Ayetullah Hameney, İsrail saldırganlığını ve Hizbullah’ın zaferini nasıl öngördü? (1)

Ayetullah Hameney, İsrail saldırganlığını ve Hizbullah’ın zaferini nasıl öngördü? (1)
Rehber bize mektubunda bunun zor bir savaş olacağını, Allah’ın Elçisi Hazreti Muhammed (s.a.a.) zamanındaki Hendek Savaşı’na çok benzer olacağını söylemiş, fakat aynı zamanda zaferin bizim tarafımızda olacağının teminatını vermişti ve onun sözleri hepimizin üzerinde ve mücahidlerin ruhu üzerinde büyük bir etki bırakmıştı.

 

 

 

english.khamenei.ir

 

 

Beyrut'ta Merva Osman* tarafından İran İslam Devrimi Rehberi'nin resmi web sitesi için yapılan bir görüşmede Lübnan'daki Hizbullah Yürütme Meclisi Başkanı  Seyyid Haşim Safiyuddin, 25 Mayıs Zafer ve Kurtuluş Günü'nü, Siyonist oluşumun 2006 savaşındaki yenilgi sonrasında moral düzeyinde, askeri düzeyde ve savaşma kapasitesinde yaşadığı kayıpları şu ana kadar onaramadığını söyleyerek andı. Safiyuddin, 2000 yılında Güney Lübnan'ın özgürleşmesinin İsrail'in askeri, siyasi ve güvenlikten sorumlu liderliklerini vuran gerçek bir kabus olduğunu ve bu kabusun halen onların bilinçlerine, kültürlerine, ordu ve güvenlik kurumlarına kök salmış halde olduğunu söyledi. 

 

Seyyid Safiyuddin, Khamenei.ir sitesine, “hem İsraillilerin hem de Amerikalıların çıkarlarına ilişkin algımız, onlar için bugün yeni bir savaşın zamanı olmadığını gösteriyor” şeklinde konuştu.

 

“Ayetullah Seyyid Ali Hameney bize zaferin bizim tarafımızda olacağının teminatını verdi ve onun sözleri, hepimizin üzerinde ve mücahidlerin üzerinde büyük bir etki yarattı ” diye vurgulayan Seyyid Safiyuddin ayrıca, “Ayetullah Hameney her zaman geleceğe iyimserlikle bakar ve devamlı olarak bölgemizin kendi kaderini tayin edeceğinin ve kendi halkına döneceğinin, o günün ise artık ‘İsrail' diye bir şey kalmadığı ve bölgedeki ABD hegemonyası sona erdiği zaman geleceğinin sözünü verir” dedi.

 

Aşağıda, Lübnan'daki Hizbullah Yürütme Meclisi Başkanı Seyyid Haşim Safiyuddin ile Khamenei.ir sitesi için yapılan özel röportajın çözümlemesi sunulmaktadır.

 

 

Birinci Kısım: Hizbullah İsrail topluluğuna karşı

 

 

1.       25 Mayıs 2000 Direniş ve Kurtuluş Günü'nü anarken, İsrail'in – her ne kadar çekilme halen tamamlanmış olmasa da – Güney Lübnan'dan çekilmesinden 16 yıl sonra, Hizbullah İslami Direnişi'nin durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

 

Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla. Güney Lübnan'ın ve bazı işgal altındaki Lübnan topraklarının kurtarılmasından 16 yıl sonra, gerçekler, İsrail topluluğunun büyük bir yenilgi aldığını ve moral düzeydeki, askeri düzeydeki ve savaşma kapasitesindeki kayıplarını şu ana kadar onaramadığını ortaya koymuştur. Bunun kanıtı, 2006 yılında olanlardır. İsrail topluluğu halen, Temmuz 2006 zaferinin izlediği 2000 yılı zaferinin altında ezilmektedir. Siyonist varlık bugüne kadar halen, Lübnan'a eskiden yaptığı gibi yayılamayacağını hissetmektedir. Siyonistler, koşulları Lübnan direnişini yenilgiye uğratmak için uygun buldukları anda direnişi hedef almaktan çekinmeyecektir. Düşmanımızın mantığına göre – ki ben bunu doğrulayamıyorum – direnişe karşı savaş başlatmak için bütün sebeplerin olmasına rağmen İsrail topluluğu bunu yapmıyor.        Dolayısıyla İsrailli düşman baskı altındadır ve hâlâ yenilginin zorlu anlarının arasında yaşamaktadır. Bugüne kadar, siyasi analizlerinde, askeri, güvenlikle ilgili ve stratejik çalışmalarında ve hatta Siyonist varlığın karşı karşıya olduğu büyük zorluklardan bahsettikleri zaman bile, zorluklar listesinin en başına direnişi yazıyorlar. Bu, onların hâlâ bu kabusun içinde yaşadığını kanıtlıyor. Bu yüzden 2000 yılında Güney Lübnan'ın özgürleşmesi İsrail'in askeri, siyasi ve güvenlikten sorumlu liderliklerini vuran gerçek bir kabustur ve bu kabus halen onların bilinçlerine, kültürlerine, ordu ve güvenlik kurumlarına kök salmış haldedir. Öte yandan direniş ise daha güçlü ve daha görünür hale geliyor. Direniş niyetlerini ilan ediyor ve her zaman ilan ettiği şeyi yapıyor. Geçmiş yıllarda düşman bizim hazırlığımızı test ettiğinde pek çok çetin imtihandan geçtik ve direniş her zaman hazır olduğunu kanıtladı. Direniş, halkı ve destekçileri için her zaman orada olacaktır ve bütün Lübnan kamoyuna, ülkeyi koruyacak elle tutulur bir profesyonelliğe sahip olduğunun teminatını vermektedir; bu gerçeği de bütün dünyada tanınan deneyimler ve modeller ortaya koymak yoluyla kanıtlamıştır. Bu yüzden bir yanda İsrail topluluğu halen kördüğümü yaşamaktadır, diğer yanda ise direniş gücünü arttırmış, deneyimini zenginleştirmiş ve ağır silahlı hale gelmiştir. Biz, düşmanımızın kabul ettiği gücümüzden gurur duymak için yeterli sebebe sahibiz.

 

 

2.      Genel Sekreter Seyyid Hasan Nasrallah    Mart 2016'da yaptığı bir konuşmada kısa vadede İsrail'in Lübnan'a karşı savaş açma olasılığının olmadığını söyledi ve Siyonist varlığın Amerikan onayı olmadan herhangi bir adım atamayacağını belirtti, ancak  Nisan 2016 ortalarında ABD, İsrail'e yönelik askeri yardımlarını arttırabileceğini söyledi ki, 3,1 milyar dolardan 5 milyar dolara çıkan muhtemel bir artış, ‘tarihteki bir seferdeki en büyük söz' olarak tanımlanıyor. Bu,  yakın gelecekte Lübnan'a karşı büyük bir savaşın yürütülmesi için Washington'dan yeşil ışık yakılması ve onay verilmesi değil midir?  

 

