Argo: Hollywoodizm’den İranofobiye

Argo: Hollywoodizm’den İranofobiye
"Film, aptalcasına acemi tarzıyla, İranlıları duygusuz, irrasyonel, deli ve şeytani olarak resmetmeye çalışmakta, beraberinde CIA ajanları kahraman yurtseverler olarak sunulmaktadır. Argo, tarihsel eksiklikler ve çarpıtmalarla dolu."

Dr. İsmail Selami

Press TV


Son yıllarda İranofobi, izleyicileri manipüle etmede daha güçlü bir etkisi olduğu tartışmasız olan sinema da dâhil olmak üzere geniş bir medya alanını kuşatıyor.

Son İranofobik saldırıların arasında, David Haglund'a göre tarihle pek az benzerliği olan “heyecanlı bir macera filmi” olan Argo (2012) geldi. Gerçekten de pek az benzerlik!  Filmin sahte dış görünüşü ve kaçakların Tahran dışına kaçırılmasında özel olarak CIA ajanı Antonio Mendez'in (Ben Affleck'in canlandırdığı kahraman) ve genel olarak istihbarat aygıtının övülmesi, bir yandan filme uydurma bir gerçeküstü yetenek, diğer yandan da zihinleri zaten Batı medyasının İran hakkında anlattıklarıyla doldurulmuş izleyicilerin çoğunluğuna gerçek olamayacak kadar iyi bir his veriyor.

Film, aptalcasına acemi tarzıyla, İranlıları duygusuz, irrasyonel, deli ve şeytani olarak resmetmeye çalışmakta, beraberinde CIA ajanları kahraman yurtseverler olarak sunulmaktadır. Argo, tarihsel eksiklikler ve çarpıtmalarla dolu. Filmin yazılamalarının, Antonio Mendez'in olaylar hakkında anlattıklarına dayandırıldığını gösterdiği söylenebilir. Ancak izleyicinin bunu bulma şansı bir hayli azdır ve inanacağı her şey, gördükleridir. Evet, bunu yapmak bir hayli güçtür ve filmin yapımcısı, kurnazca, yazılamalara dikkat edemeyecek kadar filme kendini vermiş bir izleyici topluluğu görmektedir.

Dikkat edebilse bile, izleyicinin zihni hâlihazırda filmin gizlice ve vahşice dayattığı tüm yalanların içine çekilmiş olacaktır. Bu, inanılmaz bir hünerle yapılıyor. Örneğin bir sahnede, suratsızca örtünmüş İranlı kadınlar askeri üniformalarla gösteriliyor; bu, daha eski bir İran karşıtı film olan “Kızım Olmadan Asla (1991)” filminde de betimlenmiş bir sahteliktir. Geçen otuz yılın sonunda, üniformalı İranlı kadınlar görebilirsiniz, fakat sokaklarda değil, sadece kadın birliklerinde. Dolayısıyla İranlı kadınların askeri üniformalarla betimlenmesi, yazarın hayal ürününden başka bir şey değildir.

Argo, Brian Gilbert'ın Kızım Olmadan Asla (1991) filmine hayli şey borçlu gibi görünüyor, yalnızca teknik olarak bir adım ileriye gidilmiş.  Kızım Olmadan Asla (1991), İranlı bir doktorla evli bir Amerikalı kadının öyküsünü anlatıyor. Bu kişiler Amerika'da mutlu bir şekilde yaşıyorlar, fakat İran'a seyahat ettikten sonra adam  (Alfred Molina) soylu ve yüksek eğitim görmüş bir adamdan, eşi Betty'yi (Sally Field) İran'da kalmaya zorlamaya karar veren kaba bir domuza dönüşüyor. Hiç kimse adamın yaşadığı bu çarpıcı değişimin nedeninin bilmiyor ve ilginç bir şekilde hikâyede buna dair de bir fasıl ortaya çıkmıyor.

Yönetmenin İranlılar hakkında verdiği basmakalıp ve karikatürize bir bakış açısının yanı sıra, yönetmen İran halkının adet ve gelenekleriyle de bilinçli olarak alay ediyor. Bir sahnede Betty İran'a geldiğinde (film ironik bir şekilde İsrail'de çekildi), baygınlık geçiren Betty'nin gözü önünde bir adak kurbanı kesiyorlar. İran geleneğinin bir parçası olan bu olay, yönetmen için bir aşağılama malzemesi oluyor.

