Ayetullah Kemal Haydari'den Sekaleyn Hadisi dersleri (60)

Ayetullah Kemal Haydari'den Sekaleyn Hadisi dersleri (60)
O, Kevser Havuzundan dostlarına su verecektir. Öyleyse sâki Hz. Ali b. Ebu Talib’tir. Düşmanlarını Havuz'dan uzaklaştıracaktır...

 

- Rahman Rahim Allah'ın adıyla ve O'nun yardımıyla.  Değerli izleyiciler es-selamu aleykum ve rahmetullahi ve berekatuhu. Hamd âlemlerin rabbi Allah'adır. Salât ve selam Hz. Muhammed Mustafa'ya (s.a.a.), tertemiz Âl'ine olsun. Sizleri Kevser TV'nin Kum stüdyolarından ‘Utruhetü'l-Mehdeviyye' programının yeni bir bölümünde selamlıyoruz. Programımızın İmam Mehdi'nin (a.s.) imamet tacını giydiği güne rastlaması münasebetiyle “gününüz kutlu olsun” diyoruz. Yine bu gün Ehl-i Beyt İmamlarının on birincisi olan İmam Hasan-ı Askerî'nin (a.s.) vefat yıl dönümüdür. Yine bu günde İmam Mehdi (a.f.) gaybet halinde olmasına rağmen Müslümanlara imam olmuştur. Ayetullah Seyyid Kemal Haydarî Bey, hoş geldiniz. Öncelikle gününüzü tebrik ediyoruz. Bu münasebetle açıklamalarınıza kulak vereceğiz.

 

- Kovulmuş şeytandan her şeyi işiten ve bilen Allah'a sığınır, Rahman Rahim olan adıyla ve O'nun yardımıyla programımıza başlarım. Salât ve selam Hz. Muhammed Mustafa'ya (s.a.a.) ve tertemiz Âli'ne olsun. Allahümme salli alâ Muhammedin ve Âl-i Muhammedin ve accil feracehum.

 

Bizler yüzlerce yıldır Ehl-i Beyt İmamlarının on ikincisinin imameti, velayeti ve yönetimi altında yaşıyoruz. Allah-u Teâlâ'ya hepimizi O'nun askerlerinden, yardımcılarından, O'na hazırlık yapanlardan kılması noktasında bize tevfik ihsan etmesi için dua ediyoruz.

 

Zira Mehdilik inancı bu yapı üzerine kuruludur. Bizler İmam Mehdî'nin (a.s.) zuhurunun üç rükün üzere olduğunu defalarca tekrarladık.

İlk rükün: Rabbanî bir şeriatın varlığıdır. Rabbanî şeriat ve nizam İslam'ın ve Kur'an-ı Kerim'in nüzulüyle gerçekleşmiştir. Rabbanî şeriat şu an elimizdedir.

İkinci rükün: Bu ilahî şeriat ve nizamı hayatın gerçekliğine uygulamaya çalışan ilahî yönetimin ve imamın varlığıdır. Biz bunun tüm dünyada kâmil manada uygulanmasının Bakiyyetullah'ın zuhuruna saklandığına inanmaktayız.

 

Üçüncü rükün: Toplumsal münasebet unsurlarının ve bu rabbanî nizamı yüklenip tatbik edecek olanların varlığıdır... Bu ise şu ana kadar gerçekleşmiş değildir. Bunun da gerçekleşmesi gerekmektedir. Biz açıklamalarımızı Hadid Suresi'nde geçen ilahî buyruğa dayandırıyoruz. Bizler Hadid Suresi'ne müracaat ettiğimizde şöyle buyurulduğunu görmekteyiz: “Andolsun biz peygamberlerimizi apaçık delillerle gönderdik ve insanların adaleti yerine getirmeleri için beraberlerinde kitabı ve mizanı indirdik. Biz demiri de indirdik ki onda büyük bir kuvvet ve insanlar için faydalar vardır. Bu, Allah'ın, dinine ve peygamberlerine gayba inanarak yardım edenleri belirlemesi içindir. Şüphesiz Allah kuvvetlidir, daima üstündür.” (57/el-Hadid/25)

 

Ayetten anlaşıldığına göre bütün resuller ancak beyyinelerle (deliller/kanıtlar) gönderilmişlerdir. Ayet aynı şekilde ‘Kitab' ve ‘Mizan'ın da Allah-u Teâlâ katından gönderilmiş olmasını gerektirmektedir. Bütün bu ilahî hareketlerden amaçlanan şey ise insanların adaleti yerine getirmeleridir. Dikkat edilmesi gereken nokta Allah-u Teâlâ'nın ‘liyekumu'l-kısta/ resullerin adaleti yerine getirmeleri için' ifadesi yerine ‘li yekume'n-nasü bi'l-kıstı/ insanların adaleti yerine getirmeleri için' buyurmasıdır. Yani adaleti yerine getirecek olanlar resuller değil insanlardır. Öyleyse Mehdilik hareketinin üçüncü esası insanların ‘adl-i ilahî'nin ikamesi/tecellisi için kendilerini hazırlamalarıdır.

