Analist: ABD İslam Devrimi’ni Anlayamadı

Analist: ABD İslam Devrimi’ni Anlayamadı
"Ayetullah Humeyni iki ülkeye karşıydı ve devrimci hareket de böyle oldu. Bunlardan biri Güney Afrika apartheid yönetimi, diğeri de İsrail apartheid devleti idi."

Press TV

Bir analist Press TV'ye, Amerika Birleşik Devletleri'nin 1979 İslam Devrimi'nin anlamını ve İran ulusunun bağımsızlığını anlayamadığını söyledi.

Pazar günü İranlılar ülke çapında gösteriler düzenleyerek 1979 İslam Devrimi'nin zaferinin 34. yıldönümünü kutladı ve Batılı hükümetlerin tüm sert yaptırımlarına ve suçlamalarına rağmen İslam Cumhuriyeti'ne olan desteklerini ortaya koydular.

Press TV, İran Devrimi'nin yıldönümü meselesini daha fazla tartışmak üzere Tahran Üniversitesi'nden Profesör Muhammed Marandi ile bir röportaj yaptı. Programda Profesör Marandi'ye iki konuk daha eşlik etti: Washington'dan Ulusal Güvenlik kuruluşunun kıdemli Yönetim Kurulu Başkanı Frederick A. Peterson ve Londra'dan siyasi yorumcu Chris Bambery. Aşağıda, Muhammed Marandi ile yapılan röportajın yaklaşık bir çözümlemesi sunulmaktadır. 


Press TV: Yaptırımlar özellikle geçen yıl çok sert oldu, bankalar gibi mali kuruluşlar cezalandırıldı ve İran bir ürün sattığında elbette, ödeme alması ve ülkeye para dönüşünün olması çok zor oluyor. 

Şimdi, bu baskıya rağmen ülke çapında milyonlarca insanın sokaklara çıktığını ve bağlılıklarını ortaya koyduğunu gördük. Neden böyle? Neden İran halkı İslam Cumhuriyeti'ni desteklemeye devam ediyor. 

Marandi: Bana göre bu, büyük ölçüde bizzat Amerika Birleşik Devletleri'nin davranışıyla ilgili. ABD İran'a gayri medeni ve irrasyonel tarzda davrandı.

Amerika Birleşik Devletleri on yıllardır, İran halkının bağımsızlığını ve İran'daki devrimin anlamını kavrayamadı; burada, Amerikan hegemonyası kültürel, ekonomik, askeri, siyasi, sosyal ve tüm düzeylerde İran halkı tarafından reddedildi.

ABD elbette, İran halkının devrimden on yıllar öncesine giden sorunlarını da anlayamıyor. İngilizlerin desteğiyle yapılan darbe Şah'ı iktidara geri getirmişti ve ABD onun despotik yönetimini destekledi. ABD Şah'ı sonuna kadar destekledi, elbette daha sonra batının ve ABD'nin Saddam Hüseyin'e verdiği destek var ve elbette bugün sıradan halka yönelen yaptırımlar var.

ABD Dışişleri Bakanı, yaptırımların hedefinin sıradan İranlıların acı çekmesi ve böylelikle İslam Cumhuriyeti'ne veya hükümete karşı gelmesi ve basınç oluşturması olduğunu söylemişti.

Press TV: Eğer hedef daha fazla baskı yapmaksa, muhtemelen Washington'da yapılan hesaplarda, bir gün halkın hükümete destek vermemesi bekleniyor.
Peki, İslam Cumhuriyeti'ni belki başka hareketlerden veya devrimlerden farklı kılan nedir?

Marandi: Umut ederim ki İran'da var olan zihniyet başka ülkelerde de olur, fakat İranlılar, bağımsızlıklarında son derece kararlıdırlar, tıpkı Şah'ın gittiğini görmekte kararlı oldukları gibi ve Amerikan hegemonyasının ülkelerini terk ettiğini görmekte kararlı oldukları gibi.

Press TV: Sayın Marandi, konuklarımızın her ikisi de seçimlerin ABD'ye bir tepki olduğunu söyledi. Bunun İslam Cumhuriyeti yanlısı bir oylamadan ziyade ABD'ye karşı bir oylama olduğunu düşünüyor musunuz? Yahut kitlelerin bir kez daha bu tepkiyi vermesini nasıl görüyorsunuz?

Marandi: Ben ikisinin bir kombinasyonu olduğunu düşünüyorum. Yüzde 65'in olduğu son Parlamento seçimlerini, bazıları yüzde 80'i bulan cumhurbaşkanlığı seçimlerini gördük ve devrim sonrası dönem boyunca farklı siyasi partiler ve fraksiyonlar oldu.

