Ayetullah Kemal Haydari'den Sekaleyn Hadisi Dersleri (39)

Ayetullah Kemal Haydari'den Sekaleyn Hadisi Dersleri (39)
Muhammed Abduh, Kabü’l-Ahbar'ı İslam kültürüne batıl İsrailiyat ürünlerini yerleştiren şahıs olarak tanıtmaktadır. Kabü’l-Ahbar İslam kültürüne İsrailiyatı nasıl sokmuş? O, Ebu Hureyre’yi seçmiş, Ebu Hureyre de bunları Kab’a değil de Hz. Resûlullah’a (s.a.a.) nispet etmiştir.

 

 

- Rahman Rahim Allah'ın adıyla. Hamd Allah'a özgüdür. Salât ve selam Allah'ın güvenilir elçisi Hz. Muhammed Mustafa'ya (s.a.a), tertemiz Âl'ine, seçkin sahabelerine olsun.

 

Değerli Kevser TV izleyicileri, sizleri selamların en güzeliyle selamlıyoruz. “Utruhetü'l-Mehdeviyye” programının yeni bir bölümünde “Sened ve Delalet Açısından Sekaleyn Hadisi” konusunun otuz dokuzuncu kısmında sizlerle birlikteyiz. Sizin adınıza değerli konuğumuz Ayetullah Seyyid Kemal Haydari Bey'i selamlıyoruz. Hoş geldiniz Seyyid Kemal Haydari Bey.

 

- Hoş bulduk.

 

- Siz geçen programda Sahihü'l-Buharî'de zayıf hadislerin varlığına işaret ettiniz. “Bununla Sekaleyn hadisi konusu arasında ne alaka var?” şeklinde bir soru akla takılabilir.

 

- Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınır ve Rahman Rahim olan adıyla ve O'nun yardımıyla programımıza başlarım. Salât ve selam Hz. Muhammed Mustafa'ya (s.a.a.) ve tertemiz Âl'ine olsun.

 

Konumuz Sekaleyn hadisidir. Bizler Sahih-ü Müslim'in Sekaleyn hadisinin bir varyantını rivayet etmeye çalıştığına işaret etmiştik. Ümeyyeci din anlayışı ve bu din anlayışının kurucusu İbn Teymiyye'nin ve Vehhabilerin Sahih-ü Müslim'de geçen bu varyantın Sekaleyn hadisinin en sahih nakli olduğu görüşünü dile getirmeye çalıştıklarına da değinmiştik. Müslim'de geçen varyantta “Onlar havuz başında bana varıncaya kadar asla birbirlerinden ayrılmayacaklardır” ve “kendilerine tutunduğunuz müddetçe benden sonra asla sapıtmayacağınız” ifadeleri bulunmamaktadır. Yani “sapıklığa düşmeme” ve “Kitab-İtret birlikteliği” Sekaleyn hadisinin Sahih-ü Müslim'de geçen şeklinde yoktur.

 

Bizler ise bu varyantın zayıf olduğunu belirttik, hadisin illetli olduğunu ve illetinin de Zeyd b. Erkam'ın kendi ifadelerinden kaynaklandığını açıkladık. O “Vallahi yaşım geçti; vaktim ilerledi. Hz. Resûlullah'tan bellediklerimin bir bölümünü unuttum” benzeri sözler kullanmıştır. Bu yargıya varan sadece biz değiliz. Bu hadisin lâfzen değil manen nakledilmiş olduğunu söyleyen bir grup bilgine de işaret etmiştik. Gerçi hadisin bir bölümü lâfzen rivayet edilmiş ise de geriye kalanı manen nakledilmiştir. Hadiste işaret ettiğimiz başka illetler de söz konusudur.

 

Hiç kimsenin aklına Sahiheyn'de geçen tüm rivayetlerin sahih olduğu iddiasının Müslüman bilginlerin hepsi tarafından kabul edildiği düşüncesi gelmesin. Önceki programda bir grup mütekaddimun ve müteahhirun dönem bilginlerine ve bunların eserlerine işaret ederek sened veya metin hatta hem sened hem de metin açısından malul yüzlerce rivayetin bulunduğunu gösterdik. Bu gerçekliğe işaret edenler arasında Silsiletü'l-Ehadisi's-Sahiha adlı eserin müellifi Allame Albanî de bulunmaktadır. O, bu önemli noktaya işaret etmiştir. Bir hatırlama olsun diye şu pasajları tekrar okuyalım: “Buharî'nin rivayet ettiği bu hadisteki şazlık onlarca örnekten bir tanesidir. Bu rivayet Sahihü'l-Buharî ile Sahih-ü Müslim'in bütün rivayetlerinin sahih olduğunu söyleyen kör taassup bataklığına dalmış bazı yeni yetme kimselerin cehaletine delalet etmektedir. Bunların karşısında ise Sahiheyn için hiçbir sınır tanımayan ve Buharî ve Müslim'in hadislerini gelişi güzel reddeden bazı yazarlar vardır.”[1]

 

Pasajın ifadelerinden anlaşılan Buharî ve Müslim'de sadece birkaç tane değil; sened, metin ve içerik açısından onlarca sorunlu rivayetin bulunduğudur. Allame Albanî, Sahiheyn'de geçen bütün rivayetlerin sahih olduğu görüşünde olanların mutaassıp olduğunu dile getirmektedir. Bu taassubun övülen bir taassup olmadığını belirtmek için de kör taassup kavramını kullanmaktadır. Zira insanın taassubu bazen Hak için olabilir ki bu övülmüştür. Allame Albanî'ye göre Sahiheyn'in tüm rivayetlerinin sahih olduğu ifadesi cahil, yeni yetme ve kör taassup bataklığına dalmış bir insanın sözüdür.

