Ayetullah Kemal Haydari'den Sekaleyn Hadisi Dersleri (50)

Ayetullah Kemal Haydari'den Sekaleyn Hadisi Dersleri (50)
Demek ki Müslümanların bir bölümü “Allah’ın Kitab’ı ve Sünnet’im” şeklindeki isnad zincirinden yoksun bir rivayeti hadis diye aktarıyorken “Allah’ın Kitab’ı ve İtret’im” şeklindeki mütevatir hadisi ise zayıf görüyor ve nakletmiyormuş.

 

- Rahman Rahim Allah'ın Adıyla ve O'nun yardımıyla. Salât ve selam Hz. Muhammed Mustafa'ya (s.a.a.), tertemiz Âl'ine olsun.

 

Değerli izleyiciler es-selamu aleykum ve rahmetullahi ve berekatuhu. "Utruhatü'l-Mehdeviyet'" programının yeni bir bölümünde sizleri en güzel duygularla selamlıyoruz. Seyyid Kemal Haydari Bey programımıza hoş geldiniz diyoruz. Doğrudan konumuza geçelim. Bu akşam anlatacağınız konunun detaylarına geçmeden önce hazırlık ve önsöz kabilinden belirtmek istediğiniz bir husus var mı?

 

- Kovulmuş şeytandan her şeyi işiten ve bilen Allah'a sığınır, Rahman Rahim olan Ad'ıyla ve O'nun yardımıyla programımıza başlarım. Salat ve selam Hz. Muhammed Mustafa'ya (s.a.a.) ve tertemiz Âl'ine olsun. Allahümme salli alâ Muhammedin ve Âl-i Muhammed ve accil feracehum.

 

Hz. Resûlullah'ın (s.a.a.) mübarek dillerinden Sekaleyn hadisinin döküldüğü hususunda hiçbir bilgin farklı görüş ortaya koymuş değildir. Sekaleyn hadisi farklı yönelimlere sahip bütün Müslüman bilginlerin icma ettiği rivayetlerdendir. Hakkında ittifak bulunan bu tür hadisler son derece nadirdir.

 

Gerçi Sekaleyn hadisinde iki farklı eğilim arasında görüş ayrılığı gerçekleşmiştir.

 

İlk yönelişteki kişiler, özellikle son dönemlerde televizyon kanallarına çıkan, hutbelerde öğüt veren, telif ettiği eserlerde değerlendirmelerde bulunanlar, "Hz. Resûlullah (s.a.a.) ümmete kendisinden sonra merci olarak Kitab ve Sünnet'i bıraktı ve 'Allah'ın Kitab'ı ve Sünnet'im' ifadelerini kullandı" diyorlar.

 

İkinci yöneliş ise meşhur İslam ulemasının sahip olduğu diğer kabuldür. Bu grup ve Ehl-i Beyt Okulu bağlıları Hz. Resûlullah'ın (s.a.a.) ümmete kendisinden sonra Kitab ve Sünnet'i değil Kitab ve İtret'i merci olarak bıraktığını söylemişlerdir. İşte asıl ihtilaf noktası burasıdır. Bana şimdilik kimse “Seyidim İtret ile Sünnet arasında ne fark var?” demesin. İnşallah ilerde bu ikisi arasındaki farkı birlikte göreceğiz. Ancak ilk olarak, heva ve hevesinden konuşmayıp sözleri mutlak vahiy olan Hz. Peygamber'in (s.a.a.) mübarek dilinden hangi varyantın çıktığını belirlemeye çalışacağız. Diğer bir ifadeyle Resûlullah'ın (s.a.a.) dile getirdiği hadisi öğrenmek istiyoruz ve öğrenmeliyiz de. Acaba O “Size Allah'ın Kitabı ve Sünnet'imi bırakıyorum” mu dedi yoksa “Allah'ın Kitabı ve İtret'imi” mi? Bu hususu iyice belirledikten sonra bu nakil ile diğeri arasındaki farkı araştıracak ve diğerinden hangi yönden ayrıldığını ortaya koyacağız.

 

Öyleyse “Arş sabit olsun sonra tartış” darb-ı meselinin de işaret ettiği üzere ilk önce Sakaleyn hadisinin Hz. Peygamber'in (s.a.a.) mübarek dilinden dökülen şeklini belirlememiz gerekiyor. Sonra da henüz ele almadığımız, Sekaleyn hadisinin fıkhı ve anlaşılması konusuna geçeceğiz. “El-Mutarahatün fi'l-Akide” adlı programlarda ele aldığımız Hz. Resûlullah'ın (s.a.a.) kendisinden sonra yerine bir halife atamak istediğinde “mevla, veli, vali ve evla” kelimelerini kullandığına ilişkin incelemelerimiz de bu kategoridedir. Zira söz konusu sözcüklerin her birinin Kur'anî, rivayetsel ve lugavî medlulleri, delaletleri ve özel bir fıkhı vardır.

 

Öyleyse öncelikle Sekaleyn hadisinin İslam uleması arasındaki makbul, muteber ve sahih varyantını öğrenmek istiyoruz. Acaba sahih ve makbul varyant “Allah'ın Kitabı ve İtret'im” mi yoksa “Allah'ın Kitabı ve Sünnet'im” midir veyahut her ikisi de sahih midir? Bize göre delil yerli yerinde ve tam olursa Hz. Resûlullah (s.a.a.) bazı yerlerde “Allah'ın Kitabı ve İtret'im”, bazı yerlerde de “Allah'ın Kitab'ı ve Sünnet'im” buyurmuş olabilir.

 

- Senede geçelim. Acaba “Allah'ın Kitabı ve Sünnet'im” şeklindeki naklin tam ve sahih bir isnad zinciri var mıdır?