 

Gaybet-i Kübra döneminde insanların görevlerinden biri de hem kendilerini hem de toplumlarını ‘adl-i ilahi'nin ikamesi/tecellisi için hazırlamalarıdır.

 

Allah-u Teâlâ'dan isteğimiz ve ümidimiz bu programların fikrî ve itikadi yönden İmam Mehdi'nin zuhuruna hazırlık noktasında esaslı bir işlevi yerine getirmesidir.

 

- Efendim, tabiatıyla zuhura hazırlık sadece nicelik açısından yayılmayla sınırlandırılamaz.

 

- Elbette… Zuhura hazırlık kültürel boyutu da barındırmalıdır.

 

- Kültürel ve sağlıklı bir şekilde olmalıdır. Yani Müslümanlar nicelik olarak çok olsalar da öz hakikî İslam son derece üzüntü vericidir ki Müslüman toplumlarımızda tatbik edilmemektedir. Galiba bu ve diğer programlar öz Muhammedî İslam'ı tatbik etme işlevini ve davetini yüklenmektedirler. Bu programlarımız inşallah İmam Hüccet'in zuhuruna hazırlık görevi görür.

 

Efendim, Mehdilik konusuna tekrar dönelim. Bizler Sekaleyn hadisinin altmışıncı kısmına ulaştık. Önceki programlarda vardığımız en önemli nokta nedir?

 

- Değerli izleyiciler Hz. Peygamber'in (s.a.a.) mübarek dillerinden kesin bir şekilde dökülmüş olan mütevatir Sekaleyn hadisinin en önemli bölümlerinden birinin ‘ve innehüma len yefterıka hetta yerıda aleyye'l-havz' olduğunu dile getirdiğimizi hatırlayacaklardır. Bizler bu bölümün bütün sözcüklerini birer birer ele alıp inceledik. Programın düzeyine uygun olabilecek bir şekilde sunduk.

 

Vardığımız nokta bu hadisin veya hadisin bu bölümünün öncelikle Kur'an ile ‘İtret' veya en azından Kur'an ile dengi arasında asla ve kat'a ayrılığın gerçekleşmeyeceğini ifade ettiğiydi. Gerçi her ne kadar geçen derslerde Kur'an'ın denginin ‘İtret' olduğunu ispat ettiysek de bazıları bu dengin Sünnet olduğunu söyleyebilir. Bu konu ileride gelecektir. Esasında Sünnetin sahih olup olmadığını ele almıştık. Ancak bu konuya ileride de işaret edeceğiz.

 

Bu sözün Hz. Resulullah'ın (s.a.a.) ağzından çıktığı andan başlayarak Allah-u Teâlâ'nın yeryüzüne ve yeryüzündekilere varis olacağı güne kadar Kur'an ile Kur'an'ın dengi arasında asla ayrılık gerçekleşmeyecektir. Hatta Kur'an ile Kur'an'ın dengi arasındaki söz konusu bu ayrılmazlık -ki sabit olduğu üzere bu ‘İtret'tir- ölüm sekeratında da sürecektir. Zira ölüm sekeratı da kıyametin duraklarının mukaddimelerindendir. Bu ayrılmazlık ‘berzah âlemi'nde de sürecektir. ‘Önlerinde ise diriltilip kaldırılacakları güne kadar (dönmelerine mani) bir engel (berzah) vardır.' (23/el-Müminun/100) Dahası bu ayrılmazlık Haşr-i Ekber'de ve kıyametin belirtilen konumlarında/duraklarında da devam edecektir. Bu durakların hangileri olduğu ayrı bir konudur. Öyleyse bu ayrılmazlık hadis-i şerifin de işaret ettiği gibi Havuz başına kadar sürecektir.

 

- Bu da ayrılma anını teşkil etmektedir.

 

- Öyle bir ayrılma anı ki dünya, berzah ve haşir artık sonlanmıştır. Ebedî neşete dâhil olacağımız andır. Ya ebedî cennet veya Allah korusun ebedî cehennem. Hadisin bu bölümü bu hakikate açık ve net bir şekilde işaret etmektedir.

 

Değerli izleyiciler önceki bölümde Havuz konusunu ele aldığımızı hatırlayacaklardır. Birkaç dakika bu konu çerçevesinde konuşmuştuk. Havuzdan murad nedir?

 

Azizlerim, Havuz hakkında çeşitli konular vardır. Bu konu geniş boyutludur. Vaktimizin elverdiği ölçüde bazı pasajlar okumaya çalışacağım.