Bilakis, ABD'nin Siyonist varlığa yönelik askeri yardımları arttırmak istemesi, Amerikalıların bölgeyi yıkmayacak şekilde İsraillileri teskin etmekten başka bir şey istemediğinin kanıtıdır, zira eğer ABD'nin gündeminde savaş yoksa, ABD İsrailli müttefikini her türlü maceradan uzak tutacak şekilde sakinleştirmek üzere mali yardımlar ve silah yardımı konusunda daha cömert olabilir – tabi bu her zaman değil, bazı örneklerde böyledir. Birincisi bu. İkincisi, İsrail topluluğunun ABD'nin rızası, desteği ve imzası olmadan Lübnan'a karşı herhangi bir savaş başlatamayacağı doğrudur; bunun tek istisnası ise işlerin tersinden gittiği, İsrail topluluğunun savaşa girmek istediği, ABD yönetiminin ise İsrailli partnerlerinin arkasından gittiği 2006 savaşıdır. 2006 savaşında İsrail topluluğu Lübnan'a saldırmak için izin istemedi. Bu özgün savaşın Amerikan-İsrail ilişkileri düzeyinde kendine özgü koşulları vardı ve sonuçlar Siyonist varlık için felaket oldu. Bu yüzden mali yardımın varlığı, Siyonist varlığın psikolojik üstünlüğünü sağlamak içindir. Adeta ABD İsraillilere, “evet Lübnan Direnişi'ne yenildiniz, fakat biz size üstünüğünüzü kanıtlamanız için yardımlarımızı arttıracağız; bu ister psikolojik düzeyde olsun, ister kendi halkınızı bu üstünlüğe ikna etmeniz için olsun” der gibi. Üçüncüsü, bölgede olan her şeyi, yalnızca Lübnan ile Siyonist varlık arasındaki durumda değil, aynı zamanda bölgede olup biten her şeyde İsrail varlığının ABD için stratejik bir müttefik ve temel müttefik olduğunu kesin olarak biliyoruz. Bütün ABD yönetimleri için Siyonist varlığa daha fazla deneyim, silah ve mali destek sağlamak yüksek bir önceliktir ve bu bir istisna değildir. ABD tarafından İsrail'e verilen paranın meblağındaki artış, bölgeyi vuran bütün değişkenlerden sonra Siyonist varlığın karşı karşıya olduğu risklerin yakın niteliğini hissetmenin sonucu olabilir ki bu değişkenlerden biri, İslami Direniş'in gücünün gelişmesi ve büyümesidir. Son olarak, eğer ABD savaş istiyor olsaydı veya İsrailliler ABD onayıyla savaşa girmek istiyor olsaydı, bölgedeki çıkarlarıyla bağlantılı anlatıları olurdu. Şu anda Lübnan'a karşı savaş açma kararının henüz verilmediği bir anda olduğumuza inanıyoruz. Hem İsraillilerin hem de Amerikalıların çıkarlarına ilişkin algımız, onlar için bugün yeni bir savaşın zamanı olmadığını gösteriyor. Aynı zamanda, düşmanlarımız amaçlarına ulaşabileceklerini hissettikleri zaman, bunun tereddüt etmeden yapmak için zaman kaybetmeyecektir. Ancak bizim kanaatimiz ve mantığımıza göre direnişin caydırıcı gücü bu aşamada herhangi bir savaşı önleyecek olan ilk önlemdir.  

 

 

3.      Hizbullah geçmişte başarılarıyla ve kapasiteleriyle Siyonist varlığı, Lübnan'a karşı açacağı her savaşın İsrailliler açısından çok maliyetli olacağına ikna etti; ancak Hizbullah'ın Suriye içinde terörizme karşı savaşa girmesi sonrasında İsrail topluluğu, Hizbullah'ın güney sınırında daha zayıf hale geldiğini iddia etti ve ileri sürdükleri kanıtları, son yıllarda bazı Hizbullah komutanlarını hedef alıp öldürmeyi başarabilmiş olmaları. Suriye'de terörizme karşı savaşa tam manasıyla girmiş olan Hizbullah'ın bir İsrail saldırısı durumunda Lübnan topraklarını savunması ne kadar zor olacaktır? Bunu Suriye artık bir seçenek olmadığı için bu kez sivillerin kaçıp saklanacak hiçbir yerinin olmadığını bilerek soruyorum.

