Ayetullah Kemal Haydari'den Sekaleyn Hadisi Dersleri (34)

Ayetullah Kemal Haydari'den Sekaleyn Hadisi Dersleri (34)
Ricâl sahasındaki eserlerimize baktığımızda, Şia'ya inanç noktasında muhalif de olsa sika bir kişiden aktarılan hadisi kanıt saydığımızı görürsünüz. Bu tür hadisler bizim (Şia'nın) terminolojimizde ‘muvassak’ olarak ifade edilir.

 

- Rahman Rahim Allah'ın Adıyla, hamd ve övgü bizi Hz. Muhammed (s.a.a.) ve Ehl-i Beyt'inin sevgisi üzere kılan Allah'a özgüdür. Yeni bir “Utruhetü'l-Mehdeviye” programına başlarken siz değerli izleyicilerimizi selamların en güzeliyle selamlıyorum. Allah'ın selam, rahmet ve bereketi üzerinize olsun. Seyyid Kemal Haydari Bey'in “Utruhetü'l-Mehdeviyye” programının “Sened ve delalet açısından Sekaleyn hadisi” konusunun otuz dördüncü kısmını izleyeceksiniz.  Hoş geldiniz Seyyid Kemal Haydari Bey!

 

- Hoş bulduk.

 

- Efendim, adet olduğu üzere bir özet istesek sizden…

 

- Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınır ve Rahman Rahim olan Adıyla ve O'nun yardımıyla programımıza başlarım. Salât ve selam Hz. Muhammed Mustafa'ya (s.a.a.) ve tertemiz Âl'ine olsun.

 

Değerli izleyiciler, önceki programlarda Sekaleyn hadisinin çeşitli varyantlara sahip olduğunu belirtmiş ve bunlara işaret etmiştik. Sekaleyn hadisinin üç varyantını oluşturan bölümlere ve özelliklere de değindik. Belki de abartısız olarak söyleyebilirim ki bu varyantlar ve hadisler içindeki en önemli hususiyetlerden biri “Onlar havuz başında bana varıncaya kadar asla birbirlerinden ayrılmayacaklardır” nebevî buyruğunu içeren kısımdadır. Yani Hz. Peygamber (s.a.a.) “Aranızda iki ağır emanet bırakıyorum” dedikten ve Sekaleyn'in Kitab ve İtret olduğuna işaret ettikten sonra bu ikisinin özelliklerinden birine şöyle işaret etmiştir: “Onlar havuz başında bana varıncaya kadar asla birbirlerinden ayrılmayacaklar.”

 

Ben var gücümle Sekaleyn hadisinin özünün, mihverinin ve hulasasının Hz. Peygamber'den (s.a.a.) sadır olan bu mübarek buyruk olduğunu söylemek istiyorum. Hadisin dikey boyutu bu bölümdedir. Bu bölümün günümüze kadar gelen akidevî sonuçlarının olduğunu programımızda göreceksiniz. Yani bu bölüm tarihi bir olay değildir ki konunun tarihi bir olgu olduğunu, bizim hiçbir eylemimizle ilgisi olmadığı söylensin ve “Onların kazandıkları kendilerine bizim kazandıklarımız da bizedir” ayetine dayanarak bizim bu konuyla hiçbir bağımız yoktur denilebilsin. Hayır, konu, Müslüman bir bireyin inanca ilişkin düşüncesinin özüne temas etmektedir.

 

Ümeyyeci din anlayışının, özellikle de Şeyh İbn Teymiyye ve bağlılarının Sekaleyn hadisinin bu bölümünün zayıf oluşu noktasında ısrarcı davrandıklarını ve bu bölümü devre dışı bırakmaya çalıştıklarını görmekteyiz. Onların bu tavırları şunu gösteriyor: Onlar Sekaleyn hadisinin bu bölümünün bütün muhtevayı barındırdığını, hadisin özünü ve mihverini oluşturduğunu bilmektedirler. Ben hadisin bu bölümünü zayıf sayıp devre dışı bırakmaya çalışan eski ve yeni dönem bazı bilginlerine işaret etmeye çalışacağım.

 

Kadim dönem bilginlerinden Minhacü's-Sünneti'n-Nebeviyye adlı meşhur eserin müellifi Şeyh İbn Teymiyye'ye işaret etmiştik. O Sahih-ü Müslim'deki hadisi nakleder. Zira hadisin Sahih-ü Müslim'de geçen şeklinde “Onlar havuz başında bana varıncaya kadar asla birbirlerinden ayrılmayacaklardır” bölümü bulunmamaktadır. Bundan dolayı o, Sekaleyn hadisinin sahih olan şeklinin Sahih-ü Müslim'de geçen biçimi olduğunda ısrar ederek şöyle der: “Hz. Resûlullah'ın (s.a.a) Tirmizî'nin rivayet ettiği ‘İtretim olan Ehl-i Beytim. Bunlar havuz başında bana varıncaya kadar asla birbirlerinden ayrılmayacaklardır' buyruğuna gelince, bu rivayet Ahmed İbn Hanbel'den sorulduğunda o bunu zayıf saymıştır. İlim ehlinden çeşitli kişiler de bu rivayeti zayıf saymıştır.”[1]

 

Değerli izleyiciler önceki programda İbn Teymiyye'nin bu ifadelerini detaylı bir şekilde incelediğimizi ve ifadelerinde yanıldığını, İmam Ahmed İbn Hanbel'in Müsned'inde yanılmadığını, hatta hadisi çeşitli kanallarla eserinin altı yerinde aktardığını ortaya koyduğumuzu hatırlayacaklar. Ayrıca izleyiciler İmam Ahmed'ın eserinde geçen bütün hadislerin kanıtlılık özelliğine sahip olduğu şeklindeki ifadelerini okuduğumuzu da hatırlayacaklardır. Öyleyse o, bu hadisi sahih saymaktadır. Bu konu ilerde ele alınacaktır.

