Ayetullah Kemal Haydari'den Sekaleyn Hadisi Dersleri (38)

Ayetullah Kemal Haydari'den Sekaleyn Hadisi Dersleri (38)
Allame Albanî, Silsiletü’l-Ehadisi’s-Sahiha adlı eserinde rivayeti naklettikten sonra şöyle der: “Buharî’nin rivayet ettiği bu hadisteki şazlık onlarca örnekten bir tanesidir. Bu rivayet, Sahihü’l-Buharî ile Sahih-ü Müslim’in bütün rivayetlerinin sahih olduğunu söyleyen kör taassup bataklığına dalmış yeni yetişen bazı kimselerin cehaletine delalet etmektedir."

 

 

- Rahman Rahim Allah'ın Adıyla. Hamd Allah'a özgüdür. Salat ve Selam Allah'ın güvenilir elçisi Hz. Muhammed Mustafa'ya (s.a.a), tertemiz Âl'ine, seçkin ve değerli sahabelerine olsun.

 

Değerli Kevser TV izleyenleri Cennet ehli kadınlarının hanımefendisi, Seyyidetü Nisai'l-Âlemin Hz. Sıddıka-i Kübra Fatımatü'z-Zehra'nın şehadeti münasebetiyle Allah-u Teala ecirlerinizi kat be kat arttırsın. Allah'ın selamı O'na, babasına, eşine ve çocuklarına olsun. Allah azze ve celleden bizi onlarla birlikte haşretmesini, babasının,  kocasının, O'nun ve masum oğullarının şefaatiyle rızıklandırmasını isteriz. Sizleri selamların en güzeliyle selamlıyoruz. Utruhetü'l-Mehdeviyye programının yeni bir bölümünde "Sened ve Delalet Açısından Sekaleyn Hadisi" konusunun otuz sekizinci kısmında sizlerle birlikteyiz. Sizin adınıza değerli konuğumuz Ayetullah Seyyid Kemal Haydari Bey'i selamlıyoruz. Hoş geldiniz Seyyid Kemal Haydari Bey.

 

- Hoş bulduk.

 

- Seyyidim, Allah ecir ve sevabınızı kat be kat versin. Öncelikle "rivayetlerin çatışması halinde Sahihü'l-Buharî veya Sahih-ü Müslim'de geçen bir rivayet diğer sahihlerde veya müsnedlerde geçen rivayet veya rivayetlere öncelenir" şeklindeki bir yargıyı değerlendirmenizi istesek sizden.

 

- Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınır ve Rahman Rahim olan Adıyla ve O'nun yardımıyla programımıza başlarım. Salat ve selam Hz. Muhammed Mustafa'ya (s.a.a.) ve tertemiz Âl'ine olsun.

 

Bizler dünya hanımlarının hanımefendisi Zehra-i Betül Sıddıka-i Kübra'nın şehadet günlerinin yıldönümünü idrak ediyoruz. Bu programda O'na yapılan bazı zulümlere ve O'nun bazı makamlarına değinmek istiyordum. Ancak bir tek programa bunu sığdırmak olanaksız olduğundan Ehl-i Sünnet Müslümanlarının eserlerinden bu tarihi hakikati, O'nun yüce makamlarını ve derecelerini ele alıp inceleyeceğimiz bir fırsatı bize vermesini Allah-u Teala'dan istiyoruz. Söz konusu programda kaynaklarımızda ve eserlerimizde Ehl-i Beyt İmamlarından aktarılan rivayetlere dayanmak istemiyorum. Ehl-i Sünnet kaynaklarından O'nun tarihsel mazlumiyeti veya makamları ve derecelerine ilişkin bazı şeylerle yetineceğiz. Allah-u Teala'dan bu önemli görevi yeni getirebilmemiz noktasında başarılı kılmasını umuyoruz.

 

"Sekaleyn hadisinin diğer varyantları Sahih-ü Müslim'in dışındaki diğer kaynaklarda geçmektedir. Dolayısıyla bizler Sahih-ü Müslim'de geçen varyantı diğer varyantlara önceleriz. Sahih-ü Müslim'de geçen varyantta da ne 'Onlar havuz başında bana varıncaya kadar asla birbirlerinden ayrılmayacaklardır' bölümü, ne de kendisiyle istidlalde bulunulan diğer bölümler yer almaktadır. Müslim'deki ifade 'Ehl-i Beytim hakkında sizlere Allah-u Teala'yı hatırlatırım' şeklindedir. Bu ifadeler de işaret ettiğimiz gibi yeni bir emre veya yeni bir tavsiyeye delalet etmemektedir. Dolayısıyla Sahih-ü Müslim ile diğer müsned ve sihahlar arasında çatışma meydana gelmiştir. Gerçekleşen bu tearuzda Sahih-ü Müslim ile Sahihü'l-Buharî sened açısından en sahih isnad zincirlerine, lafız ve metin açısından da en dakik lafızlara sahip olduklarından Müslim'in rivayetleri diğer rivayetlere öncelenir" yargısı hakkındaki sorunuzun cevabına geçelim.

