Ayetullah Kemal Haydari'den Sekaleyn Hadisi dersleri (64)

Ayetullah Kemal Haydari'den Sekaleyn Hadisi dersleri (64)
Sizler icma meselesine dayanıyorsunuz. Bakınız Ali b. Ebu Talib (a.s.) ne buyurmaktadır: "'Sana Selman’dan, Ammar’dan, Ebuzerr’den, Mikdad’tan, İbn Ubade’den ve İbn Ubade ile birlikte bulunan Ensar'dan oluşan topluluk da karşı çıkmaktadır. Bunlar ümmetten değil midir?' Ebu Bekir “Hepsi de ümmettendir” dedi.

 

 - Rahman Rahim Allah'ın adıyla ve O'nun yardımıyla... Salat ve selam Hz. Muhammed Mustafa'ya (s.a.a.), tertemiz Âl'ine olsun. Değerli izleyiciler es-selamu aleykum ve rahmetullahi ve berekatuhu. Kevser TV stüdyolarından Utruhatü'l-Mehdeviyye programının yeni bir bölümüyle sizlere merhaba diyoruz. Ayetullah Seyyid Kemal Haydari Bey, programımıza hoş geldiniz. Efendim, "Sekaleyn hadisinin senet ve delaleti" adlı programımızın 64. bölümündeyiz. Bir önceki programda ‘Ümmetim dalalet üzere birleşmez' hadisini zikrettiniz. Öyle anlaşılıyor ki sizin bu hadise karşı özel bir ilginiz var. Bu hadis hakkındaki düşünceleriniz Ehl-i Beyt Okuluna bağlı bazı âlimlerin düşüncelerinden farklılık arz etmektedir. Bu hadis hakkındaki düşünceleriniz nelerdir?

 

- Kovulmuş şeytandan her şeyi işiten ve bilen Allah'a sığınır, Rahman Rahim olan adıyla ve O'nun yardımıyla programımıza başlarım. Salat ve selam Hz. Muhammed Mustafa'ya (s.a.a.) ve tertemiz Âl'ine olsun. Allahümme salli alâ Muhammedin ve Âl-i Muhammedin ve accil feracehum.

 

Daha evvel, hareket noktamızın en önemli esaslarından birinin şu olduğunu belirtmiştik: Nebevî bir nassın kabulü veya kanıt olarak kullanılabilmesi için o nassın şu özelliklere sahip olması gerekiyor; senet açısından sahih, içerikçe de açık, net ve berrak olmalıdır. Müslüman âlimler arasında bu hadis hakkında ittifak bulunmalıdır.

 

Öyleyse bir hadisin Müslüman âlimler nezdinde müştereken makbul olması herkes için kanıt olduğu anlamına gelir. Müslüman âlimlerden kastımız orada burada kalan kural dışı (şazz) âlimler değildir. Berikinin ve diğerinin kabul etmediği âlimleri kastetmiyoruz. Bizler genel icmadan bahsediyoruz. Bilindiği üzere, hayatın hangi boyutunda olursa olsun, her genel icmaya aykırı bir görüş mutlaka vardır...

 

Sahih ve açık bir hadis hakkında icma bulunmaktaysa artık bu hadis herkesi bağlayıcı bir delildir. Bu başat bir noktadır. Ancak "A" ekolüne göre bir rivayet sahih olabilir. "B" ekolü her ne kadar söz konusu hadisi kabul etmese de "A" ekolünün sahih olarak kabul ettiği bu rivayeti "A" ekolüne karşı ispat yolunda kullanabilir. Çünkü burada "Onları kendi kendilerini ilzam ettikleri şeyle ilzam ediniz" kuralı uygulanmıştır.

 

Bu aslî ilkeyi “Allah'ın Kitabı ve itretim olan Ehl-i Beyt'im” örneğinde olduğu gibi Sekaleyn hadisine uyguladığımızda, hadis, "Allah'ın Kitabı ve Peygamberinin Sünneti" şekli ile "Allah'ın Kitabı ve itretim olan Ehl-i Beyt'im" şekli arasında düğümlenmişse ve her iki şeklin de senet açısından eşit olduğu kabul edilirse bu iki rivayetten hangisi bütün Müslümanları bağlayıcı olacaktır? Elbette ki hakkında ittifak bulunan rivayet açıktır. Birazdan da açıklayacağımız gibi Şia'nın nezdinde bu hadis "Allah'ın Kitabı ve Peygamberinin Sünneti" varyantı ile değil "Allah'ın Kitabı ve itretim olan Ehl-i Beyt'im" şekliyle rivayet edildiğine ve Ehl-i Sünnet de hadisi bu şekilde rivayet ettiğine göre tercih edilen ikinci rivayet olmuş olur. Ancak Şia da hadisi "Allah'ın Kitabı ve Peygamberinin Sünneti" şeklinde rivayet etmiş olsaydı tercih olunan bu varyant olurdu. Çünkü bu durumda icma gerçekleşirdi ve icmanın da bağlayıcı olduğu tartışmasızdır.

 

Tahkik ve marifet ehline sesleniyorum; "Allah'ın Kitabı ve Peygamberinin Sünneti" şeklindeki rivayet size göre kanıttır, bize göre değil.

 

Öyleyse dinî marifetler manzumesinin en önemlilerine değinen bu tür esasî konularda hareket ettiğimiz temel kuralı tekrar edelim: Hadisin senet açısından sahih olması, delalet açısından açık ve berrak olması, Müslüman âlimler nezdinde naklinde ittifak bulunuşu...