 

Havuz çerçevesinde ilk konumuz; Havuz kıyamet gününün en önemli konumlarından birisini teşkil etmektedir. Yani kıyamet gününün konumlarını sayacak olursak karşımıza bu duraklardan biri olarak Havuz çıkar.

 

İkinci konu; Kevser Havuzu ile Kevser Nehrinin ayrı şeyler olduğudur. Önceki programda işaret ettiğimiz gibi Kevser Nehrinin kaynağı cennettedir. Bu programda Kevser Nehrini açıklamaya çalışacağız. Ancak bu nehirden bir veya iki kol cennetin dışında Kevser Havuzu olarak isimlendirilen havuza dökülmektedir. Öyleyse Kevser Havuzu ile Kevser Nehrini birbirine karıştırmamak gerekmektedir. Kevser Havuzu ayrı, Kevser Nehri ise ayrı bir şeydir. Her ikisinin de farklı özellikleri bulunmaktadır.

 

Üçüncü konu; önemli hakikatlerden bir diğeri de kıyamet gününde her peygamberin bir havuzunun oluşudur. Kevser Havuzunun bütün ümmetlere ait bir havuz olduğu düşüncesi zihinlere gelmesin hemen. Her peygamberin özel bir havuzu bulunmaktadır. Ancak havuzların en genişi ve en çok insanın başına geleceği havuz Hatemü'l-Enbiya Hz. Muhammed'in (s.a.a.) havuzudur. Bu konuda da her iki ekol tarafından aktarılan muteber ve sahih rivayetler bulunmaktadır.

 

Sevgili dostum, bu konuların her birini teker teker ele almak oldukça uzun bir vakit alacaktır.

 

Dördüncü konu; Hz. Resulullah'ın (s.a.a.) minberi kıyamet gününde ve Haşr-ı Ekber'de Havuzun üstüne yerleştirilecektir. O'nun minberinin oturma yeri Havuzun üstündedir.

 

Beşinci konu; bu Havuzun üstüne gökteki yıldızlar adedince kaplar yerleştirilecektir.

 

- Havuz başına gelenlerin çokluğuna işaret etmektedir.

 

- Sonu olmadığına işaret etmektedir. Çünkü Havuzun başına gelenler de O'nun ümmetidir.

 

Altıncı konu; Havuz başına gelecek olan herkesin buradan içeceğine dair bir zorunluluk bulunmamaktadır.

 

- Ancak içecek olanlar çoktur.

 

- Çoğunluğun içecek olmasında herhangi bir kuşku ve sorun bulunmamaktadır. Ancak vurgulamak istediğimiz husus şudur; hiç kimsenin zihnine Havuz başına gelen herkes Havuzdan içecek, bu kesinlikle, zorunlu olarak böyle olacak şeklinde bir düşünce gelmesin. Zira Havuzun başına gelip de engellenenler de vardır. Bu konu kıyamet gününde insanların tabakalarıyla ilgilidir. Zira kıyamet gününde bazı insanlar Hz. Peygamber'in (s.a.a.) ümmetinden iken bazıları ise mahşer meydanından alınıp doğrudan cehennem ateşine atılacaktır. Bunlar hiç Havuz başına yani en son durağa gelemeyecek olanlardır. Yahut kıyamet gününün son konumlarından öncesine gelemeyecek olanlardır. Diğer bir ifadeyle doğrudan cehennem ateşine atılacak olanlardır. Ancak bazıları Havuzun başına gelecek fakat içemeyecek, bazıları ise havuz başına gelip ondan içebilecek olanlardır.

 

Rivayetlerde ‘Ondan içen kimse asla susamayacaktır' denilmektedir.

 

-  ‘‘Rableri onlara kendilerini tertemiz kılan bir içki içirir.” (76/el-İnsan/21)

 

- Bu konu üzerinde durmuştuk. Öyleyse Kevser Havuzundan içen kimse asla susamayacaktır. Gerçi bu konuyla bağlantılı olarak şöyle bir konu da bulunmaktadır: İçmeye izin veren veya izin vermeyen kimdir? Rivayetler buna uzun uzun işaret etmemişse de bir noktaya değinmiş ve buna vurgu yapmıştır. Rivayetlere göre Kevser Havuzunun suyundan içilmesine engel olan hususlardan biri dünya yaşamında bidat/ler ihdas etmektir. Bu davranış Kevser havuzundan içilmesine engel olur.

 

- Bidat ehli…

 

- Bidat ihdas edenler. Önemli olan bidat ihdas edilmesidir.

 

- Naklettiğiniz gibi…

 

- Elbette. Rivayetler açıktır. Muhdes davranışlardan bir şeyi ihdas eden kimse Kevser Havuzundan alıkonulur. Bu konuda oldukça fazla rivayet vardır. Aziz dostlarıma okuyacağım.