 

Bu programda, belki de bundan sonrakinde, bazılarının düşünsel, akidevî ve kültürel açılardan oluşturmaya çalıştıkları "Sahih-ü Müslim'de geçen her şey sahihtir, Sahiheyn'de varid olan nassların tartışmaya açılması mümkün değildir" düşüncesini ele alacağız. Mütekaddimun ve müteahhirun dönem bilginlerinin bu anlama gelebilecek bir takım açıklamalarını İmam Nevevî'nin (h. 676) el-Minhac adlı eserinde görebiliyoruz.

 

O şöyle der:

 

"Sahih-ü Müslim'in Hadislerinin Hükmü Hakkında Bir Fasıl

 

Şeyh Ebu Amr İbnü's-Salah şöyle der: Müslim'in bu eserinde sahihliğine hükmettiği rivayetlerin hepsi kesinlikle sahihtir ve bu sahihliği alan rivayetlerle hadd-i zatında ilm-i nazarî gerçekleşir. İlim ifâde etmekte ilm-i nazarî, mütevatir gibidir; şu var ki mütevatir ilm-i zarurî, ümmetin kabulü ise ilm-i nazarî ifade eder. Buharî'nin eserinde sahihliğine hükmettiği rivayetlerde de aynı durum söz konusudur. Zira ümmet, icma noktasında muhalefet edişlerine veya paralel görüş ortaya koymalarına önem verilmeyen kimseler hariç Sahiheyn'deki rivayetleri kabul etmiştir." [1]

 

İbn Salah'a göre Sahih-ü Müslim'deki bütün rivayetler sahih olmalarının yanı sıra ilim/kat'ilik de ifade etmektedirler. Ayrıca öyle anlaşılıyor ki Buharî ve Müslim'deki bütün rivayetlerin sahih olduğunu kabul etmeyenler olsa da bunun hiçbir etkisi söz konusu değildir.

 

Öyleyse Sahih-ü Müslim ile Sahihü'l-Buharî olarak adlandırılan bu iki eserde geçen rivayetler kesinlikle Resûlullah (s.a.a.) tarafından söylenmiştir, hatta mütevatir oldukları da söylenebilir. Zira ümmet bu eserlerdeki rivayetlerin sahihliğini kabul etmiştir.[2]

 

İbn Kesir ise el-Baisü'l-Hasis adlı eserinde şöyle der: "Bu konuda muhakkiklerin, onlara tabi olanların ve basiret ehlinin nezdinde herhangi bir kuşku bulunmayan hak şudur ki Sahiheyn'in bütün hadisleri sahihtir. Bunlarda eleştiriye uğramış ya da zayıf olarak kabul edilmiş hiçbir rivayet bulunmamaktadır."[3] Yani Buharî ve Müslim'de zayıf olarak nitelendirilebilecek veya eleştirilebilecek hiçbir hadis gösterilemez. Son dönemlerde de bu iki eserdeki bütün rivayetlerin sahih oluşunu dile getirip Buharî ve Müslim'e kudsiyet atfetmeye yönelik bazı çalışmalar yapılmıştır.

 

Konumuz Sekaleyn hadisidir. Sekaleyn hadisinin bir varyantı belirttiğimiz gibi Sahih-ü Müslim'de geçmektedir. Sekaleyn hadisi Sahihü'l-Buharî'de geçmemektedir. Gerçi biz okumuş olduğumuz Müslim'de geçen varyantın sahihliğinde kuşku bulunduğunu dile getirdik ve bunu açıkladık. 

 

Bu programda şu konuyu ele alacağız: Sahih-ü Müslim hakkında dile getirdiğimiz kuşkuda yalnız mıyız, yoksa başka bazı Müslüman bilginler de aynı şekilde Sahiheyn'in hadislerinin bir kısmı hakkında kuşku duymuşlar ve eleştiride bulunmuşlar mıdır?

 

Bu programda hem mütekaddimun hem de müteahhirun dönem bilginlerinden bazılarına işaret etmeye çalışacağım.

 

Ele alacağımız ilk şahıs ve eleştiri ameliyesini yerine getiren ilk zat İmam Darekutnî'dir. Ancak daha önce önemli bir konuya, hadis ilimlerinin hayati konularından olan İlm-ü İleli'l-Hadis'e değinmek istiyorum. Biz bu konuya Mutarahatün fi'l-Akide adlı programımızda dün gece değinmiştik. Bu ilmin hadis isnadı ilminden farklı olduğunu belirtmiştik. Bu ilim, hadisin sıhhatinde kuşku oluşturan illetleri ele alır. Yani rivayet mürsel olduğu halde ravi onu müsned bir rivayet gibi aktarıyordur. Ya da rivayette suu'l-hıfz (ravilerden birisinin hıfzının kötü oluşu) var ancak ravilerden birisi tarafından bu durum gizlenir vs. Bu konuların hepsi "ilm-ü ileli'l-hadis" ile bağlantılıdır. Bu ilim hadis ilimlerinin en önemlilerinden sayılır.

 

Şeyh İbn Teymiyye Mecmuatü'l-Fetava adlı eserinde şöyle der: "Nitekim bilginler su-u hıfzın (bellek yetersizliğinin) bulunduğu hadisi de illetli hadislerden saymışlardır. Bilginler ayrıca sika, sadık ve zabıt ravinin yanılgı içerdiğinin açığa çıkması halinde o rivayetini de zayıf kabul etmişlerdir. Bu ilme 'ilmü ileli'l-hadis' denilir. Bu ilim hadis ilimlerinin en şereflilerindendir."[4]

 

Yani bir ravi sika ve zabıt olabilir. Ancak ilelü'l-hadis ilmi onun rivayet ettiği hadiste bir hata görebilir. İlm-ü ileli'l-hadis, hadis ilimlerinin en üstün kısmındandır. Zira sika ve zabıt (belleği yerli yerinde) bir ravinin rivayet ettiği, sahih isnad zincirine sahip ancak yanılgı ve hata içeren bir haberin hatasını bulup onu kriter olmaktan düşürmektedir.

