniz kaydı ve günah işledi.”[10] Yani işlenilen davranış öyle basit ve önemsiz değildir. Tövbeyi gerektiren bir günahtır.

 

Dördüncü kaynak İmam Kurtubi'nin (h. 671) el-Cami li Ahkami'l-Kur'an adlı eseridir.

 

O şöyle der: “‘Eğer ikiniz de', yani Hafsa ve Aişe, ‘Allah'a tövbe ederseniz' buyrukla­rı ile Resulullah'ın (s.a.a.) sevdiğine aykırı bir hususa meylettikleri için tövbe etmeye teşvik edilmektedir.

 

‘Çünkü kalpleriniz meyletmiş bulunuyor.' Haktan sapmış bulunuyor. ‘Şayet onun aleyhine birbirinize yardım ederseniz', yani Peygamber'in (s.a.a.) aleyhine masiyet işlemek ve eziyet etmek suretiyle yardımlaşacak olursanız...”[11]

 

Kurtubi eziyetin yanı sıra masiyeti de eklemektedir. Açıktır ki eziyet etmek, özellikle de Hatemü'n-Nebiyyin'e (s.a.a.) eziyette bulunmak en açık masiyetlerdendir.

 

Buna yakın bir ifade İbn Adil ed-Dımeşki'nin (h. 880) Tefsirü'l-Lübab fi Ulumi'l-Kitab adlı eserinde mevcuttur.

 

O şöyle diyor: “Bu hitap müminlerin iki annesi, Şeyheyn'in iki kızı Aişe ve Hafsa'ya yöneliktir. Ayet, Hz. Peygamber'in (s.a.a) sevmediği bir hususa meylettikleri için, onla­rı tövbe etmeye teşvik etmektedir.

 

‘Birbirinize yardım ederseniz' yani Hz. Peygamber'in (s.a.a) aleyhine masiyet işlemek ve eziyet vermek suretiyle…”[12]

 

İnsanın zihnine şu düşünceler gelebilir: Efendim, ismi geçen tefsirlerin, ulemanın ya da müfessirlerin bu görüşü dile getirdiğini kabul edelim. Vahhabi bilginler arasında Ümmü'l-Müminin Aişe ve Hafsa'nın tövbeyi gerektirecek bir amel işlediğini kabul eden var mıdır? İbn Teymiyye'nin bağlıları arasında bunu açıkça dile getiren mevcut mu?

 

İki noktaya işaret etmek istiyorum;

 

İlki; evet. Bir grup bilginin tefsirlerinden seçilerek hazırlanan et-Tefsirü'l-Müyesser adlı eserde bu bilgi geçmektedir.

 

Bu ayetin tefsirinde şöyle diyor: “Ey Hafsa ve Aişe, sizden tövbeyi gerektiren bu eylemin sadır olmasından dolayı Allah-u Teala'ya dönecek olursanız, şöyle ki kalpleriniz sırrını ifşa etmenizle Hz. Resulullah'ın (s.a.a.) hoşlanmadığı şeye meyletti. O'nu üzecek şeyle O'na karşı birbirinize destek çıkacak olursanız Allah-u Teala, Cebrail ve Müminlerin Salihi O'nun velisi ve yardımcısıdır. Allah-u Teala'nın yardımının yanı sıra melekler de O'nun yardımcısıdır. O'na eziyet edenlere ve O'na düşmanlık besleyenlere karşı yardımcıdır.” [13]

 

“O'nu üzecek şey” ifadesini müfessir kullanmaktadır. Üzecek şey ise bir tür eziyettir. Hz. Resulullah'ı (s.a.a.) üzecek davranışta bulunmaktan daha büyük bir masiyet söz konusu olabilir mi? Yani Hz. Resulullah'a eziyet eden, düşmanlıkta bulunan, bu işte birbirini destekleyen ve sırrını ifşa edenler... Evet, bu tefsir bir grup âlimin nezareti altında basılmıştır.

 

İkinci kaynak Allame Abdurrahman İbn Nasır es-Sa'di'nin (h. 1376) Teysirü'l-Kerimi'r-Rahman adlı eseridir.