 

Bir kimse şöyle diyebilir: Seyyidim, bu kaideye ilişkin dayanağınız nedir? Yani bir hadis hakkında icma ve ittifak bulunuyorsa o hadis kanıttır ve bir hakikati ortaya koymaktadır. O hadis herkesi bağlayıcı bir özelliğe sahiptir, kimsenin bu rivayete aykırı görüş serdetme imkânı bulunmamaktadır.

 

- Yani icmanın delil olma özelliği…

 

- Müslümanlarca müştereken gerçekleştirilen icmanın delil oluşu... Yoksa mezhep nezdinde gerçekleşen icmanın delil oluşu değil. Yani Hanefîlik, Eşarîlik, Mutezile yahut İmamiyye ya da Zahiriye veya Vehhabilik mezhebinin bir konuda kendi içlerinde icma ettiğini varsayalım. Bu icma sadece onlar nezdinde delil olur ve diğerlerini bağlamaz.  Ancak icma bütün Müslümanlar arasında gerçekleşirse, yani farklı yönelimlere sahip bütün Müslümanlar bir nassı naklederlerse bu nass hepsini bağlayıcı bir delile dönüşmüş olur.

 

Konuyla ilgili olarak şöyle bir soru gelebilir: Seyyidim "Ümmetim dalalet üzere birleşmez" hadisi hakkında ittifak bulunan bir hadis midir yoksa değil midir? Eğer bu hadis üzerinde ittifak bulunan bir hadisse buna hadisin nassı uyar. Çünkü ümmet, ümmetin dalalet üzere birleşmeyeceği konusunda icma etmiştir. Ümmetin dalalet üzere birleşmeyeceği şeklindeki hadisin sadece Ehl-i Sünnet âlimlerinin kaynaklarında değil bizim kaynaklarımızda da yer aldığını ispatlayabilirsek konu netleşmiş olur.

 

Buradan hareketle inşallah bu programda vaktimiz elverdiğince bu aslın ispatı ile meydana getirdiği önemli sonuçları ele alacağız.

 

Ehl-i Sünnet âlimlerine ilişkin olarak defalarca belirttiğimiz bir kaynağı sunacağız.  Kettani, Nazmü'l-Mütenasir adlı eserinde şöyle der: "Ümmetin masumiyeti ve dalalet ve hatada birleşmeyeceği hadisleri" (başlık) … İbn Ömer'den, Ebu Basra el-Ğaffarî'den, Ebu Malik el-Eşarî'den, Enes'ten ve İbn Abbas'tan ve diğerlerinden tahriç edilmiştir… Özetle bu hadis birçok isnat zincirine sahip, çeşitli şahitleri bulunan, metin açısından meşhur bir hadistir…[i]

 

Başlığa dikkat edelim. Yani ümmet icma ederse masumdur. Kettanî, Tirmizî'nin ve diğerlerinin İbn Ömer'den tahriç ettiği hadise işaret etmektedir. Hadis sadece eserde işaret edilen dört beş isnat zincirine değil birçok isnat zincirine sahiptir.

 

Öyleyse Ehl-i Sünnet âlimlerinin nezdinde bu hadis meşhur hatta mütevatir kabul edilmektedir. Çünkü Kettanî, söz konusu rivayeti Nazmü'l-Mütenasir mine'l-hadisi'l-mütevatir adlı eserinde zikretmektedir. Öyleyse yazar varyantı ne olursa olsun bu içerikteki hadislerin mütevatir olduğuna inanmaktadır.

 

Şimdi ilmî kriterler çerçevesinde bu hadisin mütevatir mi meşhur mu yoksa müstefiz mi olduğu konusuna girmek istemiyorum.

 

Bu konuyla ilgili bütün görüşleri Ehl-i Beyt Okulu'nun âlimlerine göre ele alalım. Son dönem âlimlerinden bir grup -isimlerini zikretmeye gerek yok- şöyle derler: Bu hadisin Ehl-i Beyt Medresesi'nde sahih hiçbir senedi bulunmamaktadır. Öyleyse bu hadis her ne kadar Ehl-i Sünnet medresesinde mevcut ise de dayanak olarak alınması mümkün değildir. Bizim mektebe göre bu hadisin hiçbir sahih isnat zinciri bulunmamaktadır. Hatta kimileri bu hadisi Ehl-i Sünnet mezhebinin dayanaklarına göre de tartışmaya çalışmışlardır. Hatta Ehl-i Sünnet nezdinde de bu hadisin sahih bir isnat zincirinin bulunmadığını söylemişlerdir.

 

Ancak ben bu programda bizim kaynaklarımızda bu hadis hakkında geçen bazı değerlendirmelere değinmek istiyorum.

 

İnceleyeceğimiz ilk pasaj Tabersî'nin el-İhticac adlı eserindendir. Biz bu pasajı geçen haftada okumuştuk. Rivayetin bir bölümünde şu ifadeler geçmektedir: "Bütün İslam ümmeti, Kur'an'ın hak olduğu ve onda hiçbir şüphe olmadığı hususunda ittifak etmiştir, aralarında hiçbir ihtilaf yoktur. Onlar bu ortak görüşlerinde isabetlidirler ve Allah'ın indirdiklerini tasdik etmekle Peygamberimizin (s.a.a.) 'Benim ümmetim sapıklıkta birleşmez' hadisinin işaret ettiği doğru yoldadırlar. Peygamberimiz bu hadisinde ümmetin hep birlikte kabul ettiği, birbirlerine muhalefet etmedikleri görüşün hak olduğunu bildirmiştir. Hadisin anlamı budur. Yoksa cahillerin tevil ettiği şey değildir." [ii]

 

Bu istidlale 'istidlal-i suğra' derler. Ey Allah Resulünün oğlu, durum denildiği gibi olsun. Bu icmanın faydası nedir? O şöyle diyor: Çünkü ümmet icma etmiştir ve ümmet de batıl üzere icma etmez. Buna göre ümmet Kur'an'ın hak olduğunda icma ettiğine ve Resulullah (s.a.a.) da "Ümmet sapıklık üzere icma etmez" dediğine göre ümmetin "Kur'an haktır" şeklindeki sözü ile Kur'an sapıklığı, batılı ve hatası olmayan bir kaynak olacaktır.