 

Demek ki Buharî ve Müslim'in bir takım rivayetlerinin sahih olmadığını hatta sened, içerik ve delalet açısından malul ve ta'n edilmiş olduğunu söyleyen sadece biz değiliz. Önceki programlarda işaret ettiğimiz gibi Sahih-ü Müslim'de geçen Sekaleyn hadisinin bu varyantının delalet açısından ta'n edilmiş olduğunu dile getirdiğimizde kimse bizim bu sözümüzü hakikate uzak görmesin.

 

- Bu iddianızın doğruluğuna delalet eden başka kanıtlar ortaya koymanız mümkün müdür?

 

- İddiamızın doğruluğuna delalet eden birçok kanıt bulunmaktadır. İnşallah muvaffak olabilirsek bu kanıtların bir bölümüne bu programda, bir kısmına da sonraki programda işaret edeceğiz.

 

Aslında bu konunun bağımsız olarak ele alınması gerekiyor. Galiba özel olarak şu hususa değinmek uygun düşecektir. Önceki programlardan öyle anlaşılıyor ki bu programı Ehl-i Sünnet Müslümanları Şiilerden daha çok takip etmekteler. Bundan dolayı benim hitabım diğerlerinden önce bunlaradır. Ehl-i Sünnet Müslüman kardeşlerimizin televizyon kanallarında, yayınlarda, cemaat ve Cuma namazlarında verilen vaazlarda, ilmî incelemelerde ve üniversitelerde önlerine konulan bilgileri ince eleyip sık dokumaları gerekmektedir. Kendilerine Sahihü'l-Buharî ve Sahihü'l-Müslim'de geçen bütün rivayetler sahihtir ve kesindir şeklinde bir söz söylendiğinde hemen kabul etmesinler. Sahiheyn'in tümünün sahih oluşu doğru değildir. Ehl-i Sünnet'in büyük bilginlerinin bu iddiayı kabul etmediklerini görüyoruz.

 

Şu noktaya işaret etmek istiyorum. Sahiheyn'in tümünün sahih olmadığı Ehl-i Sünnet bilginleri ile İbn Teymiyye'nin ve Vehhabilerin üzerinde ittifak ettikleri nadir hususlardandır. Tabi ben bu görüşün tüm Ehl-i Sünnet ve Vehhabi ulemasınca kabul edildiğini söylemiyorum. Ehl-i Sünnet ve Vehhabi bilginler arasında bu görüşte olmayan ve Sahiheyn'in tüm rivayetlerini sahih bulan kimseler vardır. Ben Sahiheyn'de sahih olmayan çokça rivayet bulunmaktadır, şeklindeki genel anlayışlarını dile getirmek istedim. Gerçi “çok” ifadesi bana aittir. Zira onlarca, hatta yüzlerce eleştiriye uğrayan rivayet bulunduğundan ben “çok” sözcüğünü kullandım. İbn Teymiyye çokça yerine birkaç rivayet ifadesini kullanmış olabilir. Ancak tahkike tabi tutulduğunda Sahiheyn'deki eleştiriye uğrayan rivayetlerin az olmadığı görülür.

 

Bu konuda birçok kanıt bulunmaktadır.

 

İlk kanıt, Sahih-ü Müslim'de yer alıp Ehl-i Sünnet ve'l-Cemaatin büyük bilginleri tarafından zayıf olduğu kabul edilen rivayetlerden olan (Ebu Hureyre'den) şu nakildir: “Hz. Resûlullah elimden tutarak şöyle buyurdu: Şanı yüce olan Allah, yeryüzünü cumartesi günü, o yerin içerisindeki dağları pazar günü, ağaçları pazartesi günü, (yerden çıkan madenler, bir şeyin ıslahına yarayan maddeler gibi) sevimsiz şeyleri salı günü, aydınlığı/nuru çarşamba günü yaratmıştır. Perşembe günü yer­yüzünde canlıları yaydı ve cum'a günü son saatte ikindi ile akşamın arasında Hz. Âdem'i yarattı.”[2]

 

Önceki programda Ebu Hureyre'nin bazı hususiyetlerine işaret ettik. Bu rivayeti Müslim, Sahih-ü Müslim olarak isimlendirdiği eserine almıştır.

 

Soru; acaba bu rivayet sened, metin ve içerik açısından sahih midir? Senedin tam olmasının anlamı nedir? Biz senedin tam olmasının anlamının illet barındırmaması olduğuna işaret etmiştik. Bu ifade şu anlama gelmektedir. İlk elde isnad zincirini oluşturan raviler sika olabilir, ancak ilelü'l-hadis ilmince rivayete bakıldığında isnadda veya metinde müşkil bulunmaktadır. Bu birinci nokta.

 

İsnad zincirinin sahih oluşunun ispatlanması halinde acaba Ebu Hureyre'nin Hz. Resûlullah'tan (s.a.a.) aktardığı bu hadisin içeriğinde ve metninde problem bulunmakta mı bulunmamakta mıdır?

 

Galiba bu hadisi irdeleyenlerin en faziletlisi Ehadisü'l-Akide adlı eserin müellifi Dr. Süleyman b. Muhammed ed-Dubeyhî'dir. Eser bir derleme ve incelemenin ürünüdür. Yazar ilk önce Sahih-ü Müslim'de geçen problemi açıklar.