 

Biz en başından beri Suriye meselesinin bizi İsrailli düşmandan uzaklaştırmadığını söyledik. Allah'a şükür direniş herhangi bir zamanda İsrail tehdidine karşılık vermeye yetecek kadar insan potansiyeline, silahlanma programına, plana ve hazırlığa sahiptir. Şu anda ve Suriye'de bulunduğumuz her anda, direnişi ve ülkemizi savunmak için savaşıyoruz ve Suriye'de vuku bulan kaosun arkasında İsrail'in elinin olduğunu düşünüyoruz. Siyasi düzeyde, bizim bakış açımıza göre Suriye'deki savaşın sonucu, aynı düşmanla ve Suriye'ye savaş açarak elde etmek istedikleri özel amaçların peşinden koşan aynı savaş kışkırtıcılarıyla uğraştığımızı kanıtlamıştır. Savaş düzeyinde, direniş halkına ve kitlesine her zaman, düşmanımız İsrail'le olan savaş cephesinin hiçbir zaman zayıflamadığının ve Suriye'ye girmemizin bizim İsrail topluluğuna karşı hazır olma durumumuzu etkilemeyeceğinin teminatını vermektedir. Biz her an, tam manasıyla hazırız.

 

  

4.  Rehber Ayetullah Ali Hameney'in, 2000'deki ilahi zaferi ve Hizbullah'ın 2006'da 33 gün süren savaşta İsrail'e karşı elde ettiği zaferi temin eden anlatılarını nasıl değerlendiriyorsunuz? Onun bu konudaki düşüncelerini, mümkünse de henüz yayınlanmamış veya duyurulmamış olan düşüncelerinden bazılarını anlatabilir misiniz?

 

Elbette bu bizim için, güçlü izahatlar ve dellilerle desteklenen bir meseledir. 2006'daki 33 Gün Savaşı esnasında Sayın Ayetullah Seyyid Ali Hameney, Sayın Başkomutan ve Genel Sekreter Seyyid Hasan Nasrallah'a bir mesaj göndererek, bu savaşın niteliği, başlatan taraf ve bu savaşı gerçekleştirmeyi tam olarak kimin planladığı hakkında açıkça konuşmuş, ayrıca da Temmuz Savaşı'ndan önceki hazırlıklardan bahsetmişti. Biz bunu tuhaf bir mesele olarak görmüştük zira bir savaşın bizi vurmak üzere olduğuna işaret eden somut bir delile, yahut herhangi bir analize, yahut herhangi bir istihbarat bilgisine sahip değildik. Hamaney bu savaşın İsrailliler ve Amerikalılar tarafından nasıl da önceden hazırlandığından bahsediyor ve Temmuz'da olan şeyin savaşın başlamasının nedeni olmadığını söylüyordu. Sözleri, savaştan sonra Ehud Olmert (o dönemin İsrail Başbakanı) açıkça, 2006 savaşının aslında o yılın Mart ayında başladığını söylediği zaman doğrulandı. Rehber bize mektubunda bunun zor bir savaş olacağını, Allah'ın Elçisi Hazreti Muhammed (s.a.a.) zamanındaki Hendek Savaşı'na çok benzer olacağını söylemiş, fakat aynı zamanda zaferin bizim tarafımızda olacağının teminatını vermişti ve onun sözleri hepimizin üzerinde ve mücahidlerin ruhu üzerinde büyük bir etki bırakmıştı. Rehberle olan deneyimlerimiz gösteriyor ki onun vaatleri, onun öngörülerinden, Kuran-ı Kerim'den, sünnetullahtan ve temel olarak da her şeye kadir olan Alllah'a (c.c.) imanından gelmektedir; bu vaatler bize zaferin bizimle olacağı yönünde tam bir güven vermiş ve gerçekten de tam da böyle olmuştur. Bu yüzden Rehberin bize güç veren sözleri aynı zamanda, mektup daha savaşın başlangıcında yazıldığı halde savaşın niteliğinden de bahsediyordu; adeta, önümüzde Hendek Savaşı'nda olduğu gibi uzun, zorlu ve büyük kayıplar verilecek bir savaş olduğunu biliyor gibiydi, fakat en sonunda zaferin bizimle olacağını söylüyordu ve öyle de oldu. Savaşın sonunda gelen zaferin ardından Rehber Seyyid Nasrallah'a bir mektup daha gönderdi. Bu mektubunda Hizbullah'ın zaferden elde ettiği kabiliyetten söz ediyor ve bu kabiliyet nedeniyle düşmanlarımızın var gücüyle bizi kuşatmak ve vurmak için çabalayacağını, ancak en sonunda girişimlerinde başarısız olacaklarını ve Hizbullah'ın gücünün yalnızca artacağını, üstelik bu kez bunun yalnızca İsrail topluluğu karşısında değil bütün bir Arap ve İslam dünyası arasında güç artışı olacağını söylüyordu ve bugün de olan budur.  