 

İmam Askerî (a.s.) ümmetin icmasını hakka isabet ediş olarak ifade etmektedir.

 

İmam Askerî (a.s.) ümmetin bir şey üzere icma ettiğini söylüyor. Ümmet dediğimizde kastımız ümmetin her bir ferdi değildir, zira bazı kişilerin hiç bir kıymeti olmayan son derece aykırı ve kural dışı (şazz) görüşleri olabilir.

 

İnşallah birazdan İmam Hasan-ı Askerî'nin (a.s.) işaret ettiği bir nükteyi açıklamaya ve sözlerinde geçen bir meseleye açıklık getirmeye çalışacağım. Bu ilk hadistir.

 

İkinci hadis bizim mütekaddimun ulemamızdan Şeyh Saduk'un (h. 481) el-Hisal adlı eserindendir. Konu başlığı "Emirü'l-Müminin Ali'nin (a.s.) Ebu Bekir'e karşı 43 hasletle ihticacı" şeklindedir.

 

"Hz. Emirü'l-Müminin Ali (a.s.) Ebu Bekir'e ‘Sen hangi delile dayanarak Müslümanların halifesi oldun?' diye itiraz edince Ebu Bekir şöyle dedi: 'Ben Hz. Resulullah'tan (s.a.a.) işittiğim ‘Allah ümmetimi dalalet üzere birleştirmez' hadisine istinat ettim. Ben ümmetin içtima ettiklerini görünce Hz. Resulullah'ın (s.a.a.) hadisine tabi oldum. Onların bu görüş birliklerinin hidayete aykırı olmasını imkânsız gördüm ve onlara hak verdim. Eğer onlardan birisinin bu icmaya katılmadıklarını görseydim kuşkusuz imtina ederdim.'

 

Ali (a.s.) cevaben şöyle buyurdu: Hz. Peygamberden aktarmış olduğun ‘Allah ümmetimi dalalet üzere birleştirmez' hadisine gelince ben ümmetin bir ferdi miyim yoksa değil miyim?"[iii]

 

İmam (a.s.) tam 43 haslet sayar. Rivayette işaret edeceğimiz bazı hususlar bulunmaktadır. Ebu Bekir, "Onların benim halife olmam noktasında icma ettiklerini gördüm", diyor. Onların icma etmeleri de belirttiğim gibi haktır.

 

"Eğer hilafetim noktasında icma gerçekleşmemiş olsaydı ben Müslümanlara halife olmayı kabul etmezdim" diyor. Pasajda görüldüğü gibi Hz. Ali (a.s.) Ebu Bekir'in naklettiği hadisin aslının olmadığını söylemiyor. Çünkü eğer bu hadis Hz. Peygamber'den (s.a.a.) sadır olmamış olsaydı Emirü'l-Müminin (a.s.) rahatlıkla "Sen bu hadisi naklediyorsun ama bu hadisi Resulullah (s.a.a.) buyurmamıştır" derdi. Nitekim Resulullah'a (s.a.a.) nispet edilen rivayetlerin birçoğunun Emirü'l-Müminin tarafından kabul edilmediğini görmekteyiz. Ancak Hz. Ali (a.s.) rivayetin doğruluğunu kabul etmekte fakat başka bir problemi yani ümmetin icma edip etmediği problemini gündeme getirmektedir.

 

Bundan dolayıdır ki bizler Mutarahatün fi'l-Akide adlı eserde nass ve masumiyet meselesine değindik. Sizler icma meselesine dayanıyorsunuz. Bakınız Ali İbn Ebu Talib (a.s.) ne buyurmaktadır: "'Sana Selman'dan, Ammar'dan, Ebuzerr'den, Mikdad'tan, İbn Ubade'den ve İbn Ubade ile birlikte bulunan Ensar'dan oluşan topluluk da karşı çıkmaktadır. Bunlar ümmetten değil midir?'

 

Ebu Bekir “Hepsi de ümmettendir” dedi.

 

Bunun üzerine Ali (a.s.) şöyle buyurdu:  'Hakkında ümmetin hiçbir kötü sözünün/ düşüncesinin bulunmadığı ve Resulullah ile sahabeliği hakkında ileri geri sözlerin söylenmediği bu kişiler sana biat etmezken sen nasıl olur da bu hadisle çıkarımda/ ihticacta bulunursun?'"[iv]

 

Ebu Bekir'in kendisi bunların ümmetin bir ferdi hatta ileri gelenleri olduğunu itiraf ediyor.

 

- İmam Ali delil getirme yolunun problemli olduğunu söylüyor.