 

Öyleyse bu ilim önemlidir.

 

Darekutnî, ilelü'l-hadis ilminin büyük bilginlerinden birisi olarak kabul edilir. Ben Darekutnî'yi öyle bir şekilde tanıtacağım ki bu zatın uzmanlığının hangi saha olduğu açığa çıksın.

 

Zehebî, Siyerü Alami'n-Nübela adlı eserinde şöyle der: "Darekutnî; imam, hafız, şeyhü'l-islam, dakik bir bilgindir. Ebu'l-Hasen Ali İbn Ömer İbn Ahmed ed-Dârekutnî el-Bağdadî. Bağdad'ın Darekutn mahallesindendir… İlim deryalarındandır. Dünyadaki imamlardandır. Hıfz, ilelü'l-hadis ve ricalü'l-hadis kendisinde son noktaya varmıştır. Ebu Abdullah Hakim en-Nişaburî ‘Darekutnî, hadis ilminde hafız, kuvvetli fehim sahibi, şüphelilerden uzaklaşan bir zat idi' demiştir."[5]

 

Darekutnî, ilelü'l-hadis sahasının büyük bilginlerindendir. İbn Teymiyye'nin görüşlerine uyan kimseler de bu sahada sunulan bu verileri kabul ederler. İbn Teymiyye'nin Darekutnî'nin ilm-ü ileli'l-hadis sahasının imamlarından olduğunu açıkça belirttiğini kabul ederler.

 

O şöyle der: "Bu ilim marifet-ü ileli'l-hadis olarak isimlendirilir. Hadisin isnadı sorunsuz gibi görülebilir. Ancak başka bir kanaldan araştırıldığında hadisin ravisinin yanılgıya düştüğü görülür. Ravi ya mevkuf olan bir rivayeti Hz. Resûlullah'a (s.a.a.) isnad etmiştir, ya da mürsel olan bir rivayetteki kopukluğu gidererek müsned bir şekilde rivayet etmiştir. Ya da hadisleri birbirine katmıştır. Bu ilim değerli bir ilimdir. Yahya İbn Said el-Ensarî, dostu Ali İbn el-Medinî, Buharî bu ilmin en önde gelenlerindedir. İmam Ahmed, Ebu Hatem er-Razî, Nesaî ve Darekutnî de bu sahanın imamlarındandır."[6]

 

Bu kişi imamlardan sayılmaktadır.

 

- Sunucu: Buharî seviyesinde bir bilgindir.

 

- Hatta ondan daha bilgilidir de denilebilir. Soru; İmam Darekutnî Buharî ve Müslim'in eserlerindeki tüm rivayetlerin sahih olduğunu kabul ediyor mu? Buharî ve Müslim'in rivayet ettiği hadislerde hiçbir illetin bulunmadığını mı söylüyor?

 

Bu sahadaki başvuru kaynaklarından birisi -ki ilim ehline bu eseri okumalarını tavsiye ediyorum- İmam Hafız Ebü'l-Hasan ed-Darekutnî'nin (h.385) el-İlzamat ve't-Tetebbu adlı eseridir. Eserin muhakkiki meşhur Vadıi'dir (h. 1422). Eser iki kısımdan oluşuyor. İlk kısmı ilzamatlardır. Bu bölüm Buharî ve Müslim'in ileri sürdükleri şartlara uyduğu halde eserlerine almadıkları hadislerden oluşuyor. Deyim yerindeyse Darekutnî, Hakim en-Nisaburî'nin el-Müstedrek'inde gerçekleştirdiği işi yapmıştır. Eserin ikinci kısmı tetebbu'lar/araştırmalardır. Darekutnî'nin tetebbudan kastı şudur:

 

İmam Hafız Ebü'l-Hasan ed-Darekutnî şöyle der: Başlangıç / Malul hadislerin zikri

 

Buharî'nin ve Müslim'in ya da bu iki kaynaktan birinin içermiş olduğu illeti belirtip doğru olanını açıkladığım illetlerdir.[7]

 

Yazar daha sonra eserin 210. sayfasından 564. sayfasına kadar Buharî ve Müslim'de geçen 218 malul (illetli, sorunlu) hadis zikreder.

 

Buna rağmen kimileri konu Buharî ve Müslim olduğunda sanki Allah'ın Kitabı'nı elimize almışız da geriye sıhhati hakkında konuşulacak hiçbir saha kalmamış gibi davranmaktadırlar. Ben kesinlikle inanıyorum ki bunların ulaşmak istedikleri başka amaçları vardır. Zira Ümeyye oğullarının faziletleri hakkında aktarılan rivayetlerin çoğu bu iki eserde geçmektedir. Bilginlerin birçoğu bu rivayetleri eleştiriye tabi tutmuşlardır. Ancak bunlar pekâlâ biliyorlar ki bu hadisler hakkında ta'n, tazif ve problem kapısını açacak olurlarsa bunun arkası gelmeyecek. Biz vaktimizin elverdiği ölçüde bu rivayetlerin bir kısmına işaret edeceğiz.