 

- Allah mükâfatınızı versin. Hak ve hakikati araştıran ve öğrenmek isteyen tahkik erbabından ve hakikat taliplilerinden hadis mecmualarına ve cerh ve tadil sahasının kaynaklarına müracaat etmelerini istirham ediyoruz. Hatta “ve Sünnet'im” şeklindeki varyantın sahih, tam ve muteber bir senedinin olup olmadığını öğrenebilmek için muhakkik olan muhaddisler ile diğer uzmanların kaynaklarına müracaat etsinler. Konuyu Ehl-i Beyt Okulu açısından ele almayacağım. Sadece Ehl-i Sünnet nezdindeki "ve Sünnet'im" naklinin sahih isnad zincirinin olup olmadığını inceleyeceğim. 

  

Azizlerim, bu konuyu, tam olarak hatırlamıyorum ama bir iki yıl önce sunmuş ve açıklamıştım. Araya uzunca bir zaman girdi. Ancak bu programda büyük ulemanın, muhakkiklerin ve son dönem bilginlerinin açıklamalarını sunmaya ve değerlendirmeye çalışacağım.

 

Azizlerim, son dönem bilginlerini özellikle belirtmemizin nedeni onların ellerinde rivayetlerin bütün isnadlarının mevcut olmasıdır. Zira herhangi bir hadis hakkında bir kaynakta zayıf denilirken başka birinde sahihtir denilebilmektedir. Veya sahihtir denilen bir rivayet hakkında öyle gözden kaçırılmış hususlar olabilir ki bu durum rivayeti zayıf hadis kategorisine dahi sokabilir.

 

- Yani o dönemde hadis değerlendirmesinde bulunan bilginin eline yeterince veri ulaşmış olmayabilir.

 

- Ancak günümüzde Allah'a hamd olsun ki kaynakların ve cerh-tadil verilerinin tamamı elimizdedir. Konuyu detaylı bir şekilde sunacak değiliz. Sadece değerlendirme ve hüküm belirtme yönünden çağdaş ve son dönem ulemanın bazı açıklamalarıyla konuyu sunmaya çalışacağız. Yani son dönemdeki bilginlerin “Allah'ın Kitab'ı ve Sünnet'im” şeklindeki rivayetin sahih bir isnad zincirine sahip olup olmadığına ilişkin değerlendirmeleri nelerdir, bunları ele alacağız.

 

Şöyle denilebilir: “Seyyidim bu isnad zinciri mutabeatla veya diğer şahidlerin tanıklıklarıyla sahihtir. Zira bir hadisin kendisi zayıf olmakla birlikte ikinci, üçüncü ve dördüncü bir isnad zinciriyle kuvvetlenebilir ve kanıtlılık özelliğini elde edebilir.”

 

Biz doğrudan bu hadisi ele alacağız. Acaba elimizde, Hz. Resûlullah'tan (s.a.a.) aktarılan Sekaleyn hadisinin bu varyantının sahih bir isnad zinciri var mı yok mu? Yani Resûlullah (s.a.a.) kendisinden sonra Allah'ın Kitab'ı ve İtret'ini mi yoksa Allah'ın Kitab'ı ve Sünnet'ini mi merci ve dayanak olarak bırakmıştır?

 

Azizlerim, çok uzatmayayım. İmam Malik'in el-Muvatta adlı eserine bir bakalım. El-Muvatta'ın ravisi Yahya der ki: Bana Malik'ten tahdis edildi, kendisine de Hz. Resûlullah'tan (s.a.a.) ulaştı ki Hz. Resûlullah “Size iki şey bırakıyorum. Bunlara sımsıkı bağlandığınız süre­ce, asla doğru yoldan sapmayacaksınız. Bunlar, Allah'ın Kitab'ı ve Peygamberinin Sünnet'idir” buyurmuştur.[1]

 

Öyleyse hadisin isnadı açıktır. Kendisine Hz. Resûlullah'ın bu hadisi buyurduğu rivayet edilmiştir. Hadisin isnad zinciri bulunmamaktadır. Bu metin el-Muvatta'da geçmektedir.

 

Muhakkik Beşşar Avvad'ın hadisi değerlendirmesine bir bakalım ki kendisi çağdaş bir araştırmacıdır.

 

O şöyle diyor: “Bu hadisin üç tane kanalı vardır. İlki Ebu Hureyre'nin sevk ettiği kanaldır. Bu kanalda metruk olan Salih İbn Musa et-Talhî bulunmaktadır. Ebu Hureyre'nin hadisi son derece zayıftır.

 

İkinci kanal Kesir İbn Abdullah İbn Amr'ın dedesi Amr İbn Avf'tan rivayet ettiği hadistir. Bu hadisin isnad zincirinde de metruk olan Kesir İbn Abdullah İbn Amr bulunmaktadır. Bu hadis de son derece zayıftır. Bu iki isnad zincirinin zayıflık hususunda hiçbir benzeri yoktur.

 

Hâkim ise (c.1, s. 93) kendi isnadıyla İsmail İbn Ebu Uveys'ten, o Sevr İbn Yezid'den, o İkrime'den, o da Peygamber (s.a.a.)'den bu hadisi rivayet etmiştir. Bu hadisin de isnadı zayıftır. Zira İsmail İbn Ebu Uveys'in Sahiheyn dışında tek başına rivayet ettiği zayıftır. Bu hadisin sahihliğini gösterebilecek bir şahid de mevcut değildir.”[2]

 

Pasaja göre bu rivayet o derece zayıftır ki sanki hiçbir asla sahip değildir. Gerçi Beşşar Avvad bu maruf hadisin içeriğinin sahih olduğunu söylüyor. Ancak bizim şimdiki konumuz hadisin isnad zinciridir. Yani bu varyantın sahih bir isnad zincirine sahip olup olmadığıdır.

 

Sonuçta çağdaş muhakkik bilginlerden Beşşar Avvad Maruf bu hadisin bir isnad zincirinin olmadığını söyler gibidir. Bu ilk kaynaktır.