 

- Bu hadis İmam'ın (a.s.) söz konusu hadisi kabul ettiğini gösteriyor. Bundan dolayı olsa gerektir ki İmam Askerî (a.s.) "Hadisin anlamı budur. Cahillerin tevil ettiği değildir" buyurmaktadır. Yani hadis bazılarının falanca ve filancanın halifeliğinin sahihliğine ilişkin getirdikleri istidlal değildir. Hadisin içeriği açıktır.

 

Demek ki İmam Emirü'l-Müminin Ali (a.s.) hadisi inkâr etmiyor.

 

Birileri, "Seyyidim, bu ilk halifeyi ilzam babındandır" diyebilir. Bu konu ayrıdır. Şimdilik o konunun ayrıntılarına girmek istemiyorum.

 

Azizlerim, yine bir başkası da, "Seyyidim, bu hadis için aktarmış olduğunuz bu rivayetlerin senedi tam, muteber ve sahih olmayabilir. Bizler senden isnat zinciri tam olan ve İmam'ın ‘Ümmetim dalalet üzere birleşmez' hadisine istinat ettiği bir rivayet istiyoruz" diyebilir ve bunu istemeye hakkı da vardır.

 

Şimdi bir rivayet sunacağız. Bu rivayet Allame Küleynî'nin el-Usul mine'l-Kâfi'sinde geçmektedir ve rivayet İmam er-Rıza'dandır. Bu rivayeti geçtiğimiz hafta da okumuştuk. Ancak vaktimiz elvermediğinden şerh etme olanağı bulamamıştık.

 

Rivayetin sahihliği hakkında Allame Meclisî, Miratu'l-Ukul adlı eserde şöyle der: ‘İbtalü'r-Rüyet' babındaki ikinci hadis (yani konumuz olan hadis) sahihtir.[v]  Öyleyse bu hadis senet açısından sahihtir. Bizim açımızdan hiçbir problem söz konusu değildir.

 

Geliniz rivayete bakalım. İmam Ali er-Rıza (a.s.) daha sonra Ebu Karra'nın söylediği sözün Resulullah'a (s.a.a.) nispet edilmesinin mümkün olmadığını ispatlar.

 

Rivayetin sonlarına doğru İmam Rıza (a.s.) ile Ebu Karra arasında şu diyalog geçer:

 

"Ebu Karra ‘Sen rivayetleri yalanlıyor musun?' deyince İmam (a.s.) ‘Rivayetler Kur'an ile çeliştiği zaman onları yalanlarım. Müslümanlar şu hususta ittifak etmişlerdir: Allah bilgi bakımından kuşatılamaz, gözler O'nu göremez ve O'nun gibi hiçbir şey yoktur.'”[vi]

 

Yani Ebu Karra demek istiyor ki, "Şayet bir rivayet aktarılır ve bu rivayette Allah-u Teâla'nın görülebileceği söylenirse ve bu rivayet sahih bir isnat zincirine de sahipse sen yine de yalanlar mısın ey Allah Resulünün oğlu? Bir rivayeti kabul ve reddetme hususundaki metodun nedir?" Kimse bize, seyyidim bu rivayet zayıftır, demesin. İmam (a.s.) bize iki ölçüt sunuyor. İlk ölçüt Ehl-i Beyt İmamlarının özellikle de dinî marifetler sahasında dayandığı bir ölçüttür. İnşallah ilerde Kur'an'ın, "Allah'ın Kitabı ve Peygamberinin Sünneti" mi yoksa "Kitap ve itretim olan Ehl-i Beyt'im" mi dediğini görebilmek için Sekaleyn hadisini Kur'an'a arz edeceğiz. Değerli izleyicilerin bu soruyu sorma hakları vardır.

 

- Bu bir ölçüttür…

 

- Nitekim İmam Rıza (a.s.) da bunu söylemektedir. Bizler bu ölçüte dayanmak istiyoruz. Bu ilk ölçüttür. Öyleyse bir hadisin sahih veya sahih olmamasının ilk ölçütü –rivayet meşhur dahi olsa- Allah'ın Kitabına sunulmasının zorunluluğudur. Eğer rivayet Allah'ın Kitabına uygun ise ve Kitap'ta rivayete ilişkin bir veya iki şahit var ise rivayet delil özelliğine sahiptir, değilse delil olarak kullanılamaz.

 

İkinci ölçüt; "Müslümanlar şu hususta ittifak etmişlerdir…" Yani rivayet Müslümanların icmasıyla çelişirse de duvara çarpılır. Şöyle ki Allah-u Teâla'nın görülmesi Müslümanların icmasına muhaliftir. Hatta bu konuda sahih rivayetler aktarılmış olsa dahi bu rivayetlerin kıymeti bulunmamaktadır. Ey Allah Resulünün oğlu, Müslümanların icma ettiği şey hak mıdır? İmam (a.s.) büyük öncüle ve asla işaret etmedi. Ancak asıl sahih değilse icmanın kıymeti nedir? Öyleyse İmam (a.s.) Müslümanların rüyetullahın olmadığı hususunda icma ettiğini söylüyor. Bu icma delil olma özelliğine sahiptir. İçeriği yani büyük öncül, âlimlerin de dediği gibi haktır. Buna göre Müslümanların bütün icmaları haktır, doğrudur ve sapıklık değildir. Yoksa icmanın hiçbir kıymeti olmaz.

 

Öyleyse bize göre de Müslümanların icmasının delil oluşunu ispat eden sahih bir rivayet bulunmaktadır. "Seyyidim, rivayeti bu şekilde anlayan birileri var mıdır?" denilebilir.