 

Darekutnî'nin isnad açısından malul (sorunlu) gördüğü 218 rivayete dileyen kardeşler müracaat edebilirler.

 

Soru; acaba Allame Arnavut, Darekutnî'nin bu ameliyesini uygun ve doğru görüyor mu?

 

Evet, Allame Arnavut el-Mevsuatü'l-Hadisiye adlı eserin tahkikinde şöyle der: “Darekutnî'nin eserlerinden biri Kitabü't-Tetebbu'dur. Bu eserinde Buharî ve Müslim'in Sahihlerinde tahriç ettiği rivayetleri incelemiştir. Eserinin giriş bölümünde şöyle der: Başlangıç / Malul hadislerin zikri. Bu bölümde 202 hadis zikreder. Ancak Buharî ve Müslim'in bazı rivayetlerini eleştiren sadece o değildir. Ebu Mesud ed-Dımeşkî, Ebu Ali el-Ğassanî, Abdülğaniy İbn Said, el-Hatiyb el-Bağdadî, el-İsmailî ve en-Nevevî de Buharî ve Müslim hakkında bazı eleştirilerde bulunmuştur.”  [8]

 

Ancak biz biraz önce de okuduğumuz gibi eleştiriye uğrayan hadis sayısı 202 değil 218 tanedir. Gerçi bu önem arz etmiyor. Öyleyse Buharî ve Müslim'de geçen rivayetlerin ister sened ister içeriksel açıdan olsun eleştiri dairesinin dışında olmadığı hadis bilginlerinin müsellem düşüncelerindendir. Gerçi buna cevap içerikli bazı çalışmalar mevcuttur. Bu çalışmalardan biri Hafız İbn Hacer el-Askalanî'nin Hedyü's-Sari adlı eseridir. O bu eserinde şöyle der: Asrının hafızı Ebü'l-Hasan ed-Darekutnî'nin ve diğerlerinin eleştiriye tabi tuttuğu hadislerin siyakı hakkında ve kitabın siyakına göre hadis irad edilmesi hakkında bir fasıl.[9]

 

O bu eserinde Sahihü'l-Buharî ile bağlantılı 108 dolayında hadise değinir ve bunları savunmak için kendisini bayağı zorlar. Ancak konunun sonunda Buharî'yi tam olarak savunmanın mümkün olmadığını ikrar eder ve bazı noktalarda Darekutnî'yi doğrular. Eserin ilerleyen sayfalarındaysa şöyle der: “Senedlerdeki illetleri çok iyi bilen tenkitçi hadis hafızlarının eleştiriye tâbi tuttukları bu hadislerdeki illetlerin hepsi de kâdıh (yaralayıcı, itibardan düşürücü) değildir. Bilakis çoğunun çözümü bellidir ve zayıflatıcı unsur bertaraf edilmiştir. Geri kalan bir kısmında ise verilecek cevap isabetli olabileceği gibi, yanlış da olabilir. Nihayet çok az bir bölümüne ise cevap verebilmek güçtür, bu zorlama olur.”[10]

 

Buna göre konu ulema nazarında açıktır. Allame Arnavut'un da işaret ettiği gibi bu iki kitap eleştiri kabul etmeyen eserler değildir. O, bu iki esere masumiyet niteliği vermez.

 

Soru; çağdaş bilginlerden bu görüşte olanlar var mıdır?

 

El-cevap; evet, bu görüşü açıkça dile getiren ve ispat eden çağdaş bilginler vardır. İşaret edeceğimiz başka bir şahıs mevcut, Allame Albanî. Darekutnî'nin Sahihü'l-Buharî ve Sahihü'l-Müslim'deki bazı hadisleri eleştirme noktasında yalnız olmadığına dair Şuayb el-Arnavut'un işareti anlaşılmıştı. Ancak bu iki eserin sahihliğine inanan kimseye karşı açık ve şiddetli ifadeler kullanan başka bir şahsı görmekteyiz. Yani bu şahıs şiddetli ve katı ifadeler kullanmaktadır. Aziz dostların şu kaynağa müracaat etmelerini istiyorum.

 

Allame Albanî, Silsiletü'l-Ehadisi's-Sahiha adlı eserinde rivayeti naklettikten sonra bunun şazz olduğunu belirterek şöyle der: “Buharî'nin rivayet ettiği bu hadisteki şazlık onlarca örnekten bir tanesidir. Bu rivayet, Sahihü'l-Buharî ile Sahih-ü Müslim'in bütün rivayetlerinin sahih olduğunu söyleyen kör taassup bataklığına dalmış yeni yetişen bazı kimselerin cehaletine delalet etmektedir. Bunların karşısında ise Sahiheyn için hiçbir sınır tanımayan ve Buharî ve Müslim'in hadislerini gelişi güzel reddeden bazı yazarlar vardır.” [11]

 

Pasajdan anlaşıldığına göre Buharî'de sadece bir veya iki tane şazz hadis bulunmamaktadır ve onlarca şazz hadis söz konusudur. Allame Albanî, Buharî ve Müslim'deki rivayetlerin hepsinin sahih olduğunu söyleyen kimselerin mutaassıp cahiller olduğunu söylüyor. Ayrıca bu görüşte olanların ilim ve tahkik ehlinden olmayıp yeni yetme kimseler olduğunu da belirtiyor. Allame Albanî onlar için şu dört niteliği sayıyor. Muhakkik olmayış, cehalet, taassup ve körlük. Bunlarda bu dört hastalık vardır.