 

Şeyh İbn Teymiyye bu bölümün işini bitirmek istiyor ve zayıf olduğunu iddia ediyor.

 

İkinci kaynak çağdaş muhakkik ulemadan Şeyh Şuayb el-Arnavut'un Müsnedü'l-İmam Ahmed İbn Hanbel'deki açıklamalarıdır. O bu hadise en az üç yerde işaret eder. İlk olarak 17. cildin 170. sayfasında hadisi ele alır:

 

“Ebu Said el-Hudrî'den rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmaktadır: ‘Ancak aranızda iki ağır yük bırakıyorum. Biri diğerinden daha büyüktür. Birincisi Allah'ın Kitabıdır. Gökten yeryüzüne uzatılmış iptir. Diğeri de itretim olan Ehl-i Beyt'imdir. Bu ikisi havuz başında bana varıncaya kadar birbirlerinden ayrılmayacaklardır.' Hadis ‘Bu iki şey kıyamet günü havuz başında bana gelinceye kadar asla birbirinden ayrılmayacaklardır' bölümü hariç şahitleriyle sahihtir. Zikredilen bölümün isnadı ise zayıftır.”[2] Yani ilgili bölümü hariç hadis sahihtir. İlgili bölüm ise isnad açısından zayıftır.

 

Aynı cildin 212. sayfasında da “Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmaktadır: Yakında… Diğeri de itretim olan Ehl-i Beyt'imdir. Latif ve habir olan Allah-u Teâlâ bu ikisinin havuz başında bana varıncaya kadar birbirlerinden ayrılmayacaklarını haber verdi. Bakın bakalım onlar hakkında bana nasıl halefler olacaksınız?” hadisini naklettikten sonra bu hakikate açık bir şekilde işaret ederek şöyle der: “Hadis ‘Havuz başında bana…' bölümü hariç sahihtir. İlgili bölüm ise isnad açısından zayıftır.” Benzer ifadeler aynı cildin 309. sayfasında da geçmektedir.

 

İlgili bölümün zayıf sayılması için ısrarın söz konusu olduğu belli olmaktadır.

 

Şeyh İbn Teymiyye'nin İmam Ahmed İbn Hanbel'e nispet ettiği görüşün hata, hatta yalan olduğu açığa çıkmıştı.

 

Muhakkik Şuayb el-Arnavut da “Hadis bu isnadla zayıftır. İlgili bölümün isnadı tam değildir” diyor. Ancak diğer bilginler bu hadisin zayıf olduğunu söyleyemiyorlar. Bunlar da başka bir iddia ile karşımıza çıkmakta ve şöyle demektedirler: “Hadis esasında manen nakledilmiştir. Hadisin lafızları Hz. Resûlullah'a (s.a.a.) ait değildir.” Bütün bu çaba ve didinmeler hadisin bu bölümünden kurtulmak içindir. Hadisin manen nakledilmiş olduğunu hangi delile dayanarak söylüyorsunuz? Bilinmiyor. Kimileri de bu bölümün şazz olduğunu ileri sürmektedir. Anlayamıyorum, bu bölümün şazlığı nerede! Yani Kur'an'a sımsıkı sarılma mı şazz! Onlar ‘Allah'ın Kitabı ve Sünnet' rivayetinin geçerli olduğunu, İtret'e sımsıkı sarılmanın ise şazz bir görüş olduğunu söylüyorlar! Ancak bununla birlikte yine de Ehl-i Beyt'i sevdiklerini dile getiriyorlar! Allah için İtret'e tutunma niçin şazz ve aykırı bir iş olsun ki?

 

Bir eser göstereceğim size. Kitap, İbn Teymiyye'nin Akidetü'l-Vasıtiyye'sinin şerhidir. Eser, Salih İbn Abdülaziz Âl-i Şeyh'in el-Leali'l-Behiyye adlı eseridir.

 

Yazar bu eserinde şöyle diyor: “Tirmizî ve diğerlerinin naklettiği rivayetlerde geçen ‘Bu iki şey kıyamet günü havuz başında bana gelinceye kadar asla birbirinden ayrılmayacaklar' fazlalığına gelince bazı bilginler şöyle anlamışlardır: Allah'ın Kitabı ve Hz. Peygamber'in Ehl-i Beyt'i asla birbirlerinden ayrılmayacaktır.”[3]

 

İbare sanki Arapça değil de Latince veya Sanskritçe yazılmış gibi konuşuyor! Hadis bu anlamı açıkça gösteriyor zaten.