 

Yazar şöyle der:

 

“Hadisin siyakı / İlim ehlinin bu problem hakkındaki görüşleri

 

İlk görüş; bu hadis sened ve metin açısından illetlidir. İlletten dolayı bu hadise güvenilemez. Buharî, Ali b. el-Medinî, Yahya b. Main, Abdurrahman b. Mehdî, Beyhakî, İbn Teymiyye, İbnü'l-Kayyım, İbn Kesir, İbn Useymin ve diğerleri bu rivayetin dayanak olarak alınamayacağı görüşündedirler.

 

Sened açısından illetli oluş yönü

 

İlki; Ebu Hureyre kanalından Kabü'l-Ahbar'dan aktarılan bu hadis mevkuftur.”[3]

 

Rivayetin hem senedinde hem de metninde illet bulunmasına rağmen Müslim hadisi nakletmiştir. Kimsenin zihnine bizim Sahih-ü Müslim'i töhmet altında bırakmak istediğimiz düşüncesi gelmesin. Akla, rivayeti eleştirenler bu eserin değerini düşürmek istiyorlar, şeklinde bir düşünce de gelmesin. Eleştiride bulunanlar Sahih-ü Müslim'in bazı nasslarının kanıtlılık özelliğine sahip olmadığını dile getirmektedirler. Pasajda ismi geçenler sizin güvendiğiniz kimselerdir. Bazılarına da bütün Müslümanlar güvenmektedirler. Zira Ehl-i Sünnet ve'l-Cemaat'tendirler.

 

Yazar rivayetin Kabü'l-Ahbar'dan aktarıldığını söylüyor. Dolayısıyla bu hadis Ebu Hureyre'nin İslam kültürüne kattığı İsrailiyattandır.

 

Yazar Kabü'l-Ahbar hakkında şu bilgileri veriyor: “Ka'b b. Matî' el-Himyerî, Yemenlidir. Geniş bir ilmî birikime sahip olup ilim deryalarındandır ve Ehl-i Kitab'ın büyük âlimlerindendir. Ebu Bekir döneminde Müslüman oldu. Ömer'in halifeliği zamanında Yemen'den Medine'ye geldi. Sahabe'den ve diğerlerinden rivayette bulunmuştur. Sahih-ü Müslim'de bir rivayeti vardır. İsrailiyat kitaplarından sahabeye rivayet aktarıyordu.” [4]

 

“İlim deryası” ifadesini bizler Ali ve Ehl-i Beyt hakkında kullansaydık kıyamet kopar ve bunu da nereden çıkardınız derlerdi. Büyük bilginlerden olduğunu nereden elde etti bilemiyorum. Pasajdan da anlaşıldığı üzere aslı olmayan İsrailî rivayetler aktarıyordu. Bu İsrailî rivayetlerin doğruluğu hakkında Kabü'l-Ahbar'a nasıl güvenebiliriz? Ancak Ebu Hureyre bu İsrailî rivayetler hususunda ona güveniyordu. Bununla da yetinmiyor, bu rivayetleri İslam kültürüne dâhil ediyordu. Metin açısından ilk problem budur.

 

İkinci problem rivayetin isnad zincirinde İsmail b. Ümeyye'nin bulunmasıdır. O, bu hadisi İbn el-Medinî'nin de belirttiği gibi İbrahim b. Ebu Yahya'dan almıştır. İbrahim b. Ebu Yahya rivayetleri kanıt olarak alınamayacak zayıf bir ravidir. Hatta o Ehl-i Hadis nezdinde metruktur (terk edilmiştir) ve yalancılıkla itham edilmiştir.

 

Üçüncü olarak rivayetin isnad zincirinde Eyyub b. Halid yer alıyor ki bu ravi de zayıftır. Ezdî “Eyyub b. Halid'in hadisleri aranılan şartları taşıyabilecek kuvvette değildir” demiştir. Ehl-i ilim onun hakkında olumsuz konuşmuştur. Yahya b. Said ve benzerleri onun rivayet ettiği hadisleri rivayet için yazmazlardı.

 

İbn Hacer ise onun hakkında “Kendisinde leyyinlik[5] vardır” der. Hadisin isnad zincirine yöneltilen illetler bunlardır. Bu görüşte olanlara göre bu illetler hadisin isnadını zedelemekte ve hadisin güvenilirliğini yitirmesine yol açmaktadır.[6]

 

Geliniz bir de hadisin içeriğine bakalım. Acaba içeriğinde de illet var mı?

 

Yazar konu hakkında da şöyle diyor:

 

Bu hadisin metin ve içerik yönünden illetli oluşuna gelince bunun çeşitli nedenleri vardır.

 

İlki; rivayet yaratma eyleminin yedi günde gerçekleştiğini ifade etmektedir ki bu Kur'an-ı Kerim'e aykırıdır. Şöyle ki Allah-u Teâlâ göklerin, yerin ve bu ikisi arasındakilerin yaratılışının altı günde gerçekleştiğini bildirmektedir. “Gökleri, yeri ve bunların arasındakileri altı günde (devirde) yaratan, sonra arşa istivâ eden Allah'tır.” (32/es-Secde/4)[7]

 

İkincisi; bu hadis göklerin yaratılışından söz etmemektedir.[8] Rivayet toprağın, sevimsiz şeylerin, nurun/aydınlığın ve hayvanların yaratılışından bahsettiği halde göklerin yaratılışını zikretmemektedir.

 

Üçüncü olarak rivayet yerin ve yerde bulunanların altı günde yaratıldığını söylüyor. Bu da Kur'an'a aykırıdır. Zira Kur'an'da yerin dört günde yaratıldığı ve iki günde de gıdalarının takdir edildiği geçmektedir.