 

Öyleyse azizlerim, özellikle de ehl-i ilme sesleniyorum, sizlere bir internet sitesinde veya bir televizyon kanalında Buharî'den bir rivayet aktarılıp da bu rivayeti eleştiriye tabi tutmayın deniliyorsa bilin ki böyle bir tavır insanların, muhakkiklerin ve ilim erbabının aklını hafife almak anlamına gelmektedir. İlim kapısı ne zaman kapatılmıştır? Buharî ve Müslim konusunda ilim kapısı ne zaman kapatıldı? Evet, Kur'an ve Hz. Resûlullah (s.a.a.) tartışmaya açılmaz. Masum Zat münakaşaya açılmaz. Evet, sizler onların sözlerinden bir bölümünün alınıp bir bölümünün reddedileceğini açıkça söylüyorsunuz. Peki Buharî ve Müslim bağlamında niçin onların tüm rivayetlerini alırız, hiçbirisini reddetmeyiz diyorsunuz? Allame Albanî açık ve net bir şekilde Buharî ve Müslim'deki bütün rivayetlerin sahih olduğunu iddia eden kimsenin cahil, mutaassıp, kör ve yeni yetme olduğunu söylüyor.

 

Pasajın son bölümünde ise Allame Albanî, Sahiheyn'in rivayetlerinin hepsini reddedenlerin tavırlarını eleştirmekte ve buna karşı çıkmaktadır. Bizler bu grupta olmadığımız gibi diğer grupta da değiliz. Biz diyoruz ki her bir hadis ilk olarak sened açısından ele alınmalı, sonra ilm-ü ileli'l-hadis açısından incelenmeli, ardından da içeriğine bakılmalıdır. Bu üç filtreden de sağlam bir şekilde geçen hadisi kabul eder, değilse reddederiz.

 

İkinci kaynak Allame Albanî'nin Adabü'z-Zifaf fi's-Sünneti'l-Mutahharati adlı eseridir. Albanî ilk önce çağdaş bir yazarın düşüncelerini nakleder ve daha sonra eleştiriye tabi tutar. İfadeler şöyledir: “Sahihayn'ın hadisleriyle ilgili sayfalar kurumuş, kalemlerin değerlendirmeleri kaldırılmıştır. Ümmet Sahihü'l-Buharî ve Sahih-ü Müslim'deki hadislerin sahihliği konusunda ittifak etmiştir. Farklı bir görüşe sahip olan yoldan sapmıştır. Zira Sahihlerin kabulü noktasında icma bulunmaktadır.

 

Ben derim ki bu bir şeyler öğrenmeye çalışan, mütekaddimun ve müteahhirun dönem bilginlerine iftira atan ve icmanın gerçekleştiği iddiasında bulunan yeni yetme yazarın cehaleti noktasında akıllı bir okuyucu için sadece şu kadarı yeterlidir: Bugüne kadar âlimler Sahiheyn'deki hadislerin bir bölümünü sürekli olarak eleştiregelmişlerdir. Sahiheyn'e karşı yapılan bu eleştirinin doğru veya yanlış olması önemli değil, önemli olan eleştirinin mevcudiyetidir. Darekutnî'nin Buharî ve Müslim'i eleştirmesi zikredilmeye gerek duymayacak kadar meşhurdur.

 

Ben derim ki: Hayır, ümmet Allah'ın izniyle asla ve kata ne sapmıştır, ne de sapacaktır. Sapan ve delalet çukuruna düşen kimse ümmete iftira eden, ümmetin ihtilaf ettiği bir konuda ittifakın bulunduğunu söyleyendir.”[12]

 

Bu çağdaş yazara göre sanki artık oynanması mümkün olmayan mukaddes bir kitapla karşı karşıyayız. Yazarın dediklerine göre hareket edecek olursak ümmet hatada birleşmeyeceğine göre Buharî ve Müslim'de geçen rivayetler arasında tan' edilmiş, zayıf olarak kabul edilmiş rivayetin bulunduğunu söyleyen sapmıştır. Albanî, bilginlerin Sahiheyn'in tüm rivayetlerinin sahih olduğu görüşünde olmadıklarını ortaya koymakta ve bu konuda icmanın gerçekleşmediğini belirtmektedir. Albanî ardından onlarca eleştiri örneği ortaya koyar.

 

Allame Albanî açık ve sarih bir şekilde bu anlamı ifade eden sözleri Silsiletü'l-Ehadisü's-Sahih ve Adabü'z-Zifaf adlı eserlerinde ortaya koymaktadır.

 

Bu anlamı çağrıştıracak ifadeleri Hafız İbn Kesir'in el-Baisü'l-Hasis adlı eserine düştüğü notlarda da kullanır.