 

Allame İbn Useymin'in önsöz bölümünde dile getirdiği açıklamaları sunmak istiyorum. O şöyle diyor: “İmdi, Şeyhimiz Abdurrahman es-Sa'di'nin telif ettiği bu kitap en güzel tefsirlerdendir. Birçok ayırt edici özellik ve meziyete sahiptir… Selefin  metoduna göre telif edilişi…”[14]

 

Vahhabi ulemadan olan Es-Sa'di bu ayetin tefsirinde şöyle der: “Peygamber, eşlerinden birine gizlice bir söz söylemişti.” Müfessirlerden birçoğu ayette söz konusu edilenin Hafsa olduğunu söylemiştir. Hz. Resulullah (s.a.a) ona verdiği bu sırrı kimseye söylememesini emretti. Ancak Hafsa, Aişe'ye haber verdi. Allah da onun yaydığı bu haberi Hz. Peygamber'e (s.a.a.) açıkladı. Peygamber (s.a.a.) onun dile getirdiği bazı şeyleri öğrendi. Bir bölümünden de hilminden ve kereminden dolayı yüz çevirdi.  Durumu haber verince eşi “Bunu sana kim haber verdi?” diye sordu.

 

“Eğer ikiniz de Allah'a tövbe ederseniz yerinde olur. Çünkü kalpleriniz meyletmiş bulunuyor.”

 

İlahi hitap Aişe ve Hafsa'yadır. Zira ikisi Hz. Peygamber'in sevdiği şeyi kendi nefsine haram kılmasına neden olmuşlardı. Allah-u Teala onlara tövbe etmelerini teklif etti ve bu konuda ikisini de kınadı. Kalplerinin saptığını kendilerine haber verdi. Yani kalplerinin, sahip olması gereken vera'dan ve Hz. Resulullah'a göstermeleri gereken edep ve ihtiramdan saptığını haber verdi. “Şayet onun aleyhine birbirinize yardım ederseniz”, yani O'na meşakkat veren şeyi yapmakla birbirinizle yardımlaşırsanız… [15]

 

“Müfessirlerin çoğu” ifadesinde, sözcüklerle ve hakikatle bir tür oynama söz konusudur. Zira ayette söz konusu edilenlerin Aişe ve Hafsa olduğu müfessirler arasında ittifakla sabittir.  Ancak müfessir sanki ayetin kimler hakkında nazil olduğu konusunda görüş ayrılığı varmış gibi bir ifade kullanıyor. Bizler müfessirden ayetin Aişe ve Hafsa dışında başka birisi hakkında nazil olduğuna dair tek bir rivayet ve görüş göstermesini istiyoruz. Bu alanda  çoluk çocuk sayılabilecek kimselerin farklı görüş ortaya koyması muhtemeldir. Ancak büyük ve imam olarak kabul edilen müfessirler bu konuda ittifak etmiştir. Pasajın son cümlelerinde de kelimelerle oynanmakta ve hakikat ters yüz edilmektedir. Müfessirler “eziyet etme” ve “masiyet” gibi davranışları ellerinden geldiğince hafif ibareler kullanarak geçiştirmeye çalışıyorlar. Ancak içerik sabittir.

 

Sözlerimi son derece garip olan bir hakikati vurgulayarak bitirmek istiyorum.

 

Bizler onların henüz on, on beş yaşına ulaşmayan çocuklarına Hz. Peygamber'in hanımlarından birisinin O'na (s.a.a.) ihanette bulunduğunu öğrettiklerini ve bu terbiyeyle yetiştirdiklerini görüyoruz. Yani henüz terbiye çağında olan çocuklarına Peygamber'in (s.a.a.) hanımlarından birisinin ihanet ettiğini söylüyorlar. Hiç kimse bana sen başka bir şeyi kastediyor olmayasın demesin. Hayır asla! Ben asla Peygamber'in hanımlarının iffetiyle ilgili bir söz söylemiyorum!  Bunda hiçbir kuşku bulunmamaktadır. Biz emanete ihanet olayına değiniyoruz.

 

Bakınız; 1426-7 tarihli basımlı orta okul 3. sınıf için yazılan bir tefsir dersi kitabı, Suudi Arabistan Milli Eğitim-Öğretim Bakanlığı.

 

Bu ayetin tefsirinde şöyle diyor kitap: “Peygamber, eşlerinden birine gizlice bir söz söylemişti. Hz. Peygamber (s.a.a.) hanımı Hafsa'ya bir sır verdi. O da bu sırrı Aişe'ye ifşa etti.

 

Faydalar ve Dersler

 

Kendisine sır verilen kimsenin sırrı ifşa etmesi caiz değildir. Bu davranış sırrın sahibine ihanet etmektir. (sayfa 172)”

 

Yani bunlar çocuklarına Hz. Resulullah'a (s.a.a.) ilk ihanet edenlerin eşi Aişe ile Hafsa olduğunu öğretiyorlar. İşte çocuklarına verdikleri terbiye budur.