 

Devamla şöyle diyor yazar:

 

“Hadisi bu şekilde anlamak hatalıdır. Zira bu hadisin rivayetlerinde ihtisar gerçekleşmiştir. Ehl-i Hadisin çeşitli muhakkikleri hadisin lafzının mana gözetilerek kullanıldığı görüşündedir. Kimi muhaddisler de hadisin mahfuz değil,  şazz olduğunu söylüyorlar… Sekaleyn'den bir tanesinin Âl-i Beyt veya İtret olduğunu söyleyen kimse meseleyi karıştırmış, hadise eklemede bulunmuştur.”[4]

 

Yani yazar hadis bize manen rivayet edilmiştir demeye çalışıyor. Hadisin manen rivayet edildiğini hangi delile dayanarak söylüyorsun? Hâlbuki rivayetler hadisin lafızlarının Hz. Resûlullah'a (s.a.a.) ait olduğunu göstermektedir. Muhakkiklerden kastı ise İbn Teymiyye'nin bağlıları ve bazı Vehhabîlerdir. Yani İbn Teymiyye'nin metodunu kullananlar. Yoksa Ehl-i Sünnet ulemasından hiçbir kimse bu meyanda bir söz söylemiş değildir. Yazar hadisin manen rivayet edildiğini, sözlerin Hz. Resûlullah'a (s.a.a.) ait olmaması nedeniyle hadise istinad etmenin mümkün olmadığını söylemeye çalışıyor. Yazar Sekaleyn hadisine doğrudan müdahaleye çalışıyor. Hâlbuki Hz. Resûlullah (s.a.a.) yazarın kastettiğini buyurmuyor.

 

Devamla şöyle diyor:

 

“Ravinin de anladığı gibi bu hadis manen rivayet edilmiştir. Ehl-i Hadisin ve Ehl-i Sünnet'in akide sahasındaki muhakkik imamlarının belirttikleri gibi bu anlam sahih değildir.”[5]

 

Sunucu: Bunların kimler olduğunu belirtmiyor.

 

- Asla, sadece İbn Teymiyye'nin metoduna bağlı son dönem bilginlerinden bazılarını zikrediyor. Yani diğer bir ifadeyle İbn Teymiyyeci, Emevî din anlayışına bağlı çağdaş Vehhabîlerin isimlerini veriyor. Ehl-i Sünnet ve'l-Cemaat ulemasından hadisi bu anlamda yorumlayan, şazz olduğunu söyleyen hiç kimse bulunmamaktadır. Doğrudur, bizler hadisin ismete delalet etmesi konusunda Ehl-i Sünnet'ten farklı görüşleri savunmaktayız. Ancak onlardan hiçbir kimse hadisin manen rivayet edildiğini veya şazz olduğunu söylememiştir.

 

Bütün bu açıklamalar bize hadisin bu bölümünün önemini göstermektedir. Azizlerim bu ve sonraki programların eksenini öncelikle hadisin bu bölümünün sahih bir isnada sahip olduğunun ispatı oluşturacaktır. Diğer bir ifadeyle hadisin bu bölümünün sahih bir isnadı var mı yok mu? Değerli izleyiciler çeşitli sahih isnadları okuduğumuzu hatırlayacaklar. Ancak bu iddiaları tartışmaya çalışacağız. Bundan sonra da Allah'ın izniyle Sekaleyn hadisinin bu bölümünün delaletinin açıklamasına geçeceğiz.

 

Sunucu: Bu senede dayalı incelemeye geçmeden önce acaba hadisin bu bölümünü zayıf saymanın arka planında ne tür gerekçeler olduğuna işaret edebilir misiniz?

 

- Allame Arnavut bu bölümün zayıf olduğunu iddia etmekte ve gerekçesini de açıklamaktadır. O, rivayetin bu bölümünü kabul etmemesine bilimsel bir delil ortaya koymaya çalışıyor. Ancak berikiler -yani İbn Teymiyye ve diğerleri- rivayeti niçin zayıf saydıklarına dair bir açıklamada bulunmuyorlar.

 

Soru şudur: tahkik, uzmanlık ve dakikliğiyle nam salan Arnavut niçin bu hadisin zayıf olduğunu söylüyor? Değerli izleyicilerin dikkatlerini şu noktaya çekmek istiyorum. Sekaleyn hadisinin ricâl tabakasını oluşturan şahısların hepsi Buhari ve Müslim'in ricâlidir.

 

“Bu iki şey kıyamet günü havuz başında bana gelinceye kadar asla birbirinden ayrılmayacaklardır” bölümünü içeren hadisin isnad zincirine bakalım. Rivayet el-Müsned'in 11131. hadisidir.

 

Rivayet şöyledir: A'meş'ten, o Atıyye el-Avfî'den, o Ebu Said el-Hudrî'den, o da Hz. Peygamber'den (s.a.a.) şöyle nakletmektedir: Yakında Allah'ın elçisi gelecek ve ben de ona icabet edeceğim. Ancak aranızda iki ağır yük bırakıyorum: Birincisi Allah'ın Kitabıdır. Gökten yeryüzüne uzatılmış iptir. Diğeri de itretim olan Ehl-i Beyt'imdir. Latif ve habir olan Allah-u Teâlâ bu ikisinin havuz başında bana varıncaya kadar birbirlerinden ayrılmayacaklarını haber verdi. Bakın bakalım onlar hakkında bana nasıl halef olacaksınız?[6]

 

Şaşılacak olan nokta şu, Kitab ve İtret'in birbirlerinden ayrılmayacağını söyleyen Hz. Resûlullah (s.a.a.) değildir. Heva ve hevesinden konuşmayan, konuşması mutlak vahiy olan Peygamberimiz (s.a.a.) Allah-u Teâlâ'dan haber vermektedir. Ey dünya Müslümanları! Ehl-i Beyt hakkında nasıl davrandınız? Kıyamet gününde Allah'ın Resulü (s.a.a.) size Ehl-i Beyt'ine ve İtret'ine karşı nasıl davrandığınızı soracak! İtret deyince önceki programlardan da açıklandığı üzere kastımız Hz. Ali, Fatıma, Hasaneyn (a.s.) ve bunların evladıdır.