 

İkinci kaynağımız İmam Darekutnî'nin (h. 385) el-İlzamat ve't-Tetebbu adlı eseridir. Eserin hatime bölümü Yemen ulemasından Allame Vadıî tarafından hazırlanmış olup İmam Darekutnî ile bir bağlantısı bulunmamaktadır.

 

Allame Vadıî bu hatime bölümünde şöyle der: Allah-u Teâlâ'nın bütün Müslümanları Rabblerinin Kitab'ına ve peygamberleri Hz. Muhammed Mustafa'nın Sünnet'inin merciliğine hidayet etmesi bir ümittir. Zira Peygamber “Aranızda tutunduğunuz müddetçe sapmayacağınız iki şey bırakıyorum; Allah'ın Kitab'ı ve Sünnet'im” buyurmaktadır.

 

Bu hadisi Hâkim rivayet etmiştir.[3]

 

Bu rivayeti bir önceki pasajda okumuştuk. Allame Vadıî eserin önceki basımlarında bu hadisin sahih olduğunu belirtir. Ancak eserin 1430 yılı basımında önceki basımların aksine bu kitaba bir not düşer. Bundan dolayı aziz dostlardan el-İlzamat ve't-Tetebbu adlı eserin 1430 yılındaki baskısına müracaat etmelerini istirham ediyorum. Zira Allame eserin bu baskısında hadise şöyle bir not düşüyor: “Bu hadisin zayıf olduğunu sonraları anladım.”[4]

 

- Yani, hadisin sahihliğine ilişkin fikrim değişmiştir.

 

- Tam isabet. Allah mükâfatını versin. Ulema, Allame Vadıî'nin Yemen'in büyük âlimlerinden olduğunu bilir.

 

Bakınız Allame Vadıî ne diyor: “Bu hadisin zayıf olduğunu sonraları anladım. Zira bu rivayet İsmail İbn Ebu Uveys kanalıyla aktarılmıştır… Bu şahidler söz konusu rivayeti kanıt olarak kullanılabilecek seviyeye yükseltmemektedir. Zira rivayetin isnad zincirinde şiddetli bir zayıflık söz konusudur.”[5]

 

Allame Vadıî, bu bölümde yukarıdaki rivayetin bazı şahidlerini gösterse de rivayetin kanıt olarak kullanılabilecek bir seviyeye ulaşamadığı hükmünü de verir. Yani sahih hadisin dereceleri olduğu gibi zayıf hadisin de çeşitli dereceleri vardır. Öyle anlaşılıyor ki İsmail İbn Ebu Uveys kanalıyla aktarılan bu rivayet zayıflığın en üst sınırında bulunmaktadır. Öyle ki Beşşar Avvad Maruf'un deyimiyle sanki hiçbir aslı yokmuş seviyesindedir.

 

Üçüncü kaynak; Şeyh Allame Ahmed İbn Hacer'in Tahzirü'l-Müslimin ani'l-İbtidai ve'l-Bidai fi'd-Din adlı eseridir.

 

Yazar rivayeti aktardıktan sonra şöyle der: Bu rivayeti Malik, mu'dal[6] olarak tahriç etmiştir. Hâkim ise müsned olarak tahriç etmiş ve sahih olduğunu söylemiştir.[7]

 

- Büyük bir problemi bulunmaktadır.

 

- Evet, bu terim büyük bir problemin olduğunu gösteriyor. Yani isnad zincirinden iki veya daha fazla ravi düşmüştür.

 

Bir diğer kaynağa, Şeyh Muhammed Nasırüddin Albanî'nin Esiletün Havle's-Selefiyye adlı eserine geçelim.

 

Allame Albanî şöyle diyor:  “Aranızda sımsıkı tutunduğunuz müddetçe sapmayacağınız iki şey bırakıyorum: Allah'ın Kitab'ı ve Sünnet'im. Bunlar havuzun başında bana varıncaya kadar asla birbirlerinden ayrılmayacaklardır.”[8]

 

“Bunlar havuzun başında…” ifadelerini nereden bulup getirdi bilemiyorum. Çünkü Malik'in Muvatta'ında bu nass yoktur. Gerçi konumuz şimdilik “Allah'ın Kitab'ı ve Sünnet'im” ifadeleridir.

 

Eseri derleyip şerh eden Amr Abdülmunim Selim bu rivayet hakkında şöyle diyor: Ben derim ki bu isnad son derece zayıftır. “ve Sünnet'im” şeklindeki rivayetin hiçbir sahih kanalı bulunmamaktadır.[9]

 

- Bu rivayet hakkında tam bir inceleme gerçekleştirilince ulaşılacak sonuç budur.

 

- Azizler, “Allah'ın Kitab'ı ve Sünnet'im” şeklindeki hadisi televizyon kanallarında aktaran ya da eserine alan bir kimse ya isnad zincirleri, hadislerin geliş kanalları, cerh ve tadil ilmi hakkında bilgisi olmayan bir cahil veya hakikat karşısında gözlerini kapatmış garazkâr bir kişidir.

 

- Resûlullah'ın (s.a.a.) ağzından yalan söz söylemeye çalışmaktadır.

 

- Hiç kimse bize “Seyyidim Nehcü'l-Belağa ve Usûlu Kâfi'nizde ‘Allah'ın Kitab'ı ve Sünnet'im' şeklinde geçmektedir” itirazında bulunmasın. Bu itirazın cevabı ilerde ele alınacaktır. Ancak “Allah'ın Kitab'ı ve Sünnet” şekli Sekaleyn hadislerinde geçmemektedir. Bu iki olgu birbirine karıştırılmamalıdır. Doğrudur, Sünnet'i dayanak almamız şeklindeki rivayet bizde de aktarılmıştır. Ancak Resûlullah (s.a.a.) Sünnet'i anlamak için İtret'e başvurmamızı emretmiştir. Sizler Sünnet'i anlamak için 18 bin sahabiyi merci kabul ediyorsunuz. Sahabenin içinde âlim, cahil, mümin, münafık, mürted vs. çeşitli insan grupları bulunmaktadır. Ancak bizim başvurduklarımız İmam Ali, Hasan ve Hüseyn (a.s.) gibi insanlardır.