 

El-cevap; işte önümüzde Allame Salih el-Mazenderanî'nin Şerhü'l-Usul ve'r-Ravda adlı eseri var. O, bu eserinde söz konusu rivayetin şerhi bağlamında şöyle der: "İmam'ın ‘Müslümanlar şu hususta ittifak etmişlerdir' şeklindeki sözleri icmanın delillik özelliğine sahip olduğu noktasında bir hüccettir."[vii]

 

Yani bir kimse "Ey Allah Resulünün oğlu, sen Müslümanların rüyetullahın gerçekleşmeyeceği noktasında icma ettiğini söylüyorsun. Peki, icmanın hüccet, kanıt ve doğru olduğunu ve yanlış olmadığını sana kim söyledi?" derse, ona, "İmam (a.s.) bize Resulullah'ın (s.a.a.) ‘Ümmetim dalalet üzere birleşmez' buyurduğunu söylüyor", deriz.

 

Öyleyse Müslüman âlimlerden ve İmamiyye'nin âlimlerinden bir grubun bu hadise dayandıklarını görüyoruz. Bu âlimlerden biri de Cevahirü'l-Kelam adlı ansiklopedik fıkhî eserin müellifi Şeyh Muhammed Hasan en-Necefî'dir. O, muvakkat akid/evlilik hakkında şöyle diyor: "Bu, Hz. Peygamber (s.a.a.) ve Ebu Bekir'in halifeliği dönemlerinde ve onun (Ömer'in) hilafetinin ilk bölümünde yaygın ve bilinen bir akit türüydü. Ayrıca bu akdin haram olduğu görüşü dalalet üzere birleşmeyen ümmetin icmasına muhaliftir."[viii] Görüldüğü üzere Cevahirü'l-Kelam'ın müellifi de bu hadisi teyit etmektedir.

 

Bu hadisin doğruluğunu kabul edenlerden bir başkası da Keşfü'l-Kenna' an Vucuhi Hücciyeti'l-İcma adlı eserin müellifi Allame Tüsterî'dir. O, bu eserinde şöyle der: "En kuvvetlisi nakil noktasında kendisine dayanılan ve büyük bir çoğunluğun dayandığı, delaleti kuvvetli, anlamında şöhret bulunan 'ümmet hata üzere birleşmez' hadisidir."[ix]

 

Öyleyse bu konu iki fırkanın âlimleri arasında meşhurdur.

 

Peki ulaşmak istediğimiz sonuç nedir?

 

İlk olarak; bizim uyguladığımız metot şudur: Programa katılan ilim ve fazilet ehli değerli izleyicilerden birisi bize rivayet nakletmek isterse Sahihü'l-Buharî'de şöyle geçiyor, Sahihü Müslim'de böyle geçiyor demesin. O Sahihü'l-Buharî'den naklederse ben de Usul-u Kâfî'den, Biharü'l-Envar'dan ve başka kaynaklardan naklederim. Bu durumda ne benim kaynağım ona karşı, ne de onun kitabı bana karşı hüccet olur.

 

Öyleyse aziz dostlar "İmam Ahmed'in Müsned'inde geçen şu rivayet hakkında ne düşünüyorsun?", diyerek kendi kendilerini yormasınlar. Kabul ettiğimiz rivayet Müslüman âlimler nezdinde müştereken doğrulanan rivayettir.

 

- O soru Müsnedü Ahmed'e dayanan kimseye sorulur.

 

- Tam isabet. Ben Müsnedü Ahmed'de geçen her bir rivayetin benim için kanıt olduğunu söylemiyorum ki! Diğer taraftan sizler de bizim kaynaklarımızda geçen rivayetlerin sizin için kanıt olduğunu söylemiyorsunuz. Sizler "Bu rivayet sizin için kanıttır. Bizim için kanıt değildir" diyorsunuz. Buna göre sizler neden Sahihü'l-Buharî, Sahihü'l-Müslim ve Müsnedü Ahmed ile istidlalde bulunuyorsunuz. Bu değinmek istediğim ilk nokta...

 

İkinci olarak; bazı tıfılların ileri sürdüğü, İmamların Müslüman âlimlerin görüşlerine ehemmiyet vermedikleri şeklindeki iddia doğru değildir. İmamlar Müslüman âlimlerin açıklamalarından hiçbir şeye önem vermemiş olsalardı bir şeyin kabulü için ümmetin icmasına dayanmazlardı. Onlar "Bizim söylediğimiz söz haktır, bizim sözümüze muhalif olanı alın duvara çarpın", diyorlardı. Bu da ikinci sonuç. Bunun neticesi şudur ki; Ehl-i Beyt Okulu'nun dile getirdiği görüşlerin büyük bir çoğunluğu Müslüman âlimler tarafından da dillendirilmiştir. Ancak Ümeyyeci din anlayışının "Ehl-i Beyt Okulu Müslüman âlimlere muhalefet etmektedir" diyerek Müslümanları yanlış bir düşünceye yönlendirmesi üzücüdür. Maalesef bu tarihi iftira dinî marifetler manzumesinde günümüzdeki bazı tahkik ehlinde de karşılık bulmaya başladı. Emin olunuz ki Ehl-i Beyt İmamları meseleler çerçevesinde bu yöntemi kullanmışlardır. İmam (a.s.) en önemli meselelerden biri -ki bu rüyetullahtır- hakkında konuşmaktadır. Biz de biliyoruz ki bu mesele ihtilaflı konulardandır. İmam (a.s.) bu meselede Müslümanların icmasıyla istidlal etmektedir.