 

 

5.  Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrallah, konuşmalarından birinde Ayetullah Seyyid Ali Hameney'le olan görüşmesinden bahsetmiş, özel olarak da Rehberin çeşitli tarihlerde Amerika ve İsrail'in yenilgisi hakkındaki görüşleri hakkında ortaya koyduğu altı anlatıdan bahsetmişti.  Rehber Ayetullah Hameney'in son yirmi beş yıl içinde İsrail'i yenilgiye uğratma konusunda ortaya koyduğu vizyonu nasıl açıklıyorsunuz ve bu beklentiler nasıl gerçekliğe dönüştü?

 

Rehber Seyyid Ali Hameney, şaşmaz bir öngörüye sahip açık bir vizyon taşıyor, meseleleri anlıyor ve uygun davranışlar öneriyor. Rehber, bölgemizi etki altına alan düşmanın, yani ABD'nin tabiatını biliyor ve bu yüzden her zaman, Filistin'den başlayarak bölgemizi karıştıran bütün meselelerde, bölgede olan her şeyde ABD'nin ellerine odaklanıyor. Bütün bunlar delillerle desteklenmektedir ve yeterince belgelenmiştir. Rehber aynı zamanda düşmanımızın kapasitelerini biliyor. Bunu, anlayışı, teknik bilgisi, uzmanlığı, malumatı ve deneyimi sayesinde biliyor. Ayetullah Hameney her zaman geleceğe iyimserlikle bakar ve devamlı olarak bölgemizin kendi kaderini tayin edeceğinin ve kendi halkına döneceğinin, o günün ise artık ‘İsrail' diye bir şey kalmadığı zaman ve bölgedeki ABD hegemonyası sona erdiği zaman geleceğinin sözünü verir. Bu açık vizyona erişilmesi, uygulama düzeyinde yılları gerektirebilir ve çok daha fazla kurban verilmesini gerektirebilir, ancak geleceğin bölge halkları için çok daha iyi olacağına hiç şüphe yoktur. Bu vizyon öncelikle tarihin derin bir şekilde anlaşılmasına ve tahlil edilmesine, ikinci olarak kadir-i mutlak olan Allah'a duyulan güçlü inanca ve Kuran-ı Kerim ile tarihin kanunlarının anlaşılmasına, üçüncü olarak da olayların niteliği ve gelecekteki gidişat hakkındaki derin deneyimlere işaret eder. Rehber rüyaları ve beklentileri hakkında konuşmaz, canlı deneyimler yoluyla bilinen gerçekler hakkında konuşur. Son olarak biz direniştekiler olarak, Rehberin başarının yolunu gösterdiği ve o başarının gelmediği hiçbir deneyim yaşamamışızdır; Allah'a hamdolsun ki o başarı her zaman gelir.

 


Merva Osman, Lübnan Uluslararası Üniversitesi Medya Çalışmaları Bölümü'nde öğretim görevlisi ve Lübnanlı bir siyasi yorumcudur. Aynı zamanda Mavi Barış İnisiyatifi'nin medya ağının bir üyesidir. 'Al Etejah English' kanalında bir siyasi program yapmıştır ve sık sık 'Russia Today' kanalına açık oturum katılımcısı olarak çıkmaktadır.

 

(Devam edecek)...

 

 

www.medyasafak.net