 

- Yani Resûlullah (s.a.a.) bütün Müslümanlara başvuru kaynağı olarak İtret'i göstermiştir.

 

- Ağzınıza sağlık. Kimse bize “Usûlu Kâfi'de Allah'ın Kitab'ı ve Sünnet geçiyor” diye itirazda bulunmasın. Biz diyoruz ki bize Sekaleyn hadisinde -başka bir formatta değil- “Allah'ın Kitab'ı ve Sünnet'im” ifadelerini getiriniz. Yani Hz. Resûlullah'ın (s.a.a.) “Aranızda sımsıkı tutunduğunuz müddetçe sapmayacağınız iki şey bırakıyorum; Allah'ın Kitab'ı ve Sünnet'im” buyruğunun sahih bir isnad zincirine sahip olan kanalını bulup getiriniz. Getiremezsiniz, zira yoktur. Evet, Hz. Emirü'l-Müminin'in Nehcü'l-Belağa'sında “Allah'ın Kitab'ı ve Sünnet” geçmekte ve bize başvuru kaynağı olarak Kitap ve Sünnet'i göstermektedir. Doğrudur, bizler Kitap ve Sünnet'e başvuruyoruz ve dolayısıyla da asıl Sünnet ehli bizleriz. Çünkü sahih Sünnet elimize İtret kanalıyla ulaşmıştır. Peki, size hangi kanaldan ulaşmıştır? Sizler de pekâlâ biliyorsunuz ki birinci, ikinci ve üçüncü halifeler hadis tedvinini men etmişlerdi. Sonrasında ise sıra Ümeyyeoğullarına geçmiştir. Osman ve Muaviye ile başlayan bu süreç Ömer b. Abdülaziz dönemine kadar bu şekilde devam etmiştir. İbn Abdülaziz'e gelinceye kadar Sünnet yazılmamış ve tedvin edilmemiştir. Hadis yazımı yasağı yüzünden hadislerde ekleme veya eksiltme bulunmaktadır. Ancak bizde durum bu şekilde değildir. Ta ilk günden itibaren hadisler ve rivayetler İmam Ali'nin, Hasan, Hüseyn ve Zehra'nın yanında mahfuzdur. Güvenilir eller ve Ehl-i Beyt (a.s.) kanalıyla rivayetler bizlere ulaşmıştır. Bu mübarek silsilenin Şecere-i Tayyibe oluşundan kimse kuşku duyamaz.

 

Öyleyse kimse bana “Nehcü'l-Belağa'da Allah'ın Kitab'ı ve Sünnet geçiyor” demesin. Doğrudur, Nehcü'l-Belağa'da geçiyor, ancak bunun Sekaleyn hadisiyle bir ilgisi bulunmamaktadır.

 

Konuyu Amr Abdülmunim'in ifadeleriyle özetleyelim: “Bu isnad son derece zayıftır ‘ve Sünnet'im' şeklindeki rivayetin, geçtiği üzere hiçbir sahih kanalı bulunmamaktadır. Hatib'in El-Fakih ve'l-Mutefakkih adlı eserinin muhakkikinin bu üç grup rivayeti hasen hadis seviyesine yükseltmesi seni aldatmasın. Zira sağlam ilmî değerlendirme çerçevesinde onun bu rivayetleri hasen hadis seviyesinde görmesinin hiçbir kıymet-i harbiyesi bulunmamaktadır.”[10]

 

Görüldüğü gibi muhakkik sadece sahih bir isnad zincirinin bulunmadığını belirtmiyor, hasen seviyesinde dahi olmadığını söylüyor. Sahih hadisin en üst seviyede bulunduğunu, hasen hadisin sahihten sonra geldiğini belirttiğimizi değerli izleyiciler hatırlayacaklardır. Kısaca yazar Sekaleyn hadisinin bu varyantının sahih de hasen de olmadığını söylüyor. Sağlam ilmî değerlendirmeden geçebilecek bir isnad zincirini bulabilmek mümkün değildir.

 

Peki Albanî hadisi niçin “Allah'ın Kitab'ı ve Sünnet'im” şeklinde rivayet ediyor? Galiba o, işaret edeceğimiz bir isnad zincirine dayanarak Sekaleyn hadisini bu şekilde rivayet etmiştir. O mütabeatla, şahidler ve karinelerle böyle bir rivayeti elde etmeye çalışmıştır. Ancak bu kanallar bile hadisi hasen hadis seviyesine yükseltememektedir. Beri taraftan rivayetler hadd-i zatında sahih olmadığı gibi kanıt olarak kullanılabilecek bir isnad zincirinden de yoksundur.

 

- Öyleyse bu varyantın bir isnad zinciri ve aslı bulunmamaktadır.

 

- İstinad edilecek ne bir aslı vardır ne de bir isnad zinciri! Allame Albanî şöyle diyor: “Bu geçen hususları kavradığına göre bu hadisin Muvatta'da geçen hadisin kuvvetli bir kanıtı olduğunu anlamışsındır.”[11]

 

Yani Muvatta'da geçen hadis hadd-i zatında zayıftır, bu hadisi sahih hadis seviyesine yükseltebilecek bir kanıt arıyoruz.

 

Allame Albanî'nin kendisi de hadisin sahih olmadığını belirtiyor. O sadece mutabeat ve şahidlerle rivayetin hasen hadis seviyesine yükseldiğini ve kriter olma özelliğine sahip olduğunu ispatlamaya çalışıyor.

 

- Öyleyse bu rivayet zayıf hadisten de daha aşağı bir seviyededir.

 

- Muhakkikin dediği gibi “Hiçbir şey değildir.”

 

- Değerli izleyicilerimiz Seyyid Haydari'nin dediklerini kabul etmiyorsanız okuduğu kaynakları kabul ediniz.