 

Allame Albanî, Ahmed Muhammed Şakir'in “Buharî ve Müslim'de hakkında ileri geri konuşulan ve eleştirilen hadislerin dakik kaideler ışığında değerlendirilip incelenmesi” ifadelerini aktardıktan sonra şöyle der: “Ben bu rivayetlerin -Ahmed Muhammed Şakir'in Buharî ve Müslim'de savunduğu ve hepsinin sahih olduğunu söylediği (Seyyid Kemal)- çoğunu inceledim. Bunların bir bölümünün zayıf olduğunu gördüm. İbn Teymiyye ve müteahhirun dönem muhakkik bilginlerden pek çoğu da bu rivayetlerin zayıf olduğu görüşündedir…

 

İşaret ettiğimiz hadisler bunlardandır… Sahih-ü Müslim hakkındaki ilmî incelememize de bakınız.” [13]

 

İbn Teymiyye'nin bağlıları ve Vehhabiler! İşte hadis sahasındaki merciiniz Buharî ve Müslim'de ta'n edilmiş ve zayıf rivayetlerin bulunduğunu söylüyor.

 

Değerli izleyiciler bu iddianın, yani Buharî ve Müslim'de geçen rivayetlerin hepsinin sahih olduğu görüşünün özetle batıl bir iddia olduğunu anlamışlardır. Bu iddiayı Allame Albanî'nin ifadesiyle söyleyecek olursak ancak cahil, mutaassıp, kör, yeni yetme ve bir şeyler öğrenmeye başlayan birisi doğru sayabilir. Şu anda değerli izleyicilerin ellerine bazı ölçütler verdik. Onlar Sahihü'l-Buharî veya Sahihü Müslim'in eleştirilemez olmadığını anlamışlardır.

 

- Sunucu: Seyyidim, Buharî ve Müslim'de zayıf ve ta'n edilmiş illetli hadislerin bulunduğunu söylediniz. Acaba elinizde bu iddianın sahihliğini ispat eden kanıtlar bulunmakta mıdır?

 

- Bu programda Sahih-ü Müslim'de geçen bazı kanıtlara ve rivayetlere işaret etmeye çalışacağım. Sekaleyn hadisiyle ilgili incelememizle ilgili olan kaynak Sahih-ü Müslim olduğundan bu eseri ele alacağız.

 

İmam Müslim, “Kıyamet, Cennet ve Cehennem'in Sıfatı” Kitabının “Varlıkların ve Âdem'in (as) Yaratılması” babında Ebu Hüreyre'den şöyle rivayet eder:

 

Hz. Resûlullah (s.a.a.) elimden tutarak şöyle buyurdu:[14]

 

Ebu Hüreyre hakkında bazı açıklamalarda bulunmak istiyorum. Ebu Hüreyre'nin Hz. Peygamber (s.a.a.) ile en fazla üç yıl arkadaşlık yaptığını biliyoruz. Konuyla ilgili rivayetler bunu açıkça dile getiriyorlar. O şöyle demektedir: Ben Hz. Resûlullah (s.a.a) ile üç yıl birlikte bulundum.[15] Onlar Sahihü'l-Buharî'yi "sahih" olarak ifade ettiklerinden dolayı biz de öyle adlandırıyoruz. Yoksa Sahihü'l-Buharî'deki bütün rivayetlerin sahih olduğuna inanmıyoruz. Bu konuda böyle düşünen sadece biz değiliz. Darekutnî ve ilmü ilelü'l-hadis sahasının bazı bilginleri de aynı görüşe sahiptir. Hz. Resûlullah (s.a.a.) ile üç yıldan fazla birlikte bulunmayan bir şahıs Müsned-ü Ahmed'in kendisinden nakline göre en azından 3800 hadis rivayet etmiştir. Dört halifenin rivayet ettiği hadisler toplansa bu miktara ulaşmıyor. Bu kısacık müddette Hz. Resûlullah'tan (s.a.a.) bu kadar çok sayıda hadisi nasıl nakledebiliyor?

 

Bu adamın üç tane özelliği var.

 

İlk özelliği Ümeyyeci bir hevaya sahip oluşudur. Bana "Bunu da nereden çıkardın?" denilebilir. İbn Kesir'in el-Bidaye ve'n-Nihaye adlı eserinin açık ifadesi bunu göstermektedir.

 

İbn Kesir el-Bidaye'de şöyle diyor: "Medine valisi Velid İbn Utbe, Ebu Hüreyre'nin vefatını Muaviye'ye bir mektupla bildir­di. Muaviye de cevabî mektubunda şöyle demişti: Ebu Hüreyre'nin va­rislerini gözet, onlara ihsan et, onlar için 10,000 dirhem harca, on­larla güzel bir komşu ol ve iyilikte bulun."[16]

 

Muaviye ona özel bir şekilde davranılmasını buyururken Ali Şiası'nın maaşlarının kesilmesini emrederdi. Ebu Hüreyre'ye bunca ihsanın nedeni Ümeyyeoğullarına olan yardımıydı.