 

-İmam (a.s.) ben böyle düşünüyorum, benim görüşümün dışındaki görüşler hatalıdır diyebilirdi.

 

- Tam isabet. Ancak böyle demiyor ve "Bu görüş İslam ümmetinin icma ettiği şeye aykırıdır" buyuruyor.

 

Bu konu son derece önemlidir. Bundan dolayı Tabersi el-İhticac adlı eserinde İmam Hasan-ı Askerî'nin (a.s.) şöyle buyurduğunu aktarıyor: “Haberin en sahih olanı Kitap'tan tahkik edilerek bilinen haberdir.”[x]

 

Bakınız o, Sekaleyn hadisini istidlal etmek için Kitab'a arz ediyor. Kitab'a sunun, Kitap bunu teyid etmektedir.

 

- Kitab'a sunmanın delil oluşu...

 

- Tam isabet. İmam Rıza'nın (a.s.) zikrettiği ilk ölçüt de budur. "Ey Allah Resulünün oğlu, bize bir örnek verebilir misin?" denildiğinde cevaben şöyle buyuruyor: "Bu haber, Hz. Resulullah'tan (s.a.a.) icma edilerek aktarılan haber gibidir. Nitekim O (s.a.a.) şöyle buyurmuştur: 'Aranızda iki halife bırakıyorum: Allah'ın Kitabı ve İtret'im. Bu ikisine sımsıkı sarıldığınız müddetçe benden sonra asla sapıtmazsınız. Bunlar Havuz başında bana varıncaya kadar asla birbirlerinden ayrılmayacaklardır.”[xi]

 

Öyleyse İmam Hasan-ı Askerî (a.s.) Sekaleyn hadisi hakkında iki ölçüte birlikte işaret ediyor. O (a.s.) şöyle diyor: İlk olarak Sekaleyn hadisini Allah'ın Kitabına sunun. Kur'an'ın bu hadisi teyit ettiğini göreceksiniz. İkinci olarak da bu hadisi Müslümanların icmasına arz edin. Bütün Müslümanlar arasında bu hadis hakkında ittifak bulunduğunu göreceksiniz.

 

- Seyyidim ikinci soruya geçmeden önce bir soru sormak istiyorum. Ehl-i Beyt Medresesi'nde ‘Ümmetim dalalet üzere birleşmez' hadisinin sıhhat ve senedinden yüz çevirenlerin delili nedir?

 

- Onların âlimlerinin açıklamalarına baktığımızda Allame Meclisî tarafından sahih olarak ifade edilen Usul-u Kâfî'de geçen bu hadise iltifat etmediklerini görmekteyiz. Onların hepsi İhticac ve Şeyh Saduk'un rivayetine istinat etmektedirler. Ancak işaret ettiğimiz Usul-u Kafî'de[xii] geçen rivayete gelince, bu rivayete -ki bu hadis sahih bir isnat zincirine sahiptir- onlardan hiçbirisi işaret etmemiştir. Bu mesele çerçevesinde ilmî ve metodik bir tartışmaya girmek istemiyorum.

 

- Öyleyse içeriği tartışmadan sadece senedi tartışmışlardır.

 

- Hadisin içeriği açıktır. Ümmet hata üzere birleşmez. Gerçi bazıları içeriği tartışmaya çalışmışlarsa da içerik açıktır. Çünkü ümmet bir konu hakkında icma etmiştir. Bundan dolayıdır ki İmam Rıza ile İmam Askerî'nin (a.s.) naklettiği hadisi değil de onların hadisi uyarladıkları olayı tartışmışlardır.

 

- Yani hadisin anlaşılmasını... Sekaleyn hadisine geri dönelim. Sekaleyn hadisi sahih bir isnat zinciriyle Ehl-i Sünnet Medresesi'nden aktarılmıştır. Acaba bu hadis açık, net ve sahih bir şekilde Ehl-i Beyt Medresesi'nden de aktarılmış mıdır?

 

- Bu soru son derece hayatî bir önemi haizdir. Zira ortaya koyduğumuz asılla bağlantılıdır. Bizler bir hadisin bütün Müslümanları bağlayıcı bir kanıt olduğunu söylüyorsak o hadis hakkında icmanın gerçekleşmesi gerekiyor. "Allah'ın Kitabı ve itretim olan Ehl-i Beyt'im" şeklindeki Sekaleyn hadisi hakkında icmayı elde edemiyorsak bu hadis sadece onu sahih olarak kabul edenler nezdinde bir delil olur.

 

- Tuhaf olan şudur ki siz diğer taraftan başladınız.

 

- Tam isabet. Allah-u Teâlâ'ya hamdolsun ki bizler 64 programın onlarcasında Sekaleyn hadisinin Ehl-i Sünnet kaynaklarındaki senedi üzerinde durduk. Artık daha fazla açıklama yapmaya gerek kalmadığı kanısındayım. Bu hadisin ve rivayet şekillerinin en önemli bölümleri olan  "Allah'ın Kitabı ve itretim olan Ehl-i Beyt'im" ile "Onlar Havuz başında bana varıncaya kadar asla birbirlerinden ayrılmayacaklardır" ifadeleri hakkında da daha fazla açıklamaya gerek kalmadı. Bu iki bölüm hadisin ana eksenini oluşturmaktadır. Ayrıca Ehl-i Sünnet kaynaklarından da aktarıldığı üzere bu iki bölümün hadisin aslından olduğu da kesindir. "Bu hadis kaynaklarınızda da bulunmakta mıdır?" şeklinde bir soru gelebilir. Şimdi bu hadisin bizim kanallarımızdan varit olup olmadığına geçelim.