 

Şuayb el-Arnavut hadisi aktardıktan sonra şöyle der: “Hadis ‘Latif ve habir olan Allah-u Teâlâ bu ikisinin havuz başında bana varıncaya kadar birbirlerinden ayrılmayacaklarını haber verdi' bölümü hariç şahitleriyle sahihtir. Zikredilen bölümün isnadında zayıf olan Atıyye el-Avfî bulunması yüzünden rivayet zayıftır. İsnad zincirindeki diğer ricâl sikadır ve Buhari ve Müslim'in de ricâlidir. Ancak Muhammed İbn Talha hakkında görüş ayrılıkları olmakla birlikte o da hasenü'l-hadistir.”[7]

 

Öyleyse hadisin isnadında yer alan Atıyye dışında bir müşkül bulunmamaktadır. İnşallah değerli aziz izleyiciler Atıyye'nin sika bir şahıs olduğunu ispatlamaya çalışacağız. Hadisin sahih olduğunu söylemesek de, en azından Müsned-ü Ahmed'de geçen bu ibarenin kanıt olarak kullanılmaya elverişli olduğunu ve sika kişilerden nakledildiğini ortaya koyacağız.

 

Öyleyse asıl mesele Atıyye el-Avfî hakkındadır. Allame bu noktaya Sekaleyn hadisinin geçtiği başka yerlerde de işaret eder ve aynı ifadeleri kullanır.[8]

 

Soru; Atıyye el-Avfî ile ilgili problem nedir? Bu kişi niçin zayıf sayılmaktadır?

 

Bu programda biraz geciksek de Atıyye el-Avfî'nin tercüme-i hali üzerinde bazı açıklamalarda bulunmak istiyorum. Değerli izleyiciler Atıyye el-Avfî'nin Cabir'in elinden tutup İmam Hüseyin'in Erbainine getiren şahıs olduğunu hatırlayacaklardır. Atıyye, tabiinin büyüklerindendir ve çok meşhurdur. Doğum tarihi ihtilaflı olmakla birlikte hicretin 37. senesinde doğmuş olması kuvvetle muhtemeldir. Vefat tarihi de ihtilaflıdır. Kimileri hicretin 111. yılını, kimileri de 127. yılını kabul etmiştir.

 

Özetle Atıyye el-Avfî kimdir?

 

Ebü'l-Hasan Atıyye İbn Sa'd İbn Cünade el-Avfî el-Cedelî… Kufe'ye geldi. Hicretin 111. yılında vefat edinceye kadar orada yaşamaya devam etti. İnşallah sikadır. Onun salih hadisleri vardır. İnsanlardan kimileri… [9]

 

Demek ki İbn Sa'd onu sika/güvenilir kabul etmektedir.

 

İkinci kaynak; İbn Şahin'in (h. 385) Tarih-ü Esmai's-Sikat adlı eseridir.

 

O bu eserinde şöyle der: Yahya İbn Main, Atıyye el-Avfî, leyse bihi be'sdir,[10] der.[11]

 

Görüldüğü gibi İbn Şahin de onun hakkında sikalık/güvenilirlik ibarelerinden birisini kullanmaktadır. Gerçi kullandığı ifade tadil ifadelerinin en üstünlerinden olmasa da, en azından onun kanalıyla gelen rivayetler hasen hadis payesine erişebilmektedir.

 

Atıyye el-Avfî'yi tanımak isteyen aziz dostlar Atıyye İbn Sa'd İbn Cunade'nin (h.127) Tefsirü'l-Kur'ani'l-Kerim adlı eserine bakabilirler.[12]

 

Eserin kapağında verilen Atıyye'nin (h. 127) şeklindeki vefat tarihi ihtilaflıdır. Eserin mukaddimesinde Atıyye'nin hayatını ve tercüme-i halini anlatan çok değerli, geniş boyutlu, dakik ve düzenli bilgiler bulunmaktadır. Aziz dostlar hacmi ilk cildin 150 sayfasını oluşturan bölümde Atıyye'ye ilişkin bilgileri elde edebilirler.

 

Eserde şu bilgiler geçmektedir: Ebü'l-Hasan Ahmed İbn Abdullah İbn Salih el-İclî şöyle der: Atıyye el-Avfî, Kufelidir, tabiindendir, sikadır, ancak (leyse bi-kaviyy) kuvvetli değildir.[13]

 

Sıbt İbn Cevzî'den ise şöyle rivayet edilmiştir: Tirmizî'nin Atiyye kanalıyla Ebu Said el-Hudrî'den, onun da Hz. Resûlullah'tan nakline göre Peygamber (s.a.a.) şöyle buyurdular: Bu mescidde senden ve benden başkasının cünüp olarak bulunması caiz değildir.

 

Sonra şöyle der: Atıyye, İbn Abbas'tan ve sahabeden aktarımda bulunurdu. Sikadır.[14]

 

Leyse bi-kaviyy ifadesi cerh lafzı değildir. Sikalığı ifade eder. Atıyye el-Avfî'yi sika sayan bir grup bilgin daha bulunmaktadır.