 

İkinci özelliği çokça hadis nakletmekle ünlü olmasıdır. Bundan dolayı İbn Kesir el-Bidayetü ve'n-Nihaye adlı eserinde şöyle der: "Rivayet edildiğine göre Aişe, Ebu Hüreyre'nin rivayet ettiği hadislerin çoğunu tevil etmiş, bir kısmında da yanılgı bulunduğunu ifa­de etmiştir. Sahih rivayetten anlatıldığına göre Aişe, Ebu Hüreyre'nin aynı anda birçok hadis rivayet etmesi yüzünden Ebu Hüreyre'yi kınamıştır."[17]

 

Sahih-ü Müslim'de Ebu Hüreyre'nin çok rivayet ettiğini ortaya koyan şu rivayet geçmektedir: "Âişe şöyle demiştir: Ebu Hüreyre'ye şaşmaz mısın! Gelip hücremin yanı başına oturdu. Peygamber'den hadis rivayet edi­yor, bunu bana işittiriyordu. Ben nafile namaz kılıyordum. Namazımı bitirmeden kalktı gitti. Ona yetişseydim kendisine red cevabı verecek 'Şüphesiz ki, Resûlullah (s.a.a.) hadisi sizin gibi serdetmezdi' diyecektim."[18]

 

Öyleyse Sahih-ü Müslim bu hakikati ortaya koymaktadır. Ancak İmam Buharî'nin ilmî emanete verdiği önem burada açığa çıkıyor. Önümüzde tahkikini Şuayb el-Arnavut'un yaptığı Sahihü'l-Buharî bulunmaktadır. Rivayet Aişe'dendir ve Müslim'de geçen rivayetin aynısıdır. Rivayet şöyledir: "Âişe şöyle demiştir: Ebu Falancaya şaşmaz mısın!"[19] Buharî, Ebu Hüreyre'nin ismini falanca diyerek geçiştiriyor. İmam Buharî'nin ilmî güvenilirliği bu kadardır.

 

"İmam Buharî Ebu Hüreyre'nin kusurunu niçin gizlemek istiyor?" şeklinde bir soru gelebilir.

 

El-cevap; Buharî kendisinden 440'dan fazla rivayet aktarmaktadır da ondan. Ancak İmam Sadık'tan (a.s.) tek bir rivayet bile nakletmiş değildir. Ebu Hüreyre'nin kusurunu içeren ve eleştiren bir rivayeti aktarması mümkün mü?

 

Hafız Zehebî'nin Siyer-ü Alami'n-Nübela adlı eserinde şu ifadeleri okumaktayız: "Sair İbn Yezid'den rivayet edildiğine göre o, Ömer'in Ebu Hüreyre'ye ‘Ya Peygamber'den hadis rivayetini bırakırsın, ya da seni Devs topraklarına sürerim' dediğini işitmiştir. Ömer, Ka'b'a da ‘Ya hadis rivayetini bırakırsın, ya da seni Kırad'a topraklarına sürerim' demiştir. (Muhakkik) Der ki; bu haberin isnadı sahihtir."[20]

 

Değerli izleyicilere şu soruyu sormak istiyorum: Ebu Hüreyre'nin naklettiği bu rivayetler acaba gerçekten Hz. Resûlullah'tan (s.a.a.) mı aktarılmıştır, yoksa başkasından alıntı olup Hz. Resûlullah adına söylediği yalanlar mıdır? Eğer bu rivayetler gerçekten Hz. Resûlullah'tan (s.a.a.) aktardıklarıysa ikinci halife onu Hz. Resûlullah'ın sünnetini aktarmaktan men ettiğinden ve sünnetin yayılmasını engellediğinden dolayı günah işlemiştir. Ya da Ömer bu rivayetlerin çoğunluğunun yalan ve uydurma olduğunu gördüğünden onu sürgünle tehdit etmiştir. Bu ikisinden hangi şıkkı kabul ediyorsunuz? Bu ikisinden birisini kabul etmek zorundasınız, bunun bir üçüncü şıkkı bulunmamaktadır. Zira rivayet Şuayb el-Arnavut'un da dediği gibi isnad açısından sahihtir. Akla şöyle bir soru gelebilir: Bunların dışında başka hadis aktaran ravi mi yoktu ki Ömer bu ikisini hadis rivayet etmekten menetmişti?

 

Üçüncü nokta ise Ebu Hüreyre ile Kabü'l-Ahbar arasında özel bir ilginin olmasıdır. Bunu ben söylemiyorum. İbn Kesir bu dostluğu açık bir şekilde dile getiriyor. O, el-Bidayetü ve'n-Nihaye adlı eserinde şöyle diyor: "Bu hadis, Ebu Hüreyre'nin Kabü'l-Ahbar'dan işittiklerinden ve ondan aldıklarındandır. Zira ikisi dost idi ve hadisleri birbirlerinden almak için karşılıklı müzakerelerde bulunurlardı."[21]

 

Yani birbirlerinden uydurma hadis alırlardı. Ömer de bu hakikate dikkat ederek ikisinin verdiği zararları, Ebu Hüreyre ve Kabü'l-Ahbar'ın uydurma hadislerini ve yalanlarını bertaraf etmek istemiştir. Buharî, Ebu Hüreyre'den 440 veya 446 hadis rivayet etmiştir. Müsned-ü İmam Ahmed'de ise ondan 3800 hadis rivayet edilmiştir.

 

- Sunucu: Bu programın yararlarından biri de hadis ve tarihi gözden geçirmemiz gerektiği sonucuna ulaşmamızdır.

 

- Ben ilim ehline bazı kurallar vermek istedim. Onlar Buharî ve Müslim'de geçen hadisi dinlemekle aldanmasınlar.

 

- Suudi Arabistan'dan Muhammed kardeş hatta, buyrun.