İran, insanların neler olduğunu bilmediği kapalı bir toplum değildir. Biz burada konuşurken farklı siyasi fraksiyonlar ve siyasi partiler başkanlık seçimleri ve belediye seçimleri için hazırlanıyor.

Her tür çeşitlilik mevcut. Reformcu kamp içinde farklı fraksiyonlar var, ilkeci denilen kamp içinde farklı fraksiyonlar var ve şimdiki Cumhurbaşkanı'nın kendi destekçileri var.

Dolayısıyla çeşitlilik arz eden ve kapsayıcı bir ülkeden bahsediyoruz ve bu, İran halkının kültürüyle de uyumlu. 

Sorun, Amerika Birleşik Devletlerinin bölgede, Anayasa'nın olmadığı, insanların oy verme hakkının olmadığı Suudi Arabistan gibi, Katar gibi en despotik rejimleri destekliyor olması. Bunlar ABD'nin ve bir apartheid rejimi, aşırı derecede ırkçı bir devlet olan İsrail'in yakın müttefikleri, ve ABD İran'ı bir diktatörlük veya şeytani bir ülke olarak göstermeye çalışıyor.

İran bu bölgedeki kurbandır. Saddam Hüseyin yönetimindeki Irak Batı'nın desteğiyle ülkeyi işgal etmişti; şimdi Suudi Arabistan Bahreyn'i işgal etti, Türkiye'nin iki petrol zengini diktatörlük olan Katar ve Suudi Arabistan'a, Suriye'de iç savaş çıkarmak için yardım ettiğini görüyorsunuz; ve Batı ülkeleri Libya'yı bombaladı, altyapısını yok etti ve şimdi önümüzde Mali, Irak ve Afganistan örnekleri var. 

Bir başka deyişle Batı ülkeleri İran'ı son derece negatif bir şekilde betimlemeye çalışırken, daha dikkatli baksalar, bu bölgedeki suçların kendi politikalarının doğrudan veya dolaylı sonuçları olarak işlendiğini görürler.



Press TV: Peki Sayın Marandi, İslam Cumhuriyeti'nin bu 34 yıldaki en büyük başarısı olarak neyi görüyorsunuz?

Marandi: Bence bir tanesi İran'ın İsrail'e olan karşıtlığı. Bu, Devrim'den önce var olan bir şeydi. Ayetullah Humeyni iki ülkeye karşıydı ve devrimci hareket de böyle oldu.

Bunlardan biri Güney Afrika apartheid yönetimi, diğeri de İsrail apartheid devleti idi. Bunun nedeni İsrail'in Yahudi olması değildi, tıpkı Güney Afrika'ya karşı olmasının beyazlar tarafından yönetilmesi olmaması gibi. Karşı olmasının nedeni, azınlığın çoğunluk üzerinde veya çoğunluğun azınlık üzerinde ırkçılık temelinde tahakküm kurmasıydı ve İran, Güney Afrika'daki ırkçı apartheid'a ve ırkçı bir ideoloji olarak Siyonizm ilkesine karşı çıktı. Dolayısıyla bu, İran'ın ahlaki bir dış politika ilkesidir. 

Bunun ötesinde elbette, en önemli şeylerden birinin İran aklının özgürleştirilmesi olduğunu düşünüyorum. Sömürgeci geçmişte Batılı güçler kendilerinin dünyanın merkezinde olduğu, ülkelerin nasıl yönetileceğini belirlemeleri gerektiği, bütün ülkelerde iktidarın anahtarlarını ellerinde bulundurdukları ve bağımsız ülkelerin ayakta kalıp gelişemeyeceği fikrini empoze etmeye çalıştılar.
İran bunun bütünüyle yanlış olduğunu gösterdi. Yaptırımlara rağmen, savaşa rağmen ve gördüğünüz düşmanlıklara rağmen, İran uzaya uydu gönderebilen az sayıda ülkeden biri. Gelişen bir nanoteknoloji sanayiine, ülkeyi savunmak için gelişen bir savunma sanayiine sahip ve ülkede gelişmiş savaş uçakları üretiliyor.

Bundan otuz yıl önce bu ülkede bunu hayal bile edemezdik. Dolayısıyla bağımsızlık hem maddi düzeyde, hem de bana göre ahlaki düzeyde önemlidir. Açık olmak gerekirse, İranlılar kendi ayaklarının üzerinde durup hegemonyaya direnebileceklerini anlıyor.

medyasafak.com