 

Dördüncüsü; bu rivayet yerin altı günde yaratılmasını konu edinen rivayetlerde geçen yaratma eyleminin başlangıcının pazar günü olduğunu belirten nakillere de aykırıdır.[9] Zira bu rivayet yaratılışın başlangıcının cumartesi olduğunu söylüyor.

 

- Sunucu: Yani Yahudilerin cumartesisi…

 

- Rivayeti aziz dostlara tekrar okuyalım “Şanı yüce olan Allah, yeryüzünü cumartesi günü yaratmıştır.”

 

- Balık tutulan cumartesi günü…

 

- Konu son derece açıktır. Bu açıklamalar ışığında bu hadisin sened, metin ve içerik açısından illetli olduğu anlaşılıyor.

 

Soru; Dr. Süleyman b. Muhammed ed-Dubeyhî'nin Ehadisü'l-Akide adlı bu eserinde dile getirdiği açıklamaları kabul eden başka bilginler var mıdır yoksa Doktor bu sahada tek başına mı kalmıştır?

 

El-Cevap; o bazı başka isimler nakletmektedir.

 

Ben aziz dostlara ed-Dubeyhî'nin görüşünü kabul eden ve Müslim'in bu hadisi sened ve metin olarak nakletmekle hataya düştüğünü belirten bazı bilginlere işaret edeceğim.

 

İlk şahıs Tefsirü'l-Kur'ani'l-Azim'in yazarı İbn Kesir'dir. İbn Kesir rivayeti aktardıktan sonra şöyle der: “Bu hadis Müslim'in garib hadislerindendir. Bu konuda Ali b. el-Medenî ve Buharî ve daha başka birçok hafız söz söylemiş ve bu­nun Ka'b'ın kelamı olduğunu belirtmişlerdir. Bu sözü Ebu Hureyre, Ka'bü'l-Ahbar'dan duymuş, ancak bazı raviler yanılarak onu merfu hadis haline getirmişlerdir.”[10]

 

Müslim'in sened ve metin açısından garip rivayetlerindendir. İbn Kesir gibi büyük bir imam Sahih-ü Müslim'de garib rivayetlerin bulunduğunu söylüyor. Müslim gibi bir şahıstan böyle bir rivayetin aktarılması gariptir diyor. Bu rivayet Hz. Resûlullah'ın buyruğu değildir. Peki bunu Hz. Resûlullah'ın sözü olarak bize sunan kim sorusunun cevabını değerli izleyicilere bırakıyorum. Rivayetin nasıl Resûlullah'ın (s.a.a.) sözüne döndüğü hususunda İbn Kesir topu ravilere atarak Ebu Hureyre'yi zann altında kalmaktan kurtarmaya çalışıyor. Ancak tamamen yanılıyor. Bizzat Ebu Hureyre kendisinden aktarımda bulunanların yanılmalarına neden oluyor. Zira Ebu Hureyre “Hz. Resûlullah ellerimden tuttu” demektedir. Artık Ka'b'ın sözünü Hz. Peygamber'in sözü olarak lanse eden kimdir siz düşünün. Sizler de pekâlâ biliyorsunuz ki Ebu Hureyre'den 800 dolayında ravi nakilde bulunmuştur. Bu ravileri yanılgılara ve vehimlere düşüren bizzat Ebu Hureyre'dir.

 

İkinci şahıs Kaidetün Celiletün fi't-Tevessüli ve'l-Vesileti adlı eserin müellifi İbn Teymiyye'dir. O, ihtilaflı noktaları aktardıktan sonra şöyle der: “Müslim'in hilafınadır. Zira Müslim'in tahriç ettiği hadislerin bir bölümünün sahihliği noktasında tartışma gerçekleşmiştir. Haklı ve doğru olan Müslim'i bu noktada eleştirenlerdir ve onların görüşleridir…

 

Müslim'in şu rivayeti de bu kapsama girmektedir: Şanı yüce olan Allah, yeri cumartesi günü yaratmış... O'nun bu rivayeti hakkında kendisinden daha bilgili olanlar onunla münazaaya düşmüşlerdir, mesela Yahya b. Main, Buharî ve diğerleri. Bunlar bu rivayetin bir hata olduğunu, Hz. Peygamber'in mübarek sözlerinden olmadığını açıklamışlardır. Kanıt bunları desteklemektedir. Kitab, Sünnet ve icma ile sabittir ki Allah-u Teâlâ gökleri ve yeri altı günde yaratmıştır, yarattığı en son şey ise Hz. Âdem'dir (a.s.). Hakkında ihtilaf edilen bu hadis göklerin ve yerin yedi günde yaratılmasını gerektirmektedir. İsnad bakımından bundan daha sahih olan rivayetlere…”[11]

 

Yani bu konuda haklı olan taraf “Müslim bu rivayeti Resûlullah'tan (s.a.a.) aktararak yanılgıya düşmüştür” diyenlerdir. Pasajın son cümlesinde sorun bulunmaktadır. Zira son cümle Sahih-ü Müslim'de geçen yerin yaratılışını konu edinen hadisin isnadının sahih olduğunu söylüyor. Hâlbuki söz konusu rivayetin isnadında müşkil vardır. İbn Teymiyye okuyucunun zihninde Müslim'de geçen rivayetin isnadının sahih olduğu düşüncesini oluşturmaya çalışıyor. Ümeyyeci din anlayışının saptırması işte böyle işliyor.