 

- Okuduğumuz kaynaklara müracaat ediniz. Bu kaynaklar internet sitelerinde mevcuttur. Onlara ulaşma olanağınız bulunmaktadır.

 

- Seyyidim “Allah'ın Kitab'ı ve İtret'im” şeklindeki diğer varyanta geçelim. Toplamış olduğunuz Ehl-i Sünnet kaynaklarında bu varyantın sahih bir isnad zinciri bulunmakta mıdır?

 

- Kimileri -âlim olduğunu söyleyen bazılarından bizzat işittiğim şey- “ve İtret'im” nakli “ve Sünnet'im” ile aynıdır, ikisi arasında herhangi bir fark yoktur ve bunun senedi yoksa berikinin de senedi bulunmamaktadır, diyorlar.

 

Azizlerim, bundan birkaç ay önce bu konu üzerinde detaylıca durmuştum. Ancak detayını sunduğum hususların altın değerinde olan bazılarına işaret etmek istiyorum. Bir kez daha hatırlatayım ki konumuz Sekaleyn hadisinin “Allah'ın Kitab'ı ve İtret'im” şeklindeki bölümüdür. Hadisin “Asla birbirlerinden ayrılmayacaklardır” şeklindeki bölümü şimdilik konumuz değil.

 

“Seyyidim bu konu üzerinde niçin bu kadar ısrar ediyorsunuz?” diyebilirsiniz.

 

Cevap şudur: Eğer başvuru kaynağı İtret ise bunun tanınması gerekmektedir. Hz. Resûlullah (s.a.a.) “Benden sonra asla sapmayacaksınız. Bunlar asla birbirlerinden ayrılmayacaklar” sözleriyle sapıklıktan korunmanın yöntem ve adresini gösteriyor. Artık bundan sonra bizim kendilerine tutundukça asla sapmayacağımız İtret'in kimler olduğunu öğrenmemiz zorunludur.

 

- Onlar Kur'an'ın eşdeğeridir.

 

Bu nedenle Ehl-i Beyt'ten muradın kimler olduğu hususunda demagoji yapmaya çalışıyorlar. Hayır, hayır. Ehl-i Beyt ayrı, İtret ayrı bir konudur.

 

Azizlerim, vaktimiz sınırlı olduğundan bazı büyük bilginlere işaret etmekle yetineceğim.

 

İlk olarak İmam Tahavî'nin açıklamalarına başvuracağız. Ancak daha öncesinde İmam Tahavî'nin kimliğini ve ilmi kariyerini sunmak istiyorum.

 

Hafız Zehebî onun hakkında şöyle der: “İmam Allame Hafızu'l-Kebir, Mısır yurdunun muhaddis ve fakihi. Hanefidir, çokça tasnifleri bulunmaktadır…

 

Ben derim ki; bu imamın teliflerini inceleyen bir kimse ilmi derinliğini ve marifetinin genişliğini görür.”[12]

 

Yani hiç kimse ilmi kudreti ve imamlığından kuşku duyamaz.

 

İmam Tahavî'nin (h. 321) Şerhü Müşkili'l-Asar adlı eserine bir bakalım. Rivayet Zeyd b. Erkam'dandır. Hadisin isnad zincirinde yer alan Habib b. Ebu Sabit'i ilerde ele alacağız.

 

Ebu't-Tufeyl'in Zeyd b. Erkam'dan rivayet ettiğine göre o şöyle demiştir: Hz. Resûlullah Veda Haccından dönerken Gadir-i Hum denen bir vadide mola verdi. Hutbe irad ederken güneşin hararetinden korunması amacıyla kendisine semûr ağacının üzerine bir örtü örtülerek göl­gelik yapıldı. Hutbesinde bize şöyle dedi: “Zannediyorum ki yakında ben Rabbimin huzuruna davet edileceğim. Ben de bu davete icabet edeceğim. Ben size biri diğerinden daha büyük olan iki ağır emanet bıraktım. Allah'ın Kitabı ve İtret'im olan Ehl-i Beyt'im. Benden sonra bana nasıl halef olacağınıza bir bakınız. Bu ikisi Havuz başında bana varıncaya kadar birbirlerinden asla ayrılmayacaklardır.”

 

Ebu Cafer et-Tahavî şöyle der: Bu hadis isnad açısından sahihtir. İsnad zincirinde bulunan ravilerin hiçbiri eleştirilemez.[13]

 

Şu anda hadisin sadece “Allah'ın Kitab'ı ve İtret'im” bölümü ile ilgiliyiz. Tahavî, hadisin isnadını değerlendirirken sadece “isnadı sahihtir” demiyor. Ayrıca isnad zincirinde bulunan ravilerden hiçbirinin de eleştiriye uğramadığını belirtiyor. Yani Sekaleyn hadisinin söz konusu bu kanalındaki hiçbir raviyi eleştirmek mümkün değildir.

 

- Bu rivayetle diğeri nasıl bir tutulabilir ki!

 

- Lütfen dikkat ediniz. Bir tarafa neredeyse hiçbir kıymete sahip olmayan mu'dal bir rivayet -ki Allame Vadıî söz konusu o rivayet hakkında hiçbir şey değildir diyor-, beri tarafta İmam Tahavî'nin “Hiç kimse bu isnad zincirindeki tek bir raviyi bile eleştiremez” dediği bir hadis.

 

İbn Teymiyye bağlılarının ve tabilerinin kabul edeceği bir başka bilgine geçiyoruz. El-Bidaye ve'n-Nihaye ile Tefsirü'l-Kur'ani'l-Azim adlı eserlerin sahibi İbn Kesir.