 

Gerçi geriye son bir konu kalmaktadır. İşte şimdi bu konuya işaret edip değinmenin tam zamanı… Havuzun başına gelenler acaba kapları alıp içebilecekler mi?

 

- Benim de tam sormak istediğim soruydu bu. Yani saki kimdir?

 

- Konuyla ilgili rivayetler iki kısımdır. Bir bölümünde sakiye işaret edilmiş değildir. Ehl-i Sünnet'in genel rivayetleri bu şekildedir. Sakinin kim olduğuna dair bir değini bulunmamaktadır. Sakinin Hz. Resulullah (s.a.a.) mı yoksa bir melek mi olduğu belirtilmemektedir. Yani “saki kimdir?” sorusunun cevabı bulunmamaktadır.

 

- Veya Kevser Havuzundan kimler içecektir?

 

- Veya belirttiğiniz gibi kimler içecektir? Rivayetler bu konuya değinmektedir. Ancak Ehl-i Beyt Okulundan aktarılan sahih ve muteber rivayetler sakinin Ali b. Ebu Talib olduğunu belirtmektedir. Programımızın vaktinin elverdiği ölçüde rivayetlerden bir nebze aktaracağız.

 

Öyleyse işaret ettiğimiz yedi veya sekiz noktaya istinaden şöyle bir soru gelebilir: Seyyidim bu işaret ettiğiniz noktalara ilişkin rivayetler bulunmakta mıdır? Azizlerim, vaktimizin elverdiği ölçüde özetle ve süratlice bazı rivayetler okuyacağız. Ehl-i Sünnet âlimlerinin nazarında mevcut kaynakların en önemlileriyle yetineceğiz.

 

İmam Buharî'nin Sahihü'l-Buharî adlı eserinden sizin için bazı rivayetleri okumaya başlayalım. Elimizden geldiğince not düşmeye ve değerlendirmeye de çalışacağız.

 

Hz. Peygamber (s.a.a.) şöyle buyurdular: Benim havuzum bir aylık yürüyüş mesafesi genişliğindedir. Onun suyu sütten beyazdır, kokusu miskten daha hoştur. Bardakları da gökyüzünün yıldızları gibi çoktur. Ondan içen kimse hiç susamaz.[i]

 

Yani havuzumun yanında bulunan bardaklar yıldızların sayısı kadar çoktur. İşaret ettiğimiz hususlar bu hadiste açıkça geçmektedir.

 

İkinci rivayet şöyledir: Havuzumun mesafesi Eyle ile Yemen'in San'a şehri arasındaki mesafe gibidir. O havuzumda gök yıldızlarının sayısınca bardaklar vardır.[ii]

 

Üçüncü rivayet; Enes, Hz. Peygamber'den (s.a.a.) şöyle rivayet etmektedir: Kıyamette ashabımdan bir grup insan havuzun başında -Kevser Havuzunda (Haydari)- benim yanıma gelecekler. Onları tanıyacağım ama alıp götürülecekler. Ben ise bu durum karşısında ‘onlar benim ashabım' diyeceğim. Allah Teâla da şöyle buyuracaktır: Onların senden sonra neler icat ettiklerini sen bilmiyorsun.[iii]

 

Allah Resulü ümmetim yerine ashabım kelimesini kullanmaktadır.

 

- Öyleyse bunlar engellenecek olan kimselerdendir.

 

- Bravo.

 

Bir diğer rivayet; Sehl İbn Sa'd'in Hz. Peygamber'den (s.a.a.) aktardığına göre O şöyle buyurmuştur: Ben, Kevser Havuzunun başında sizleri bekleyeceğim. Oraya gelen, ondan içer. Ondan içen, bir daha asla susamaz. Bazıları da orada bana gelirler ki, ben onları tanırım, onlar da beni tanırlar. Fakat sonra onlarla benim arama engel girer, bana ulaşamazlar.

 

Şimdi bir kişi şöyle diyebilir: Seyyidim, bu rivayet ashab ile bağlantılı değildir.

 

 ‘Ben onları tanırım onlar da beni tanırlar' ifadesinde her ne kadar buna işaret olabilirse de bu önemli değildir. Zira ilk rivayette ashabım ifadesi geçmektedir.

 

Üçüncü bir rivayet; Ebu Hureyre'den rivayet edildiğine göre o, Hz. Resulullah'ın (s.a.a.) şöyle buyurduğunu rivayet etmektedir: Havuz başında ashabımdan bazılarını bana getirirler. Havuzdan engellenirler. O zaman ben ‘Ya Rabbim! Ashabımdı onlar...' dediğimde ‘Senden sonra onların neler ihdas ettiğini bilmiyorsun. Onlar ökçeleri üzerine gerisin geriye döndüler' denilir bana.[iv]

 

Ve diğer rivayetler…

 

- Bunların kavmin ileri gelenleri olduğu anlaşılıyor.