 

Bu hadise İbn Teymiyye Mecmuatü'l-Fetava adlı eserinde de işaret ediyor. O bu eserinde şöyle der: “Müslim'in rivayet ettiği ‘Allah yeri yarattı' şeklindeki hadis illetlidir. Buharî gibi hadis imamları hadisin zayıflık barındırdığını söylemişlerdir. Buharî şöyle der: Doğru olan bu rivayetin Ka'b'a dayanan mevkuf bir haber olduğudur.  Beyhakî haberin illetli olduğunu ve bu haberin Ebu Hureyre'nin Hz. Peygamber'den rivayet ettiği hadislerden olmadığını söyler. Bu haber zeki ve mahir bilginlerin Müslim'in yanlışlarından olduğunu söylediği rivayetlerdendir. Nitekim zeki ve mahir bilginler Müslim'in ufak tefek birkaç bazı yanlış rivayetinin olduğunu kabul etmişlerdir.”[12]

 

O, bu eserinde rivayetin isnad zinciri bakımından illetli olduğunu söylüyor. Görüldüğü gibi bu eserinde başka bir ifade kullanmakla kendi kendisiyle çelişiyor. Bu insan ya gerçekten cahildir -ki siz bunu kabul etmezsiniz- ya da okuyucunun düşüncesini yönlendirmeye ve onu aldatmaya çalışıyor. İki farklı eserinde birbiriyle çelişen iki ayrı ifade kullanıyor. Görüldüğü gibi İbn Teymiyye Müslim'deki garip rivayetlerin çok az olduğunu söylemeye çalışıyor. Hâlbuki biz el-İlzamat ve't-Tetebbu adlı eserde 220'den fazla rivayette sorun olduğunu görmüştük.

 

Şeyh İbn Teymiyye bu gerçeği eserinin bir başka yerinde de dile getirmektedir.[13]

 

Bu hakikati açıkça dile getirenlerden birisi de Mecmuu Fetava adlı eserin yazarı Allame İbn Baz'dır. İbn Baz rivayeti naklettikten sonra şöyle bir başlık atar:

 

Sahih-ü Müslim veya Sahihü'l-Buharî'de geçen kimi hadisleri zayıf sayanlara karşı nasıl bir tavır ortaya koymalıyız?

 

Müslim'den aktarılan rivayetlerden birisi de Ebu Hureyre'nin ‘Allah-u Teâlâ yeri cumartesi günü yarattı' hadisidir. Bu konuda doğru olan haberin ravilerinden birisinin yanılgıya düşerek rivayeti Hz. Resûlullah'a dayandırdığıdır. Bu rivayet Ebu Hureyre'nin Kabü'l-Ahbar'dan aldığı haberlerdendir. Kur'an ayetleri ve hadisler Allah-u Teâlâ'nın yeri…

 

Kabü'l-Ahbar ve onun görüşünü savunup dile getiren kimse -Ebu Hureyre- hataya düşmüştür. Bu, batıl İsrailî rivayetlerdendir.” [14]

 

İbn Baz da aynı şekilde Ebu Hureyre'yi kurtarmaya çalışıyor.

 

Azizlerim güvenilir olunuz. Bizler İsrailiyat aktarması yüzünden Müslim'i töhmet altında bırakmıyoruz. Eğer biz Müslim İsrailiyat haberlerini aktarıyor deseydik yer yerinden oynardı. Bizim hakkımızda demediğinizi bırakmazdınız. İşte çağdaş Vehhabiliğin imamlarından birisi Müslim'de İsrailiyatın bulunduğunu söylüyor.

 

Soru; vahiyden olmayan bu İsrailiyatın İslam kültürüne sokulmasına vesile olan kimdir?  Bu İsrailiyat Ebu Hüreyre'nin “bereketiyle” İslam kültürüne girmiştir. Bu konuya girmek istemiyorum. Ancak vakıa da budur.

 

İbn Baz'ın açık ifadelerinden de belli oluyor ki Sahih-ü Müslim'de İsrailiyat mevcuttur. Bu ilk nokta.

 

İkinci olarak da İsrailiyatı İslam kültürüne Ebu Hureyre ve emsallerinin soktuğunu bilmemiz gerekiyor.

 

Hafız İbn Kesir bu noktaya oldukça önem veriyor ve şöyle diyor: “Bu rivayet hakkında Ali b. el-Medenî, el-Buharî, el-Beyhakî ve diğer hafız bilginler eleştiride bulunmuşlardır… Bu hadis, Ebu Hureyre'nin Kabü'l-Ahbar'dan işittiklerinden ve ondan aldıklarındandır. Zira ikisi dost idi ve hadisleri birbirlerinden almak için karşılıklı müzakerede bulunurlardı. Bazı raviler yanılarak Ebu Hureyre'nin Ka'b'tan aldığı bu haberi Hz. Resûlullah'tan rivayet edilmiş gibi aktardılar.”[15]

 

Yani bu Kab'ın İsrailiyat türü haberlerindendir. Ebu Hureyre Ka'b'a uydurma hadisler, Ka'b da Ebu Hureyre'ye İsrailiyatı verirdi. Haber değişiminde bulunurlardı. İsrailiyatı aktaran Kabü'l-Ahbar ile Ebu Hureyre'nin mizacı nasıl uyuşur anlayamıyorum. Herkes kendi dostluk kurduğu kimseye uyar. İkisinin yapısı birbiriyle uyuşuyor. “De ki: Herkes, kendi mizaç ve meşrebine göre iş yapar.” Ebu Hureyre ile Ka'b arasında bir yapı uyuşması olmasaydı…

 

Ka'b, Müslümanların arasına nasıl gireceğini iyi tespit etmişti. Hz. Resûlullah (s.a.a.) ile azami olarak dört yıllık dostluğu bulunan bu adam Ümeyyeci din anlayışı tarafından açıkça öyle bir desteklendi ki… Bizin bu yargımızı Ömer b. el-Hattab'ın bu tehlikenin farkına varıp onu hadis rivayet etmekten nehyetmesi ve buna devam etmesi halinde Devs yurduna süreceği şeklindeki tehdidi de desteklemektedir. Ebu Hureyre ile Ka'b arasında bir dostluk varsa neden ravileri itham edelim ki?