 

Yazar şöyle diyor: Nesaî'nin, Sünen'inde Muhammed b. Müsenna kanalıyla Zeyd b. Erkam'dan yaptığı rivayete göre o şöyle demiştir: Hz. Resûlullah Veda Haccından dönerken Gadir-i Hum denen bir vadide mola verdi. Hutbe irad ederken güneşin hararetinden korunması amacıyla kendisine semûr ağacının üzerine bir örtü örtülerek göl­gelik yapıldı. Hutbesinde bize şöyle dedi: “Zannediyorum ki yakında ben Rabbimin huzuruna davet edileceğim. Ben de bu davete icabet edeceğim. Ben size biri diğerinden daha büyük olan iki ağır emanet bıraktım. Allah'ın Kitabı ve İtret'im olan Ehl-i Beyt'im. Benden sonra bana nasıl halef olacağınıza bir bakınız. Bu ikisi Havuz başında bana varıncaya kadar birbirlerinden asla ayrılmayacaklardır.”

 

Şeyhimiz Ebu Abdullah ez-Zehebî “Bu, sahih bir hadistir” der.[14]

 

Görüldüğü gibi İbn Kesir rivayeti aktardıktan sonra ez-Zehebî'nin görüşünü de aktarıp hadisin sahih olduğunu belirtiyor.

 

- Öyleyse ez-Zehebî rivayetin sahih olduğunu söylüyor.

 

- Aynen.

 

- Tahavî de rivayetin sahih olduğunu söylüyor.

 

- İbn Kesir ne diyor?

 

- Nesaî'nin de hadisi Sünen'inde zikrettiğini söylüyor.

 

- Nesaî Sünen'inde zikrediyor. “Seyyidim İbn Kesir kendi görüşünü belirtmiyor, Zehebî'nin görüşünü aktarıyor” şeklinde itirazda bulunabilir. Bu itiraz doğrudur. Geliniz öyleyse İbn Kesir'in Tefsirü'l-Kur'ani'l-Azim adlı eserine bakalım.

 

O Şura suresinin 23 ve 24. ayetlerinin tefsirinde şöyle demektedir: Sahih bir hadiste belirtildiğine göre Allah Resûlü (s.a.a.) Gadir-i Hum'daki hutbesinde şöyle buyurmuştur: Sizin aranızda iki ağır emanet bırakıyorum, bunlar Allah'ın Kitabı ve İtret'imdir. Bu ikisi havuz başında bana varıncaya kadar birbirlerinden asla ayrılmayacaklardır.[15]

 

Yazar burada hadisin sahih olduğunu söylüyor, İmam Zehebî'nin görüşünü aktarmıyor.

 

- Sadece aktarmıyor, sahih olduğunu da işareten söylüyor.

 

- Sahih bir hadiste belirtildiğine göre “Allah Resûlü (s.a.a.) Gadir-i Hum'daki hutbesinde şöyle buyurmuştur: Sizin aranızda iki ağır emanet bırakıyorum, bunlar Allah'ın Kitabı ve İtret'imdir” diyor.[16]

 

Öyleyse İmam Tahavî, İbn Kesir ve İmam Zehebî bu hadisin sahih olduğunu kabul etmektedir. Nesaî'nin de bunlara eklenmesi gerekiyor.

 

“Seyyidim çağdaş bilginler arasında bu hadisin sahih olduğunu söyleyen var mı?” diye bir soru gelebilir. Tekrar tekrar belirtelim, şu anki konumuz “Allah'ın Kitabı ve İtret'im” şeklindeki bölümdür. Hadisin diğer bölümleri şimdilik konumuz değil. Ben çağdaş iki bilginin, Allame Şuayb Arnavut ile Allame Albanî'nin değerlendirmelerine işaret edeceğim.

 

Tahkikinin Allame Şuayb el-Arnavut tarafından yapılmış olan el-Mevsuatü'l-Hadisiyye adlı esere bakalım.

 

Zeyd b. Sabit'ten rivayet edildiğine göre o şöyle der: Hz. Resûlullah (s.a.a.) şöyle buyurdular: Aranızda iki halife bırakıyorum. Uzatılmış ip olan Allah'ın Kitabı ve İtret'im olan Ehl-i Beyt'im. Bu ikisi Havz-ı Kevser'e gelinceye kadar asla birbirlerinden ayrılmayacaklardır. [17]

 

Bu hadisin isnad zincirinde Habib b. Ebu Sabit bulunmamaktadır. Bizim “Mutarahatün fi'l-Akide” adlı programda ele aldığımız Hz. Resûlullah'ın (s.a.a.) “Sen benden sonra halifemsin” şeklindeki buyruğu hadisin bu ifadesini desteklemektedir. “Kur'an sadece Hz. Resûlullah (s.a.a.) döneminde mi yoksa O'ndan sonra da mı mercidir?” diye sorulursa bu soruya nasıl cevap verirsiniz? Burada “halifeteyn (iki halife)” ifadesi geçmektedir. Bunun hakkında ne diyorsunuz? Onlar “Hz. Resûlullah'ın (s.a.a.) kendisinden sonra halife atadığına delalet eden açık bir ifade ve hadis yoktur” diyorlar. Peki bu hadis hakkında ne diyecekler? Hadiste “halifeteyn” ifadesi kullanılmaktadır.

 

Anlayamıyorum, Hz. Resûlullah (s.a.a.) Kitab'ı size sadece sevesiniz diye mi bıraktı, yoksa sımsıkı sarılasınız, kendinize imam edinesiniz diye mi? Hangi akıllı kimse “Ardında İtret'i bırakmadaki amacı ona saygı ve sevgi duymak, Kitab'ı bırakmasındaki maksat ise sımsıkı tutunmaktır” ifadesini kullanabilir ki?

 

- Bu ayrımın gerekçesi nedir?

 

- Bakınız Allame Şuayb el-Arnavut ne diyor: “Bu iki şey kıyamet günü havuz başında bana gelinceye kadar asla birbirinden ayrılmayacaklardır” bölümü hariç şahidleriyle sahihtir. Zikredilen bölümün isnadı ise Şerik'in kötü bir hafızaya sahip oluşu yüzünden zayıftır.[18]

 

Şimdilik işaret ettiği bölümün sahih olup olmadığına bakmıyoruz. En alt sınır olarak “Allah'ın Kitab'ı ve İtret'im” bölümü sahihtir. Sonuç olarak Allame Arnavut hadisin şahidleriyle sahih olduğunu dile getiriyor.