 

Sizler benim konuları ele alış metodumu biliyorsunuz. Ben bu konu hakkında detaylı bilgileri ve açıklamaları sundum. Sonra da bizim hakkımızda “Bunlar Hz. Peygamber'in (s.a.a.) hanımlarına değer vermiyor, onları basit görüyorlar. Peygamber'in hanımlarına karşı düşmanlık ve kin besliyorlar” derler. Bizler mi onlara kin güdüyoruz, yoksa çocuklarına bunları öğreten sizler mi? Buradan Suudi Arabistan'da yaşayan milyonlarca Müslümana çağrıda bulunuyoruz. Onlar sizlere Aişe'nin ve Hafsa'nın Hz. Resulullah'ın (s.a.a.) sırrını korumayıp ihanet ettiklerini öğretiyorlar.

 

- Sunucu: Irak'tan Muvaffak kardeş hatta.

 

Muvaffak: Selamun aleyküm. Efendim, ayet-i kerime bana öyle geliyor ki Hz. Peygamber'in (s.a.a.) hanımlarının tövbe etmediğini ima ediyor.

 

- Hayır. Ayet Hz. Peygamber'in (s.a.a.) iki hanımının tövbe edip etmediğine dair hiçbir işarette bulunmuyor. Ayet onların tövbe etmediğine delalet etmemektedir. Biz ayete ifade ettiği anlamdan daha fazlasını yükleyemeyiz.

 

- Gazze'den İbrahim kardeş hatta...

 

İbrahim: Selamun aleyküm, sorum Allah-u Teala'nın “Eğer ikiniz de Allah'a tövbe ederseniz, (yerinde olur). Çünkü kalpleriniz sapmıştı” buyruğuyla alakalıdır. Allah-u Teala Ümmü'l-Müminin Aişe ve Hafsa'yı tövbe edip etmemek konusunda serbest bırakmıştır. Sizler Aişe ve Hafsa'nın Alllah-u Teala'ya tövbe ettiğine inanıyor musunuz? Eğer tövbe etmişlerse Allah-u Teala'nın  “Allah, kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz; ondan başka günahları dilediği kimse için bağışlar”  (4/en-Nisa/116) buyruğunun kapsamına girmiş olurlar.

 

İkinci sorum tathir ayeti ve Hz. Peygamber'in (s.a.a.) hanımlarıyla ilgilidir. Onlar hata işlemiş olsalar dahi, bu onları tathir ayetinin kapsamından çıkarabilecek büyüklükte bir hata mıdır?

 

Sunucu: Saygıdeğer Seyyid Kemal müfessirlerin, İbn Said et-Tufi'nin ve diğerlerinin tathir ayetinde geçen rics sözcüğünün kapsamına bütün eksikliklerin, özellikle de şer'i içtihadda hatanın girdiği şeklindeki açıklamalarını zikretti. Ayrıca tövbe etmeyi gerektiren ihanet de ricstir. Acaba Allah-u Teala Tahrim Suresinde söz konusu edilen hanımlardan -tövbe etmiş olsalar dahi- ricsi gidermiş midir? Bu iki durumun doğurduğu müşkili nasıl gidereceğiz?

 

İbrahim: Ben tathirin/temizlemenin şirkten tathir olduğuna inanıyorum.

 

Sunucu: Şirkten temizlenmek Ehl-i Beyt'e özgü değildir.

 

Seyyid Kemal Haydar: Aişe ve Hafsa'nın tövbe edip etmediklerine ilişkin ilk soruya gelelim. Aziz kardeşim, Hz. Peygamber'in hanımlarının tarihi yaşantılarını araştırdığımızda onların bazı davranışlarda bulunduklarını görüyoruz. Bunlardan birisi olan Ümmü'l-Müminin Aişe'nin zamanın imamı Emirü'l-Müminin Ali'ye (a.s.) karşı çıkışını, yani Cemel Savaşı'nı ele alalım. Acaba o bu davranışından tövbe etmiş midir? İnşallah ilerde bu konuyu kendi özel bölümünde açıklayacağız.

 

Kardeşlerden bir ricam ve isteğim bulunmaktadır. Lütfen ele aldığımız konunun dışına çıkmasınlar. Konumuz Hz. Peygamber'in (s.a.a.) hanımlarının günah işleyip işlemediğidir. Bunun cevabı ise ayetin açık ifadesine göre Aişe ve Hafsa'nın günah işlemiş olduklarıdır.  Ancak bu günahlarından tövbe edip etmedikleriyse ayrı bir konudur.