 

Bu hakikate işaret edenlerden bir başkası Şerh-ü Riyadi's-Salihin adlı eserin müellifi Allame İbn el-Useymin'dir. O bu hakikate açıkça işaret ederek şöyle der: “Müslim'in rivayet ettiği bu hadisin sahihliğini bilginlerden bir grup inkâr etmiştir. Bu sahih olmayan bir hadistir. Hz. Resûlullah'a nispet edilmesi de doğru değildir. Zira Kur'an'a aykırıdır… Bu hadis ilim ehlinin Müslim'i eleştirmesine neden olan noktalardandır. Bunda şaşılacak bir şey yok. Zira insan beşerdir. Müslim veya Müslim'in dışındaki bütün insanlar hata da edebilirler, doğruya da ulaşabilirler. Buna göre bu hadis hakkında daha fazla konuşmaya ihtiyaç bulunmamaktadır. Bu kadarı sana yeterlidir.”[16]

 

İnsanlar hata edebildiğine göre hadisin kaynaklarını, isnad zincirini ve metnini araştırmamız gerekmektedir.

 

İşaret edeceğimiz son kaynak -ki önemli kaynaklardandır- Tefsirü'l-Menar'dır. Reşid Rıza bu haberin Hz. Resûlullah'tan (s.a.a.) değil de Ka'b'dan aktarılan bir haber olduğunu söyledikten sonra şöyle der: “İmam Muhammed Abduh şöyle der: An'ane yoluyla aktarılan Ebu Hureyre'nin hadislerinin taşıdığı bazı problemler hakkında Allah-u Teâlâ bizi daha önce doğruya ulaştırmıştı. Biz rivayetin Kabü'l-Ahbar'dan aktarılan bir haber olduğu görüşündeyiz ve rivayeti buna hamlettik. Kabü'l-Ahbar Müslümanların arasına birçok batıl, uydurma, muhaddislerin farkına varamadığı İsrailiyat ürünü olan şeyler sokmuştur.”[17]

 

Muhammed Abduh, Ezher ekolünün ve Ehl-i Sünnet'in çağdaş büyük bilginlerinden birisi olarak kabul edilir. İmamlarının Ebu Hureyre hakkında ne dediğini anlamaları için bu ifadeleri dikkatlice okumalarını ve kulak vermelerini Mısırlılardan istirham ediyorum. O, Ebu Hureyre'nin rivayetlerinde çokça sorun olduğunu söylüyor. Bu rivayetler –an'ane[18] yoluyla Hz. Resûlullah'tan aktarılmış olsa dahi- Kur'an ayetlerinden ve nebevî hadislerden oluşan kültürümüze ve müktesebatımıza sunulduklarında bununla uyuşmadıkları görülür. Kur'an ve Sünnet ile uyuşmayan bu rivayetleri her ne kadar anane yoluyla Ebu Hureyre rivayet etmiş ve Hz. Resûlullah'a (s.a.a.) dayandırmışsa da kaynaklarının Kabü'l-Ahbar olduğunu söylüyor.

 

Ehl-i Sünnet'in büyük bilginlerinden birisinin Ebu Hureyre ve Kabü'l-Ahbar hakkında ne tür bir yargıya vardığına dikkat etmek gerekiyor. O, Kabü'l-Ahbar hakkında “ilim deryası, geniş bir ilmî birikime sahip” ifadelerini kullanmıyor. Onu İslam kültürüne batıl İsrailiyat ürünlerini yerleştiren şahıs olarak tanıtmaktadır. Kabü'l-Ahbar İslam kültürüne İsrailiyatı nasıl sokmuş? O, Ebu Hureyre'yi seçmiş, Ebu Hureyre de bunları Kab'a değil de Hz. Resûlullah'a (s.a.a.) nispet etmiştir.

 

Sadece Müsnedü'l-İmam Ahmed İbn Hanbel'i -Müslümanların kültüründen bahsetmiyorum- dahi ele alacak olursak birçok gerçeği görebiliriz. Bir tarafta Hz. Resûlullah (s.a.a.) ile sadece üç yıl kadar birlikteliği olan bir şahıs, diğer yanda Peygamber'in kucağında büyüyen, hiçbir şekilde O'ndan ayrılmayan Ali b. Ebu Talib. Sadece Müsned-ü Ahmed'e baktığımızda karşımıza çıkan manzara şu: İmam Ahmed, Hz. Ali'den (a.s.) 818 hadis aktarırken Ebu Hureyre'den 3866 rivayet aktarıyor. Ondan aktardığı Hz. Ali'den aktardığından beş kat daha fazladır. Çünkü genellikle bu rivayetler Kabü'l-Ahbar'dan gelmektedir. Ancak Ümeyyeci din anlayışı Ebu Hureyre hakkında bir korku dairesi çizmiştir. Ona bir kıymet ve azamet vermiştir. Önceki programdan da hatırlayacaksınız, Ebu Hureyre vefat ettiğinde Muaviye'nin onun ailesini yardıma boğduğunu ve birçok ihsanda bulunduğunu el-Bidaye'den okumuştuk. Peki Muaviye bunca yardımı ve ihsanı Hz. Resûlullah'ın diğer sahabelerine yapmış mıdır? O, Sıffın savaşında Resûlullah'ın onlarca sahabesini öldürmemiş midir? Ammar'ı Sıffın'da şehid etmemiş midir? Eğer Resûlullah'ın ashabına karşı kalbi yanıyorsa niçin Sıffin savaşında onları şehid etmiş?