 

İkinci örnek 21.654 no.lu hadistir. Hz. Resûlullah (s.a.a.) şöyle buyurdular: Aranızda iki halife bırakıyorum. Allah'ın Kitab'ı ve İtret'im olan Ehl-i Beyt'im. Hadis “ve innehüma len yefterıka…” bölümü hariç şahidleriyle sahihtir.[19]

 

Yani cerh ve tadil sahasının çağdaş âlimlerinden birisi Sekaleyn hadisinin “Allah'ın Kitab'ı ve İtret'im” şeklindeki naklinin sahih olduğunu söylüyor.

 

Allame Albanî ise rivayeti Silsiletü'l-Ehadisi's-Sahiha adlı eserinde aktarır. O şöyle diyor:

 

İtret Hadisi ve Bazı Geliş Kanalları

 

Hz. Resûlullah şöyle buyurdular: Ey İnsanlar! Ben aranızda tutundukça sapmayacağınız bir emanet bıraktım. Bu da Allah'ın Kitab'ı ve İtret'im olan Ehl-i Beyt'imdir.[20]

 

Hadis “tutunmaktan” ve “sapmamaktan” bahsediyor.

 

Eserin ilerleyen sayfalarında şöyle diyor:

 

“Ben bu hadisi tahriç ettikten uzun bir süre sonra h. 1402 yılının ilk dönemlerinde Şam'dan Umman'a, oradan da Birleşik Arap Emirlikleri'ne yolculukta bulunmamı teklif eden bir mektup aldım. Yolculuğum esnasında Katar'da bir takım saygıdeğer hocalar ve doktorasını yapmış zevatla sohbet etme imkânı buldum. İçlerinden biri bana Sekaleyn hadisinin zayıflığını ispat etmeye çalışan basılı bir eser verdi. Eseri gözden geçirdiğimde müellifinin hadis ve rical ilmi sahasında yetkinliği bulunmayan toy bir şahıs olduğunu anladım. Bu noktayı iki yönden kendilerine açıklamaya çalıştım.

 

İlk olarak yazar hadislerin tahrici noktasında sadece elde bulunan yaygın bazı kaynaklarla yetinmiştir. Bundan dolayı konu hakkında son derece fahiş hatalar yapmıştır. Dolayısıyla bırakalım şevahid ve mütebaatlarla sahih veya hasen olan hadisleri, bizzat sahih isnad zincirlerine sahip olan rivayetlerin birçoğunu dahi gözden kaçırmıştır. 

 

İkincisi hadisin sahih olduğunu bildiren bilginlerin sözlerini hiç nazara almamıştır. Diğer taraftan hadis ve rical ilminde uzman ve bilgin olanların belirttikleri kaidelere de değerlendirmesinde dikkat etmemiştir… Bu kaidelerden birine göre zayıf olan bir rivayet geliş kanallarının ve isnadlarının çokluğu nedeniyle kuvvet kazanabilir. Dolayısıyla yazar sahih hadisi zayıf saymakla fahiş bir hataya düşmüştür.”[21]

 

Yani Allame Albanî karşılaştığı kişilerin hoş insanlar olmasına rağmen basit düşünceli olduklarını, bu hadisin zayıf olduğunu varsaysak dahi kanallarının çokluğu nedeniyle kuvvet kazandığını söylüyor.

 

- Öyleyse hadis sahihtir.

 

- Allame Albanî konunun sonunda şöyle der: "Bil ki ey değerli okuyucu, bu rivayetin Şia'nın dayandığı ve kanıt olarak kullandığı hadislerden olduğu bilinmektedir."[22] Allame Albanî hadisin isnadını zayıf göstermeye çalışmaz, zira hadisin isnad zincirinin sahih olduğunu bilmektedir. O çabasını hadisin içeriğine yönelterek Şia'ya cevap vermeye çalışıyor ki bu ayrı bir konudur. İnşallah bu konuyu ilerde ele alacağız.

 

Kendisine, aklına ve ilmine saygı gösteren bir kimsenin “Allah'ın Kitab'ı ve İtret'im olan Ehl-i Beyt'im” şeklindeki Sekaleyn hadisinin isnadından kuşku oluşturmaya çalışacağını düşünemiyorum.

 

Bu açıklamalar ışığında “Allah'ın Kitab'ı ve Sünnet'im” şeklindeki varyantın ya bir isnad zincirine sahip olmadığını, sahip olsa da bu isnad zincir/ler/inin zayıf olduğunu, “Allah'ın Kitab'ı ve İtret'im” rivayetinin ise ulemanın da işaret ettiği üzere en üst düzeyde bir isnad zincirine sahip olduğunu anladık.

 

- Telefon bağlantılarına geçmeden önce bir noktaya işaret etmek istiyorum. Demek ki Müslümanların bir bölümü “Allah'ın Kitab'ı ve Sünnet'im” şeklindeki isnad zincirinden yoksun bir rivayeti hadis diye aktarıyorken “Allah'ın Kitab'ı ve İtret'im” şeklindeki hadisi ise zayıf görüyor ve nakletmiyormuş.

 

- Buna rağmen bir de Hz. Resûlullah'ın (s.a.a.) sünnetine uydukları iddiasında bulunuyorlar. Hâlbuki Allah-u Teâlâ "Peygamber size ne verdiyse onu alın, size ne yasakladıysa ondan da sakının. Allah'tan korkun." (59/el-Haşr/7) buyuruyor. Buna göre sizler aslı olmayan bir hadise tutunuyor, aslı olan bir hadisi de bir kenara atıyorsunuz.

 

- Diğerlerini de ehl-i bid'at olarak da nitelendiriyorsunuz. Suudi Arabistan'dan Fehd kardeş hatta, buyurun.