 

- Bu büyük bir problemdir.

 

- Elbette. "Sizler bizim kaynaklarımıza dayanıyorsunuz, ama rivayetin kendisi sizin kaynak ve eserlerinizin en sahih olanlarında geçmemektedir" şeklinde bir itiraz gelebilir.

 

El-cevap; programımızın vakti elverdiği ölçüde bu akşam ve gelecek programda bu konu çerçevesinde duracağız. Size konuyla ilgili senet açısından sahih olan birçok rivayet aktaracağım. Zira bizler rivayetlerin sahih, sarih ve hakkında ittifak bulunanlardan olması şartını ileri sürmüştük. Ehl-i Sünnet kaynaklarından sahih ve sarih özellikte rivayetleri bulduk. Şimdi ise Ehl-i Beyt İmamlarının dilinden bu hadisin Ehl-i Beyt Medresesi'nin âlimlerinin kaynaklarında sahih ve sarih nakillerinin olup olmadığını göreceğiz.

 

- Ta ki icmaya ulaşalım…

 

- İcmayı elde edebilmek için.

 

İlk rivayet el-Usul mine'l-Kâfi'dendir. Müracaat etmek isteyen kardeşler Allame Meclisi'nin bu hadisi sahih saydığını görebilirler.[xiii]

 

Rivayet şöyledir: "Ben ‘Allah'a itaat edin, Resul'e itaat edin ve sizden olan Ulu'l-Emr'e de' buyruğu hakkında sordum. Hz. Resulullah (s.a.a.) şöyle buyurmuşlardır: Ben kimin mevlası isem Ali (a.s.) de onun mevlasıdır.”

 

Bir defasında da şöyle buyurdular: Size Allah'ın Kitabını ve Ehl-i Beyt'imi tavsiye ediyorum. Çünkü ben Allah-u Teâlâ'dan Havuz başında bana dönünceye kadar bu ikisini birbirinden ayırmamasını istedim. O da bu isteğimi kabul etti.

 

Bir keresinde de şöyle buyurdular: Ehl-i Beyt'ime bir şey öğretmeye kalkışmayın, onlar sizden daha bilgilidirler.'  Bir defasında da şöyle buyurmuşlardır: 'Onlar sizi hidayet kapısından çıkarmazlar ve sizi sapıklık kapısından içeri sokmazlar.”[xiv]

 

Hadisin "Size Allah'ın Kitabını ve Ehl-i Beyt'imi tavsiye ediyorum" kısmı dakik bir şekilde Sahihü Müslim'de de geçmektedir. Ancak Allah Resulünün böyle bir istekte bulunduğu şeklindeki ifadeler Sahihü Müslim'de geçmemektedir. Geriye kalan bölüm atılmıştır. Biz Sahihü Müslim'in rivayetle oynadığını önceki programlarda ispat etmiştik.

 

Rivayetin devamında İmam (a.s.) şu ifadeleri kullanmaktadır: "Fakat Allah-u Teâla Peygamber'ini (s.a.a.) tasdik etmek amacıyla Kitab'ında şöyle buyurmuştur: 'Ancak ve ancak Allah, ey Ehl-i Beyt, sizden her çeşit pisliği, suçu gidermek ve sizi tertemiz bir hale getirmek ister.'  Ali, Hasan, Hüseyn ve Fatıma'yı, Resulullah (s.a.a.) Ümm-ü Seleme'nin evinde bir örtünün altına yerleştirerek şöyle buyurdu: 'Allah'ım her peygamberin bir ailesi ve yakınları vardır. Benim yakınlarım ve ailem de bunlardır.'

 

Ümm-ü Seleme ‘Ben senin ehlinden değil miyim' diye sordu.”[xv]

 

Bu rivayetteki önemli nokta İmam'ın (a.s.) Tathir Ayeti ile Sekaleyn hadisi arasında bir bağ kurmasıdır.

 

- İmam (a.s.) Sekaleyn hadisinden muradın Tathir Ayeti olduğunu söylüyor.

 

- Sekaleyn hadisi, Tathir Ayetinin anlatmak istediği şeydir. Öyleyse Tathir Ayetinde geçen Ehl-i Beyt (a.s.) Sekaleyn hadisinde kastedilen kimselerdir. Diğer bir ifadeyle Sekaleyn hadisinde zikri geçenler Tathir Ayetinde murad edilenlerdir.

 

Peygamber (a.s.) Ümm-ü Seleme'ye hitaben buyurdu ki; "Sen mutlaka hayırlı bir makama sahipsin. Fakat benim ehlim ve yakınlarım bunlardır”.[xvi]

 

Öyleyse mesele açıktır. Kaynaklarımızda geçen rivayetlerde bulunan nükteler Ehl-i Sünnet kaynaklarında bulunmamaktadır.

 

İkinci rivayet yine Sikatü'l-İslam Küleynî'nin el-Furu mine'l-Kâfî adlı eserinden. Rivayet Muhammed İbn Müslim'den olup Allame Meclisî tarafından sahih olduğu belirtilmiştir.[xvii]

 

Öyleyse aktaracağımız bu hadis de sahihtir. Hadis Furu'un Kitabü's-Salatında "İmam'ın Cuma'ya hazırlanması" bölümünde geçer. İmam Bakır (a.s.) Cuma namazının iki hutbesinde nelerin okunması gerektiğini açıklıyor.