 

Muhammed Abduh Ehl-i Sünnet'in çağdaş bilginlerinden birisidir. Peki, İbn Teymiyye ekolüne bağlı büyük bilginlerden Allame Şuayb el-Arnavut bu konuyu nasıl değerlendiriyor? Bizler Ehl-i Sünnet metodunun İbn Teymiyye ekolünden ve Vehhabilikten farklı olduğunu defalarca belirttik ve vurguladık. Bakınız o Ebu Hureyre'yi bize nasıl tanıtıyor?

 

“Ebu Hureyre'nin tercüme-i hali: İmam, fakih,  müctehid, hafız ve Hz. Resûlullah'ın sahabesi, Ebu Hureyre ed-Devsi el-Yemani. Sebt hafızların seyyidi. Sahabenin en iyi belleyeni ve ezberi en çok olanı olduğunu söyleyemesek de ezberi en çok olanlardan birisidir. Onun bu ezberinin Hz. Peygamber'in (s.a.a) mucizelerinden olduğu söylenmiştir.”[19]

 

Kabü'l-Ahbar'ın da Ebu Hureyre gibi Yemenli olduğunu biliyoruz. Ona “seyyid” demeliler ki kendisinden 4.000 hadis nakledilebilsin ve bunların sahih olduğu söylenebilsin. Ehl-i Sünnet bu rivayetlerin bir bölümünü İsrailiyata hamlederken İbn Teymiyye ve Vehhabiler onu “hafızların seyidi” olarak tanıtmaktadır. Yani Ebu Hureyre, Ebu Bekir ve Ömer'den daha fazla ezbere sahip birisidir. Bu isimlerin Hz. Resûlullah'ın sahabelerinin en faziletlileri olduğuna inandığınızı zikrettik. Ehl-i Sünnet'in hepsi veya büyük çoğunluğu Ebu Bekir ve Ömer'in Hz. Resûlullah'ın sahabelerinin en faziletlileri olduğuna inanmaktadırlar. Bizler ise sahabenin en faziletlisinin Ali b. Ebu Talib (a.s.) olduğuna inanmaktayız. Ancak Allame Şuayb el-Arnavut, Ebu Hureyre'nin hadis ezberi en fazla sahabi olduğunu söylemektedir.

 

Onun nasıl böyle bir hafızaya sahip olduğu hakkında bir rivayet aktarmaktadır:

 

Ebu Hureyre şöyle diyor: Bir gün Hz. Resûlullah bana bir hadis buyurdu: Ben sözlerimi bitirmeden hiçbir kimse elbisesini yere sermedi. Sonra o (Ebu Hureyre) elbisesini serince söylediklerimin hepsini ezberledi.

 

Ebu Hureyre şöyle diyor: Benim üzerimde bir elbisem vardı. Hz. Resûlullah sözlerini bitirinceye kadar ben elbisemi kendime topladım. Böylece Resûlullah'ın buyruklarından hiçbir hadisi unutmadım. Ebu Hureyre doğru sözlü, ezberi kuvvetli, diyanet ehli, fazla ibadet sahibi, zahid ve salih amelli bir zattır.

 

Ebu Zür'a ed-Dımeşkî'nin, Tarih'inde sahih isnad zinciriyle Saib b. Yezid'den rivayetine göre o şöyle demektedir: “Ben Ömer'in Ebu Hureyre'ye ‘Ya Hz. Peygamber'den hadis rivayetini bırakırsın, ya da seni Devs topraklarına sürerim' dediğini işittim.[20]

 

Elbise bütün hadisleri alıyor, Ebu Hureyre elbisesini göğsüne toplayınca her şeyi ezberliyor.

 

Soru; Ebu Hureyre böyle doğru sözlü, güvenilir, ezberi kuvvetli ve dindar ise Ömer neden onun insanlara Hz. Resûlullah'ın sünnetini aktarmasını yasaklıyor? Hâlbuki Ebu Hureyre hadis noktasında en kuvvetli hafızaya sahip. Aslında bu ikinci halifeye en büyük ithamdır. Ebu Hureyre için hadis ezberleyenlerin seyyidi, sebt (sağlam) insanların efendisi deyip onlarca unvan sayıp dökeceksiniz sonra da Ömer'in onu hadis rivayetinden men ettiğini söyleyeceksiniz. Bu ne anlama geliyor? Ömer, Ebu Hureyre'yi Hz. Resûlullah'ın sünnetini aktarmaktan men etmek mi istiyor? Yahut da Ömer bu insanın Müslümanlara İsrailiyatı aktaran şerir bir yalancı olduğunu mu biliyor? Ömer, Ebu Hureyre ile Kabü'l-Ahbar'ı hadis rivayet etmekten men etmiştir. O, bu ikilinin son derece uğursuz ve tehlikeli olduğunu anlamıştır. Bu ikili İslam kültürüne İsrailiyatı sokmuştur. Günümüze kadar bu kültürü bertaraf edemedik.