 

- Öyleyse sahabenin ileri gelenlerinden bir grup Havuzun başına gelecekler ancak onlara oradan içme izni verilmeyecek.

 

Bundan daha açık bir rivayet vardır. Bu rivayet de aynı şekilde Sahihü'l-Buharî'de geçmektedir. Rivayet İbn Abbas'tan olup o, Hz. Resulullah'ın (s.a.a.) şöyle buyurduğunu rivayet etmektedir: Ey insanlar! Şüphe­siz sizler yüce Allah'ın huzuruna çıplak ayaklı, elbisesiz ve sünnetsiz olarak haşredileceksiniz. Sonra Resûlullah “Göğü kitap dürer gibi düreceğimiz gün; yaratmaya ilk başladığımız gibi katımızdan verilmiş bir vaad olarak onu yeniden var edeceğiz. Doğrusu Biz yapanlarız” ayetini okudu. Şu­nu bilin ki, insanlar arasında kıyamet gününde elbise giydirilecek ilk kişi İb­rahim'dir (a.s.)... Yine kıyamet günü ashabımdan bazı kimseler yakalanıp sol tarafa (cehennem tarafına) götürülürler. Hemen ben: ‘onlar benim ashabımdır', (bırakın) diye sesleneceğim de bana: “Ey Muhammed! (s.a.a.) Emin ol ki, sen bunlardan ayrıldığından beri onlar ökçelerine basarak geri dönmüş mürtedlerdir!”, diye cevap verilecektir. Ben de Allah'ın salih kulu ve peygamberinin (Hz İsa b. Meryem) dediği gibi şöyle diyeceğim: Ey Rabbim! Bunların içlerinde bulunduğum müddetçe üzerlerine şahid oldum. Sen beni vefat ettirince, onlar üzerine yalnız Sen gözetleyici oldun. Şüphesiz Sen her şeye şahitsin![v]

 

Öyleyse bu irtidad gerçekleşmiştir. Şimdi o ölür veya öldürülürse geriye mi döneceksiniz?” (3/Al-i İmran/144) Rivayet açık ve net bir şekilde ashaptan bir grubun Hz. Resulullah'ın (s.a.a.) aralarından ayrılmasından sonra gerisin geriye döndüğünü belirtmektedir. Bundan dolayı önceki programlarda “Ashabımdan bir grup vardır ki benden ayrıldıktan sonra beni göremeyeceklerdir” şeklinde bir rivayet okumuştuk.

 

Hadisin son bölümü Hz. Peygamber'in kıyamet gününde yapacağı bir şahitliği haber vermektedir: Ben onların arasındayken böyle bir şey gerçekleşmemişti ancak benden sonra irtidad ettiler ve bidatleri ihdas ettiler.

 

Bu çerçevede Muhammed İbn Abdülvehhab ekolüne bağlı çağdaş bilginlerden birisinin eserinden birazdan bir pasaj okuyacağım. Yazar, Şeyh Salih İbn Abdülaziz'in Şerh-ü Lumati'l-İtikad adlı eserinde konuyla ilgili rivayetleri aktardıktan sonra şöyle der: Kıyamet günü Arasat Meydanı'nda bazı şeyler büyük olur. Bunlardan biri Peygamber efendimizin (s.a.a.) havuzudur.[vi]

 

Yazar Peygamber Efendimizin (s.a.a.) Havuzu hakkında iki görüş aktarır. İlk görüşe göre Havuz olayı kıyamet gününün ilk merhalesidir. İkinci görüşe göre ise Sırat-ı Müstakim'den geçtikten sonra gerçekleşen kıyamet gününün en son merhalesidir. Yani cehennem ateşine düşecek olan ayağı kayar ve cehennem ateşine düşer. Sıratı geçen kimselerin bir bölümüne içme izni verilir, bir bölümüne ise içme izni verilmez. Yani kıyamet gününün en son merhalesine ulaşanlardan bahsediliyor.

 

Bazıları işin son durağına kadar ulaşacaklar ancak Kevser Havuzundan içmekten engelleneceklerdir.

 

Devamında şöyle demektedir: Hz. Peygamber'in (s.a.a.) havuzunun suyu birçok hadiste de geçtiği üzere cennette bulunan Kevser Nehrinden gelmektedir. Havuz cennetten gelen iki oluktan su almaktadır. Allah-u Teâlâ Peygamber'ine (s.a.a.) “Kuşkusuz biz sana Kevser'i verdik” buyurmaktadır. Kevser cennet nehirlerinden bir nehirdir.

