ABD’nin Suriye Savaşının Jeopolitiği

ABD’nin Suriye Savaşının Jeopolitiği
ABD ordusunun Suriye’deki askeri hamlesi, ABD’nin ulusal güvenlik çıkarlarına ters düşen uygunsuz jeostratejik sonuçları göz önüne almayan, mantıksız bir süper güç maceralığı anlamına gelecektir.

ABD'nin Suriye savaşının jeopolitiği

 

Dr. Kaveh L. Afrasiabi

 

Press TV

 

 

Başkan Barack Obama, St. Petersburg'da düzenlenen ve Avrupa Birliği üyeleri de dâhil olmak üzere katılımcıların çoğunluğu tarafından reddedildiği G-20 zirvesindeki kayda değer başarısızlığa rağmen Suriye'ye yönelik tek taraflı askeri bir saldırı için ülke içinde ve uluslararası düzeyde destek çabalarını sürdürürken, Obama'nın savaşının potansiyel jeopolitik ve jeostratejik sonuçlarına odaklanmak önemlidir.


Her ne kadar düşünülen şey “sınırlı saldırı” olarak tanıtılsa da, kongre üyelerine yapılan son hitapların da doğruladığı üzere, Obama'nın gerçek niyetinin Şam'ın askeri kapasitesini zayıflatarak, hatta tüketerek, Suriye'deki çatışma sahnesindeki askeri dengeyi isyancılar lehine çevirmek olduğu giderek açık hale geliyor.

 

ABD medyası şimdi, Pentagon'un hedeflerden oluşan kapsamlı “çamaşır listesi” ve seyir füzelerine ilave olarak stratejik uzun menzilli bombalarla yapılacak halı bombalamaları için yapılan hazırlıklara dair bilgi sızdırıyor. Bunun yanında Ürdün'de konuşlanmış olan ABD özel harekât güçlerinin Suriye askeri varlıklarını hedef alan “örtülü operasyon”larda rol oynaması da muhtemel.


Görünürde, ABD yetkilileri bu askeri saldırı planını Suriye rejiminin isyancılara karşı son kazanımlarına karşı iyi zamanlanmış bir çare olarak rasyonalize ettiler ve hâlâ, isyancılarla Suriye hükümetinin temsilcilerini masaya oturtacak “Cenevre süreci” ile ilgilendiklerini iddia ediyorlar. Ancak, “Cenevre 2” zirvesini hazırlama işinde olan Rus yetkililer de dâhil olmak üzere pek çok kişi, askeri kampanyanın siyasi süreci destekleyebileceği yanılsamasına düşmüyorlar ve nitekim hem Devlet Başkanı Putin hem de Dışişleri Bakanı Lavrov, Amerikalılara ve Avrupalılara, Suriye'ye yönelik bir ABD saldırısının planlanan arabuluculuk toplantısına halel getireceğini açıklıkla söyledi. BM özel temsilcisi Lahdar Brahimi de bu görüşe uydu ve güçlü bir şekilde, ABD saldırısına karşı fikir belirtti. Tüm bunlar ABD'nin gerçek niyetinin Esad rejimine nakavt yumruğunu indirmek ve böylelikle Suriye'de uzun zamandır peşinden koşulan rejim değişikliği hedefini gerçekleştirmek olduğunu ortaya koyuyor.   
 

Başarılı olması halinde ABD'nin stratejisi, Şam'la yaptığı ve Rus filosunun Tartus liman şehrini kullanmasına izin veren 1971 anlaşması üzerinden stratejik önemdeki Akdeniz'e erişebilerek Ortadoğu'da bir tutunma noktasına sahip olan Rusya'ya karşı büyük bir stratejik darbeyi ifade edecektir. Rusya'yı Doğu Akdeniz'deki önemli, hatta hayati askeri bağlantı noktasından yoksun bırakmak bu yüzden, ABD'nin (ve NATO'nun) gerçekleştirdiği, ABD'nin Ortadoğu'daki hegemonyasının karşısına çıkan bir karşı güç olarak Moskova'nın kapasitesini zayıflatan büyük bir jeostratejik saldırı anlamını taşıyacaktır.
 