 

İki şıktan birini tercih etmek zorundasınız. Ya Ömer b. Hattab'ın Hz. Resûlullah'ın sünnetinin yayılmasına engel olduğunu söyleyeceksiniz ki bundan daha büyük bir günah söz konusu değildir.  Ya da Ömer b. Hattab'ın haklı olduğunu ve onun İslam kültürüne İsrailiyat'ın girmeye başladığının farkına vardığını, o dönemde de sünnet henüz yazılmaya başlanmadığından Ebu Hureyre ve benzerlerini rivayet aktarmaktan men ettiğini kabul edeceksiniz. Yani ya Ebu Hureyre'nin adaletini, güvenilirliğini, emanetini, hıfzını düşüreceksiniz ya da Ömer b. Hattab'ın Müslümanların sahih sünnete ulaşmasına engel olmaya çalıştığını kabul edeceksiniz.

 

Allame Arnavut, Ebu Hureyre'nin sağlam kişilerin efendisi, imamı, hatta en hafızı olduğunu söylüyor.

 

Ali'nin (a.s.) tercüme-i halini ele alırken ise sadece şu ifadeleri kullanıyor: “Ali b. Ebu Talib, doksanıncı dereceden sahabidir. İlim ehlinin çoğunluğuna göre ilk Müslüman olan şahıstır. Bisetten önce dünyaya geldi. Hz. Resûlullah'ın terbiyesinde yetişti ve O'ndan hiçbir zaman ayrılmadı. Tebük Gazvesi hariç bütün gazalara katıldı. Hz. Resûlullah onu Fatıma ile evlendirdi. Çokça menkıbeleri ve faziletleri vardır.”[21]   

 

Evet, değerlendirmeyi izleyiciye bırakıyorum. İlim şehrinin kapısı, hakkında tathir ayeti nazil olan bir şahıs hakkında Ebu Hureyre için kullanılan unvanlardan hiçbiri kullanılmıyor. Müsned-ü Ahmed'de, Hz. Resûlullah'ın gözetiminde yetişip büyüyen, hiçbir zaman O'ndan ayrılmayan Ali b. Ebu Talib'den 800 rivayet aktarılırken, Peygamber ile arkadaşlığı en fazla üç veya dört yıl olan Ebu Hureyre'den 3000'den fazla rivayet naklediliyor.

 

- Teşekkür ediyoruz Seyyid Kemal Haydari Bey, sizlere de teşekkürlerimizi sunuyoruz. Görüşmek üzere. Es-selamu aleyküm ve rahmetullahi ve berekatuhu.

 

 

Çev: Cevher Caduk

 

 

www.medyasafak.net

 

 

 



[1] Muhammed Nasırüddin Albanî, Silsiletü'l-Ehadisi's-Sahiha ve Şey' min Fıkhıha ve Fevaidiha, c. 6 s. 93

[2] İmam Müslim, c. 4, s. 559, Kıyamet, Cennet ve Cehennem'in Sıfatı Kitabının “Varlıkların ve Âdem'in (a.s.) Yaratılmasının Başlangıcı” Babı, Hadis No: 2789, Tahkik Mahmud İbn Osman es-Selefî

[3] Dr. Süleyman b. Muhammed ed-Dubeyhî, Ehadisü'l-Akideti el-Mütevehhem İşkalüha fi's-Sahiheyn, s. 356, Mektebet-ü Dari'l-Minhac, Riyad

[4] Age, agy.

[5] Hadiste gevşeklik anlamına gelen bir cerh lafzıdır. Cerhin birinci mertebesine ve en hafifine delalet eder. çev

[6] Age, agy.

[7] Age, agy.

[8] Age, agy.

[9] Age, agy.

[10] İbn Kesir ed-Dımeşkî, Tefsirü'l-Kur'ani'l-Azim, c. 1, s. 325, neşr. Sa'd İbn Fevvaz es-Sumayl, Dar-ü İbn Cevzî

[11] Şeyhülislam İbn Teymiyye, Kaidetün Celiletün fi't-Tevessüli ve'l-Vesileti, s. 139, Tahkik Abdülkadir Arnavut, Darü'l-Kasım

[12] İbn Teymiyye, Mecmuatü'l-Fetava, c. 17, s. 131

[13] Age, c. 1, s. 257

[14] Allame İbn Baz, Mecmuun Fetava ve Mekalatün Mütenevvietün, c. 25, s. 70, Dar-ü Esdai'l-Mücteme'

[15] Hafız İmadüddin İbn Kesir, el-Bidayetü ve'n-Nihaye, c. 1, s. 32-3, Tahkik Dr. Abdullah İbn Abdülmuhsin et-Türkî, Darü'l-Alemi'l-Kütüb.

[16] Allame Muhammed İbn Salih el-Useymin, Şerh-ü Riyadi's-Salihin min Kelami Seyyidi'l-Mürselin, c. 6, s. 674-5, Medarü'l-Vatan

[17] Şeyh Muhammed Reşid Rıza, Tefsirü'l-Menar, c. 6, s. 420, Talik ve Tashih Semir Mustafa Rebab, Dar-ü İhyai't-Türasi'l-Arabî.

[18] Bir hadisi nakleden ravinin, isnadında sema'/işitme, ihbar ve tahdise delalet eden “haddesena, ahberana” ve benzeri lafızlar kullanmayıp sadece “an fulanin/falancadan” diyerek hadis rivayet etmesine denir. çev

[19] Müsnedü'l-İmam Ahmed, c. 12 s.10, bu cildin tahkiki Allame Şuayb el-Arnavut, Adil Mürşid

[20] Age, agy.

[21] Age,  agy.