 

Rivayetin ilerleyen bölümlerinde İmam (a.s.) şöyle buyuruyor: ‘‘Ey Allah'ın Kulları! Sizlere Allah'tan sakınmayı tavsiye ediyorum. Allah-u Teâlâ helak olanın açık bir delille helak olması, yaşayanın da açık bir delille yaşaması için hüccet kılmıştır. Hz. Resulullah (s.a.a.) da bu mesajı iletmiştir. Onun tavsiyesine ve kendisinden sonrakilere Allah'ın Kitabı ve Ehl-i Beyt'inden oluşan Sekaleyn'e sımsıkı sarılınız. Bu ikisine sımsıkı sarılan asla sapmaz, onları terk eden de hidayete erişemez. Allah'ım, kulun ve elçin, muttakilerin imamı ve âlemlerin Rabbinin resulü Hz. Muhammed'e (s.a.a) salat et." [xviii]

 

Rivayete göre Allah Resulü (s.a.a.) kendisinden sonraki insanlar arasında yerine geçecek hücceti açıklamıştır. Evet, Hz. Resulullah (s.a.a.) Sekaleyn'i sevmeyi değil onlara tutunmayı tavsiye etmektedir.

 

Görüldüğü üzere bu hadis de Sekaleyn hadisine işaret etmektedir. Bu hadis sahih bir isnat zinciriyle İmam Bakır'ın (a.s.) açıklamalarında varit olmaktadır.

 

- Filistin'den Zeynep kardeş hatta...

 

- Zeynep: Allah'ın selam rahmet ve bereketi üzerinize olsun. Hadis-i nebevide Hz. Resulullah'ın Ammar İbn Yasir'e, bütün ümmet İmam Ali'ye muhalefet etse de O'na (a.s.) uymasını tavsiye ettiği geçmektedir. Bu hadis "Ümmetim dalalet üzere birleşmez" hadisini nakzetmemekte midir?

 

- Gelen sorulara cevap verelim. “Emirü'l-Müminin Ali (a.s.) tek başına da kalsa O haklıdır, şeklindeki Hazret-i Resulullah'ın (s.a.a) buyruğuna rağmen nasıl olur da icmayı şart koşabiliyorsunuz?” deniliyor.

 

Azizlerim, bizler kimin haklı olduğu konusunu açıklamıyoruz ki! Gerçi ben Hz. Ali'nin haklı olduğuna inanmaktayım ve dolayısıyla O'nun arkasında gitmekteyim. Ancak şu an konumuz Müslümanlar arasındaki ispat usulü konusudur. İspat noktasında sen "A" şahsının veya görüşünün hak olduğuna inanıyorsan bunu kabul etmeyen bir şahsa doğrunun bu olduğunu kanıtlaman mümkün değildir. Zira o da "B" şahsının veya düşüncesinin haklı olduğuna inanmaktadır. Sen bunu itiraf etmiyorsan, o da sana karşı, diğer rivayet kanıt olma özelliğine sahip değildir, diyebilir. Peki bu durumda ispat hangi yolla gerçekleşecektir? Bu halde ispat, hakkında icma gerçekleşen rivayetler yoluyla olabilir.

 

- Ayetullah Seyyid Kemal Haydari Bey'e teşekkür ediyorum. Sizlere de teşekkürlerimizi sunuyoruz değerli izleyiciler. Sizleri Allah'a emanet ediyoruz. Es-selamu aleykum ve rahmetullahi ve berekatuhu.  

 



[i] Muhammed İbn Cafer İbn İdris İbn Muhammed el-Fasi el-Kettani, Nazmü'l-Mütenasir mine'l-hadisi'l-mütevatir, s. 104-5, Darü'l-Kütübi'l-İlmiyye, Beyrut.

[ii] Ahmed İbn Ali et-Tabersi, el-İhticac alâ Ehli'l-Lücac, c. 2, s. 251.

[iii] Şeyh Saduk Ebu Cafer Muhammed İbn Ali İbn Huseyn İbn Babeveyh el-Qummî, el-Hisal, c. 2, s. 549

[iv] Age, agy.

[v] Allame Meclisi, Miratü'l-Ukul, c. 1, s. 328.

[vi] Usulu Kâfi, c. 1, s. 238, Tahkik Merkezi Buhus-i Dari'l-Hadis.

[vii] Allame Salih el-Mazenderanî, Şerhü'l-Usul ve'r-Ravda, c. 3, s. 221, Talikat Allame Ebu'l-Hasan eş-Şaranî, el-Mektebetü'l-İslamiyye.

[viii] Şeyh Muhammed Hasan en-Necefî, Cevahirü'l-Kelam, c. 30, s. 149.

[ix] Allame Tüsterî el-Kazımî, Keşfü'l-Kenna' an Vucuhi Hücciyeti'l-İcma, s. 6.

[x] Tabersî, el-İhticac, c. 2, s. 252.

[xi] Age, agy.

[xii] Usulu Kâfi, c. 1, s. 238, Tahkik Merkezi Buhus-i Dari'l-Hadis.

[xiii] Miratü'l-Ukul, c. 3, s. 213.

[xiv] Sikatü'l-İslam Muhammed İbn Yakub İbn İshak Kuleyni, el-Usul Mine'l-Kâfi, c.1, s.287

[xv] Age, agy.

[xvi] Age, agy.

[xvii] Miratü'l-Ukul, c. 15, s. 356.

[xviii] el-Furuu Mine'l-Kâfi, c. 6, s. 471.

 

 

 

Çev: Cevher  Caduk

 

www.medyasafak.net