 

İkinci sorunuza gelelim. Siz ayette geçen “ricsten tathiri”, “şirke düşmekten temizlenme” olarak anladığınızı belirtiyorsunuz. Görüşünüze saygı duyuyoruz. Ancak ben size ayette geçen rics sözcüğünün asıl itibariyle pis şey anlamına geldiğini belirten, ilmî azamete sahip Müslüman bilginlerin görüşlerini aktardım. Acaba Hz. Resulullah'a (s.a.a.) eziyette bulunmaktan ve masiyet işlemekten daha şiddetli bir pislik var mıdır? Görüşünüz elbette saygıyı hak etmektedir. Ancak ulemanın ve lugat ehlinin görüşleri sizinkiyle uyuşmuyor. Allame Alusi “Burada ise kelime çoklarına göre mecazen günah işlenmesi anlamındadır” demektedir. Zeccaci ise kavram hakkında şöyle diyor: “Rics sözlükte yiyecek ve davranışlarda tiksinti duyulan ve çirkin karşılanan her türlü şeydir.” Allah'ın Resulüne (s.a.a.) eziyette etmekten daha çirkin ve daha ahlaksızca olan bir davranış var mıdır?

 

- Ayetullah Seyyid Kemal Haydari Bey'e teşekkürlerimizi sunuyoruz.  Sizlere de teşekkürlerimizi sunuyoruz saygıdeğer izleyiciler. Bir sonraki programda görüşmek üzere. Es-selamu aleyküm ve rahmetullahi ve berekatuh. 

     .

 



[1] Ebu's Sena Şihabuddin Mahmud el Alusî, Ruhu'l Meani fi Tefsiri'l Kur'ani'l Azim ve's-Sebi'l-Mesani, c. 21, s. 296,  Tahkik Mahir Habuş, Mektebetü'r-Risale, 1. Basım, 1431

[2] İbn Said et-Tufi, Şerh-u Muhtasari'r-Ravda, c. 3, s. 112

[3] Allame Muhammed Nasırüddin Albani, Silsiletü'l-Ehadisi's-Sahiha, c. 1, s. 854

[4] Hafız Muhammed bin Ahmed bin Osman bin Kaymaz Şemsüddin ez-Zehebi, Siyer-ü Alami'n-Nübela, c. 2, s. 192

[5] Ruhu'l Meani fi Tefsiri'l Kur'ani'l Azim ve's-Sebi'l-Mesani, c. 21, s. 296

[6] Muhammed İbn İsmail el-Buhari, El-Camiü's-Sahih, c. 3, s. 314, Hadis No; 4914-5, el-Mektebetü's-Selefiyye.

[7] Sahih-ü Müslim, c. 2, s. 647, Babü't-Talak, 33, tahkik, tahriç ve talik Şeyh Müslim İbn Mahmud Osman es-Selefi, el-Eserî, Darü'l-Hayr.

[8] Müsnedü'l-İmam Ahmed İbn Hanbel, c. 1, s. 346, Tahkik Şuayb el-Arnavut, Müessesetü'r-Risale

[9] İmam Ebu Muhammed  Hüseyn İbn Mesud el-Beğavi, Mealimü't-Tenzil, c. 4, s. 426, Tahkik ve Tahriç Muhammed Abdullah en-Nemr, Osman Cuma, Süleyman Müslim, Darü Tayyibe, 3. Basım,1431

[10] Ebu Abdurrahman bin Ebi'l Hasan olan İbnü'l Cevzî, Zadü'l-Mesir fi İlmi't-Tefsir, c. 8, s. 310, el-Mektebü'l-İslami.

[11] Ebu Abdullah Muhammed İbn Ahmed İbn Ebubekir el-Kurtubi, el-Cami li Ahkami'l-Kur'an ve'l-Mübiyn lima Tadammanehu mine's-ünneti ve ayi'l-Kur'an, c. 21, s.  83-4, Tahkik Doktor Abdullah İbn Abdülmuhsin et-Türki

[12] İbn Adil ed-Dımeşki, Tefsirü'l-Lübab fi Ulumi'l-Kitab, s. 197-8

[13] Et-Tefsirü'l-Müyesser, s. 560

[14] Allame Abdurrahman İbn Nasır es-Sa'di, Teysirü'l-Kerimi'r-Rahman fi Tefsiri Kelami'l-Mennan, Mukaddime, Abdullah İbn Abdülaziz el-Ukayl ve Muhammed İbn Salih el-Useymin'in takdimiyle

[15] Age, s. 1035

 

Çev: Cevher Caduk

 

medyasafak.com