Aynı zamanda Suriye'deki ABD zaferi İran için ve Lübnan ve Suriye'yi de içine alan, İsrail nüfuzuna karşı direnişin bir sacayağı olan “direniş ekseni” için stratejik bir yenilgi olacaktır. Eş zamanlı olarak ABD ve İsrail'in jeostratejik tutkularına hizmet eden, bir dizi Arap müşteri devletin özellikle finansal bakımdan döküm sunma rolünü oynadığı bir ABD askeri kampanyası, stratejik olarak bölgenin haritasının yeniden çizilmesini içerecektir.  
 

Suriye'deki menfaatler çok yüksek olduğundan, Moskova'nın Obama'nın Suriye'ye yönelik askeri niyetlerini “etki alanına” karşı ciddi bir ihlal olarak tanımlaması ve Akdeniz'deki Rus deniz kuvvetlerinin önemli ölçüde takviye edilmesi şeklinde tezahür edecek, güç gösteren bir askeri yanıt ikazında bulunması pek şaşırtıcı değildir.   


Bu, Tahran'ın “sonuna kadar” Şam'ın yanında yer alacağını ilan ettiği, dolayısıyla da ABD'nin, her ikisi de İsrail tehdidi altında olan iki stratejik müttefik arasında yarılma yaratma manevrasını etkisizleştirdiği bir sırada geldi. Suriye'ye karşı bir ABD saldırısı durumunda İsrail'in güvenliğinin potansiyel olarak karşı karşıya kalabileceği tehditler, gerçekte, bu savaşın ihtimalini azaltan büyük bir caydırıcı işlevi görmektedir; Rusya'nın neredeyse gerilimi tırmandıran politikasının da cesaret kıran bir faktör işlevi görmesi gibi. Sonuç olarak ABD Suriye'de “itibarı” tehlikede olan tek dünya gücü değildir; Rusya da Suriye'deki dayanak noktasını kaybetmesi halinde yaşayacağı güç ve itibar kaybı konusunda eşit derecede kaygılıdır.


Sonuç olarak, “kimyasal silah tehdidiyle mücadele” diye sunulan ince cila bir tarafa bırakılırsa, ABD ordusunun Suriye'deki askeri hamlesi, ABD'nin ulusal güvenlik çıkarlarına ters düşen uygunsuz jeostratejik sonuçları göz önüne almayan, mantıksız bir süper güç maceralığı anlamına gelecektir. Ancak “kontrolden çıkmış süper güç” mantıksızlığının son kertede Washington'da galip gelip gelmeyeceği şüphelidir. 
 

Beyaz Saray'ın Özgür Suriye Ordusu'na daha fazla “ölümcül silah” vermesiyle birleşecek şekilde, Suriye'ye karşı “yüzünü kara çıkartmama amaçlı” asgari bir saldırı gerçekleşmesi olasıdır; bu, Suriye'deki ölümlü çatışmayı sadece, Rusya ve İran'ın çıkarlarının aleyhine olacak şekilde uzatacak, diğer yandan da ABD'nin Rusya karşıtı ve İran karşıtı saiklerine hizmet edecektir. Bunu finanse eden petrol zengini Arap devletleri ise, Suriye'nin statükosu karşısında istikrarsızlaştırma rollerinde ısrarcı olmaları halinde “batmış maliyetlerin” sıcaklığını hissetmelidir. 

 

Dr. Kaveh L. Afrasiabi, ABD'de yaşayan bir siyaset bilimcidir ve İran'ın dış politikası ve nükleer politikaları konulu pek çok kitabın yazarıdır. Aralarında UN Chronicle, New York Times, Der Tagesspiegel, Middle East Journal, Harvard International Review, ve Brown's Journal of World Affairs'in de bulunduğu pek çok uluslararası gazete ve yayında onlarca makalesi yayınlanmıştır. Afrasiabi düzenli olarak Asia Times için yazmaktadır.

 

Çev: Selim Sezer

 

medyasafak.com