 

- Selamun aleyküm. Sunmuş olduğunuz dakik konudan dolayı teşekkürler. Ebu Hüreyre ile ilgili bir soru sormak istiyorum. Kendisi Osman'ın yardımcılarından idi. Ali'nin (a.s.) ve oğullarının Osman'ın ailesiyle birlikte olduğu bilinmektedir.

 

- Ne Ali b. Ebu Talib (a.s.) Osman ile birlikteydi ne de Osman b. Affan'ı savunmak için oğullarını yardıma gönderdi. Bu iddia dayanağı olmayan batıl bir sözdür. Allame Emini el-Ğadir adlı muhteşem eserinde bu bilgiyi tahkik etmiş ve uydurma olduğunu ortaya koymuştur. Bu söz, İmam Ali (a.s), Resûlullah'ın (s.a.a.) Hasan ve Hüseyin adlı iki reyhanını Osman gibilerini savunmak için göndermiştir denilsin diye ortaya atılmış bir düzmecedir.

 

Önümüzdeki hafta inşallah Buharî ve Müslim'de geçen bazı kanıtlara işaret edeceğiz. Özellikle de Sahih-ü Müslim'i ele alacağız. Bu açıklamalarla Ehl-i Sünnet imamlarının ve ulemasının Sahih-ü Müslim'de geçen tüm rivayetlerin kanıt olarak kullanılmaya müsait sahih hadisler olduğu şeklindeki yargıyı kabul etmedikleri anlaşılabilir.

 

- Teşekkürler Seyyid Kemal Haydari Bey, sizlere de teşekkür ediyoruz değerli izleyiciler. Görüşmek üzere, es-Selamu aleyküm ve rahmetullahi ve berekatuhu.

 

 

 

Çev: Cevher Caduk

 

www.medyasafak.net  

      

 

 

 



[1] İmam Muhyiddin Nevevî, Minhac, c. 1, s. 176, Tahkik ve Tahriç  Halil Memunn Şeyhe, Darü'l-Marife, Beyrut, 15. baskı, 1429.

[2] Seyyid'in vardığı bu sonuç sorunludur. Her ne kadar İbn Salah bu ifadeleri kullanmışsa da Ehl-i Sünnet dünyası Buharî ve Müslim'in mütevatir olmayan rivayetlerinin zann ifade ettiğini söylerler. Çev.

[3] İbn Kesir ed-Dımeşkî, el-Baisü'l-Hasis Şerhü İhtisari Ulumi'l-Hadis, c. 1, s. 124, Tahkik Ahmed Muhammed Şakir

[4] İbn Teymiyye, Mecmuatü'l-Fetava, c. 13, s. 189, Tahkik Amir el-Cezzar, Enver el-Baz

[5] Hafız Muhammed bin Ahmed bin Osman bin Kaymaz Şemsüddin ez-Zehebî, Siyer-ü Alami'n-Nübela, c. 16, s. 449-450

[6] İbn Teymiyye, Mecmuatü'l-Fetava, c. 18, s. 14,

[7] Ebü'l-Hasen Ali İbn Ömer İbn Ahmed ed-Dârekutnî el-Bağdadî, el-İlzamat ve't-Tetebbu, Allame Vadıi, Darü'l-Asar, 3.  basım, 1430, Yemen

[8] El-Mevsuatü'l-Hadisiyye, Sünenü'd-Darekutnî, c. 1, s. 27, Talik Şuayb el-Arnavut, Müessesetü'r-Risale, 1424, yayına hazırlayan Abdullah İbn Abdülmuhsin et-Türkî

[9] İbn Hacer el-Askalanî, Hedyü's-Sarî Mukaddimetü Fethi'l-Barî Şerh-i Sahihi'l-Buharî, c. 2, s. 923

[10] Age, c. 2, s. 1000

[11] Muhammed Nasırüddin Albanî, Silsiletü'l-Ehadisi's-Sahiha ve Şey' min Fıkhıha ve Fevaidiha, c. 6 s. 93,

[12] Muhammed Nasırüddin Albanî, Adabü'z-Zifaf fi's-Sünneti'l-Mutahharati, s. 54, Mektebetü'l-Mearif, Riyad, 1. basım, 1423

[13] İbn Kesir ed-Dımeşkî, el-Baisü'l-Hasis Şerh-u İhtisari Ulumi'l-Hadis, c. 1, s. 124 Şerh Ahmed Muhammed Şakir, Talik Allame Muhammed Nasırüddin Albani 

[14] İmam Müslim, c. 4, s. 559, Kıyamet, Cennet ve Cehennem'in Sıfatı Kitabının ‘Varlıkların ve Adem'in (as) Yaratılması' Babı, Hadis No: 2789

[15] Sahihü'l-Buharî, c. 3, s. 126, 3591 no.lu hadis.

[16] Hafız İmadüddin Ebu'1-Fida İsmail İbn Ömer İbn Kesir, el-Bidayetü ve'n-Nihaye, c. 11, s. 390, Tahkik Doktor Abdullah İbn Abdülmuhsin et-Türkî, Darü'l-Alemi'l-Kütüb.

[17] Age, s. 372

[18] Sahih-ü Müslim, Hadis No: 2493

[19] Sahihü'l-Buharî, c. 3, s. 116, Hadis No: 3568, Tahkik Allame Şuayb el-Arnavut

[20] Zehebî, Siyer-ü Alami'n-Nübela, c. 2, s. 600-1

[21] El-Bidayetü ve'n-Nihaye, c. 1