 

İlim ehlinin bir grubu ise Havuz'a arzın Sırat'tan sonra yaşanacağını söylemişlerdir. Her peygamberin bir havuzu vardır. Bazı hadislerde bu husus açıkça geçmektedir. Ancak ilim ehlinden büyük bir grup ise Peygamberimizin bir, diğer peygamberlerin ise bir havuzu olmak üzere iki nehrin olduğunu belirtmektedirler. Peygamber Efendimizin havuzunun bazı özellikleri bulunmaktadır. Havuzun başına gelen kişilerin diğer havuz/lar/ın başına gelen kişilerden daha fazla oluşu bunlardan biridir. İnsanların bir bölümü Havuzun başına gelirken bir bölümü Havuzdan engelleneceklerdir. Suyu sütten daha beyaz, baldan daha tatlıdır. Kapları gökteki yıldızların sayısı adedincedir. Uzunluğu ve genişliği bir aylık mesafe kadardır. Dinde bidat ihdas etmeyenler bu sudan yararlanacaklardır.[vii]

 

Söz konusu iki oluk ile ilgili hadisler bulunmaktadır. Nitekim bizler de Havuz ile nehrin ayrı şeyler olduğuna işaret etmiştik. Doğru olan görüş de Havuzun Sırat'tan sonra olduğudur. Şahitler de bu görüşü desteklemektedir. Yazarın söz konusu ettiği isnatlarında bazı sorunlar var ise de bu hadisler makbuldür.

 

- Bu sudan içecek olanların bir özelliğinin olduğu anlaşılmaktadır. Yani bidat ihdas edici olmamaları…

 

- Tam isabet. Bu Havuzdan içecek olanların dünya hayatındayken bidat sahibi olmamaları gerekmektedir. Kendisi bir avuç su içmesine izin verilen kimse bundan sonra ebediyen susamayacaktır.

 

- Öyle ki kıyamet gününün bin durağını geçse dahi.

 

- Tam isabet… Dinde hiçbir şekilde bidat ihdas etmeyen kimse Havuzun başına gelecektir. Gelenler içinde Hz. Resulullah'ın (s.a.a.) Havuzundan engellenenler de olacaktır. Hz. Resulullah (s.a.a.) ‘Ashabım ashabım' diyecek -bir rivayete göre ‘Ümmetim ümmetim', olarak geçmektedir- O'na ‘Senden sonra onların neler ihdas ettiklerini bilmiyorsun' denilecektir. Bundan dolayıdır ki ilim ehlinden bir grup Hz. Peygamber'in (s.a.a.) havuzuna varamama ve ondan engellenmenin nedenlerinden biri bidatlerdir, demişlerdir. Kim ki din sahasında bidat ihdas eder veya bidat ihdas eden kimseyi barındırırsa Peygamber Efendimizin havuzundan su içmekten engellenir.'[viii] İfade Şeyh Muhammed İbn Abdülvehhab'ın torunlarından Şeyh Salih İbn Abdülaziz'e aittir. Görüldüğü gibi sakinin kim olduğuna işaret etmemektedir. Hâlbuki sizin de belirttiğiniz gibi bu konu da soruya ihtiyaç duymaktadır. Kevser Havuzunun sakisi kimdir? Resulullah (s.a.a.) mı sakidir yoksa insanların kendisi mi havuzdan içeceklerdir? Kendileri içecekler ise onları engelleyen kimdir? Öyleyse onlara Kevser Havuzunda su veren bir kişinin olması gerekmektedir.

 

- Sunan ve engelleyen kimdir?

 

- Azizlerim, okuduğumuz rivayetlerden işaret ettiğimiz bu hususiyetler Ehl-i Sünnet kaynaklarının en önemlisinde, yani Sahihü'l-Buharî'de geçmektedir. Değerli izleyicilerin bu konunun Ehl-i Sünnet Müslümanlarına ve kaynaklarına özgü olmadığını anlayabilmeleri için kaynaklarımızda Ehl-i Sünnet kaynaklarında bulunmayan bazı ilavelerin olduğunu belirtmeliyim. Ehl-i Sünnet'in rivayetleri bizim kaynaklarımızda da geçmektedir.

 

Rivayet Muhammed Cevad el-Mahmudî'nin Tertibü Emalî adlı eserinde geçmektedir. Bu Emalî'lerin Şeyh Tusî, Şeyh Saduk, Şeyh Müfid'in (r.h.) ve diğer Emalî'leri olduğunu belirtmiştik.