Film eleştirmeni Roger Ebert filmi yakıcı ve kindar nitelikli olarak tanımlıyor ve “Eğer Amerika'da başka bir etnik grup için bu denli yakıcı ve kindar bir film yapılsaydı, önyargılı ve ırkçı olarak ilan edilirdi” diyor.

Benzer şekilde, Argo, Brian Gilbert'in Kızım Olmadan Asla (1991) filmini sürdürerek İranofobiyi yaymak amacıyla yapılan adice bir girişim.  

Her ne kadar Argo İranlıları basmakalıp halde ve şeytanlaştırarak sunma konusunda bir derece başarı elde ettiyse de, büyük bir kusmadan başka bir şey olmaması nedeniyle değil, çok zayıf bir şekilde yapılandırılmış ve uçarı bir şekilde yazılmış olması nedeniyle, aldığı övgüleri hemen hemen hiç hak etmeyen, en fazla propaganda filmi denecek bir film.

Tuhaf bir şekilde film, ilk kısmına Musaddık'ın halkçı hükümetinin nasıl CIA tarafından tezgahlanan bir darbeyle devrildiğini ve nasıl Muhammed Rıza Pehlevi'nin halka nasıl zulüm uyguladığını anlatan bir dış ses koyarak mahirane bir şekilde, dengeli olduğunu göstermeye çalışıyor. Ancak sadece CIA'in hazırladığı darbeden bahsetmek, filmi dengeli kılmıyor.

Gerçekte Argo, dengeli bir anlatıdan çok çok uzakta. Her şey tek yanlı olarak anlatılıyor. Her şey siyah ve beyaz olarak resmediliyor. Kaçaklar iyi insanlar ve gülünç bir şekilde izleyiciye duygu boşalması getirmeye çalışan CIA ajanının yardımıyla kurtarılmalı; İranlılar ise şeytan ve histerik olarak betimleniyor.  Böylelikle izleyicinin kolayca CIA ajanına sempati duyması sağlanıyor ve tüm İran halkı trajik bir şekilde negatif bir bakışa sokuluyor.



Gerçekte, İran'da bir darbe hazırlamak CIA'in başyapıtı değildir. İstihbarat aygıtı Irak diktatörü Saddam Hüseyin eliyle İran'a karşı savaş kışkırtmada bir milyon insanın ölümüne neden olmada herkesin bildiği araçsal rolü oynamıştır.

“Saddam Hüseyin: İntikam Politikası” kitabının yazarı Said K. Aburish'e göre Saddam, İran-Irak Savaşı'ndan önce, 1979'da Amman'ı ziyaret etti. Burada, Kral Hüseyin ve üç CIA ajanı ile bir araya geldi. Aburish, CIA ajanlarıyla İran'ı işgal etme planlarını tartıştığına dair kayda değer kanıtlar olduğunu söyler. Washington'un zihniyetinin siyasi bir ürünü olarak Saddam, ABD ile sıkı fıkıydı. Aburish şöyle yazar: “Bu bir işbirliği ilişkisiydi, fakat kesinlikle güven ilişkisi değil. Taraflar asla birbirine güvenmedi. Ona bir darbeden korunmasını sağlayacak elektronik sistemler sunarak iktidarda kalmasına yardımcı oldular. Ona şiddetle ihtiyaç duyduğu cephaneleri sağlayarak iktidarda kalmasına yardımcı oldular. İnsan hakları meselesinin gündeme getirilmesini reddederek iktidarda kalmasına yardımcı oldular. Ve onu İran savaşı boyunca destekleyerek iktidarda kalmasına yardımcı oldular. Dolayısıyla ona, pratik siyasi bakımdan, pratik mali bakımdan ve her bakımdan gerçekten yardım ettiler.”

Ben Affleck'in ve senaryo yazarı Chris Terrio'nun bu gerçeklerden fena halde habersiz olması kuvvetle muhtemeldir; yoksa Argo'nun dengeli görünmesi için bu gerçeklerden bazılarını filme koyarlardı.  

Ya da, koyarlar mıydı?

Argo, baştan aşağı Hollywoodizm'in çok kötü bir örneği. Gerçekte, sadece ABD'de değil, dünya çapında İranofobiyi kışkırtma yönünde bir diğer girişim.

Bu makale Press TV'de ilk olarak 7 Kasım 2012'de yayınlandı.

Çev: Selim Sezer

medyasafak.com