 

Öyleyse ilk kaynakta ricâl ilmi sahasında otorite olarak kabul edilen bir grup bilginin açıklamalarına göre Atıyye tevsik edilmiştir.

 

Eserin 69. sayfasında ise şöyle geçmektedir: Yahya İbn Main İbn Avn el-Mürrî el-Gatafani. İbn Tuhman, İbn Main'den şöyle nakleder: Atıyye el-Avfî, leyse bihi be'sdir. (zararsızdır).

 

Abbas ed-Durî ise şöyle der: Yahya İbn Main'e Atıyye'nin hadisleri nasıldır diye sorulduğunda ‘salihtir[15]' dediğini işittim.

 

Yahya şöyle der: Atıyye sikadır, la be'se bihidir, salihtir… Her ne kadar bazıları onu zayıf saymışsa da onun hadisleri hasendir.'[16]

 

Yahya İbn Main cerh ve tadil sahasının önemli ve otorite simalarındandır. Sözleri ve yargıları güvenilirdir. Atıyye hakkında bulunan görüş ayrılığı nedeniyle hadisleri sahih kısmında değerlendirilemese de hasen hadis kapsamına rahatlıkla girmektedir. Ahad haberlerle ilgili verdiğimiz bilgilerde sahih hadis gibi hasen hadisin de kanıt olarak kullanılabileceğini belirtmiştik.

 

İkinci nokta; muhaddislerden -ki bunlar ricâl bilginleridir- ve müfessirlerden bir grup onun hadislerini zikretmişler ve tahriç etmişlerdir. Zira o meşhur bir tabiîdir ve çokça rivayeti bulunmaktadır. O çokça övülmüştür. Bunların hepsinin zayıf olarak kabul edilen bir kişinin hadislerini tahriç etmeleri olası görülmüyor.

 

Onun hadislerini tahriç eden kaynaklardan biri de İbnü'l-Mübarek'in kitabıdır. Abdullah İbn Mübarek Müsned'inde Atıyye'den üç hadis tahriç etmiştir. Atıyye'den tahriçte bulunan ikinci zat Ahmed İbn Hanbel'dir. İmam Ahmed'in Müsned'iyle ilgili sözlerini geçen derslerde aktarmıştık. İmam Ahmed, eserinde ondan 77 hadis tahriç etmiştir. Darimî ve İbn Mace de ondan rivayette bulunmuştur. İbn Mace 25 tane hadisini tahriç etmiştir. Ebu Davud, Atıyye'den 9 hadis, Tirmizî 27, Ebu Ya'la el-Mavsılî 46 hadisini tahriç etmiştir. Onun hadisini tahriç eden daha onlarca kaynak var. Hatta değerli izleyiciler ‘Bizler sahih hadisleri tahriç ederiz' diyen büyük bilginlerden bir grup da Atıyye'nin hadislerini tahriç etmiştir. Bu da onların Atıyye'nin rivayetlerini muteber kabul ettiklerini göstermektedir. Hatta bu aktarım rivayetlerini sadece hasen değil, sahih hadis olarak kabul ettiklerini dahi gösterebilir.

 

Bunlardan birisi Kitabü't-Tevhid adlı eserin yazarı İmam İbn Huzeyme'dir (h. 311).

 

O şöyle der: Ehl-i Cehaletten birçok kişinin sahih olmadığını sandıkları ve sunduğumuz sened açısından sabit ve sahih hadisler babı

 

Bu bab başlığı altında eserin 765. sayfasında şöyle bir hadis geçiyor: Bize Bişr İbn Muaz rivayet etti ve dedi ki bize Halid İbn Abdullah el-Vasıti, Zekeriya İbn Ebu Zaide'den, o Atıyye'den, o da Ebu Said el-Hudrî'den rivayet ettiğine göre o şöyle demiştir: Hz. Resûlullah (s.a.a.) şöyle buyurdular: Allah'a şirk koşmadan vefat eden kimse cennete girer.[17]

 

Buna göre İbn Huzeyme Atıyye'nin bulunduğu senedi sahih ve sabit olarak kabul etmektedir.

 

Bu gerçekliğe işaret edenlerden birisi Ebu Avane'dir. Ebu Avane müsned sahibi bir muhaddistir. Ebu Avane; Hafızü'l-Kebir Ebu Avane Yakub İbn İshak İbn İbrahim İbn Zeyd el-İsferayinî. Müslim'in Sahih'ine yazmış bulunduğu el-Müsnedü's-Sahih adındaki müstahreci ile meşhurdur. Babların sonunda bazı hadisler tahriç etmiştir. Tahriç ettiği kimseler arasında Atıyye de bulunmaktadır. O hadisleri Sahih-ü Müslim'in esasına göre tahriç etmiştir. Öyleyse Ebu Avane de Atıyye'nin sahih olduğunu kabul ediyor. Değerli dostlar Müslim'in ricâl konusunda Buhari'den daha şiddetli olduğunu hatırlayacaklardır.[18]

 

Atıyye'nin rivayetlerini tahriç edenlerden birisi de –bu nokta son derece önemlidir- Taberî'dir. Taberî, onun birçok rivayetini tahriç eder ve ondan gelen rivayetlere dayanır.

 

Soru; Taberî kimdir ve tefsirinin önemi nedir?