 

Rivayet İbn Abbas'tan nakledilmektedir. O Hz. Resulullah'ın (s.a.a.) şöyle buyurduğunu aktarmaktadır: Ben nebilerin ve resullerin efendisiyim. Melek-i Mukarreblerden daha faziletliyim. Vasilerim nebilerin ve resullerin vasilerinin efendisidir. Zürriyetim nebilerin zürriyetlerinin en faziletlisidir. [ix]

 

Vasileri 12 halifedir. Bunlar İslam'ın kendileriyle izzet kazandığı kimselerdir. Zürriyeti nasıl nebilerin zürriyetlerinin en faziletlisi olmasın ki! Allah-u Teâlâ “Ey Ehl-i Beyt! Allah sizden, sadece günahı gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor” buyurmaktadır (33/el-Ahzab/33). Kur'an-ı Kerim'in hiçbir yerinde Allah-u Teâlâ hiçbir peygamberin zürriyeti hakkında bu ifadeleri, bu beyanı ve bu tathiri kullanmış mıdır, bilemiyorum.

 

- Sizi bu şekilde tertemiz kılmıştır.

 

- İnancımız da budur. Kimse bizi sahabeye ihtiram göstermemekle itham etmesin. Böyle bir söz ve iddia batıldır. Kitaplarımız ortadadır.

 

Devamında Hz. Resulullah (s.a.a.) şöyle buyurmaktadır: ‘Benim metodumu takip eden ashabım nebilerin ve resullerin ashabının en faziletlisidir.'[x] Yani Hz. Resulullah (s.a.a.) mutlak olan ashab kelimesini, onu sınırlandırarak kullanıyor. Ehl-i Sünnet kaynaklarında da bu konudaki rivayetler açıktır. Bir grup sahabe Hz. Resulullah'tan (s.a.a.) sonra bidat ihdas ettiklerinden dolayı Kevser Havuzundan su içmekten engellenmişlerdir. Bu görüşün Ehl-i Sünnet metoduna aykırı olduğunu kimse söyleyemez. İşte Ehl-i Sünnet kaynakları… Öyleyse dile getirdiğimiz görüş doğru olan görüştür.

 

‘Kızım Fatıma (a.s.) âlemlerin kadınlarının efendisidir. Hanımlarımdan temiz olanlar müminlerin anneleridir'[xi] Kimse bizi ihtiramsızlık göstermekle suçlamasın. Müminlerin anneleri saygındır. Ancak Hz. Resulullah (s.a.a.) ‘Hanımlarımdan temiz olanlar' buyurmaktadır.

 

- Bu ‘teb'iz/bazısını istisna kılmak' ifadesi başka bir şeyi ilham ediyor.

 

- Öyleyse ‘Şia sahabenin irtidad ettiğini söylüyor', şeklinde itham etmek doğru değildir. Bizler ölçütlere göre değerlendirmelerde bulunuyoruz. Ölçütleri okuyalım. ‘Ümmetim insanlar içinde çıkartılmış en hayırlı ümmettir. Ben kıyamet günü en çok tabii bulunan peygamberim. Benim bir havuzum vardır. Havuzumun genişliği Busra ile San'a arası kadardır. İçinde yıldızlar adedince testiler bulunmaktadır.'[xii] Öyleyse her resulün bir havuzu bulunmaktadır. Busra Şam yakınlarında bir köyün adıdır. San'a Yemen'de bir şehirdir. Buraya kadar yapılan açıklamalar Ehl-i Sünnet ile ittifak halindedir.

 

Bundan sonrasında ise saki konu edilmektedir. Sakiyi konu edinen pasajın nasslarının atıldığını görmekteyiz.

 

- Sakiye işaret edilmemektedir…

 

- Elbette. Bazı nasslar sakinin kimliğine işaret etmektedir. Ancak senedin sahih olup olmadığını tahkik etmemiz gerekmektedir. “Havuz başındaki halifem dünyadaki halifemdir.

 

Ey Allah'ın Resulü! Kimdir bu?

 

O şöyle buyurdu: Müslümanların imamı, müminlerin emiri, onların benden sonraki mevlası Ali b. Ebu Talib'tir. O Havuzdan dostlarına su verecektir. Düşmanlarını Havuzdan engelleyecektir”[xiii] Havuz başında duracak olan kimse dünyada ardımda bıraktığım kimsedir.

 

- Mevlası sözüyle ‘Men küntü mevlahu fe haza Aliyyün mevlahu / Ben kimin mevlası isem işte bu Ali de (a.s.) onun mevlasıdır' hadisine işaret etmektedir.

 

- Elbette, O, Havuzdan dostlarına su verecektir. Öyleyse saki Hz. Ali b. Ebu Talib'tir. Düşmanlarını Havuzdan uzaklaştıracaktır. Zira engellediği insan münafıktır. Hadis-i şerif ‘Seni ancak mümin sever. Sana ancak münafık kimse buğz eder' buyurmaktadır. En azından kalbinde zerre miktarı nifak veya Ali ve Ali evlatlarına karşı düşmanlık bulunmaktadır.