 

-  Selamun aleykum. Allah-u Teâlâ'dan bize de size de hidayet vermesini istiyoruz. Seyyid Kemal Haydari Bey'e iki sorum olacak. Seyyidim, Şia bilginleri mezheplerinin sahih olduğunu gösterebilmek için niçin Ehl-i Sünnet kitaplarından yararlanıyorlar?

 

- Azizlerim iki delile dayanarak Ehl-i Sünnet kaynaklarından yararlanıyoruz.

 

İlk olarak onları kanıt olarak kabul ettikleri verilerle ilzam etmek için. Sizler bu kaynaklardaki verileri ve bilgileri doğru kabul ediyorsunuz. Kabul edince bunlardan yüz çevirmeniz de mümkün değildir.

 

İkinci olarak da bizim ile Ehl-i Sünnet arasında icmanın gerçekleşmesi için. Zira Resûlullah (s.a.a.) “Ümmetim sapıklık üzere birleşmez” buyuruyor. Elimizde Ehl-i Beyt (a.s.) Okuluna göre sahih olan “Allah'ın Kitab'ı ve İtret'im” şeklindeki rivayet var. Eğer bu rivayet Ehl-i Sünnet bilginlerinin kaynaklarında mevcut ise icma gerçekleşmiş olur. “Allah'ın Kitab'ı ve İtret'im” şeklindeki hadis hakkında icma, “Allah'ın Kitab'ı ve Sünnet'im” şeklindeki rivayet hakkında da ihtilaf ve tearuz gerçekleşince “ve İtret'im” şeklindeki hadis diğer rivayete takdim edilir. İki akli delilden dolayı sizin kaynaklarınızdan yaralanıyoruz.

 

Ayrıca elimizde rical ilmine ilişkin bir dayanağımız var. Bu dayanağa göre Ehl-i Beyt'in imametine ve velayetine inanmasa bile sika ve sadık kimseler tarafından aktarılmış ve nakledilmiş rivayet/ler bize göre sahih ve muteberdir. Bu da üçüncü husus olsun.

 

- Seyyid Kemal Haydari Bey, size teşekkür ediyoruz. Sizlere de teşekkürlerimizi sunuyoruz değerli izleyiciler. Allah'a emanet olun. 

   

    

 



[1] İmam Malik, el-Muvatta, c. 2, s. 480, 2618 no.lu hadis. Yahya İbn Yahya el-Leysi el-Endülüsi'nin rivayetiyle, tahkik tahriç ve talik; Doktor Beşar Avvad Maruf, Darü'l-Garbi'l-İslamî, 1417.

[2] Age, agy.

[3] Ebü'l-Hasen Ali İbn Ömer İbn Ahmed ed-Dârekutnî el-Bağdadî, el-İlzamat ve't-Tetebbu, s. 572 Allame Vadıi, Darü'l-Asar, 3. Basım, 1430, Yemen

[4] Age, agy.

[5] Age agy

[6] Mudal sözcüğü a'dele rübai fiilinin ismi mefuludur. Bir şeyin veya eylemin çetin ve güç olması, karışık bir hal alması anlamına gelir. Terimsel olarak ise mu'dal rivayet, senedinden sahabîye varıncaya kadar iki veya daha fazla ravinin birbiri ardınca düştüğü hadistir. Çev.

[7] Şeyh Allame Ahmed İbn Hacer Al-Butamî Elbin Ali, Tahzirü'l-Müslimin ani'l-İbtidaî ve'l-Bidei fi'd-Din, s.102, Tahkik Halil İbn Muhammed el-Arabî, Darü'l-İmam el-Buhari, Katar.

[8] Şeyh Muhammed Nasırüddin Albanî, Esiletün Havle's-Selefiyye, s. 17-8, cem, tertib ve şerh Amr Abdülmunim Selim, Dar-ü Alemi'l-Fevaid

[9] Age, agy.

[10] Age, agy.

[11] Allame Albani, Silsiletü'l-Ehadisi's-Sahiha, c. 4, s. 361

[12] İmam Şemsüddin Muhammed İbn Ahmed İbn Osman ez-Zehebî, Siyer-ü Alami'n-Nübela, c. 15, s. 27-30, Müessesetü'r-Risale,

[13] Ebu Cafer et-Tahavî, Şerhü Müşkili'l-Asar, c. 5, s. 18-9 Müessesetü'r-Risale,

[14] Hafız İmadüddin Ebu'1-Fida İsmail İbn Ömer İbn Kesir, el-Bidayetü ve'n-Nihaye, c. 7, s. 668, Tahkik Doktor Abdullah İbn Abdülmuhsin et-Türki, Darü'l-Alemi'l-Kütüb.

[15] İbn Kesir, Tefsirü'l-Kur'ani'l-Azim, c. 6, s. 548, tahkik Hikmet İbn Beşir İbn Yasin, basıma sunan Sa'd el-Fevvaz Sumayl,  Dar-ü İbn Cevzi

[16] İbn Kesir, Tefsirü'l-Kur'ani'l-Azim, c. 6, s. 548, tahkik Hikmet İbn Beşir İbn Yasin, basıma sunan Sa'd el-Fevvaz Sumayl,  Dar-ü İbn Cevzi

[17] el-Mevsuatü'l-Hadisiyye, Müsnedü'l-İmam Ahmed İbn Hanbel, c. 35, s. 456, Hadis No: 21578 Tahkik Allame Şuayb el-Arnavut,

[18] Müsnedü'l-İmam Ahmed İbn Hanbel, c. 35, s. 456, Hadis No: 21578

[19] Age, c. 35, s. 512, Hadis No: 21654.

[20] Allame Muhammed Nasırüddin Albanî, Silsiletü'l-Ehadisi's-Sahiha, c. 4, s. 355, Hadis No: 1761

[21] Silsiletü'l-Ehadisi's-Sahiha, c. 4, s. 358

[22] Age, agy.

 

 

 

Çev: Cevher Caduk

 

 

www.medyasafak.net