 

Taberî'nin tefsirinin değeri için Şeyh İbn Teymiyye'nin ifadelerini okumak istiyorum: “Günümüzde elde bulunan tefsirlerin en sahihi Muhammed İbn Cerir et-Taberî'nin tefsiridir. Bu tefsir selefin açıklamalarını sabit olan isnad zincirleriyle zikreder. Tefsirde hiçbir şekilde bidate dayalı bir görüş bulunmamaktadır. Taberî, Mukatil ve Kelbî gibi itham edilen kimselerden alıntı yapmaz.”[19]

 

Taberî'nin tefsirinden Atıyye'den bolca nakil bulunduğuna göre o itham edilen kimselerden değildir. Ey İbn Teymiyye bağlıları sizler ‘İbn Teymiyye ne diyorsa doğrudur ve güvenilirdir' demiyor musunuz? Vakit dar olmasaydı size Taberî'nin Atıyye'den yaptığı bazı nakillerini sunmak isterdim. Taberî'nin Atıyye'nin rivayetlerine istinad ettiği yerler oldukça çoktur.

 

Atıyye el-Avfî'yi dayanak olarak kabul edenlerden birisi de Şerh-ü Müşkili'l-Asar'ın müellifi Ebu Cafer et-Tahavî'dir (h. 321).

 

Değerli izleyicilere eserin mukaddimesindeki ifadeleri aktarmak istiyorum. Tahavî, Atiyye el-Avfî'den hadis tahriç etmiştir. O şöyle der: “Tesebbüt ehlinin, emanet sahibi insanları ve edası yerli yerince olan kimselerin naklettikleri makbul isnadlarla Hz. Peygamber'den (s.a.a.) rivayet edilen eserlere/hadislere baktım.”[20]

 

Tahavî, Atıyye'den aktarımda bulunduğuna göre onun rivayetleri de makbul isnadlar zincirinin kapsamına girmiş olur.

 

Buna işaret eden kaynaklardan bir diğeri İbn Ebu Hatem'in (h. 327) Tefsirü'l-Kur'ani'l-Azim adlı eseridir. Eser galiba rivayet noktasında en geniş tefsirlerdendir. Hatta Suyutî'nin ed-Dürrü'l-Mensur'undan bile dahi hacimli olabilir. Suyutî'nin tefsirinde geçen rivayetlerden ve nakillerden birçoğu muhtemelen bu eserden alınmıştır.

 

Eserin mukaddimesinde şöyle deniyor: “Allah'ın salât ve selamı Hatemü'l-Enbiya Hz. Muhammed'e (s.a.a.), bütün Âl'ine olsun. Kardeşlerimden bazıları sahih isnadlardan oluşmuş; isnad kanallarının, şahidlerinin, harflerinin ve rivayetlerinin atıldığı muhtasar bir tefsir oluşturmamı talep ettiler.”[21] Buna göre bu eserde geçen rivayetlerin en sahih isnadlara sahip olduğunu söyleyebiliriz.

 

İşaret etmek istediğim en son açıklama İbn Kesir'in Tefsirü'l-Kur'ani'l-Azim'de geçen ifadeleridir. İbn Kesir, Kasas suresinin 81 ve 82. ayetlerinin tefsirinde şöyle der: İmam Ahmed der ki: Bize Nadr İbn İsmail rivayet etti dedi ki… A'meş'den, o Atiyye'den, o da Ebu Said'den rivayetinde Allah Resûlu (s.a.a.) şöyle buyurmuştur: Sizden öncekiler içinde birisi kibirlenip böbürlenerek iki yeşil hırka içinde çıkmışken, Allah-u Teâlâ yeryüzüne emretti de yeryüzü onu içine alıverdi. Şüphesiz o, kıyamet gününe kadar orada batmaya devam etmektedir. Hadisi, sadece İmam Ahmed rivayet etmiş olup isnadı hasendir.[22]

 

Azizlerim işaret ettiğimiz bu pasajlar ve Atiyye'ye ait Tefsirü'l-Kur'an adlı eserin mukaddimesinde işaret edilen onlarca kaynağa müracaat edebilirsiniz, bu imkânınız dahilindedir. Allah-u Teâlâ eserin mukaddimesini yazan şahsın mükâfatını versin.

 

Soru; Atıyye'nin tercüme-i hali bu şekilde müspetse, Allame Arnavut onu neden zayıf sayıyor? En azından hakkında ihtilaf edilmiştir diyebilirdi. Şöyle şöyle bir görüş olduğu gibi şöyle de bir görüş vardır demiyor. Niçin Atıyye'nin zayıf oluşu kesinmiş gibi bir ifade kullanıyor?

 

Tek bir cümleyle cevabını vereceğim: Zira Atıyye Şiîdir. Teşeyyü ise bir mümin ve Müslümanın zayıf sayılması için Ümeyyeci din anlayışının nazarında yeterli bir nedendir. Yani Ümeyyeci din anlayışı rivayeti akide temelli olarak zayıf veya sahih sayar. Peki, Atıyye'nin Şiî olduğunu kim söylüyor?