 

Devamında şöyle buyurmaktadır: Sizden birisi deveyi sudan engellediği gibi o da düşmanlarını sudan engeller. Ali'yi (a.s.) seven ve O'na dünya hayatındayken itaat eden kimse yarın havuzumun başında benim yanıma varır ve cennette benimle birlikte olur. Ona dünyada isyan eden beni kıyamet gününde göremez. Benden engellenir. Alınıp sol tarafa, cehenneme götürülür.[xiv]

 

Çünkü Hz. Resulullah (s.a.a.) şöyle buyurmaktadır: “Sana itaat eden bana itaat etmiş olur. Bana itaat eden kimse de Allah-u Teâlâ'ya itaat etmiş olur.  Sana isyan eden bana isyan etmiş olur. Bana isyan eden kimse de Allah-u Teâlâ'ya isyan etmiş olur. Seni seven beni sevmiş olur. Beni seven ise Allah-u Teâlâ'yı sevmiş olur. Sana buğz eden bana buğz etmiş, bana buğz eden de Allah-u Teâlâ'ya buğz etmiş olur. Sana hakaret eden bana hakaret etmiş, bana hakaret eden de Allah-u Teâlâ'ya hakaret etmiş olur.” Azizlerim bu ibareleri onlarca defa okuduk.

 

- Konu açık…

 

- Açıktır, izaha ihtiyaç duymamaktadır. Öyleyse kimse bize ‘Seyyidim bunları nereden getirdiniz?' demesin. Bu nassları daha önce okumuştuk. ‘Benden engellenirler. Alınıp sol tarafa, cehenneme götürülürler' şeklindeki ibarenin aynısı Sahihü'l-Buharî'de geçmektedir.

 

- Esasında Ehl-i Beyt'in öğretileri açıktır ve birbiriyle bağlantılıdır.

 

- Matematik gibi…

 

- Yani iki kere iki dört eder türündendir. Ancak diğer ekollerde bakıyorsunuz iki kere iki on ediyor.

 

- Bravo. Sahihü'l-Buharî'deki ibareyi bir defa daha okuyalım. Ashabımdan bazıları yakalanıp sol tarafa götürülürler.  Ben onları tanırım. Fakat sonra onlarla benim arama engel girer, bana ulaşamazlar.[xv]

 

Öyleyse rivayetler açıktır. Bidatler ihdas edenler ile ilgili konuyu önümüzdeki haftaya bırakalım.

 

Gelen sorulardan bir tanesine cevap vermek istiyorum. Ali (a.s.) ile muhalifleri arasındaki mücadelenin siyasi bir mücadele olduğu şeklinde dillendirilen görüş son derece uğursuz bir görüştür. İnşallah verilen örneklerin değerlendirilmesini bir sonraki programda ele alacağız. Hz. Ali ile muhalifleri arasında Cemel, Sıffın ve Nehrevan savaşlarında cereyan eden mücadelelerinin siyasî mi dinî mi olduğu şeklindeki sorunun cevabına Hz. Resulullah'ın (s.a.a.) buyrukları çerçevesinde bakacağız.

 

- Ayetullah Seyyid Kemal Haydarî Bey'e teşekkürlerimizi sunuyoruz. Sizlere de teşekkür ediyoruz değerli izleyicilerimiz. Bir sonraki programda görüşmek üzere sizleri Allah-u Teâlâ'ya emanet ediyoruz. Es-selamu aleykum ve rahmetullahi ve berekatuhu.

 

  



[i] Sahihü'l-Buharî, c. 4, s. 562, Kitabü'r-Rikak, Babün fi'l-Havz, 53. Bab, Tahkik Allame Şuayb el-Arnavut.

[ii] Age, agy.

[iii] Age, agy.

[iv] Age, agy.

[v] Sahihü'l-Buharî, c. 3, s. 20, Kitab-ü Ehadisi'l-Enbiya,  8.  Bab, Allah-u Teâla'nın ‘Allah İbrahim'i dost edindi' Babı, Hadis No: 3349.

[vi] Mealî eş-Şeyh Salih İbn Abdülaziz İbn Muhammed Âli'ş-Şeyh, Şerh-ü Lumati'l-İtikad el-Hadi ila Sebili'r-Reşad, s. 135, Mektebet-ü Dari'l-Minhac.

[vii] Age, agy.

[viii] Agei agy.

[ix] Muhammed Cevad el-Mahmudî, Tertibü Emalî, 49. Meclis, 12. Hadis. Müessesetü'l-Mearifi'l-islamiyye.

[x] Age, agy.

[xi] Age, agy.

[xii] Age, agy.

[xiii] Age agy.

[xiv] Age, agy.

[xv] Sahihü'l-Buharî, c. 3, s. 20.

 

 

 

Çev: Cevher Caduk

 

www.medyasafak.net