 

Elimizde Hafız Zehebî'nin Tarihü'l-İslam adlı eseri var. Zehebî bu eserinde şöyle diyor: “Haccac tarafından, Hazret-i Ali'ye lanet etmesi iste­nilmiş, bundan kaçınması üzerine kendisine dört yüz değnek vurulmuştur. Şiî idi. Allah ona rahmet etsin, Haccac'a rahmet etmesin!”[23]

 

Bilemiyorum, eğer akidesi bozuk ve itham edilen bir kişiyse bu sözler niçin? Bu sözleri Zehebî söylüyor. Atıyye'nin problemi Şiî oluşu! İbn Hacer el-Askalanî, (h. 852) onun Şiî oluşunu açıkça dile getirir ve sözünü doğrudan söyler. O, Takribü't-Tehzib adlı eserinde şöyle diyor: Atıyye İbn Sa'd İbn Cunade, saduktur.[24] Çokça yanılgıya düşerdi. Müdellistir[25] ve Şiîdir.[26]

 

Yani Atıyye'nin kusuru Hz. Ali'ye lanet etmemesi ve Şiî olmasıdır!

 

Bundan dolayıdır ki programın başında ismini zikrettiğimiz el-Leali'l-Behiyye adlı eserde “Allah'ın Kitabı ve İtretim ifadeleri şazdır ve gerçeğe aykırıdır” denilmektedir. Evet, İtret'e ve Ehl-i Beyt'e uymak şaz bir iş kabul ediliyor!

 

İbn Hacer'in, Hedyü's-Sari adlı eserinde Atıyye ve emsallerinin zayıf sayılması noktasında neler dediğine bir bakalım. O, cerh ve tadil sahasının imamlarındandır. İbn Hacer, söz konusu eserinde şöyle bir başlık açar:

 

“Zikredilen Kimseler Hakkında Söylenen Kötü Sözlerin Sebeplerini Ayırt Etme Hakkında Bir Fasıl

 

Bir bölümü rivayeti kanıt olarak kullanılmaya elverişli olanlardır. Bazıları ise rivayeti kanıt olarak kullanılmaya elverişli olmayanlardır. Bu da iki kısımdır.

 

İlki; zayıflıkları itikatlarından kaynaklananlar.”[27] Bu grupta olanlar hadd-i zatında sika ve saduk kimselerdir. Yalan söyledikleri ve zayıflıkları tespit edilememiştir. Bunlarla ilgili müşkül inançlarıdır.

 

Örnek vererek şöyle diyor: “Mürcie… Teşeyyü'; Ali muhabbeti ve O'nun diğer sahabeden üstün tutulması…”[28]

 

Öyleyse bunlar nazarında sika ve makbul olmak ve senden rivayet nakletmelerini istiyorsan en azından Ali'ye (a.s.) buğzetmelisin. Bundan dolayıdır ki onlar Nasıbilerin Rafızîlerden daha doğru sözlü olduğunu söylerler. Bir kişinin Ali'ye buğzediyor olması, nakleden şahsın şahsiyetinin kuvvetli oluşunu gösterir. Eğer Hz. Ali'ye sevgi beslersen bu sevgi zayıflığına alamettir!

 

Ayrıca sahabe içerisinde en çok sevdiğin kimsenin Ali olduğunu söylemek hakkın bulunmadığı gibi ve O'nun sevgisini izhar etme hakkın da yoktur. O'nu, Ebubekir, Ömer ve Osman'a önceleme hakkın mevcut değildir. Evet değerli izleyiciler, Atıyye el-Avfî'nin bu mantığa göre niçin zayıf sayıldığı anlaşılıyor. Şeyh Arnavut'un hadisin bu bölümünü neden zayıf saydığı belli oluyor! Zira bu bölümü nakleden Atıyye'dir.

 

Şu anda Ehl-i Beyt Medresesinin dayanaklarına girmek istemiyorum. Ricâl sahasındaki eserlerimize baktığımızda, bize inanç noktasında muhalif de olsa sika bir kişiden aktarılan hadisin kanıt olduğunu görürüz. Bu tür hadisler bizim terminolojimizde ‘muvassak'[29] olarak ifade edilir. İtikad açısından sahih bir inanca sahip olan ve aktarım noktasında da sika olan kimsenin rivayet ettiği rivayetlere de ‘sahih hadis' denilir. Bir kişi saduk olduğu halde itikad noktasında Şiî değilse biz ondan nakilde bulunuruz, onu inancının muteber olmaması yüzünden zayıf saymayız.

 

Bu girişe binaen Allame Şuayb el-Arnavut'un Atiyye'yi niçin zayıf saydığına anlam verebiliyoruz. İmam İbn Kesir'in dediği gibi bu hadis sahih bir isnad zincirine sahiptir. En azından hasendir. İbn Kesir, Hakim, Tahavî ve diğerleri “Onlar havuz başında bana varıncaya kadar asla birbirlerinden ayrılmayacaklar” bölümünü de içeren hadisi sahih olarak kabul etmiştir. Gerçi Allame Arnavut'un bu hadisi zayıf sayması doğru bir değerlendirme değildir.

 

Size teşekkür ediyorum Seyyid Kemal Haydari Bey, programımızın bu bölümünü güzel bir şekilde takip eden değerli izleyicilerimize de teşekkürlerimizi sunuyoruz. Ey dostlar, Allah-u Teâlâ bizleri ve sizleri Sekaleyn'e sımsıkı ve doğruca tutunmakla rızıklandırsın. Bize sapıklıktan kurtulmak, dünya ve ahirette tertemiz hayata ulaşmak için bir vesile ve yol olarak bırakılan Sekaleyn'i korumayı, Resûl-u Azam'ın vasiyetiyle doğru ve vefakârlıkla amel etmeyi nasip etsin. Es-selamu aleyküm ve rahmetullahi ve berekâtuh.

 

 

 

 

 



[1] İbn Teymiyye, Minhacü's-Sünne, c. 4, s. 300 Tahkik Doktor Muhammed Reşad Salim, Darü'l-Fazilet

[2] Müsned-ü İmam Ahmed, c.17, s.170, Tahkik Allame Şuayb el-Arnavut, Müessesetü'r-Risale

[3] Şeyh Salih İbn Abdülaziz İbn Muhammed İbn İbrahim Alı'ş-Şeyh, el-Leali'l-Behiyye fi Şerhi Akideti'l-Vasıtiyye, c. 2, s. 461, Tahkik Adil İbn Muhammed Mürsi Rıfai, Darü'l-Asıme, 1. Basım,1430

[4] Age, agy.

[5] Age, agy.

[6] El-Müsned, c. 17, s. 212, 11131 no'lu hadis.

[7] Müsned-ü İmam Ahmed İbn Hanbel, c.17, s.170, Tahkik Allame Şuayb el-Arnavut

Hasenü'l-hadis; sözlük itibariyle ‘hadisleri güzel' manasına gelen bu tabir ravinin adaletine işaret eder.

[8] S.170, 309-310

[9] İbn Sa'd, Tabakatü'l-Kübra, c. 6, s. 304, Dar-ü Sadır, Beyrut.

[10] La be'se bihi ile eş anlamlıdır. Sözcük olarak zararsız, sakıncasız anlamına gelir ve bir tadil (adaletli sayma) ifadesidir. Çev.

[11] Ebü'l-Hafs Amr İbn Hafs İbn Osman İbn Şahin, Tarih-ü Esmai's-Sikat, s.233, Tahkik Ebu Amr el-Ezheri, Naşir el-Faruk el-Hadise, 1. Basım, 1430

[12] Atıyye İbn Sa'd İbn Cunade el-Avfi el-Kufî, Tefsirü'l-Kur'ani'l-Kerim, c.1, Mukaddime bölümü, tahkik ve tahric Abdürrezzak İbn Muhammed Hüseyn Hırzüddin. 

[13] Leyse bi-kaviyy cerh lafızlarındandır. İbn Ebu Hatim'e göre bu mertebede olan birisinin hadisleri itibar için yazılır. Çev.

[14]Age, agy.

[15] Salih, sahih ve hasen gibi dinî meselelerde delil olarak kullanılmaya elverişli hadisler için kullanılmış bir terimdir. Çev.

[16] Age, s.69

[17] Muhammed İbn İshak İbn Huzeyme, Kitabü't-Tevhid, c. 2, s.760 ve 765, 83. Bab, Tahkik ve Tahriç Semir İbn Emin el-Ezheri, Darü'l-Muğni.

[18] Tefsirü'l-Kur'ani'l-Kerim, c.1, Mukaddime bölümü

[19] Şeyhü'l-İslam Takiyüddin Ahmed İbn Teymiyye, Mecmuetü'l-Fetava, c.13, s.208.

[20] Ebu Cafer Ahmed İbn Muhammed İbn Selame et-Tahavî, Şerh-ü Müşkili'l-Asar, c. 5, s.18, tahkik, tahriç ve talik Allame Şuayb el-Arnavut.  

[21] Abdurrahman bin Muhammed er-Razî, Tefsirü'l-Kur'ani'l-Azim Müsneden an Resûlillah, Tahkik Esad Muhammed et-Tayyib, Mektebetü'l-Asriyye, 2. Basım, 1419 

[22] İbn Kesir, Tefsirü'l-Kur'ani'l-Azim, c. 10, s. 485

[23] İmam Şemsüddin Muhammed İbn Ahmed İbn Osman ez-Zehebî, Tarihü'l-İslam, c.  7, s. 424, 497 no'lu tercüme-i hal. Tahkik Ömer Abdüsselam Tedmürî, Darü'l-Kütübi'l-Arabî

[24] Sözlük anlamı olarak doğru sözlü kimse olan saduk sadece adalete yönelik bir değerlendirmedir. Ravinin zaptını içermez. Ancak bir tadil ifadesidir. Çev.

[25] Müdellis  dellese fiilinin ismi failidir. Yani rivayetini tedlis yaparak nakleden kimse anlamına gelir. Tedlis ise bir ravinin görüşmediği veya görüştüğü halde hadis almadığı bir şeyhten bizzat rivayet etmişçesine hadis rivayet etmesidir. 

[26] Allame İbn Hacer el-Askalanî, Takribü't-Tehzib, s.608, Tahkik ve Talik Ebü'l-Eşbal Sağiyr Ahmed Şağif el-Bakistanî, Takdim: Bekr İbn Abdullah Ebu Zeyd, Darü'l-Asıme, 1416, 1. Basım, Suudi Arabistan

[27] İbn Hacer el-Askalanî, Hedyü's-Sarî Mukaddimetü Fethi'l-Barî, c. 2, s.1238, Talik: Allame Abdurrahman İbn Nasır el-Berrak, Tahkik Ebu Kuteybe Nadr Muhammed el-Firyabî, Dar-ü Tayyibe, 4. Basım, 1432.

[28] Age, agy.

[29] Muvassak hadis; İmamiyye inancına bağlı olmayan, ancak sika olan bir kişinin rivayet ettiği hadislere muvassak hadis denir. Çev.

 

 

 

Çeviren: Cevher Caduk

 

 

medyasafak.com